Lms 22.4 : Genel Merkeze Ziyaret (2/2)

avatar
1984 17

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 22.4 : Genel Merkeze Ziyaret (2/2)


Çevirmen : Clumsy-nim



İkinci gün, fabrika ve laboratuvarları ziyaret etmeleri planlanmıştı.

 

Kore Üniversitesi öğrencileri, akşam yemeği ve konaklama imkanı olan otel benzeri bir dinlence alanına yerleştirilmişti.

 

Ertesi gün de sabit bir programa uygun şekilde, bir okul gezisiymişçesine çalışanların anlatımları doğrultusunda hareket edilecekti.

 

“Burası, kapsülün çekirdek sistemini oluşturan fabrika.”

 

Eşzamanlı olarak sekiz robot birleştiriliyor ve test ediliyordu. Robotlar yürüyebiliyor, temel komutları yerine getirebiliyor ve ekipmanları hareket ettirebiliyordu.

 

Çeşitli süreçlerle girdi sağlanan robotlar, doğrudan Unicorn’un bir yan şirketi olan Node tarafından üretiliyordu.

 

Şirketin geniş bir ürün yelpazesi vardı. Kör insanlara eşlik etmek için tasarlananlar, temizlik için tasarlananlar veya bir balık şirketi için et dilimleyen endüstriyel robotlara dek hepsinden mevcuttu.

 

Şirketin boyutu gerçekten muazzamdı.

 

Net karlarıysa öyle yüksekti ki iki üç şirketin gelirlerinin birleşimi bile Unicorn’a rakip olamazdı.

 

Lee Hyun, bu tür ticari firmalara düşmandı.

 

“Onlar benim en zorlu rakiplerim.”

 

Bir şantiyede çalışırken robotların işin içerisine ne kadar dahil olduğunu görürdünüz. Ağır materyalleri taşımak, yüksek binaların pencerelerini temizlemek vb. tehlikeli iş sahalarında insanlar yerine robotlar kullanılıyordu.

 

 

 

Unicorn’un yan kuruluşundan ibaret olmalarına rağmen elde ettikleri aylık getiri sağlamdı. Açıkçası Kraliyet Yolu kapsülünün piyasaya çıkışının 9 yıl öncesinde kapsül üretim maliyeti astronomikti ve bu nedenle kar elde edemiyorlardı. Unicorn artık elektronik, makine, kimya, bankacılık ve perakende gibi çeşitli sektörleri adamakıllı kavrayıp eline almıştı.

 

Mükemmel bir sanal gerçeklik ve büyümeye yönelik agresif manevralarla her şey İmparatorluğun eline geçmişti. Lee Hyun’un tek yapabileceğiyse iç çekmekti.

 

"Neticede şirket ismiyle böbürlenmeye çalışıyor. Böylece iki gece üç gün de şirketin hatırına istemeye istemeye geçip gidiyor.”

 

Hiçbir şekilde oyun oynayamadığı rehberli bir tura katılmıştı ve bu, Lee Hyun’a hiç uymuyordu.

 

Unicorn'un halkla ilişkiler personeli rehberi her departmanı detaylı şekilde anlatmak için gayret etse de bununla hava atmıyordu.

 

Fabrika ve araştırma tesisi yakından bağlantılıydı.

 

Enstitü araştırmacılarının, merkez ofislerine sadece yürüme mesafesinde, aynı zamanda laboratuvar olarak da hizmet veren, denize bakan bir villaları vardı. Ofis epey küçük olsa da çeşit çeşit yardımcı kuruluşları oldukça iyiydi.

 

“Voah…”

 

“Keşke ben de bu kadar iyi bir yerde çalışsaydım.”

 

Otoparktaki lüks araçlara göz ucuyla bakınca araştırmacıların sosyal statüsünü aşağı yukarı tahmin edebiliyordunuz.

 

“Maalesef enstitü, içeride neler olduğunu ifşa etmiyor.”

 

Program bittiğinde kapatıldığı için araştırma enstitüsünün personeli bile tesislerin içine giremiyordu.

 

“Hepiniz şehirdeyken Unicorn’un sizlere tahsis ettiği otelde kalabileceksiniz. Akşam yemeğinden sonra dinlenmekte özgürsünüz. Boş zamanınızın tadını çıkartın.”

 

“Ben gittiğimde içerideki atmosfer okul gezisine benzer bir heyecan taşıyordu.”

 

“Kaslı erkeklerden oluşan bir nesil toplaşmış, 10 üzerinden 10!”

 

“Diğer okullardaki tüm kızlar bizim okulun oğlanlarıyla çıktı. E geriye bir tek ben kaldım.”

 

Kore Üniversitesi öğrencileri diğer okulların temsilcileriyle birlikte dışarıda ve randevudaydı.

 

Lee Hyun ise yorulduğu için otelde uyumak adına erkenden ayrılmıştı.

 

-Ertesi günün erken saatlerinde-

 

Lee Hyun sabah sporu alışkanlığı için erkenden uyandı.

 

"Hava fena değilmiş."

 

Çok sayıda ağaç sayesinde hava ferahtı.

 

Araştırmacılar ve personelin de egzersiz tesislerini kullanarak sabah sporlarıyla gevşediği görülüyordu. Yurtdışından gelme pek çok bilim adamı vardı.

 

Otel çevresinde hafif bir koşu yapan Lee Hyun, bir bankta tek başına oturan bir ihtiyarı fark etti.

 

Ve ihtiyar adama yaklaştı.

 

"Ne yapıyorsun?"

 

"Çekil önümden."

 

"Canı sıkılmış bir ihtiyara benziyorsun. Sabahın bu saatinde kimi bekliyorsun?"

 

"Söyleyecek bir şeyim yok, git hadi."

 

Lee Hyun, adamın acı çektiğini görecek kadar tecrübeliydi. Ve ihtiyar, erkeklik gururu yüzünden inatçılık edip başkalarıyla konuşmayı reddediyordu.

 

"Sabah sporumu yapacaktım ama bir müddet seninle mi takılsam acaba?"

 

"Bana böyle saçmalıklarla gelme, kaybol."

 

"Başına kötü bir şey falan mı geldi?"

 

"Oturma."

 

Lee Hyun, banktaki adamın yanına oturdu.

 

Yaşlı adamdan kötü bir hava yayılsa da bunun birileriyle konuşma özleminin ıssızlığına dönüşmesi çok sürmedi.

 

Bir müddet ikisi de sessizleşti.

 

"Çocuğun var mı? Yalnız bir ihtiyara benziyorsun."

 

“Kaybolman için ne yapmam gerekiyor?”

 

İkili, düşüncelere dalmış şekilde oturuyordu.

 

Yaşlı adam banktaki pozisyonunu ayarladı. Ve uzunca bir süre Lee Hyun’dan kaçındı.

 

Ağaçlarda sadece birkaç yaprak kalmıştı, onlar da ağır ağır düşüyordu. İkisi de uzun uzun etraflarını izledi.

 

Yaşlı adam, erkeklerin dünyasıyla alay ederek kendi deha kalesinde yaşayan bir bilim adamıydı. Yani Yu Byeong-jun!

 

Lee Hyun’un yüzünü Versailles Tanrıçası aracılığıyla tanımıştı.

 

Bu gerçeğin farkına, o daha yanına oturmadan varmıştı.

 

Yalnızca bilmezden geliyordu.

 

Yu Byeong-jun, Lee Hyun’u gözlemlediğini anımsadığı birkaç oyuncudan biri olarak görüyordu.

 

Kendi planının gerçek amacını bilen tek kişi Yu Byeong-jun’du.

 

En sonunda konuşan taraf, Yu Byeong-jun oldu.

 

"Hayat nasıl?"

 

Yu Byeong-jun, enstitüdeki ücretli işçilerin giydiklerine benzeyen sivil kıyafetler giymişti.

 

Bu bir kostümdü.

 

Unicorn’da gerçek kimliğini bilen bir avuç kişi vardı, onlar da yönelticiler ve birkaç bilim adamından ibaretti.

 

Lee Hyun, Yu Byeong-jun’un gerçek kimliğini hayatta tahmin edemezdi.

 

İhtiyar adam da bunun soru sormak için iyi bir fırsat olduğunu düşünmüştü.

 

Lee Hyun, ihtiyara vereceği anlamlı bir yanıt bulmaya çalışıyordu.

 

Yu Byeong-jun bu gerçeği fark ederek, "Rahat ol, yalnızca ilk aklına gelen cevabı ver gitsin." dedi.

 

Lee Hyun da son derece basit bir cevap verdi.

 

"Bilmiyorum ki. Yalnızca yaşıyorum işte. Yemek yemek, hayatta kalmak ve para kazanmak için."

 

Lee Hyun, Yu Byeong-jun’un beklediği yanıtı vermişti.

 

Emsalsiz netlikte, basit bir cevaptı.

 

"Duygular sonbaharda dökülen yapraklar gibidir. Soğuk kışın ağaçlardaki yaprakları boşaltmaya geldiğini hissettin mi?"

 

"Sonbahar ve kış soğuk işte, hepsi bu. Ben de kalın kıyafetler giymeye özen gösteriyorum. Bir de kaliteli iç çamaşırı."

 

"Genç erkeklerin iç çamaşırı giymemesi gerekiyor, çünkü moda öyle söylüyor."

 

"Sıcacık yaşamak gibisi yok."

 

"Sence yaşamak için en önemli şey ne?"

 

Lee Hyun’un iki defa düşünmesi gerekmedi.

 

"Para."

 

"Para mı?"

 

"Onur, arkadaşlar ve aile önemli değil mi?"

 

"Başkalarının düşünceleriyle üzerime yapışan onur mu önemli? Arkadaşlığı sürdürmek de para gerektirir. Aileye bakmak gerekir. Paran olmadıkça çoğu zaman ailene bakamazsın. Düzen sağlamak için paraya ihtiyaç duyarsın ki başvurabileceğin bir şeyin olsun."

 

Yu Byeong-jun ağır ağır başını sallayıp onayladı.

 

"Tek düşüncesi para olan pek fazla kişi tanımıyorum.”

 

Söylenecek bir şey kalmamıştı ama Lee Hyun, bankta oturmayı sürdürüyordu.

 

Önlerinden yürüyüp geçen insanların sayısıysa azar azar artıyordu.

 

Hiçbir hikaye Lee Hyun’u kahvaltıdan alıkoyamazdı, bu yüzden vakit geldiğinde ayaklandı.

 

"Hava soğuk ihtiyar, sen de bir an önce kalkmalısın."

 

"Sinirlerim bana kalkıp kalkmayacağımı söyleyecek."

 

Otele doğru birkaç adım atan Lee Hyun, duraksayarak ardına baktı.

 

"Buyur, kendine bir sıcak çikolata alırsın."

 

Deyip 200 won çıkartarak Yu Byeong-jun’un ellerine bıraktı.

 

Yu Byeong-jun ise böyle bir muamele gördüğü ilk sefer olduğu için sessizleşti.

 

Kore Üniversitesi öğrencileri için planlanmış bir gezi olduğundan ve Lee Hyun'un da bu grupta bulunduğundan haberi yoktu.

 

Lee Hyun sabah koşusuna çıkmasaydı tanışmayacaklardı.

 

Unicorn şirketi onlarca yıldır hayatta ve perde arkasındaydı.

 

Ama Yu Byeong-jun'un iskeletinin altında ilk defa sempati akıyordu.

 

"Ha Ha. İnanılır gibi değil."

 

Hissettiği soğukluk hiç kimse tarafından fark edilememişti.

 

Onu Unicorn’un direktörü olarak tanıyan bilim adamları yüzüne bakmaktan bile korkuyordu.

 

Fakat Lee Hyun, ona bozuk para vermiş ve sefil bir ihtiyar gibi davranmıştı.

 

‘Otomattan bir şeyler alıp içmeyeli 20 yıldan fazla olmuştu.'

 

Yu Byeong, ansızın sıcak çikolata içme arzusuna kapıldı.

 

Otomatı görüp üzerini okuduğundaysa sıcak çikolatanın 300 won olduğunu fark etti.

 

********************

 

Lee Hyun, 2 gece 3 günlük turun sonunda evine dönmüştü!

 

"Nihayet hafta sonu geldi."

 

Dudaklarına taze bir gülümseme bürünmüştü.

 

Çamaşırları ve bulaşıkları hallederek bilgisayarının başına geçti.

 

Son açgözlülük ataklarını gerçekleştiren lonca, onları Ana Kıtaya sürükleyen savaş girdabına kapılmış şekilde ilerliyordu.

 

Hiç bitmeyen çatışmalardan Kraliyet Yolu efsaneleri doğuyor ve bu efsaneler de çeşitli özel programlar aracılığıyla canlı olarak yayınlanıyordu.

 

“Ana Kıtada muazzam bir savaş gerçekleşiyor anlaşılan.”

 

Şeref Listesinde avlanma ve görev videolarındansa yalnızca savaş videoları yer alıyordu.

 

Lee Hyun, her birine kısa bir süre ayırarak birkaç video izledi.

 

Devasa bir ordu, bir dalga halinde hisara hücum ediyor ve kuşatma silahları da dönüp duran tekerlekleriyle boy gösteriyordu. Savunma tarafıysa ok atarak ve büyü yaparak azılı bir mücadele veriyordu.

 

Kimileri kahramanca bir savunma gerçekleştirip işgalcileri durdurmayı başarsa da çoğu, işgalci loncalara yenik düşüyordu.

 

Çünkü işgalciler galip geleceklerinden emin olmadıkça savaşmıyordu. Uzun bir süre hazırlık yapmış olmalarının da yardımı dokunuyordu.

 

“Savaştan kaçmak için nereye gitmemiz gerekiyor?”

 

“Moldroon bölgesi tüccarları, lütfen dikkatli olun. İkmal hatlarını yitiren ordular ticaret yollarına baskın düzenlemeye başladı.”

 

“Zindanlar üzerindeki kontrolün güçlendirilmesi nedeniyle Ana Kıtadaki zindanlara giriş bedeli giderek artıyor.”

 

“Haberin yok muydu? Fiyat ikiye katlandı bile.”

 

İlan panosu, savaşla ilgili bilgilerle karman çorman haldeydi.

 

Çok sayıda işe alım ilanı da vardı.

 

“Savaşmak ve kazanmak isteyenler Bane Loncasına katılsın! Sizlere seviyenize uygun muamele gösterme sözü veriyoruz.”

 

“Herhangi bir loncada olmayan oyuncularla ilgileniyoruz. Üst düzey oyuncular katıldığında uygun ekipmanları sağlayacağız.”

 

Ana Kıtadaki siyah ve zırh fiyatları başlangıç fiyatlarının iki katına çıkmış, savaşla ilişkili diğer ekipmanların maliyetiyse tavan yapmıştı.

 

Silah ticareti yapan Tüccarlar için altın bir Pazar oluşmuştu. Demirciler ve Terziler için de cennet gibiydi.

 

Diğer taraftan tüccarların diğer loncaların baskınına uğrayıp materyallerini iletemediği pek çok sefer de oluyordu.

 

Lee Hyun, Karanlık Oyuncular Birliğine giriş yaptı.

 

Görev panosu, paralı askerlerin savaşta yardım etmesine yönelik görevlerle dolup taşıyordu.

 

Bilgilendirme bültenindeyse her bölgedeki savaş durumunu ve loncaların güçlerini öğrenebiliyordunuz.

 

Ana Kıtada loncalar tarafından ele geçirilmiş çok sayıda kale, şehir ve hisar bulunuyordu.

 

Prestijli loncalar güçlü olsa da sözde kökleşmiş loncaların sayı üstünlüğü vardı.

 

Her loncada minimum 1-2 yüksek seviyeli oyuncu olurken sadece yüksek seviyeli oyunculardan oluşan küçük loncalar da mevcuttu.

 

Loncası olmayanlar, kontrolden çıkmakta olan büyük savaşın ölçeğine direnmek için Lonca oluşturmak adına bir araya geliyordu.

 

Başlık: Ana Kıtadaki savaş sonlanıyor mu?

 

Başlık: Loncalar arasındaki ilişki?

 

Başlık: Çok Gizli Bir Bilgi. Haven savaşı sona ermedi.

 

Okumaya değecek pek çok hikaye olsa da Lee Hyun, şu anda hiçbirinin kendisiyle ilişkili olduğunu düşünmüyordu.

 

“Öğe fiyatları yükseliyor, para kazanmak için bu fırsatın üstüne atlamak lazım.”

 

Paralı asker arayan çok kişi olsa da başvuru sayısı azdı.

 

Karanlık oyuncular bilinmeyen zindanları keşfetmek ve kızışmış ortamda avlanmak için çeşitli öğelerden faydalanıyordu.

 

Bu da savaşa girmeyi işlevsiz hale getiriyordu, loncalar tarafından bir kenara atılıp ihanete uğramak için ölmek nafile olurdu. Bununla birlikte kendilerine ait olduğu takdirde seviye, yetenek ve ekipmanlara güvenebilirlerdi.

 

Lee Hyun’u paralı asker olarak kiralamak isteyen pek çok kişi de vardı fakat o, yalnızca kendisinden faydalanmak istedikleri için bu tekliflerle ilgilenmiyordu.

 

“İlk iş olarak Debkart Dağına gideceğim."

 

#Ülkenin en önemli adamlarından birine sıcak çikolata alsın diye bozuk para bırakan, onu bile eksik veren koca yürekli kahramanımızla tekrar merhaba! Bir sonraki bölümün adı Doğa Oymacılığı, yani bu boş geçen bölümden sonra biraz oyun içeriği okuyacağız gibi görünüyor. Bir anda bayağı hasta olduğum için yarın yeni bölüm kesin gelir diyemiyorum ama sağlığım elverirse atmaya çalışacağım. Orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44260 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr