Yağmur hız kesmeden devam ediyordu. Dörtlünün, Doğal Afet Oymacılığı tamamen aktif olana dek zorlu hava şartları altında Piramide tırmanan İblislerle savaşması gerekiyordu.
“Embinyu Tanrısı kurbanlarını bekliyor.”
“Tırmanın! Onlara Embinyu Kilisesinin cesaretini gösterin!”
İblisler ve Tarikatçılar Piramidin etrafında toplaşıyordu. Cadı Doktorlar, Büyücüler ve Embinyu Rahipleri büyü üstüne büyü yapıyordu.
Bu sırada Weed, yontmuş olduğu Helyum Meşalesini çıkarttı. Helyum Meşalesi de uzun menzilli saldırıları engelleyen, kara büyüye ve kullanıcı üzerindeki lanetlere karşı tolerans sağlayan ve mana yenilenme hızını arttıran bir Mana Bariyeri inşa etti.
“Işıyan Kılıç!”
Weed’in kılıcının ucunda ışıktan kuşlar şekillendi. Kuşlar iblisleri arındırıyor, karşılaştıkları büyüleri havada patlatıyordu. Seo Yoon da tam bir Berserker gibi en ön safı tutarak İblislerle çarpışıyordu.
Işık ve büyü patlamaları Piramidin tepesini görkemli bir parıltıya bürüyordu. Fakat Piramidin zirvesini tutanlar için yaşananlar cehennemden farksızdı.
Mesela Van Hawk bu duruma yalnızca 3-4 dakika dayanabildi.
“Üstadım, benden bu kadar. Maalesef son ana dek yanında çarpışamayacağım.”
Ve sağlığının sınırına ulaşarak geri çağrıldı.
Weed, vakti olduğu takdirde Van Hawk’ı bandajlayabilir ve arkaya alabilirdi. Ama şu anda dikkatini başka bir yere verme şansı yoktu. Embinyu Büyücülerinin büyüleri dizi dizi üzerine geliyor, çoğunu Işıyan Kılıçla engelleyip zar zor kaçınıyordu.
* Büyü Saldırısı. Nurun’un Mızrağıyla vuruldunuz. *
* Sağlık 869 azaldı. *
Weed’in sağlığı 34,000’in altına düşmüştü, Seo Yoon’u ayakta tutan tek şeyse Berserker dayanıklılığıydı. Genç kız Weed’i korumak için İblislerin önüne atlayıp lanetlerle büyüleri üzerine çekerken fena halde yaralanmıştı. Kendisini zerre kadar umursamadan çarpışıyor, Weed’den daha çok hasar alıyordu.
Neyse ki yağmurun şiddeti büyü ve okların etkisini bir nebze azaltıp biraz daha dayanabilmelerini sağlıyordu.
“Bu gidişle hepimiz öleceğiz...”
Weed’in yüzünden aşağı yağmur damlaları dökülüyordu. Başrahip Belloni ve şahsi birliği de Piramidin saldırı menziline ulaşmıştı. Piramidin ıslak zemininde sendeleyip yoldaşlarının üzerine devrilen İblis ve Tarikatçıların sesleri yükseliyor, ortalık acı feryatlarla doluyordu.
Derken nihayet Weed’in beklediği felaket kendisini gösterdi.
Piramit ve Aslan Canavarının bulunduğu yer, Rosenheim Krallığının Arud Nehri yakınlarındaydı. Ve Embinyu Kilisesi sağanak yağışın nehir seviyesini hafiften yükseltmekten öteye gitmediğini düşünse de işin taşkına döndüğünü fark etmeye başlıyorlardı.
“Aarrg!”
“Su. Sular üzerimize doğru geliyor!”
Evet, nehir suları taşıp dört bir yana yayılmaya başlamış ve hızla Tarikatçı, İblis ve Rahiplerin ayak bileklerine dek ulaşmıştı. Suyun yükselişi durma belirtisi vermiyor, aksine giderek hızlanıyordu. Arud Nehrinin yukarılarından korkutucu miktarda su dökülüyordu. Dağların alt kesimleri, tepecikler ve Piramidin etrafındaki düzlükler hızla sel altında kalıyordu.
Doğal Afet Oymacılığıyla kuvvetli bir sel doğmuştu!
Ev yüksekliğinde dalgalar Embinyu güçlerini dövüyordu.
Kueeik!
Hırçın dalgaların gücü Karaclopsları bile deviriyordu. Embinyu güçleri kitleler halinde kaçışıyor, herkes hayatta kalmanın bir yolunu arıyordu. Ama etraf tamamen sularla kaplanmıştı.
Su seviyesi hızla diz hizasını aşmış, düşmanları yutmaya başlamıştı. Binalar devriliyor, kuşatma silahları, kayalar ve ağaçlar yerlerinden ayrılıp sulara kapılıyordu. Az önce bağırıp çağıran Embinyu Tarikatçıları ve İblisler battıkları sularda sürükleniyordu.
Weed ise olup bitenleri sırıtarak izliyordu.
“Cidden en tatmin edici oymacılık yeteneği bu ya!”
Yine de selin Embinyu ordusuna verdiği hasarın boyutundan emin değildi. Nispeten güçsüz Tarikatçıların selden sağ çıkma ihtimali olmadığını biliyordu. Selin dalgalarına kapıldıkları saniyede bile ölmüş olabilirlerdi.
Ama onlardan güçlü olan İblisler, Kara Paladinler ve Karanlık Rahiplerin sağlık ve dirençleri yüksekti. Haliyle selden sağ çıkma ihtimalleri de.
Öyleyse Embinyu ordusu darmadağın olup sele kapılmışken fırsat bu fırsattı!
Weed, bu düşünceyle Aslan Canavarı üzerinde yeteneğini kullandı.
“Heykele Hayat Bahşetme!”
------------------------------------------------------------------------------------------------------
- Bir heykele hayat bahşettiniz.
- Şu anki 2,281 sanat istatistiğinize bağlı olarak heykel 469. seviye şeklinde dönüştürüldü. Bir Başyapıt olması gereği yaşam formunda fazladan %10 seviye artışı gerçekleşti.
- Yaşam formuna 4 nitelik bahşedildi. Nitelik derecesi ve yetenekler, heykelin görünüm ve kalitesine bağlı olarak farklılık gösterir. Kaya Niteliği (%100), Ateş Niteliği (%80), Sanat Niteliği (%100), İhtişam Niteliği (%100).
- Kaya Niteliği Yaşam Formuna özel bir savunma sağlar.
- Ateş Niteliği düşmanı yakıp kavurmak için kullanılabilir.
- Yaşam Formuna her türlü lanet büyüsüne karşı bağışıklık bahşedildi.
- Yaşam Formu, Kara Büyüye karşı güçlü bir direnç kazandı.
- Yaşam Formu, Sanat Niteliği sayesinde heykellere ve sanata dair bir takdir yetkisi ile sanat eserlerinden fazladan %150 etkilenme yetisi edindi. Buna Yaşam Formunun kendisi ve etrafındaki sanat eserleri de dahil.
- İhtişam Niteliği, Yaşam Formuna itibar ve karizma kazandırdı. Bu sayede büyük bir orduyla birlikte çarpışırken ordunun morali ve sadakati yükselecek, şövalyelerin liderlik becerisi gelişecek.
- 5,000 mana tüketildi.
- Yetenek uzmanlığı arttı. Hayat Bahşetme esnasında tüketilen istatistik ve gerekli seviye %20 azaldı.
- Sanat istatistiği kalıcı olarak 6 azaldı. Azalan istatistik, oymacılık veya sanatla ilişkili herhangi bir proje ile geri kazanılabilir.
- Seviye 2 azaldı. Karşılığında istatistikler de yitirilen seviyelere uygun şekilde 10 azaltıldı. Yitirilen istatistikler seviye arttığında geri kazanılacak.
- Lütfen hayat bahşettiğiniz heykelle ilgilenin. Öldüğü takdirde yeniden hayat bahşetmeniz gerekecek. Tamamen yok edildiği durumdaysa diriltilmesi mümkün olmayacak.
------------------------------------------------------------------------------------------------
Weed’in seviyesi 405’e inmiş, Sanat istatistiği tükenmişti. Ama sonuç olarak Rosenheim Krallığının Aslan Canavarı hayat bulmuştu!
“Graaar!”
Aslan, kuvvetli bir kükreyiş eşliğinde gözlerini açtı.
“Gro-rol?!”
Ön ayaklarıyla ilerlemeye çalıştığı andaysa sendeleyerek beline dek gelen sularla boğuştu. Harika bir ilk izlenim olmasa da Weed’in heykelleriyle bunu ilk yaşayışı değildi.
“İsmim nedir?”
Hayat bahşedilen Aslan, kafasını Weed’e çevirerek sorusunu sordu. Boyu heybetli Piramitle hemen hemen aynıydı. Ve bedeni aslanı andırsa da boynundan yukarısı eski kral Theodrin’e bir hayli benziyordu.
“İsmin Sfenks.”
“İsmimin Sfenks olması hiçbir şey ifade etmiyor. Şeref nedir bilmeyen bir efendiye sadık kalmaya hiç niyetim yok.”
Sfenks, kişiliğine ve bağımsızlığına fena halde düşkündü ve Weed’i efendisi olarak sevip saydığı söylenemezdi.
Ancak Weed şu anda onun bu davranışlarıyla ilgilenmeyi planlamıyordu.
“Bu sorunu vaktimiz olunca çözeriz. Şimdi savaşma zamanı.”
“Bana bunlarla gel.”
Diyen Sfenks, kükreyerek sulara atıldı. Ve selin savurduğu Kara Rahipleri ağzına alıp parçalamaya, ön ayaklarıyla ezmeye başladı.
“Yok edin şu aslanı!”
“Weed denen suçlu hemen şurada. Onu Tanrımız için kurban etmeliyiz!”
Embinyu Rahipleri yüzen İblislerin sırtına biniyordu. Ama sele kapılan ya da girdaplarda yitip gidenler de vardı. Rahipler tam bir kargaşa içerisindeydi ve kaderleri taşan nehrin merhametine kalmıştı.
Koca bir bina boyundaki Sfenks nehrin etrafında sıçramakta, Embinyu güçlerini avlamaktaydı.
“Yirmi. Yirmi bir. Yirmi iki.”
Weed Yüce Elf Yurika yayını eline almış sudaki İblisleri vuruyor, Seo Yoon ve Torido Piramide tutunan İblisleri kılıçtan geçiriyordu. Sel, Embinyu güçlerinin icabına bakıyordu.
Grooooar!
Çakan şimşekler Piramidin üzerindeki Weed’i gözler önüne seriyordu. Yağmur altında yayını kuşanmış halde görünen Weed’in arada bir aydınlanan karanlık göğün altında savaşması harikulade bir manzara çiziyordu.
Weed ok üstüne ok atarken bu defa Embinyu Rahiplerini hedefliyordu. Öldürülmesi zor İblislerdense daha çok tecrübe kazandıran Rahipleri hedef almayı daha karlı buluyordu. Fakat bu güzel zamanların sonu yakındı.
Doğal Afet Oymacılığının etkisi hızla azalıyor, yağmur sona eriyordu. Bununla birlikte Piramidin etrafındaki su seviyesi yükselmeye devam ediyor, girdaplar daha da fena bir hal alıyordu.
“Elimden gelen her şeyi yapmış oldum artık.”
Weed, icabına baktığı Embinyu Rahiplerinin sayısından pek memnun olmasa da gitme vakti geldi diye düşünüyordu. Serabourg Kalesi kuşatması ve selin etkisiyle Embinyu güçlerinin sayısı hatırı sayılır düzeyde azalmıştı. Ama burada kaldıkları süre biraz daha uzarsa kalan güçlerin varları yoklarıyla karşılarına dikilme ihtimali çok yüksekti.
Ve Seo Yoon bile İblislerle tek başına savaşmaktan bitap düşmüştü.
“Sığınmacılara yeterince zaman kazandırmış olmalıyız.”
Embinyu güçlerinin yeniden organize olup sığınmacıların peşine koşması epey vakit alacak olmalıydı. Çok sayıda Tarikatçı ve İblis, Arud Nehrinin aşağılarına sürüklenmişti. Çoğu hala hayatta olsa da yaşananların yankıları muazzamdı.
Doğal Afet Oymacılığı, Krallıklar arası bir savaşta akla hayale gelmez bir yıkım doğurabilirdi. Tek bir ufak yan etki vardı, o da yeteneğin dost düşman ayırt etmeyişiydi.
“Sfenks, gitme vakti.”
“Ben savaşmaya devam etmek istiyorum.”
“Düşmanlar yeniden organize oluyor. Kaçmak imkânsız hale gelmeden uzaklaşmamız gerekiyor.”
Başrahip Belloni ve şahsi birlikleriyle devasa İblisler afet sonlanır sonlanmaz toparlanacak ve var güçleriyle saldırıya geçecekti. Peşlerine düşecek düşmanlar düşünülünce bir an önce tabanları yağlamak akıllıca olurdu.
“Ben buradan ayrılmak istemiyorum.”
“Neden?”
“Burayı savunmak zorundayım. Son nefesime dek Kral Theodrin’in mezarını koruyacağım.”
"......."
* Sfenks Piramit uğruna ölmeyi seçti. *
Bir heykele hayat bahşetmenin yan etkisi de buydu işte! Aslan, bir heykel olması gereği Piramidi korumakla görevliydi. Neticede kralın ihtişamının simgesiydi. Hayat bahşedildikten sonra da görevini unutmamıştı ve son nefesine dek Embinyu güçleriyle çarpışmayı planlıyordu.
“Kalırsan öleceksin. Sana bahşedilen bu kıymetli hayatı bir kenara atıp ziyan mı edeceksin?”
“Koruman gereken şeyi korumanın bir anlamı var.”
“Yine de benimle gelebilirsin. Eğer gelirsen sana her gün et pişirir, her yıl da iki gün izin kullandırtırım.”
Dese de bu sözü tutması mümkün değildi elbette!
“Ben yolumu seçtim bile. Gidin hadi, ben burayı koruyacağım.”
Sfenks’in bu sadık beyanı Weed’in göz kenarlarının kırışıp ıslanmasına yol açtı.
‘Yağmur durmamış iyi ki. Gözyaşlarımı gizleyebiliyorum.’
O yaşların sebebi Sfenks’in sözlerine duygulanışı değildi tabii ki. Biricik Sanat istatistikleri ve seviyeleri için akıyorlardı! Weed, Sfenks’e hayat bahşetmek için kıymetli tecrübelerini harcamış ama onun ekstrem inadıyla savaşarak can veresi tutmuştu.
“Bunu ona hayat bahşetmeden önce düşünmem lazımdı. Bol bol vaktim varken canlandırıp döve döve eğitmeliydim.”
Ama son pişmanlık fayda etmezdi. Sfenks’i ikna etmeye ayıracağı her saniyede kendisini ve Seo Yoon’u daha da büyük bir tehlikeye sokardı.
“Wy-3!”
Weed, Aslan Kükreyişini aktive etti. Ve saniyeler içerisinde uzaklardan beri uçan Wy-3 göründü. Zavallıcık gruba ulaşabilmek için şafakta uyanmış, yüzünü yıkayacak vakit bile bulamamıştı.
Weed ve Seo Yoon Wy-3’ün sırtına atlarken sel de sona eriyordu. Sulara kapılan Embinyu güçlerinin ayakları yere basmaya başlıyordu. Zemin, boğulmaya yüz tutmuş halde birbirine dolanmış İblis ve Tarikatçılarla doluydu.
Embinyu Büyücü ve Rahipleri saldırmaya hazırlansa da Sfenks, gruba bedeniyle siper olmuştu.
“Gidin hadi!”
Weed ve Seo Yoon Wy-3’ün sırtında ilerlerken Torido, kendi gücüyle savaş alanından uzaklaşmaktaydı. Sfenks’in cesurca çarpıştığı görülse de Embinyu güçleriyle çevrelenmesi çok sürmeyecek ve onu zorlu bir mücadele bekleyecekti.
“Başaramayacak anlaşılan.”
Uçamayan bir Sfenks’le kaçmak imkansızdı zaten. Onun sayesinde hiç değilse Weed sorunsuzca kaçabilecekti.
“Wy-3, sığınmacılara doğru uçma. Onun yerine uzun yoldan giderek etraflarından dolaş.”
“Anlaşıldı, Efendim.”
Weed, olası bir takipten kaçınmak için Wyvern’e sığınmacılara yaklaşmadan ilerlemesini emretti.
Tepe ve yokuşlarda sonu gelmez bir sığınmacı alayı vardı! Gökte Weed ve Wy-3’ü gören sığınmacılar el sallayarak tezahürata başlıyordu.
‘Embinyu Ordusu takip işini çok da büyütmeyecek herhalde.’
Ara sıra etraftaki canavarlar saldırıya geçse de askerler ve oyuncuların halledemeyeceği bir şey yoktu. Weed’in Embinyu Kilisesine yem oluşundan sonra çoğu oyuncu çıkış yapmış olsa da hala başka bir alandan çıkış yapmak için bekleyen pek çok kişi vardı.
Weed, Wy-3’ün sırtında sığınmacıları izlemeyi sürdürüyordu.
“Al, bir iki bandajım vardı. Kolunu biraz kıvırsana.”
Diyerek savaş sonlandıktan sonra bile Berserker yeteneğinin artçı etkileriyle boğuşan Seo Yoon’un kolunu bandajladı.
Güneş doğduktan uzunca bir süre sonraysa ön saflardaki sığınmacılar nihayet Rosenheim Krallığı ordusuyla buluştu. O ordu, işaret ateşinin tespit edilmesinin ardından Serabourg Kalesine sevk edilen askerlerden oluşuyordu.
‘Nihayet kafam rahat uyuyabileceğim.’
Diyen Weed, bitkinlikle oyundan çıkış yaptı.
#Ah garibanım hem sanat istatistiklerinden hem seviyelerinden hem de aslanından oldu, akar tabii gözyaşları! Ama neyse ki sel ve sfenks numaralarıyla bir felaketten daha kurtuldu, bir maceraya daha başarıyla adını yazdırdı. İzleyenlerin nasıl tepki vereceğini ve görevin bununla sona erip ermeyeceğini, bizi nelerin beklediğini merak ediyorum doğrusu. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..