Bölüm 3

avatar
167 0

Makineden Gelen Tanrı - Bölüm 3


Mevsimler geçti ve yaz kavurucu sıcaklığıyla geldi. Bir hastanenin uç odalarından birinde yatakta bir mumya yatıyordu. Hareketsizdi, nefes aldığında şişen göğsü olmasa öldüğü düşünülebilirdi.

 

Mumya birkaç kez kıpırdadıktan sonra yavaşça doğruldu. Sessizce orada durdu ve hiçbir şey söylemedi. Ancak titreyen küçük omuzlarından nasıl hissettiği anlaşılabilirdi.

 

Hemşire çocuğun bandajlarını değiştirmek için odaya girdiğinde gördükleri karşısında afalladı.

 

“D-Doktor!”

 

***

 

Birkaç dakika sonra odaya üç kişi geldi. Bunlardan birisi hemşireyken diğerleri iki orta yaşlı adamdı. Orta yaşlı adamlardan biri tıknaz ve şişmandı. Yüzünde garip bir ifadeyle mumya gibi sarılmış çocuğa bakıyordu.

 

Diğeri ise beyaz üniformalı nazik bakışlı bir doktordu.

 

“Soohyun-ssi beni duyabiliyor musun?”

 

Nazikçe konuştu.

 

Çocuk kafasını salladı.

 

“Bir şey söyleyebilir misin?”

 

Çocuk durakladı, ardından titrek bir sesle söyledi:

 

“Annem… babam… neredeler?”

 

Doktorun kelimeleri boğazında düğümlendi. Nasıl cevaplaması gerektiğini bilmiyordu. Çocuğun durumu öylesine trajikti ki ne söylerse söylesin onu daha da kötüleştireceğini biliyordu.

 

“Harika ebeveynlere sahipsin evlat. Annen ve babanın fedakarlığı olmasaydı, seni kurtaramazdık.”

 

“…”

 

Doktorun kelimelerini duyunca kalbi duracakmış gibi hissetti Soohyun. Pişmanlıkla doluydu içi. O anı her düşündüğünde kederle doluyordu kalbi. Anne ve babasının tereddüt etmeden kendilerini feda etmeleri; ayrıca bunu mutlulukla yapmaları acıtıyordu en çok canını.

 

Elini kaldırdı ve sargı beziyle sarılmış gözlerin dokundu. Hâlâ gözlerini açmamıştı, etrafında ne olup bittiği hakkında hiçbir fikri yoktu. 

 

Gözleriyle temas ettiğinde hareketleri dondu, küçük omuzları titrerken aklına korkunç bir ihtimal geldi.

 

“Kö-Kör mü oldum ben?”

 

Doktor hüzünle cevapladı.

 

“Üzgünüm. Diğer vücut parçalarını yenileyebilsek de gözlerini yenileyemedik. Modern teknoloji körlüğe çare bulmuş olsa da gözlerin tamamen yok olduğu durumlar da yapabileceğimiz bir şey yok. Affet beni Soohyun.”

 

 Soohyun bir şey söylemedi. Kafasını sesin geldiği tarafa doğru çevirdi. Gözleri kapalıydı, hayatı boyunca bir daha göremeyecekti ancak güçlü durmaya çalıştı.

 

“Anladım, doktor bey. Sizin suçunuz değil. Babamı dinlemeliydim.”

 

Korkunç sahne tekrardan aklında gelince vücudu titredi. Ağlamak istiyordu ancak gözlerinden yaş akmıyordu. Zira artık göz denen organa sahip değildi. Ejderha nefesi altında erimişti.

 

Hemşire bu sahneye daha fazla dayanamadı, gözyaşları eşliğinde odadan ayrıldı. O gittikten sonra doktor derin bir nefes aldı, boğazını temizledi ve mümkün olduğunca yumuşak bir tonda konuştu.

 

“Üç ay boyunca komadaydın. Bu süreçte vücudun iyileşme aşamasına girdi. Gözlerin dışında tüm vücudunu yenilemeyi başardık. Ayrıca vekaletin konusunda…”

 

Doktorun arkasındaki tıknaz adam öne çıktı.

 

“Adım Park Woo-sik. Baban benden birkaç kere bahsetmiş olmalı. Yetişkin olana kadar benim yanımda kalacaksın.”

 

“Amca?”

 

“Kardeşimle bağlarımızı uzun zaman önce kestik. Bu yüzden bana Bayım diye hitap et.”

 

“Pekala Bay Park.”

 

Soohyun kafasını doktora çevirdi.

 

“Doktor bey, canavarı durduran kişi kimdi?”

 

 

Gangnam’ın merkezindeki bir dairenin kapısı açıldı. Oldukça lüks bir rezidanstı. İçeriye kafasında bir başlık bulunan bir genç, bir orta yaşlı adam ve bir genç olmak üzere iki kadın girdi.

 

“Vay be, filmlerde gördüğüm dairelere benziyor.”

 

“Burası artık bizim evimiz.”

 

Genç kız lise çağındaymış gibi görünüyordu. Saçları boyalıydı, heyecanla etrafa baktı ve büyük bir şevkle boyundan büyük cama doğru koştu. Gangnam’ın merkezinde bir daire almak için üç ömür boyunca biriktirdikleri para bile yetmezdi.

 

Soohyun kapıyı arkasından kilitledikten sonra yürüdü ancak kolu aniden bir masaya çarptı ve üzerindeki vazoyu devirdi.

 

Çat!

 

Vazo parçalara ayrılınca çıkan ses genç kızı ürkütmüştü.

 

“Dikkatli olsana be! Ödümü kopardın.”

 

Ardından tekrardan daireyi incelemeye döndü. Lacivert bir ‘L’ koltuk şöminenin karşısındaydı. Yıldızlı Seoul gecesini gösteren devasa camlar ortama uhrevi bir hava katıyordu.

 

Genç kız burayı çok sevmişti, hatta aşık olmuştu. Soohyun’u umursamadan kendini koltuğa attı ve iki metreye ulaşan televizyonu açtı. Her türlü teknolojik imkanın bulunduğu bir akıllı evdi burası.

 

Soohyun kafasındaki başlıkla beraber yolunu bulmaya çalıştı ancak odasını bulamadı. Amcası ya da yengesinin ona yardım edeceğini düşünmüştü fakat onlar çoktan evi incelemeye, yerleşmeye başlamışlardı.

 

Dudaklarını ısırdı ancak bir şey yapma imkanının olmadığını biliyordu. Neyse ki babasının arkadaşları sayesinde babasının mirasının bir kısmını kendine açtığı hesaba aktarabilmişti. Yoksa amcası ve yengesi onu da istiflemeye çalışacaktı.

 

Onları evden kovmak istiyordu. Anne ve babasının çalışarak aldığı bu evden atmak istiyordu. Fakat bunu yapacak güçten acizdi.

 

“Ashborne, Çalışma Odası’nın kapısını kilitle.”

 

Babasının çalışma odası pek çok değerli arşivle doluydu. Ayrıca onun ve babasının güzel anılarıyla dolu olan bir yerdi. Kirletilmesine izin veremezdi.

 

[Çalışma Odası kilitlendi.]

 

[Lütfen bir şifre atayın.]

 

Ashborne evin sanal asistanıydı. Evdeki teknolojik aletleri yönetmekten ve ailesi evde değilken Soohyun’a bakmaktan sorumluydu.

 

[Şifre başarıyla atandı.]

 

[Yönetim hakları başarıyla devredildi.]

 

 Odada yankılanan ses Soohyun’un rahat bir nefes almasına neden oldu. Ardından evde gezmeye başladı. Kafasındaki başlık çevreyi tarayarak etrafındaki nesnelerin konumunu gerçek zamanlı olarak iletiyordu.

 

Kulağındaki kulaklık sayesinde önüne çıkan şeylerden endişelenmese de sensörün açısı otuz derece ve bir metre ile kısıtlıydı. Yani sağında ve solundaki şeyler hakkında bilgi almıyordu.

 

Odasına gittiğinde yatağını bulmaya çalıştı. Yatağını bulduktan sonra düzgün bir şekilde yatmak çok zordu. Her yer karanlık olduğundan kafayı yemek üzereydi. Ancak anne ve babasının alevler içindeki görüntüsü aklına geldikçe kalbini dizginliyordu.

 

“Ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum bile.”

 

Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. İntihar etme düşünceleri aklından geçmişti ancak bunlar da geldiği gibi gitmişti.

 

“Gördüğüm son şey onların nasıl kül olduğuydu.”

 

Sesi boğuklaştı.

 

“Neden gittiniz, neden beni yalnız bıraktınız?”

 

Birkaç dakika boyunca boş boş durdu. Kalbindeki duyguları tarif etmek onun için çok zordu. Dayanılmaz bir acı vardı. Karanlık her yerdeydi, ışığı bile hissetmiyordu.

 

Namsan Kulesi Trajedisi.

 

Üç ay sonra kayıtlara bu isimle geçmişti.

 

Hükümet tarafından yönetilen Kahramanlık Bürosu bir Yeşil Ejderha’nın yüzlerce masum sivili öldürmesine göz yummuştu. Yeşil Ejderha’lar canavarlar arasındaki en güçlü ırklardan biriydi. Seoul’un göbeğindeki bir kuleye, özellikle insanların toplandığı bir festival alanına gelmeden önce neden kimse fark etmemişti?

 

Ayrıca Kahramanlık Bürosu gibi ülkenin en güçlü kamu organizasyonunun yüksek seviye kahramanlar yerine düşük ve orta seviye kahramanlar gönderdiği de bir muammaydı.

 

Soohyun bu karanlık dünya da bunları düşünmekten başka bir şey yapmıyordu.

 

Choi Young-ho, Yeşil Ejderha’yı tek kılıç darbesiyle ağır yaralayan ve yarım saat içerisinde onu öldürmeyi başaran kahramanın ismiydi. Kendisi aynı zamanda Kore’nin bir numaralı loncasının lideriydi.

 

Hükümetin batırıp loncaların durumu kurtarmasıyla Güney Kore de büyük değişiklikler gerçekleşmişti. Artık kamu güvenliğini sağlayan kurum Kahramanlık Bürosu yerine özel loncalar işe alınmaya başlayacaktı.

 

Ayrıca birkaç özel imtiyaz verilecekti.

 

Hükümetin yavaş ve beceriksiz hareketleri yüzünden pek çok insan ölmüş ya da yaralanmıştı. Ancak yeni yükselen loncalar korumakla yükümlü oldukları bölgeleri zamanında temizleyip, sivil halkın hiçbir zarar görmemesini sağlamıştı.

 

Bu yüzden son üç aydır loncaların gücü giderek artmıştı.

 

Soohyun dikkatle düşündü. Babasının neden şaşırdığını anlamak zor değildi. Böyle büyük bir etkinlik için koruma seviyesi fazla düşüktü. Eğer orayı korumakla yükümlü bir yüksek seviye kahraman olsaydı işler böyle sonuçlanmazdı.

 

Annesi ve babası böyle ölmezdi.

 

Hayatı mahvolmazdı.

 

Görüşünü kaybetmezdi.

 

Soohyun olayın arkasında çok farklı şeyler döndüğünü hissediyordu.

 

 

 

 

 

 

 

  

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46886 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr