“Kralla birlikte…”
“Bütün soyluları öldürün.”
“Bu Embinyu Tanrısı’nın isteği! Embinyu Kilisesi’ne karşı çıkan tüm sapkınları öldürün!”
Serabourg Hisarı civarında 400 bin kişilik bir ordu ortaya çıkmıştı.
İsyancılardı bunlar! Hem yakın köylerdeki köylülerden hem de krallıktan olup Embinyu Kilisesi’ni takip eden bütün ordulardan oluşuyordu. Rosenheim Krallığı’nın bayrağını bahane olarak kullanıp gelmişlerdi ama aslında Embinyu yıkım tanrısının bayrağı altındalardı.
Serabourg Hisarı ve Rosenheim Krallığı’ndaki tüm aktif oyuncular için bir mesaj penceresi açılmıştı.
DING!
----------------------------------------
Embinyu Kilisesi, Rosenheim Krallığı’nın başkenti Serabourg Hisarı’na bir saldırı başlattı.
Serabourg Hisarı’nda bir kuşatma patlak verdi.
Büyülü rahatsızlık nedeniyle ışınlanma kapısı ve uzun menzilli ışınlanma kullanılamaz.
----------------------------------------
“Ne oluyor?”
“Gecenin ortasındaki bu rahatsızlık da ne?”
Avlanmak için pazardan mal satın alan oyuncular grup üyeleriyle birlikte kale surlarına doğru koştu. Serabourg Hisarı’nın surlarının ötesinde, gözlerin bile sonunu göremediği yerlere uzanan Embinyu Kilisesi orduları vardı.
“Bir savaş mı çıktı?”
“Burada güvende miyiz? Serabourg Hisarı’nın savunmasının durumu nedir?”
Serabourg Hisarı’ndaki oyuncular etraflarına bakarken endişelerini gizleyemiyorlardı. Her ne kadar burası Rosenheim Krallığı’nın başkenti olsa da ani bir kuşatmaya hazır değildi. Kale kapıları bile ancak Embinyu Kilisesi görüldükten sonra aceleyle kapatılmıştı. Rosenheim Krallığı’na sadık kuvvetler savaş talimatı almışlardı ancak zırhlarını dahi düzgün bir şekilde kuşanmadan ortaya çıktıkları görülebiliyordu.
“Ah, gerçekten mi… Serabourg Hisarı’nda çok güzel bir ev bile hazırlamıştım ama ben…”
“Benim buranın meydanında yürüttüğüm bir işim var!”
“Rosenheim Krallığı düşmana karşı koyabilir mi?”
“Henüz Embinyu Kilisesi’ni geri püskürtebilmiş bir krallık yok.”
“Serabourg Hisarı ele geçirilirse bize ne olur?”
Oyuncular paniğe kapılmışlardı. Bir canavar baskını olduğunda canavarlar krallığın güçleri tarafından kolayca yok edilirdi. Hatta öyle bir canavar sürüsünün Serabourg Hisarı’na ulaşması bile imkânsız bir durumdu neredeyse. Ama Embinyu Kilisesi farklı bir meseleydi. Şamanlara, rahiplere, sihirbazlara, büyücülere ve kara paladinlere sahiplerdi. Sadece bunlarla da kalmıyorlardı, daha da ilerilerde evcilleştirilmiş canavarlardan ve tarikatçılardan oluşan kalabalığın sonu görünmüyordu.
Bunlar Embinyu tarikatçılarıydı! Rosenheim Krallığı’nın sıradan sakinlerinden oluşuyorlardı. En az 200. seviyedelerdi ve Embinyu tanrısına inandıkları için şeytani güçlere sahiplerdi! Ölümden korkmuyorlardı ve inançlarını savaş yoluyla artırarak seviyelerinin hızla yükselmesini sağlamışlardı.
Ay ışığı, kuşatma savaşında kritik roller oynayacak büyük şeytanların şeklini ortaya çıkarmıştı. Onlarla birlikte Embinyu Kilisesi’nin 11. mezhebinden 9. Baş Rahip Belloni de görülebiliyordu.
Oyuncuların sadece televizyonda görebildikleri Embinyu Kilisesi’nin ordusu, işte şimdi önlerinde toplanmıştı.
“Görünüşe göre Embinyu Kilisesi, onların tanrısına inanmayan herkesi düşman olarak görüyor.”
“Rosenheim Krallığı’nın güçleriyle birlikte mi saldıracaklar bize?”
“Yeni başlayanlara merhamet göstermezler. Onlar önlerine çıkan her şeyi yok eden bir gruplar.”
Surların içinde kalan insanlardan panik ve korku yayılıyordu. Aniden gelen kuşatma mesajı, insanların panik içinde sokaklarda ve meydan caddelerinde koşuşturmasına neden olmuştu. Rosenheim Krallığı’nın sarayında ise askerler ve şövalyeler savaş hazırlıklarını bitirmişlerdi ve kale duvarına doğru ilerliyorlardı.
“Teslim olup Embinyu Kilisesi’ne katılmayı seçersem yaşamama izin verirler mi?”
“Dışarıdaki kalabalığa katılıp orada güvende olabilirsin ancak bu muhtemelen yapabileceğin en kötü seçim olur.”
Gerçeklikte ise; Ana Kıta’da Embinyu Kilisesi’nin işgali altında din değiştirmeyi seçen birçok oyuncu oluyordu.
“Başlangıçta sana bir sürü eşya veriyorlar ve Embinyu Kilisesi büyüsünü ücretsiz olarak öğretiyorlar. Ancak sonrasında başka krallıklara asla gidemezsin ve kötü ün veya başka kötü istatistikler elde etmeye başlarsın. Sonunda da Embinyu Kilisesi'nden hiçbir şekilde ayrılamazsın ve onların kölelerinden biri olursun.”
Ölüm ya da din değiştirmekti yani olası sonuçlar!
“O zaman şimdi bize ne olacak?”
“Sadece bekle ve gör. Rosenheim Krallığı’nın güçleri bir ihtimal Embinyu Kilisesi’ni geri püskürtebilir.”
*****
“Serabourg Hisarı’na bakın. Büyük bir mesele var?”
“Oraya birini gönderdik mi?”
“Bir kadın oyuncu var, Lendelina.”
“O zaman bizi ona bağla!”
Her yayın istasyonu acil durumdaydı. Rosenheim Krallığı, Embinyu Kilisesi tarafından saldırıya uğramıştı. Bu, pek sık görülmeyen bir olaydı. Üstüne üstlük bir de bu olay, kıtaya bir orman yangını gibi yayılmış olan Embinyu Kilisesi ile alakalıydı. Bu yüzden yayın istasyonlarındaki yetkililer durumu büyük bir ilgiyle takip ediyorlardı.
“Hazır olur olmaz canlı yayına geçin! Çoktan yayında olan herhangi bir istasyon var mı?”
“CTS 20 saniye önce başladı yayına.”
“Geçen sefer 4 dakika geç kaldığım için patronla başım çok belaya girdi… Neyse, hazır olur olmaz açın. Sadece onlara videoyu gösterin ve gerisini sonra düşünelim. Programlama departmanıyla iletişime geçin ve diğer ekiplerden mevcut herhangi bir destek varsa bile çağırın. Ve sunucular neden bu kadar geç geliyor!”
Her yayın istasyonu kargaşa içinde kaynıyordu. Önemli bir yayın sırasında birdenbire farklı bir programa geçemiyorlardı ama Rosenheim Krallığı’nın başkenti, Embinyu Kilisesi tarafından işgal altında olduğu için hepsi anında canlı yayına bağlanmışlardı.
KMC medyasının çalışanları bile aceleyle etrafta koşuşturuyorlardı ama bunun için bir sebepleri vardı. Onlar Kraliyet Yolu yayınında uzmanlaşmışlardı ve oyundaki birçok olayı düzgünce kapsama almalarından dolayı da bir hayli izleyicinin beğenisini kazanmışlardı.
“Hazırlıklarımız tamam.”
“Delegelerin her birinin tam konumunu alın, program değiştiricinin videoyu doğru şekilde aktardığından emin olun. Unutmayın, prova yapmadan canlı yayına çıkıyoruz. O yüzden en başından doğru olsun.”
KMC medyası da canlı bir program başlatmıştı. Yayın başladığında izleyiciler toplanmışlardı ve çeşitli mesaj panolarında Rosenheim Krallığı hakkında paylaşımlar yapmaya başlamışlardı.
“Bizimle sözleşmesi olan oyunculardan kaçı Serabourg Hisarı’nda aktif?”
“Jenkins ve Roads dâhil, yaklaşık yirmi oyuncu.”
KMC medyasına bilgi akmaya devam ediyordu. Embinyu Kilisesi’nin işgali gibi olağanüstü durumlar için; aktif olan maceracılar, savaşçılar ve büyücülerden özel bilgiler almak adına sözleşmeler yapmaları gerekmişti.
“Ee…”
Başyapımcı PD 1, Yönetmen Kang’ın önünde tereddüt ediyordu.
“Ne oldu, neden gerildin?”
“Shin Hye Min sunucu masasının arkasına geçmeden önce bana bir şey söyledi.”
“Ne söyledi?”
“Görünüşe göre Savaş Tanrısı Weed de şu anda Serabourg Hisarı’nda imiş.”
“Emin misin?”
Savaş Tanrısı Weed’in Serabourg Hisarı’nda olduğunu duyan KMC medya personelleri, şaşırtıcı ve belki de harika bir şey beklemek yerine gerginliklerini atamıyorlardı. Nasıl bakarlarsa baksınlar; Embinyu Kilisesi’nin kuvvetleri, Weed’in harika bir şeyler yapması için fazla güçlüydü.
*****
Weed, dinlenme zamanına yakınken Embinyu Kilisesi istilasını duymuştu.
· Weed-nim, Serabourg Hisarı’nda savaş var!
Mapan sanki çığlık atıyormuş gibi bir fısıltı göndermişti ve diğer grup üyeleri de neredeyse aynı anda fısıltılar göndermişti.
· Neredesin? Embinyu Kilisesi’nin Serabourg Hisarı’na saldırdığını duydum. İyi misin?
· Ben Pale. Umarım güvendesindir. Neler oluyor? Hemen oraya gideceğim...
· Haberleri duydun mu? Embinyu Kilisesi...
Bu çok fazla bir şey değildi çünkü Weed’in arkadaş listesinde ona fısıltı yollama izni olan kişi sayısı fazla değildi.
Sabrina: Bu sefer Serabourg Kalesi.
Edwin: Embinyu Kilisesi korkutucu derecede büyüyor.
Pin: Serabourg Hisarı’nda onları engellemenin zor olacağını düşünüyorum.
Weed ayrıca Yaban Gezginleri Loncası’ndan da bilgi almıştı. Ve…
· Küçük kardeş, iyi misin?
· Daha az önce bir şey duydum.
· Evlat, insanlar bana bulunduğun yerin tehlikeli olduğunu söylüyor.
· Ne yapıyorsun şu an? Bir ihtimal Serabourg Hisarı’nda olabilir misin?
Geomchiler de satırlarca fısıltı göndermişlerdi.
Weed derin bir iç çekti.
Serabourg Hisarı’na çok uzun bir sürenin ardından gelmişti Weed. Ama Embinyu Kilisesi’nin tam da onun geldiği anda saldırıya geçmesi gerçekten gülünçtü.
“Şu anda yapabileceğim tek şey gözlem yapmak… Aksine sadece şu anda yapabileceğim bir şey de var. Bu şansı kaçırırsam hayatımın geri kalanında pişmanlık duyarım.”
Weed meydana doğru koştu. Seo Yoon ise katil statüsünden dolayı meydandaki diğer oyuncular tarafından saldırıya uğrayabilecek olsa da onu takip etmişti. Seo Yoon gibi bir katilin, bir de Embinyu Kilisesi surların ötesinde kamp kurmuşken etrafta koşuşturması pek duyulmuş bir şey değildi. Yine de yakınlardaki askerler tedbirli davranmak istemişlerdi ve ondan kaçınmışlardı.
“Önce birkaç eşya almam gerekiyor.”
Weed tezgâhlardaki eşyalar için pazarlık yaptı.
“Dışarıda Embinyu Kilisesi varken dikkatli olmazsan tüm ticaretini kaybedebilirsin. Teklifimi kabul et ve bana ucuza sat.”
Maliyetin altında toptan bir satın alma yapıyordu! Weed şu anda japtem satışından dolayı 160 binin üzerinde bir sermayeye sahipti. Ve onun yaptığı pazarlıkları gören tüccarlar da çok geçmeden meydanı, büyük bir toptan satış pazarına çevirmişlerdi.
“Ucuza silah satıyorum!”
“Zırh giymeyi deneyin. Sizi Embinyu Kilisesi’nin saldırısından koruyacak olan zırhlar burada!”
“Genel mallarım var. Bu, ömür boyu sadece bir kez gelen bir fırsattır. Tüm stoklarımı boşaltıyorum!”
Tüccarlar tüm mallarının yağmalanması yerine sadece bir kuruş daha kazanmakta kararlıydılar. Oyuncular da ayrıca kendilerine gerekli olan eşyaları ucuza almak için kalabalıklaşmışlardı. İnsanlar ticaret yapmaya çalıştıkça meydan da tutkuyla dolup taşıyordu.
“Ha, bir katil mi?”
“Böyle bir insanla savaşmak için hiç zaman yok şu anda. Acele et ve ihtiyacın olan eşyaları bul.”
Katili öldürerek eşyalarını toplamak yerine; mallar o kadar ucuza satılıyordu ki oyuncular bu fırsatı kaçırmak istemiyorlardı. Tüccarlar da para istiyorlardı. Çünkü ölürlerse malları kolayca yağmalanabileceği veya kaybolabileceği için şu anda daha az para kaybedeceklerdi.
Weed ayrıca bakkalı da silip süpürmüştü.
“Bana her şeyi ver!”
Seo Yoon, Serabourg Hisarı burunlarının önünde patlayabilecek bir savaşla çevriliyken Weed’in nasıl bakkalı ziyaret edebildiğini anlayamıyordu. Weed'in bir sonraki adımı da kale duvarına gitmek ve Aslan Kükremesi kullanarak bağırmak olmuştu.
“Fıstık, kalamar ve alkolsüz içecekler! Soğuk alkolsüz içecekler! Savaşı izlerken yemek için sıcak patatesler ve tatlı patatesler!”
Bu fırsat, bir servet kazanma fırsatıydı ve asla boşa harcanamayacak kadar değerliydi!
“Lütfen bana iki paket fıstık ver.”
“Serabourg Hisarı hayal edebileceğinden daha büyük, iki paket yeterli olur mu?”
“O zaman dört paket ver lütfen.”
Fıstıkları verdikten sonra parayı aldı Weed. Bakkallardaki bütün kuruyemişleri ve diğer atıştırmalıkları silip süpürmüş ve büyük miktarda kar elde etmişti.
“Doğal bir tüccar…”
Bir tüccar için en büyük neşe para kazanmak ve o paranın içinde yüzmekti. Müşterilere iş sırasında fahiş fiyatlar yüklemenin sihirli bir eğlencesi vardı!
*****
Nom Nom.
“Ne zaman saldıracaklar?”
“Embinyu Kilisesi inanılmaz. Bu kadar büyük bir gücü toplamayı nasıl başarmışlar?”
“Bence burada çarpıcı bir savaş olacak.”
Serabourg Hisarı’ndaki oyuncular, mağazaların duvarlarında ve çatılarında oturmuşlar, atıştırmalıklarını yiyerek savaşın başlamasını bekliyorlardı. Bir grup gösteriyi izlemeyi seçen oyuncu varken bir grup da Rosenheim Krallığı’nın güçlerine katılan bilinmeyen sayıda insan vardı.
----------------------------------------
Serabourg Hisarı’nın zapt edilemez savunması.
Embinyu Kilisesi’ne karşı savaşın.
Rosenheim Krallığı için ayağa kalkarsanız şan ve şöhret sizin olacak.
Ödül: Savaştaki başarınıza bağlıdır.
Krallığın askeri olma hakkı kazanabilirsiniz.
Görev Kısıtlaması: Rosenheim Krallığı ortadan kalkarsa ödülü talep etmek imkânsızdır.
----------------------------------------
Embinyu Kilisesi ayrım gözetmeksizin önüne geleni yağmalarken, katlederken ve kundaklamaya neden olurken; savunma güçlerine katılan birçok oyuncu vardı.
Görev ayrıca Weed için de ortaya çıkmıştı.
“Bunu reddetmem gerek.”
Muazzam şöhretiyle birlikte savunmaya katılırsa Rosenheim Krallığı’nın gücü yükselirdi. Ama çok kolayca kale kapısının kaptanlığını üstlenmeye ya da savunma gücü için önemli bir figür olmaya zorlanabilirdi. Yüzlerce veya binlerce askerden oluşan bir gücün komutasını alarak Embinyu Kilisesi’ne karşı yapılacak savaşta merkezi bir rol oynaması gerekebilirdi.
Weed, Serabourg Hisarı’nı savunan asker sayısının en fazla 20 bin civarında olduğuna kanaat getirmişti. Ancak karşı güç olan Embinyu Kilisesi, 400 binden fazla tarikatçı ve canavardan oluşuyordu. Ayrıca Embinyu rahipleri, lanetli şamanlar ve paladinler de kötü ruhların gücüne bağlı olarak canavarları kullanabilirlerdi.
“Böyle bir kuvvete karşı savunma yapmak bir hayli zor olacaktır.”
Kuşatmayı uzatmak için kale surlarına güvenebilecek olsalar da eninde sonunda düşmanla kahramanca yüzleşmek zorunda kalacaklardı! Weed, Heykel Dönüşümü yapıp bir de Balkan’ın eşyalarını kuşansaydı savaşta çok önemli bir hale gelebilirdi. Ancak bu yapacağının yan etkisinden dolayı böyle pervasız bir şekilde ortaya çıkamazdı. Ayrıca Feryat Nehri’ndeki olay nedeniyle Embinyu Kilisesi’nin sadece bir geri ödeme beklediğinden emindi!
“Rahat yaşamak, öldükten sonra bir kahraman olarak ölümsüzleştirilmekten çok daha iyidir.”
Eğer Rosenheim Krallığı’nı savunma görevini kabul eder de daha sonra kalenin savunulamaz olduğunu düşünerek kaleden ayrılırsa kalıcı bir onursuzlukla damgalanırdı. Weed, Seo Yoon ve savaşa katılmamaya karar veren birçok kişi daha bekleyip görmek yaklaşımını benimsemişti.
Weed’in yüzü endişeyle doluydu.
“Umarım Rosenheim Krallığı kazanır...”
Böyle ciddi bir şey dedikten sonra anında mutlu bir şey söylemeye geçmişti!
“Eh, en azından biraz para kazandım.”
Cebini düşününce mutlu olmuştu ama şu andaki durum gerçekten pek iyimser bir durum değildi.
Hem Serabourg Hisarı’nda mahsur kalan oyuncular hem de Rosenheim Krallığı’na bağlı olan oyuncular hüsrana uğramışlardı.
“Ateş!”
O anda çok uzaklarda görünen dağın zirvesinin çevresi parlak bir şekilde yanmaya başlamıştı. Bu, Serabourg Hisarı tehlikedeyken Rosenheim Krallığı’nın her yerine yardım çağrısı yapan işaret ateşiydi.
Piramidin ve sfenksin ötesine uzanan Embinyu Kilisesi ordusunun yoğun kalabalığı, kuşatma silahlarını yanlarında sürükleyerek daha da yaklaşıyordu. Canavarlardan oluşan askerler silahlarını çınlatıyorlar ve kaba seslerle kükrüyorlardı.
“Bu çılgınlık.”
“Bir korku filmi izlemekten daha çok yıpratıyor bu beni.”
Rosenheim Krallığı’ndaki şövalyeler surların tepesinde tehlikeli bir şekilde at sürüyorlar ve askerleri cesaretlendirmek için onlar da kılıçlarını çınlatıyorlardı.
“Kral için!”
“Pozisyonlarınızı koruyun. Sadece bir gün sabretmemiz gerekiyor. Krallığın tüm bölgelerinden takviye kuvvetler gönderiliyor.”
Yüreklerde ateşler yakan ama bir o kadar da korkuya neden olan bir sahneydi bu.
“Geliyorlar.”
“Başlıyor.”
Oyuncular susmuştu. Sonunda da Embinyu Kilisesi kuşatma silahlarını ateşlemeye başlamıştı. Duvarlara kayalar ve mermiler atılırken şeytanlar, tarikatçılar ve Embinyu askerleri kaleye hücum ediyorlardı.
Serabourg Hisarı ile Embinyu Kilisesi arasındaki savaş başlamıştı.
“Ateş!”
“Her şeyi düşmana doğru ateşleyin. Hepsini öldürün!”
Rosenheim Krallığı'nın okçuları ve arbaletçileri oklarını yolluyorlardı. Ancak Embinyu Kilisesi’nden gelen bazı büyüler surlara çarpmayı başarıyordu.
“Ateşinizi yoğunlaştırın.”
Rosenheim Krallığı’nın kuvvetleri, boynuzlu şeytanları canavarlardan veya insan düşmanlardan daha büyük bir tehlike olarak gördükleri için gümüş ok atışlarını hücum etmekte olan boynuzlu şeytanlara odaklamışlardı.
-GWRAAAR!
Duvardaki okçular büyü yapıyorlar ve onlara doğru ilerleyen devasa şeytanlara isabet eden oklar fırlatıyorlardı. Bir dizi saldırıdan sonra devasa şeytanlar çökmüşler ve bir büyük adım daha atmaya çalışırken dengelerini kaybetmişlerdi. 20 metre boyundaki şeytanların Embinyu Kilisesi’nin askerlerinin üzerine çökmesi büyük bir kargaşaya neden olmuştu.
“Embinyu tanrıları için verilen kurbanları onurlandırın!”
“Düşmanı öldürün ve kendi canınızı alın.”
Tarikatçılar ve canavar birlikleri kale surlarına doğru yığılıyorlardı.
“Dayanın!”
“Savaşarak püskürtebiliriz onları!”
Embinyu’nun tarikatçıları ve canavarları merdivenlerini üst üste dizmişler ve duvara tırmanmak için sarmaşıklar fırlatmışlardı. Donuk Rüzgâr ve Kum Girdabı gibi büyü saldırıları Serabourg Hisarı’nın surlarının tepesindeki askerlere uçuyordu.
Rosenheim Krallığı’nın büyücüleri de savaşa dâhil olmuşlardı.
“Sonsuz Ateş Nehri!”
Büyücüler ellerini uzattıkça zemin yarılıyor ve etraf bir ateş yoluyla kaplanıyordu.
O anda yukarıdan bir çığlık duyulmuş ve Embinyu Kilisesi’nin Ejder Binicileri ortaya çıkmıştı. Weed'in yonttuğu Ej-Üç’ün aksine bu Ejderler kıyaslanamaz bir hıza, kurnazlığa ve acımasızlığa sahiplerdi. Ejder Süvarileri bulutlardan inerek mızraklarını fırlatmışlardı ve kılıçlarını büyücülere ve aşağıdaki askerlere saldırmak için kullanıyorlardı.
Kraliyet Yolu olmasaydı böyle bir savaş sadece rüyalarda yaşanabilirdi.
Serabourg Hisarı’ndaki oyuncuların küçük bir kısmı, savaşı yakından izledikleri için kendilerini çok mutlu hissediyorlardı. Ancak aynı zamanda önlerindeki ihtişam karşısında titremekten de alamıyorlardı kendilerini.
Zaman geçtikçe Embinyu Kilisesi’nin şeytanları daha da saldırgan hale gelmişlerdi. Boyları 3 metreyi aşan büyük şeytanlar, kale kapısına saldırırken boynuzlarını sallıyorlardı. Bazı canavarlar örümcekler gibi duvarlara tırmanıyorlardı. Embinyu Kilisesi tarikatçıları mızraklarına, kılıca benzer silahlarına, kazmalarına ve baltalarına sarılarak devasa dalgalar gibi üstlerine geliyorlardı. Büyücüler gökten ateş topları yağdırıyorlardı ve surlar da acı çığlıklarla doluyordu.
*****
Weed, savaşı izlediği yerden gizlice uzaklaşmıştı.
“Surlar çok dayanmayacak.”
Rosenheim Krallığı’nın başkenti olan Serabourg Hisarı oldukça büyüktü. Şövalyeler ve askerler düşmanın ilerleyişine direniyorlardı. Ancak Embinyu Kilisesi’nin dalgaları çok büyüktü. Sağda solda alevler yükseliyor ve çöken surların sesleri büyük gürültüler koparıyordu.
Ama savaşa burada başlayan Embinyu Kilisesi, Rosenheim Krallığı’nın tüm gücüne karşı kazanabilecek bir güç değildi. Brent Krallığı ve canavarların istila ettiği bölgelerin sınırı boyunca Rosenheim Krallığı kalıcı garnizonları, kaleleri ve ileri karakolları vardı. Ama Serabourg Hisarı’ndaki kraliyet şövalyeleri ve muhafızlar şu anda Embinyu Kilisesi güçleri tarafından geri püskürtülüyorlardı.
“Bu hızla Serabourg Hisarı ve saray yıkılacaktır. Sonra da…”
Rosenheim Krallığı’nın tüm kamu düzeni çökecekti. Embinyu Kilisesi kontrolsüz bir şekilde her yere yayılacak ve krallık yıkım yoluna girecekti. Rosenheim Krallığı’nın tamamı, Ana Kıta’daki birkaç bölge gibi canavar kaynayan bir avlanma bölgesi haline gelebilir ve Embinyu Kilisesi’ni yenilmesine yol açacak dağlar kadar görev ortaya çıkabilirdi.
“Çok geç olmadan kaçmalıyım.”
Weed gözlerini devirdi. Kalenin dışında gökyüzünü kontrol eden yüzlerce Ejder Süvarisi ile Embinyu Kilisesi ordusu vardı. Hayatta kalabilmek için kaleden kaçması gerekiyordu ama sadece tehlikeli bir çıkış yolu vardı.
Weed etrafa bakınırken birkaç lonca üyesi veya arkadaşın bir araya toplanıp dışarı fırlamak için bir fırsat aradıklarını gördü.
“Birlikte kaçacak insanlar arıyorum. Savaşçılar gelsin!”
“Ata binmeyi bilen var mı? Güney kapısından at üzerinde kaçmayı planlıyorum. Yanımda gelecek insanlar arıyorum. 300 levelin üzerindeki insanları tercih ederim!”
“Bir tüccarı koruyabilecek biri var mı? Güvenli geçiş sağlayabilecek biri olursa koruma ücreti olarak 2000 altın vereceğim. Arabamı bırakıyorum, sadece benim canlı çıkmam gerekiyor!”
Oyuncular sığınak ararken meydana ve sokaklara büyük bir kargaşa hâkimdi. Sıradan NPC sakinleri bile kaçmayı planlıyorlardı. Embinyu Kilisesi herkesi kayıtsızca katlettiği için tüm sakinler öldürüldükten sonra Rosenheim Krallığı’nı yeniden kurmak imkânsız olurdu. Sayısız görev ortadan kalkar, bütün o teknoloji sonsuza kadar kaybolur ve üretilen mallar da geri dönüşü olmayan kayıplara uğrardı.
Embinyu Kilisesi’nin ortaya çıkmasının gerçek bir felaket olduğunu söylemek abartı olmazdı kısacası.
“Böyle bir durumda biz de kaçmalıyız.”
“Evet.”
Weed ve Seo Yoon, en etkili gruba dâhil olmaya karar vermişlerdi.
“Affedersiniz, iki savaşçı...”
“Grubumuz dolu.”
“İki kişilik yer var mı?”
“Yabancıları kabul etmiyoruz.”
Şu anda bile insanlar yeni gelenlere büyüklük taslıyordu. Üst düzey oyuncular kendi başlarına hayatta kalmak için bir araya gelmişlerdi. Katılmak isteyen insanlar da giriş için para ödemek zorundaydılar ve kritik anlarda terk edilme şansları vardı.
“Affedersiniz, nasıl katkıda bulunacağını bilen iki savaşçıyız biz.”
“Ah, bunlar fıstıkları fahiş fiyatlara satan tüccarlar.”
“......”
Weed ve Seo Yoon’un herhangi bir gruba katılması bir hayli zordu. Seo Yoon’un katil statüsü iğne deliğinden geçmek kadar zorluk çıkarıyordu onlara. Zamanında Todeum’da avlandıktan sonra Weed de katil statüsü almıştı, nasıl bir şey olduğunu az çok biliyordu.
Tüm grup ve lonca başkanları bir toplantı yaptılar.
“Kısa bir süre sonra surlar ve kapılar çökecek. Rosenheim Krallığı’nın güçleri savaşırken hadi bir an önce dışarı çıkalım biz.”
“Herkes farklı bir yöne gitsin. O halde biz doğuya gidiyoruz.”
“Biz de batıya gidiyoruz o halde.”
“Biz güneye. Embinyu Kilisesi Serabourg Hisarı’nı ele geçirmekle meşgul olacak, eğer kuşatmayı aşarsak peşimize düşeceklerini sanmıyorum.”
Tüm gruplar kaçış planlarını koordine etmişlerdi ama Weed ve Seo Yoon’un parçası olduğu 8 kişilik grup sadece etrafa bakıyordu.
“Hangi yöne gitmeliyiz?”
“Ben doğuya gidiyorum. Karless-nim de bunun bir parçası, bu yüzden hayatta kalma şansı orada en yüksek.”
“Ben güney kapısından çıkıyorum. Henüz orada pek çok canavar toplanmış gibi görünmüyor.”
Yeni başlayanların hepsi kendi başlarına kalmışlardı ama kaçış planının bir parçası olmaktan başka seçenekleri yoktu. Hiçbir grup Serabourg Hisarı’ndan ayrılırken bir koruma almayacaktı. Aksine canavar yemi olma şansları yüksekti. Ancak yeni başlayanlar için çok az seçenek vardı.
“Ah, onların peşinden gidecek gücümüz yok.”
“Biz 100. seviyenin altındayız. Onlar kuşatmayı aşarken biz Embinyu Kilisesi ile savaşarak ölürüz muhtemelen.”
Yeni başlayanlar kendi başlarına oturmuşlardı meydanda. Hazır gruplar ise ayrılmışlar ve insanları uygun kaçış planlarına göre yönlendirmeye başlamışlardı.
Weed derin bir endişeye kapılmıştı.
“Hayır, böyle asla…”
Eğer şimdi kendini açığa çıkarsaydı hiçbir grup onu reddetmezdi. Arkasından korkak denilebilirdi ama böyle bir durum da hayatın doğal bir kısmıydı. Katlanılması ve üstesinden gelinmesi gereken bir şeydi yani. Mazlumları özgürleştiren bir fedakârlıktı bu!
Herhangi bir dünyanın sonunu anlatan filmde bile birkaç kahramanın eylemleriyle birçok insanın hayatta kaldığı dokunaklı anlar vardı. Ama bir kahraman olmaktansa Weed sonuna kadar hayatta kalan tek kişi olmak istiyordu. Adanmışlıklar ve fedakârlık içeren duygusallıklar hayatı zorlaştırıyordu.
“Bu numaraya düşmekten kaçınmalıyım. Asla cezbedilmemeliyim böyle bir düşünce karşısında.”
Weed önünde çaresizce oturan birçok insana bakıyordu. Rosenheim Krallığı’nın başkentine yakışır şekilde birçok yeni başlayan vardı burada. Gençler, hane reisleri ve hatta yaşlılar bile vardı.
‘Onları görmezden gelirsem çoğu ölecek.’
Weed gözlerini sıkıca kapattı.
‘Bırak da korkaklık yolundan gideyim. Ayrıca benim çaresiz olduğum zamanlarda kimse bana yardım eli uzatmadı.’
...
Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..