Bölüm 7

avatar
107 0

Makineden Gelen Tanrı - Bölüm 7


“How beautiful it is to love the darkness,

Darkness is like God, alone

Darkness is like death, close…

No color.

No harmony.

Darkness has no equal.”

 

Soohyun araçla ilerlerken bu şiiri mırıldanıyordu. Körler için yazılmış nadide şiirlerden biriydi. Ne zaman kendini çıkmazsa bulsa ruhunu sanata bırakırdı. Şarkılar, şiirler dinler; kendi sanatını yaratırdı. Bir gün başkalarına gururla söyleyebilme amacıyla…

 

“Ah… Şimdi gerçekten kör oldum. Geleceğimi göremiyorum. Akademiye gitme hayallerim de yok oldu.”

 

Soohyun babası gibi bir büyü mühendisi olmak istiyordu. Bu yüzden dünyanın en prestijli akademisi olan Circle’a girmeyi hedefliyordu.

 

Circle, kahramanların yuvası.

 

Mana Reaktörü’nü oluşturan ekip bile Circle’ın mühendislik fakültesi mezunlarıydı. Şu anki bilgisi ile basit şeyler yapabilse de bir büyü mühendisi olarak görülemezdi. En büyük hedeflerinden biri buydu…

 

Fakat şimdi bu hedefinden vazgeçmesi gerekecekti.  

 

Rüzgarı hissediyordu, aracın camları açıktı.

 

“Namsan Kulesi’ne gidebilir miyiz?”  

 

Geçen senelerin ardından Namsan Kulesi yeniden yapılmıştı. Saldırı esnasında yıkıldığından Seoul’un iletişim ağı kısa süreliğine işlevini yitirmişti.

 

Araç kulenin girişinde durmadı, bunun yerine otoparka doğru devam etti. Araç durduktan sonra ön koltuktaki yaşlı adam dışarı çıktı ve Soohyun’un kapısını açtı. Elinde değneğiyle inen Soohyun görünüşü yüzünden birkaç kişinin dikkatini çekti.

 

“Verdiğim zahmet için özür dilerim Ahjushi ancak biraz daha canını sıkmak zorundayım.”

 

“Önemli değil evladım. Bunu bedavaya yapmıyorum sonuçta.”

 

Yaşlı adam oldukça sevecendi. Geçimini taksicilik ile sağlayan sıradan bir esnaftı. Soohyun dışarı ilk kez çıktığında ona yardım etmemiş olsaydı hiçbir zaman tanışmayacaklardı. O zamandan beri Soohyu ne zaman dışarıya çıksa yaşlı adam da onunla beraber gelirdi.

 

Karşılığında o gün kazanacağı paranın tamamını maaş olarak alırdı.

 

Yaşlı adam nereye gideceğini biliyormuşçasına Soohyun’u yönlendirdi. İkili bir süre ilerledikten sonra büyük bir duvarın yükseldiği meydana geldi.

 

“Bugün burası fazla kalabalık değil mi?”

 

Soohyun gözleri göremese de diğer duyuları hâlâ sağlamdı. Çevresindeki kişilerin seslerini ve kokularını alabiliyordu. O kadar fazlaydılar ki Soohyun bugün özel bir gün olduğunu düşünmeye başlamıştı.

 

“Normalde Şehitler Anıtı’nı bu kadar fazla kişi ziyaret etmezdi. Bir etkinlik falan mı var?”

 

Soohyun her ay buraya gelip ailesine saygısını sunardı. Bu kendini rahatlatma ve affetme yöntemiydi.

 

“Hiçbir şey anlaşılmıyor.”

 

Yaşlı adam etrafa bakmasına rağmen normalden farklı bir şey göremedi. Normal zamanlarda burayı ziyaret eden sadece birkaç kişi olurdu. Zira her yıl 6 Şubat’ta burada bir anma töreni düzenlenirdi. Kalabalık ancak o zaman olurdu.

 

Yaşlı adam yanındaki adama sordu.

 

“Bugün neden bu kadar kalabalık?”

 

“Neden bilmiyorum ama içimden bir ses mutlaka buraya gelmemi söylüyor.”

 

“Kaybınız mı var?”

 

“Evet. Kızım ve karım buraya gömüldü. Bedenlerini bile geri alamadım.”

 

Adamın gözlerinde yaşlar belirdi.

 

O gün yüzlerce kişi ölmüş, bir o kadar kişi de sakatlanmıştı. Hükümet ölüleri onurlandırmak için milli yas ilan etmiş olsa da o trajediyi yaşamış olanlar bunu hiçbir zaman istememişti. Onlar sevdiklerini geri istiyordu.

 

Soohyun adamın hikayesini duyunca sadece iç çekti.

 

Böylesine korkunç bir trajedi kolayca üstü örtülmüş bir politik hamleden ibaretti. Mistik Kılıç Loncası ile Raytheon’un birleşimini duyduktan sonra meseleyi daha eşelemişti ve birkaç bilgiye daha ulaşmıştı.

 

Dönemin Cumhurbaşkanı Jin Sooho canlı yayında özür dilemiş ve istifasını açıklamıştı. Bu halkın öfkesini biraz yatıştırsa da yeterli değildi. Jin Sooho’nun ardından Kahramanlık Bürosu’nun Büro Amiri de istifasını açıklamıştı.

 

Hemen ardından ülke geneli bir seçim yapılmış ve yeni cumhurbaşkanı Kim Tae-hyun açık ara farkla kazanmıştı. Başkanlık koltuğuna oturduğu ilk gün Kahramanlık Bürosu’nun yeni şefini atamış ve loncaların ülke savunmasından sorumlu olduğu bir askeri kanun çıkarmıştı.

 

Loncaların gücü inanılmaz bir şekilde artmış ve artık Güney Kore’ye bile söz geçirebilecek duruma gelmişlerdi.

 

Soohyun parçaları birleştirince gerçek suçlunun hükümet olmadığını anlamıştı. Bu olay loncaların güç elde etmek ve nüfuz kazanmak için yaptığı bir hamleydi. Ülke sınırları içerisinde oluşan her zindanın hakları öncelikli olarak bölgeyi koruyan loncaya verilecekti.

 

Kahramanlık Bürosu önceden bir ordu gibi hareket ederken şimdiyse sadece bir denetçi haline gelmişti.

 

Halkın öfkesini ise yok etmekle hiç uğraşmamışlardı. Bunun yerine hükümete yönlendirmiş ve loncalar hiçbir zarar etmeden istediklerine ulaşmışlardı.

 

Kesinlikle dahiyane bir plandı. Soohyun bu planın arkasındaki beynin ne kadar acımasız ve Makyavelist olduğunu tahmin bile edemiyordu. Yeterince zeki olan herkes bu durumun görüldüğü gibi olmadığını anlayabilirdi.

 

Fakat bilenler de sesini hiçbir zaman çıkarmamıştı.

 

İki sebebi vardı.

 

Ya bu onların da işine geliyordu.  

 

Ya da sesleri o kadar kısıktı ki kimse duymuyordu.

 

‘Anne, baba. Beni koruduğunuz için teşekkür ederim. Her ne kadar artık ışığı göremeyecek olsam da vaz geçmeyeceğim. Otorite’m babamın ki gibi olmayacaktır ancak anneminkini alacağımı düşünüyorum. Zaten beni babamdan çok anneme benzetirler.’

 

Babasının otoritesi Analiz’di. Görüş gücünü ve odağı büyük oranda artırdığı için mühendislik için biçilmiş kaftandı. Detayları hızlıca fark edebilmeni ve tek bir konuya pür dikkat odaklanabilmeni sağlıyordu.

 

Oldukça yaygın bir Otorite türüydü. Destek tipi olduğu için savaşmak için kullanılamazdı fakat babasını Güney Kore’nin saygın mühendislerinden birini haline getirmişti.

 

Bu Otorite Tipi’nin doğduğu yer gözlerdi.

 

Ve bilin bakım Soohyun da ne yoktu?

 

Annesinin Otoritesi ise Dikkatleri Çek’ti. Annesi Soohyun doğmadan önce nam salmış bir idoldü. Dikkatleri kendisine çekmeye yarayan Otoritesi ile bir roket gibi kariyerini yükseltmiş ve en sonunda zirve de bırakmıştı.

 

Ne yazık ki annesinin Mana kullanma konusundaki yetenekleri bir hayli kısıtlıydı ve bu yüzden kahraman olamazdı. Fakat babası onun aksine yetenekli sayılırdı.

 

‘Bu dünya da imkansız diye bir şey yoktur. Bunu bana öğreten sendin baba. Bulunduğun yerden beni izle…’

 

Soohyun acıyla iç çekti ve doğruldu. Buraya her geldiğinde kalbi acıyla doluyordu. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen Soohyun’un acısı hâlâ ilk gün ki gibi tazeydi. Suç kendisindeydi, ısrarları olmasaydı şu anda böyle olmazlardı.

 

‘Kendini suçlama.’

 

Babasının son sözlerini hatırlayınca kalbi tekrardan hüzünle doldu.

 

‘Böyle hissedeceğimi biliyordun, ha.’

 

Soohyun yaşlı adama seslendi.

 

“İşim bitti, buradan gidelim.”

 

Her şeyi hallettiğine göre burada daha fazla durmasına gerek yoktu.  

 

“Ahjushi?”

 

Seslenmesine rağmen tanıdık bir sesle karşılaşmayınca içine kötü bir his doğdu. Rüzgarın şiddeti ve kokusu çok farklı hissettiriyordu. Seoul’un yorgun rüzgarının aksine çok daha canlı ve ferah bir rüzgardı.

 

Üstelik biraz önce kalabalık olmasına rağmen sesler kesilmişti.

 

Kalbinde korkunç bir duygu yükseldi.

 

Tereddüt etmeden dizlerini üzerine çöktü.

 

“Zemin…”

 

Anıtın sert ve pürüzlü beton zemininin yerine yumuşak ve ıslak otlar gelmişti. Hava Seoul havasına kıyasla birkaç kat daha temizdi. Etrafındaki tüm sesler kesilmişti ve hiç hareket etmemişti.

 

Tüm bilgiler bir araya getirilince tek bir sonuç ortaya çıkıyordu.

 

“Bir zindanın içerisindeyim.”

 

Fakat ne olmuştu da böyle bir şey gerçekleşmişti.

 

Soohyun’un kalbi ağzına gelmişti.

 

İki tür zindan vardı.

 

İlki Yeşil Ejderha gibi canavar liderlerinin güçlerini kullanarak oluşturduğu yuva türü zindandı. Bu tür zindanlar genelde yerleşim yerlerinin dışında oluşurdu. Temizlemek için bir ordu gerekirdi.

 

Diğeri ise Mana’nın yoğunlaşarak bir alt boyutu oluşturmasıyla zindan haline gelmiş olanlardı. Bu zindanlar Yuva türlerinden farklı olarak canavar barındırmak zorunda değildi. Fakat canavarın olmadığı bir zindan oluşumuna tarihte sadece bir kez rastlanılmıştı.

 

 Soohyun’un kalbini korkudan atmasının nedeni zindan türleri arasındaki farkı bilmesinden değildi. Korkmasının asıl sebebi.

 

Ne tür zindan olursa olsun, hayatta kalma imkanının olmadığıydı.

 

Taeyang ile savaşı gibi olmayacaktı. O aptaldı ve hareketlerini tahmin etmek çok kolaydı. Onu dövebilirdi ancak Mana tarafından oluşturulmuş bir zindan canavarını alt edemezdi.

 

Henüz Otoritesi uyanmamıştı ve Otoritesi uyanmamış kişilerin canavarlara karşı koyması hayal dahi edilemezdi.

 

Ölümü kesinleşmişti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44787 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr