İki yıl çabucak geçmişti.
Çalışma Odası’nda, yerden bir metre yüksekliğinde üç metre genişliğinde bir ekran açılmıştı. Terminale sürekli girilen kodlar ilk başta anlamsız görünse de birkaç dakika sonra bir şeyler ifade etmeye başlamıştı.
Yapay zekaların yaratıcılık ve becerisi insanları yaklaşık elli yıl önce tamamen geçmişti. Fakat insanlık bir şeyleri unutmuştu, hayatlarını kolaylaştırması gereken bu buluş hayatlarını ellerinden almak üzereydi.
Bu yüzden Yapay Zeka sınırlanmıştı.
“Bugünlük bu kadar yeter. Saat kaç?”
[Saat 13.35, hava bulutlu.]
“Kenmar’daki doktorlar ile olan randevu yaklaşıyor o zaman. Bir taksi çağırabilir misin?”
[Anlaşıldı.]
Kenmar göz hastalıkları konusunda uzmanlaşmış bir klinikti. Yetenekli uzmanlara sahip olduğundan Soohyun onlardan hisse almıştı. İki sene önceki Raytheon olayından sonra ise servetini katlamış ve Kenmar’daki hissesini artırmıştı.
Üstelik Kenmar’daki akademisyen doktorlara yatırım yaparak biyoteknoloji konusunda ilerlemelerini sağlamıştı.
Hepsi sadece bugün içindi.
Soohyun dairesinden çıktıktan sonra asansörle lobiye indi. Orada bekleyen bir görevli onu kolundan tuttu ve dışarıya kadar çıkmasına yardım etti.
“Soohyun-ssi buradayım!”
Binanın girişinde duran taksiden yaşlı, yarı kel bir adam çıktı. Dikkatle Soohyun’a yaklaştı ve koluna girdi. Etrafta çok insan vardı. Bu yüzden birine çarpmasından korkarak oldukça dikkatliydi.
“Teşekkür ederim Ahjushi.”
Arabaya bindiler.
“Nereye süreyim?”
“Seoul İstasyonu’na doğru sür.”
---
Oldukça ferah atmosfere sahip odada, Kim Ji-hoon gergin bir şekilde karşısındaki gence bakıyordu. Genç bol kıyafetler giymişti, elinde sensörlü bir değnek vardı. Gözleri kapalı olsa da yüzünde kayıtsız bir ifade vardı.
“Nasılsınız Doktor Kim?”
“Sorduğunuz için teşekkür ederim. Günüm iyi geçiyor, siz nasılsınız?”
Soohyun sadece gülümsedi.
“Bugün buraya neden geldiğim hakkında bir bilginiz var mı?”
Kim Ji-hoon derin bir iç çekti. Tabii ki neden geldiğini biliyordu. Sonuçta bu gencin varlığından uzun zamandır haberdardı. İlk tanışmaları iki yıl öncesine dayanıyordu. Aniden aldığı yatırımlar bu işin arkasındaki kişiyi merak etmesine neden olmuştu.
Bu gençle tanıştığında çok şaşırmıştı.
Hikayesi çok trajik ve hayran olunasıydı. Bu denli genç olmasına rağmen birkaç yıl içerisinde başardıkları görebilen insanların bile yapamadığı şeylerdi. Ona hayran olmasının nedeni buydu.
Kim Ji-hoon’a göre Park Soohyun; kibar, zeki ve sakin biriydi.
“Doktor Kim, hiçbir şey görememenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz?”
“…”
“En basit şeyleri yapmak için bile başkalarına muhtacım. Diğer duyularımı geliştirsem dahi hiçbir zaman gözlerimin yerini alamazlar. Bu yüzden sizden rica ediyorum, gözlerimi bana geri verin.”
“Soohyun-ssi, ben…”
“Gözlerimi geri getiremeyeceğinizi biliyorum. Bu yüzden bir şeye emin olmak için soruyorum…”
Soohyun Kim Ji-hoon’a aklındaki fikri anlattı. İlk başta ilgisizce dinleyen Kim Ji-hoon bir süre heyecanlandı. Fakat karşısındaki kişinin durumunu hatırlayınca tekrardan yüzü düştü.
“Göz şeklindeki kameraları yapay optik sinirler aracılığıyla oksipital loba ve oradan da görsel kortekse bağlamayı düşünüyorsun. Yenilikçi bir düşünce olsa da…”
Soohyun’un kaşları kırıştı. Kim Ji-hoon’un sesi titriyordu. İyi bir şey söylemek üzere olmadığı belliydi.
“Soohyun-ssi açık konuşacağım.”
“Lütfen.”
“Yeşil Ejderha’nın ateşleri sadece gözlerini eritmedi.”
Soohyun’un elleri titredi.
En çok korktuğu şey Yeşil Ejderha’nın Ejder Nefesi’nin vücudunda başka hasarlar bırakmış olmasıydı.
Kim Ji-hoon derin bir nefes aldıktan sonra bombayı bıraktı.
“Yeşil Ejderha’nın Manası optik sinirlerinizde birikmiş Soohyun-ssi. Bu yüzden gözlerinizi yenileyemiyor ya da herhangi bir müdahale edemeyiz. Aksi takdirde aniden salınan Mana beyninizi ve vücudunuzu havaya uçurabilir.”
Bunları söyledikten sonra üzerinden bir yük kalkmış gibi hissetti. Hayalleri olan birisine bunları söylemek canını yakıyordu. Karşısındaki çocuk kesinlikle yetenekliydi ancak kaderi trajediyle doluydu.
Hiçbir zaman göremeyecekti.
Soohyun’un vücudu titredi. Kendini zor tuttuğu belliydi ancak yine de içinde kalan son umut parçasına tutundu.
“Bundan kurtulmanın bir yolu yok mu?”
“Eğer Mana başka bir canlıya ait olsaydı bir şansınız olabilirdi. Zira yüksek-sınıf büyücüler Mana Manipülasyonu konusunda yetkinliğe sahipler. Uzmanlığını damar üzerine yapmış şifa-tipi bir kahraman doktor eşliğinde başarılı bir ameliyat gerçekleştirirlerse optik sinirleriniz de depolanan Manayı çıkartabilirler.”
“…”
“En çok korktuğum olasılık ise Mana’nın sadece optik sinirler ile sınırlı kalmamış olması. Bu durumda Yeşil Ejderha gibi yüksek varlığa sahip bir canavarın Manası beyini yok etmek isteyebilir.”
“Yeşil Ejderha’nın Manası yüzünden aklımdaki projenin yattığını söylüyorsunuz, değil mi? Çünkü optik sinirlerde depolanmış mana çevresindeki tüm yabancı maddeyi eritiyor.”
“Aynen öyle. Eğer Yeşil Ejderha gibi dominant bir Mana yerine daha düşük seviyeli bir canavarın Manası olsaydı, büyücüler aracılığıyla çıkartabilir ve tedavi uygulayabilirdik.”
“…”
Kim Ji-hoon söylediklerinde ciddiydi. Bu zamanda onun gibi doktorların pek iş bulabildiği söylenemezdi. Sadece sıradan halkın birkaç derdine derman olabiliyorlardı. Soohyun’un onlara yaptığı yatırımların nedenini biliyordu ancak elinden gelen bir şey yoktu.
Gerçekler acıydı.
Mana gibi garip bir varoluşun tabiatı öngörülemezdi.
Olurda Manayı boşaltmayı başarsalar dahi Soohyun’un beyni ciddi hasar alırdı.
Soohyun tek kelime dahi etmedi. Kim Ji-hoon konuşmasa da nasıl bir şokta olduğunu anlayabiliyordu. Karanlık… Sonradan kör olanların hayatının ne denli mahvolduğu bilindik bir şeydi.
Güçlü olanın sözünün geçtiği bu dünya da körlük büyük bir engeldi.
Fakat kabullenmek zorundaydı.
“Tüm çabalarımın böyle boktan bir şey yüzünden hiç olduğunu düşünmek…”
Gözlerini kaybettiği günden beri sırf bu icat için çabalamıştı. Binlerce kitap ve makale bitirmiş, dünyanın önde gelen profesörlerinin konferanslarına canlı olarak katlanmıştı. Zihninde çizdiği basit bir tasarımı anlatmak için saatlerini harcaması gerekse de en sonunda buluşunu bitirmişti.
Soohyun en başından beri başkalarından bir şey beklememişti.
Binlerce küçük parçacıktan oluşan hassas bir kamerayla, nano robot teknolojisi ile oluşturulacak yapay sinir ağları yeni gözleri olacaktı. Tasarımı çoktan hazırdı ve teorisini mükemmelleştirmişti.
Son kısma geldiğindeyse önüne yine aynı engel çıkmıştı.
‘Yeşil Ejderha…’
Derin bir nefes alarak kendini sakinleştirdi.
“EyeCam’i kendi teknolojiniz olarak tanıtabilirsiniz.”
“Ne?! Gerçekten mi?”
Kim Ji-hoon heyecanla ayağa fırladı. EyeCam iyi hazırlanmış bir mekanik gözdü. Gözünü benzer nedenlerden kaybetmiş pek çok avcı kesinlikle EyeCam’i kullanmak isteyecekti. Milyar dolarlar değerinde bir buluş olmasa da en azından on milyonlar ederdi.
Soohyun’un bu para havuzunu önemsiz bir şeymiş gibi kenara iteceğini asla düşünemezdi. Zaten Kenmar’a ciddi yardımlar yapmıştı. Bir de böyle bir yardım da bulunuyordu. Kim Ji-hoon birden kendini aşağılık hissetmişti.
Hiçbir şekilde yardım edememiş olmasına rağmen böyle büyük bir ödül alıyordu.
“Bunu kabul edemem.”
“Endişelenme, bedavaya vermiyorum.”
“Nasıl yani?”
Soohyun koltuktan kalktı, vücudunu esnetti ve gülümsedi. Göremiyor olsa da Kim Ji-hoon’un yüzünün girdiği şekli hayal edebiliyordu.
“Benim için bu konuyu araştırmanı istiyorum. EyeCam veya ismini ne koyacaksan; benim hiçbir işime yaramayacak.”
Zaten fazlasıyla paraya sahipti. Biraz daha kazanıp hükümetin radarına düşmek istemiyordu. Şu anda en az istediği şey dikkat çekmekti.
“Ben özür dilerim…”
Kim Ji-hoon özür diledi.
“Sizi geçirmeme izin verin.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..