Lms 23.6 - 2/2 : Furgol Kalesi

avatar
1877 18

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 23.6 - 2/2 : Furgol Kalesi



Çevirmen: Lodos


Weed, Ölümsüz Lejyonu’nun önde gelen bir komutanı rütbesine erişmişti.

 

Bu rütbe, Ölümsüz Lejyonu’nda bir Ölümsüz birliğine liderlik etmesine imkân veren bir pozisyondu!

 

“Savaştaki büyük başarılarınızı duydum ve buraya geldim. Size sadakatimi sunuyorum.”

 

Daha fazla Ölümsüz gelmişti Weed'in astlarından olmak için.

 

İskeletlerin, eklemleri çatırdaya çatırdaya ona doğru yürümeleri bir hayli can sıkıcıydı.

 

“Siz kendiniz aranızda anlaşın ve bir sıra yapın.”

 

Dullahan seviyesi bile biraz yorucu olmaya başlamıştı.

 

“Kılıç çekmeyi biliyor musun? Eğer yeterince iyi dövüşebiliyorsan sorun değil.”

 

Onun emrinde çalışmaya gelenler Ölüm Şövalyeleri olduğunda bile gözünü kırpmıyordu Weed.

 

“Ah, siz gelmişsiniz…”

 

Şöyle böyle!

 

Onları yetiştirmek için ne kadar çaba harcanmış olursa olsun Weed bir ruh çağıran değildi ve Ölümsüzler de onun gerçek astları haline getirilemezdi.

 

Weed, tek kullanımlık yemek çubuklarını bile tekrar kullanmak için yıkayan biriydi. Ancak görev sona erdiğinde tekrar düşman Ölümsüzlere dönüşüp dönüşmeyecekleri bilinmiyordu.

 

Aslında Morata'yı fethetmek için Ölümsüz Lejyonu tarafından gönderilen ilk ordu yok edilmişti.

 

120 bin Ölümsüz’den oluşan devasa bir orduydu bu ordu. Ancak bu ordu Kilise’nin şövalyeleri ve Morata'nın oyuncuları tarafından durdurulmuştu.

 

Oyuncular inançlarını yükseltebildikleri ve uzun süredir gömülü olan antika zırhlar, kılıçlar ve eşyalar elde edebildikleri için mutluydular.

 

Ancak Ölümsüz Lejyonu’ndan gelen söylentilere göre 190 binlik daha büyük bir Ölümsüz kuvveti seferber edilmiş ve gönderilmişti.

 

Morata ve Ölümsüz Lejyonu arasındaki savaş devam ediyordu.

 

Eğer Balkan tam gücüne geri ulaşırsa Morata küle dönüşür ve şehir Ölümsüzler tarafından fethedilirdi.

 

Morata'nın kamu düzeni hızla düşüyor, yeni başlayanların ve sakinlerin akışının azaldığı her taraftan hissedilebiliyordu.

 

Eğer Büyük Katedral de olmasaydı çok daha kötü bir durumda olacaklardı.

 

Yine de; Weed'in Ölümsüz ordusu da o kadar kötü değildi.

 

Her ne kadar rütbelerde veya sınıflarda bir tutarsızlık olsa da İskelet sayısı 600'ün biraz üzerine, Dullahan sayısı 123’e ve Ölüm şövalyesi sayısı da 89’a çıkmıştı.

 

O andan itibaren Weed'in aldığı görev, elindeki kuvvetleri savaşa yönlendirmekle ilgiliydi.

 

Tepelerdeki veya mağaralardaki canavarları bastırmak ve Ölümsüz ordusu için bir yol açmak gibi emirler veriliyordu ona.

 

Weed'in karizması yüksek olduğu için Ölümsüzler de ona iyi itaat ediyorlardı. C dereceli görevleri çözmede hiçbir problem yoktu.

 

“Öyle ya da böyle bu yapılabilir bir şey. Doğrudan avlanmaya kıyasla ödül konusunda pek iyi değil sadece…”

 

Weed görevleri çözerken Ölümsüz birliğini sürükleyen bir ruh çağıran oyuncu ona yaklaştı.

 

“Selamlar.”

 

Önce karşı tarafın selam verdiğini gören Weed, başını salladı.

 

“Merhaba.”

 

Olağan ruh çağıranlar başlarına kadar elbiseler giyerlerdi ve üstünde kafatasları olan asalar taşırlardı.

 

Weed, yandan bağlanmış bir kılıca sahip tam bir zırh giyiyordu ve normalde; yanında Ölümsüzleri olan birinin selam vermesi, nispeten benzersiz ve tuhaf bir manzaraydı.

 

Birbirlerine merhaba demeleri de çok garipti.

 

‘Marey mi dedi o?’

 

Kanyondaki diğer oyunculara kıyasla Weed yeni gelmişti. Bu yüzden sadece isimlerini biliyordu.

 

Ruh çağıranlar bazen işbirliği yaparlardı ancak çoğu zaman rekabet içinde olurlardı ve durmaksızın avlanmalarda ya da görevlerde olurlardı. Herhangi bir grupları da yoktu, bu yüzden birbirleri hakkında çok az şey biliyorlardı.

 

Marey, sakin bir sesle önce kendini tanıttı.

 

“Benim adım Marey. Eminim beni birçok kez etrafta görmüşsündür biz iskelet ve hayalet iken. Şimdi de bir kez daha bu kanyonda işte…”

 

“Evet, biliyorum.”

 

“Anladım. Ama asıl mesleğim ozanlıktı.”

 

“Öyle mi?”

 

Weed kolay kolay şaşırmayan bir kişiydi ama bu sefer çok şaşırmıştı.

 

Marey Stanbard… Ozan sınıfının en iyileri arasında bilinen bu oyuncu Halsburg Krallığı'nda bir mevki sahibiydi ve çok ünlü bir oyuncuydu.

 

“Sen nasıl buradasın…”

 

“Sanırım merak ediyorsun? Bunu karmaşık bir şekilde açıklarsam hikâyenin bir sonu olmaz. Şöyle diyelim mi: Buraya bir esinti ile geldim ve şimdi de Ölümsüzler için bir ilahi besteliyorum?”

 

“…..”

 

Ozanlar genellikle esrarengiz maceralara atılırlardı.

 

Efsanelerin veya zindanların derinliklerine inen maceracıların aksine, ozanlar amaçsızca ortalıkta dolaşırlardı.

 

Enstrüman çalarak bir yandan da her türlü hikâyeyi ve söylentiyi bilen bir sınıftı!

 

Şöhretleri düşük olsa bile kendilerine sempati duyulmasını sağlayabilir ve köylülere hikâyelerini anlatabilirlerdi.

 

Bir görevi yarıda bıraksalar bile cezaları azdı.

 

Birçoğu bu sınıfı cazibesi için seçiyordu ve Morata'da bile ozan sınıfı gerçekten popüler bir sınıftı.

 

Marey merak içinde sordu.

 

“Sen bir ihtimal… Savaş Tanrısı Weed misin?”

 

Weed’in kimliğini gizlemek için bir Heykel Dönüşümü becerisi kullanması halinde görünüşü tamamen değişirdi. Karşısındaki kişinin keskin gözleri olsa bile bunu fark etmesi zordu.

 

Weed şu anda bu beceriyi kullanmıyordu ve bir Ölüm Şövalyesi’ne dönüşmüştü. Ama bu halde bile onu fark etmişti Marey.

 

“Nasıl bildin?”

 

“Ozanlar hakkındaki iyi bir şey de çok iyi kulakları olmasıdır. Hayvanların çıkardığı sesler ve zeminin titreşimi aracılığıyla bile hikâyeler duyabiliriz. Bu şekilde bilgileri gizlice dinleyebiliriz. Şu anda diğer ruh çağıranlarla kıyaslanamayacak kadar büyük başarılar elde ediyorsun.”

 

Oyuncular arasındaki rekabet inanılmaz derecede şiddetliydi ve en önde giden de Weed idi.

 

Ruh çağıranlar savaşlarına odaklanmakla ve Ölümsüzleri yanlarında sürüklemekle meşgullerdi. Bu yüzden diğerlerine fazla ilgi gösteremiyorlardı.

 

Ama Marey macera konusunda çok fazla deneyime sahipti. Sadece en seçkin kahramanlıklara sahip olan kişi hakkındaki hikâyeleri dinleyerek o kişinin Weed olduğunu anlamıştı.

 

“Naif ruh çağıranlar savaşta böyle hareketler sergileyemezler. Ölümsüz çağırmadan şimdiye kadar ilerleyebilen tek kişi Weed… Seni uzun zamandır izliyorum ve sen olduğundan tamamen eminim.”

 

Ruh çağıran oyuncular arasında bile Weed'in görev üzerinde çalıştığına dair dedikodular yayılmıştı.

 

Zincirleme görevi sürekli olarak tamamlamaları halinde Balkan ile tanışırken yanında Weed ile de tanışıp tanışmayacaklarını düşünüyorlardı.

 

Ama aslında Weed'in onlarla birlikte bir iskelet olarak en alttan başladığını bilmiyorlardı.

 

“Çıkarımın çok etkileyici.”

 

Weed’in eli yavaşça kılıcına uzandı.

 

İşin doğrusu; neredeyse her yerde böyle kine dayalı ilişkiler kurmuştu. Yani bir köy ya da bir şehir olmayan her boş arazide tetikte olmak zorundaydı.

 

Karşısındaki kişi en iyi ozan olsa bile Weed de bizzat oyuncular arasında en parlak oymacılardan biriydi.

 

Ozanlar daha çevik olurlardı ve daha fazla zırh veya kılıç kuşanabiliyorlardı. Bu yüzden de savaşla ilgili bir sınıfa ozanlar daha yakındı. Ancak bu kadar az haldeki bir dezavantaj kolayca uçup gidiyordu.

 

Ayrıca Weed de şu anda bir Ölüm Şövalyesiydi ve onu takip eden birçok Ölümsüz vardı.

 

‘Onu dışarı almalı mıyım?’

 

Geniş Versay Kıtası’nda bir sürü insan vardı. Böylece Marey, Weed’e dostça yaklaşmıştı.

 

Ama Weed'in zihnindeki cezbedilme duygusu giderek artıyordu.

 

'Eğer onu öldürürsem muhtemelen bazı iyi eşyalardan düşürecektir. 380 levelin kullanabileceği en az bir benzersiz eşya düşer mi acaba?’

 

Weed şimdiden bir tahmin yapmıştı!

 

Aslında Marey, Kraliyet Yolu’ndaki rütbeliler arasında iyi bir üne sahip olan taraftaydı.

 

Özgürce seyahatler ederken ara sıra bazı kazalara karışıyordu ancak acemilere karşı çok arkadaş canlısıydı ve enstrümanlar konusunda olağanüstü yeteneklere sahipti.

 

‘Bunların hepsi asılsız söylentiler olmalı. Tüm bunlara nasıl inanabilirim?’

 

İçinden yüzerek çıkılması zor olan bir güvensizlik bataklığıydı bu.

 

‘Evet, düşen eşyalar benzersiz olmasa bile yine de iyi eşyalar düşecektir. Onları satarak kazandığım parayla pirinç alıp pişirebilirim. Yerken de baya mutlu olacağım…’

 

Kendi kafasında Marey'i çoktan bitirmişti. Şu anda sadece eşyaları satarken yapacağı müzayedenin süresini kararlaştırmaya çalışıyordu.

 

Ama diğer üst düzey oyuncuları öldürmek Weed'in para kazanma yolu değildi en nihayetinde.

 

Avlanarak ve level yükselterek sabit bir gelir elde etmek çok daha iyiydi.

 

Ama önünde inanılmaz lezzetli bir av belirmiş durumdaydı.

 

Weed’e daha da yaklaştığı her an biraz daha tehlikeye giriyordu Marey’in hayatı.

 

Ama önce elini uzatan Marey olmuştu.

 

“Benimle bir grupta birlikte avlanmaz mısın?”

 

“Ne?”

 

“Dürüst olmak gerekirse Weed-nim ​​ve buradaki diğerlerine kıyasla benim farklı bir amacım var. Ozanlar hakkında iyi bilgin var mıdır?”

 

Elbette Weed de diğer insanlar kadar ozanları biliyordu.

 

Sınıf özellikleri, kullandıkları enstrümanlar, ekipmanlarının fiyatı… Hatta öyle ki şarkı söyleme ve enstrüman kullanma becerilerine göre elde ettikleri geliri bile biliyordu.

 

“Amacım Ölümsüzler hakkında bir ilahi yapmak. Ve eğer mümkünse büyük bir görevde olan birinin yanında kalırsam destansı bir şiir çıkarabilirim ortaya. Bu yüzden av ve görevlerden elde edilen eşyalarla ilgili her türlü haktan vazgeçeceğim.”

 

Eğer ilahileri veya şiirleri ünlenirse tüm kıtalara yayılırdı.

 

Ozanlar şöhret ve para kazanabilirlerdi. Ve şarkıları popüler hale gelirse karizma ve çekicilik gibi istatistikler de artardı.

 

Kıtada dolaşmak ve görevler ile savaşları deneyimlemek ozanların hayallerindendi. Yeteneklerinin ve sınırlamalarının ötesinde görevler alabiliyorlardı.

 

Marey üst vücudunu kapatmak için sağ eliyle yırtık pırtık pelerinini tuttu ve vücudunu biraz aşağı eğdi.

 

“Kıtaları dolaşıp şarkı yazmak tüm ozanların kaderidir denebilir. Senin neyi başarmak istediğini bilmiyorum ama hiçbir şekilde dikkatini dağıtan bir şey olmayacağım. Benimle bir grup kurup avlanır mısın?”

 

Ozanlar sadece başkalarının maceralarını kendi gözleriyle izleyerek ödül kazanabilirdi.

 

Weed için bu, hiç de dezavantajlı olmayan bir teklifti.

 

Ama Marey'nin Weed'e ilk yaklaşması, sanki bir banka soyguncusundan taksitli fon almak gibiydi!

 

“Tamam, birlikte gidelim.”

 

Çok garip bir kombinasyon doğuyordu. Sadece sınıflarına bakılınca bile anlaşılıyordu bu: Bir oymacı ve bir ozan.

 

_______________________________________________________________

 

Zabrin, Kapua Köyü’ndeki başarısını bol bol dile getiriyordu.

 

Terfi alarak bir hayalete dönüştüğünde Hermes Loncası ona, gerekli olduğunu söylediği her şeyi teslim etmişti.

 

“Eeeeeşşşşşyyyaaallllaaaaarrrr sssüüüüüüpppppeeeerrrrrr.”

 

Seviyesi düşük olmasına rağmen eşyalardan harika etkiler elde edebiliyordu.

 

Hermes Loncası'ndan iki Warlock gelmiş ve ona bir kutsama büyüsü yapmıştı. Zabrin de canavarları toplu olarak avlayabilmişti.

 

Sadece hayaletler veya Ölümsüzler tarafından kullanılabilen şimşek halkasını ve yıkım halkasını aktif olarak kullanıyordu.

 

Kapua Köyü'ndeki tüm ruh çağıranların yaklaşık yarısı toplanmıştı.

 

“Sssiizziiiiinnnn iihtiiiiyyyacccınnnız oooollllaaaannn eşşşyaaallları pppaaaaaayyylllaaaşşacaaaaağğğğğıııımmmm.”

 

Eşyaların bolluğu sayesinde Zabrin oyuncuları kendisine toplamayı başarmıştı.

 

Polon’un, şövalyelerin ve büyücü birliklerinin Weed'i yakalamaya geldikleri doğruydu.

 

Ancak bu niyetlerinin aksine asıl ilgi alanları ruh çağıranlar olmuştu.

 

Grup avcılığı veya maceralar için ideal bir sınıf değildi.

 

Köylere giremedikleri zamanlar olmuştu ve köylüler de kokudan şikâyet ederek onlardan iğrenmişlerdi.

 

Ruh çağıranların büyük güçleri vardı. Ancak ayrımcılık konusunda nispeten deneyimlilerdi.

 

Ama bir savaşta en faydalı olan onlardı.

 

Ana Kıta'da hâlâ devam eden irili ufaklı sonsuz sayıda savaş vardı.

 

Hermes Loncası, Haven Krallığı’nı fethettikten sonra güçlerini toparlamak için bir ara veriyordu. Ancak bunun uzun bir ara olmayacağı herkes tarafından biliniyordu.

 

Hermes Loncası ilk harekete geçen olmasa bile yakındaki krallıklardan gelen loncalar bir birlik oluşturacak ve önce saldıracaklardı.

 

Böyle bir durumda ruh çağıranları Hermes Loncası’na dâhil edebilirlerse savaşlarda büyük katkı sağlarlardı.

 

Hermes Loncası'nın üst düzey yöneticilerinin toplantısında Zabrin'e; olabildiğince çok oyuncu toplamak için eşyalar dağıtmasını söylediler.

 

“Ölümsüz Lejyonu’nu… Elde edebilir miyiz?”

 

Elbette Hermes Loncası, Balkan'ın Ölümsüz Lejyonu’nu da istiyordu.

 

Ölümsüz orduları çoktan tamamlanmıştı: Yemek yemeye bile ihtiyacı olmayan sonsuz sayıda asker…

 

Zabrin'in raporlarına göre onlar buraya vardıktan sonra sonsuz sayıda görev vardı.

 

Görevin sonunda ne olacağını bilmiyorlardı ama umutları vardı.

 

En iyi ruh çağıran ve Balkan’ın varisi olmak…

 

Ve sonra da Ölümsüz Lejyonu’nu miras almak…

 

“Eğer bu gerçekleşirse Weed'i avlamak herhangi bir sorun olmayacak.”

 

Weed'in bu bölgede bir yerde olma olasılığı yüksekti. Ama olup olmaması o kadar önemli de değildi.

 

Ölümsüzleri getirip Morata'yı küle çevirebilir, Hermes Loncası’na karşı duranlara ağır hasarlar verebilirlerdi.

 

Bu, Hermes Loncası’nı kanatlandırıp uçuracak bir senaryoydu. Yani Zabrin'e eşya sağlamak her şeye değerdi.

 

Polon, loncanın üst düzey yöneticileriyle sık sık görüşmüştü.

 

- Kanyondaki gelişmiş ruh çağıranları nasıl halletmek istersiniz?

 

- Jeanne ve Harien gibi mi?

 

- Evet.

 

- Mümkünse en ideal yol işe almak… Ölümsüz Lejyonu’nu kontrol eden otoriteye Zabrin'den daha yakın olacaklardır.

 

- O zaman onları işe almaya çalışacağım.

 

Jeanne de dâhil çoğu ruh çağıran oyuncu zaten çeşitli loncalara dâhildi.

 

Ama Hermes Loncası bir teklif götürdüğünde neler olacağını asla bilemezdiniz.

 

- Eğer Hermes Loncası’na katılmayı reddederlerse...

 

- O halde meseleyi uygun şekilde halledeceğim.

 

- Ayrıca tamamen kontrol edilmemiş, incelenmemiş ruh çağıranlar da olacak. İçlerinden birinin Weed olma olasılığı yüksek gibi sanki?

 

- Evet, bu mümkün. Ruh çağıranlar, isimlerini kasıtlı olarak gizleyerek aktif olurlar.

 

- İyice araştır ve kimliği belirsiz herkesi öldür. Bizi takip etmeyenlere iyi bir örnek olacaktır.

 

Hermes Loncası bazı şeyleri belli belirsiz bir şekilde aktarmaktan nefret ederdi.

 

Eğer bir şeye sahip olamazlarsa onu yok ederlerdi.

 

Kötü şöhretlerinin şişirilmesinin nedenlerinden biri de buydu. Ama Haven Krallığı’nda onlara karşı gelebilecek hiçbir şey yoktu.

 

Ortada bir memnuniyetsizlik olsa dahi; tek bir vaka yoktu ki birileri Hermes Loncası'na yaklaşsın ve onlardan intikam almaya çalışsın.

 

...

 

Weed’in Marey ile işbirliği yapacak olmasına ne diyorsunuz? Bence fena bir teklif değil. Ama her nedense ileride işler sarpa saracak gibi de geliyor. Göreceğiz dostlar…

 

Hermes Loncası’na da bir bakın… Bunlar nasıl emperyalist planlar kardeşim ya? Acaba Hermes Loncası’nı neler bekliyor? Okumaya devam dostlar!

 

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr