Soohyun olduğu yerde beklemekten başka bir şey yapmadı. Böyle bir vaziyetteyken kibirli olup harekete geçmektense başkalarının zindanı temizlemesini bekleyebilirdi.
Bir saat bekledi.
İki saat bekledi ancak hiçbir şeyin değişmediğini fark etti.
En sonunda yerinde oturmak yerine çevresini tanımaya karar verdi. Rüzgar oldukça pürüzsüz bir akıma sahipti. Bu da engebesiz bir arazide olduğu anlamına geliyordu. Çevrede yabancı bir koku almadığına göre şu anlık güvendeydi.
Soohyun etrafta biraz hareket etti.
On beş dakika sonra çevresi hakkında biraz bilgi edinmişti.
‘Arka tarafımda birkaç ağaç dışında önüm tamamen düz bir plato gibi.’
Ağaca dokunarak dallarını buldu ve kendine bir ağaç dalı kopardı. Dal biraz kalındı ve kuruydu, fakat hiç yoktan iyiydi. Bu dalı kullanarak olası tuzaklardan sıyrılabilirdi.
Soohyun beceriksizce düzlükte ilerledi.
Elindeki sopa sayesinde taşlara ve dikenli otlara takılmıyor, rahatça ilerliyordu. Bilinmezlik yüzünden tedirgin olsa da ilerlemek dışında bir seçeneği olmadığının farkındaydı. Muhakemesi mutlaka diğer insanlarla bir araya gelmesi gerektiğini söylüyordu.
Eğer kendiliğinden oluşan bir zindan ise Soohyun’un çevresindeki herkes onunla beraber zindana hapsolmuş olmalıydı.
Bir saat kadar ilerledikten sonra rüzgar akışının değiştiğini fark etti.
‘Bu da ne?’
Burnuna kül kokusu geliyordu.
Önünde bir şey vardı, rüzgar ona çarptıktan sonra farklı yönlere dağılıyordu. Soohyun’un beli kadar bir büyüklüğe sahip olmalıydı.
‘Bir kaya mı?’
Hrrr~
‘Bu…’
Soohyun tereddüt etmeden arkasını döndü ve koşmaya başladı.
‘Bir canavar!’
Arkasında bir canavar vardı.
Tüm gücüyle koşmaya başlamıştı.
‘Kaçmam lazım!’
Fakat bu canavarın onu fark etmesine neden olmuştu.
Canavar bir köpek boyutlarına sahip, kurda benzer bir canavardı. Kulakları bir geyiğinkini andırıyordu, kuyruğu ise sürekli sallanıyordu.
Bir insanın koşmaya başladığını gördükten sonra ileriye atıldı.
Tek bir sıçrayışta Soohyun’a yetişmişti, ağzını açtı ve insanın boynuna saldırdı.
Soohyun kendini sol doğru attığında kolu bir taşa çarptı. Canı yanmıştı ancak bunu önemsemedi. Yerde yuvarlandı ve koşmaya devam etti. Nereye doğru koştuğu hakkında bir fikri yoktu fakat her yer buradan iyi sayılırdı.
Göremiyor olsa da canavarın nerede olduğunu ayak seslerinden tahmin edebiliyordu. Canavarın ayak sesini duymadığındaysa kendini rastgele bir yöne doğru fırlatıyordu.
Bu taktiği kullanarak canavardan iki dakika boyunca kaçmayı başarmıştı. Ciğerleri delicesine yanıyordu, yüzü kızarmıştı ve nefes almakta güçlük çekiyordu. Kendini fırlattığında dikenli otlar ve taşlara çarpmıştı. Bu yüzden birkaç yerinde morluk ve kızarıklık vardı.
Soohyun canavarın ayak seslerini kesildiğini fark ettiğinde tekrardan kendini yana attı.
Fakat bu sefer farklı bir şey vardı.
Hrr~
Soohyun canavarın sıcak nefesini bir metre öteden hissetti. Kalbi dehşetle atmaya başladı, korkudan zihni bulandı.
O canavarın saldırı şemasını çözdüğü gibi canavar da onun kaçınma şemasını çözmüştü. Bu yüzden ileriye atılmak yerine olduğu yerde beklemiş, Soohyun’un körlüğünden faydalanarak onu tuzağa düşürmüştü.
Canavar yuvarlanarak ayağa kalkmaya çalışan Soohyun’un üzerine atladı ve onu yere sabitledi. Soohyun kaçmak için çırpındı fakat başarılı olmak bir yana canavara hasar dahi veremedi.
Canavarın ağız kokusunu ve pençelerinin derisine nüfuz edişini hissediyordu. Artık kurtulma şansı yoktu, ölüm kapısını çalmıştı.
‘Daha çok erken…’
Her şeyden umudunu kesmişken üzerindeki yük birden yok oldu.
Hyah!
Birkaç farklı ayak sesi duydu.
Boom!
Bir şeyin yere sertçe çarptığını da.
“Soohyun, iyi misin?”
Tanıdık bir ses kalbindeki tüm korkuyu aldı. Sıcak bir el ensesinden destekleyerek onu ayağa kaldırdı. Yaşlı adam onu kurtarmaya gelmişti.
“Endişelenme Ahjussi, gayet iyiyim.”
Soohyun iyi olduğunu belirtircesine kafasını sallasa da kalbi delicesine atıyordu. Sakinliğini hızlıca geri kazansa da sırtı soğuk terlerle kaplıydı.
Öleceğine inanmıştı.
Her şeyin son olduğuna…
“Teşekkür ederim, Tanrım.”
Yaşlı adam Soohyun’un bulduğuna şükrediyor gibiydi. Yıllardır ona yardımcı oluyordu. Soohyun da kendisine pek çok iyilik yapmıştı. Bu yüzden Soohyun’u kendi torunlarından aşağı görmüyordu. Onun iyi olduğuna emin olunca şükretti.
Bir zindan da olduklarını fark ettiklerinde herkes ölümüne korkmuştu ancak çok geçmeden bir araya gelip birbirlerine destek olmuşlardı. Yaşlı adam şanslıydı, yakınlarında çok sayıda insan vardı.
“Çabucak toparlanın. Daha bitmedi.”
Soohyun yabancı bir ses duydu. Sert olmasına rağmen genç gibi duruyordu. Sesin geldiği yöne kafasını çevirdiğinde yaşlı adam konuştu.
“Dong-hyun Bey olmasaydı bu zamana göre hayatta kalmamız imkansızdı. Aramızda ilk Otoritesi’ni uyandıran oydu.”
“Otorite mi?”
Yaşlı adam cevapladı.
“Evet, burası Öğretici tipi bir zindan gibi duruyor. Yeterince canavar öldürdükten sonra Otoriteni uyandırabiliyorsun.”
Öğretici Tipi zindan.
Kendi kendine oluşan zindanlar arasında Öğretici Tipi çok nadir karşılaşılabilecek zindanlardı. Yılda sadece birkaç kez ortaya çıkarlardı ve her temizlendiğinde büyük ödüller verirdi.
Büyük ödüller arasında en çok rastlanılanı Otorite idi.
Kalıtsal yollarla geçen Otorite’nin aksine Öğretici’den kazanılan Otorite çok daha güçlü ve eşsiz oluyordu.
Soohyun canavar öldürmenin otoriteyi uyandırma imkanına sahip olduğunu duyunca sevinmeden edemedi.
“Dikkat edin, canavar geliyor.”
Dong-hyun canavarın kalkıp tekrardan onlara saldırdığını görünce bir kılıç çıkardı ve canavara saldırdı. Canavar pençeleriyle karşılık verince Dong-hyun vücudunu çevirdi. Kılıcını çevirmeye çalıştı ancak başarılı olamadı.
Canavar yere indi ve tekrardan saldırdı.
Bang!
Dong-hyun’a gövdesine kafasını çevirince diğerleri ona yardım etti. Kılıç, sopa ve hatta çekiçle canavara vurmaya başladılar. Ancak canavar inlemekten başka bir şey yapmıyordu. Kürkü hiç hasar almamış gibiydi.
“Ahjussi bana canavarı tarif edebilir misin?”
Soohyun çarpışmanın olduğu yerden en az on metre uzaklaştıktan sonra yanındaki yaşlı adama sordu. Yaşlı adam kafasını salladı ve konuşmaya başladı.
“Bir metre yüksekliğinde. Kürkü metalik turuncu. Fiziği bir kurdunkine benziyor ancak kulakları biraz garip duruyor. Geyik kulaklarını andırıyor. Ayakları biraz bükük…”
Soohyun verilen bilgileri aklındakilerle eşleştirdi.
“Bu bir Deerolf. Başka bir ismiyle Zırhlı Kurt. Kürkü bir zırh görevi görür. Canavarlar Ansiklopedisi’ne göre öldürülmesi en kolay canavarlardan biri. Ahjussi savaşanlara söyle böyle saldırmaya devam ederlerse eninde sonunda yenilecekler.”
Deerolflar en güçsüz canavar türlerinden biri olmasına rağmen hiç eğitim almamış kişiler için fazlasıyla zorluydu.
Yaşlı adam tereddüt etmedi. Dong-hyun’a söyleyince Dong-hyun kaşlarını çattı.
“Kör bir çocuğun söylediklerine inanmamı mı bekliyorsun? Daha önceden yaptığımız gibi yapacağız. Bir daha ayağa kalkamayacak hale gelene kadar döveceğiz.”
Dong-hyun daha fazla onları dinlemeden kılıcıyla Deerolf’a vurmaya devam etti.
“Canavarın pozisyonu nasıl?”
“Kabuğuna çekilen kaplumbağa gibi top şeklini almış.”
“Tamamdır, diğerlerine söyle. Deerolf’un kürkü karnına yaklaştıkça incelir. Donghyun-ssi oraya kılıcıyla saldırsın.”
Aptalca saldırarak onu öldürmeleri mümkündü fakat inanılmaz enerji harcayan bir yöntemdi. Bir zindanda olduklarını unutmamaları gerekiyordu. Harcadıkları enerjiye daha sonra ihtiyaç duyacaklardı.
Yaşlı adam tekrardan Dong-hyun’un yanına gitti. Onun çılgınca kürkü delmeye çalıştığını görünce tekrardan Soohyun’u haklı buldu.
“Canavarın zayıf noktası karnı. Bu denli korumasından da anlayabilirsin. İstersen saatlerce böyle dövüp en sonunda öldürebilirsin. Ancak hem yorulmuş olacaksın hem de zayıflamış. Fakat biraz nefeslenirsen canavarı tek seferde öldürebilirsin.”
Yaşlı adamın söyledikleri Dong-hyun’un kafasını karıştırdı.
Ancak yaşlı adamın söylediklerinde haklı olduğunu biliyordu.
“Geri çekilin. Tek başıma halledeceğim.”
Grup geri çekilince canavarın üzerindeki baskı bir hayli azaldı. Canavar kafasını kaldırdı ve karşısında sadece Dong-hyun’u görünce dişlerini gösterdi.
“Tek başımayken dişlerini gösteriyorsun…”
“Deerolf’un saldırı şeması oldukça basittir. İlk önce ağzıyla saldırır, ardından pençelerini kullanır. Fakat karnını her daim korur. Onu öldürmek istiyorsan biraz mesafe açıp sana atılmasını sağlamalısın.”
Arkadan genç bir ses duyunca bunun kör çocuktan geldiğini anladı.
Neden bilmiyordu ancak dediklerini uygulamaya karar verdi. Canavarın sırtına kılıcı geçirdikten sonra geriledi ve mesafesini açtı.
Beklediği gibi canavar yerden fırladı ve ağzıyla boğazını ısırmak için hamletti.
Whoosh!
“Eğil ve alttan saldır!”
Kör çocuk tekrardan seslenince tam da bu hamleyi yapmak üzereydi.
Vücudunu eğdi ve kurttan daha da alçaldı.
Ardından kılıcını ileriye doğru sapladı.
“Koo-hrok-“
Kılıç canavarın karnını kolaylıkla yardı.
Dong-hyun kılıcını itti ve canavarı yere çarptı.
Canavar kanlar eşliğinde bir süre çırpındıktan sonra hareket etmeyi kesti.
Öldürmek için on dakika boyunca dövdüğü canavarın bu kadar kolay alt ettiğini fark edince kalbi garip bir hisle doldu.
Canavardan çıkan partiküller hava da süzüldükten sonra vücuduna girdi.
Evet, bu Mana idi.
Dong-hyun neden olduğunu bilmiyordu ancak buradaki canavarları öldürdükçe Otoritesi daha da güçleniyordu. Ayrıca vücudundaki Mana miktarı da artıyordu.
Canavarla işi bittikten sonra arkasını döndü ve uzakta zarifçe duran gence baktı. Oldukça zarif bir görünüşe sahipti. Yanında yaşlı adam vardı. Zindana girdiğinden beri yanında olan yaşlı adam…
“Canavarlar konusunda bilgili gibisin.”
“Evet, öyleyim.”
Soohyun saklamadı.
Şu anda kördü ve bir değeri olmazsa bu insanlar tarafından terk edilebilirdi.
“Sadece bu canavarı değil. Canavar Araştırma Ensitüsü tarafından kayıtlara geçirilmiş tüm canavarlar hakkında bilgim var.”
Canavarların görünümünü bilmiyor olsa da Ashborne’un yaptığı betimlemeler sonucunda zihninde yarattığı görüntüler bulunuyordu. Hafızası da kuvvetli olduğundan çalıştığı tüm her şeyi hatırlayabiliyordu.
“Bu işimize yarayabilir. Bildiğin başka bir şey var mı? Bu zindandan nasıl çıkabiliriz?”
Soohyun bir süre düşündükten sonra kafasını salladı.
“Bir zindandan çıkmanın iki yolu var. Ya zindanı tamamen temizleyeceksin ya da Dönüş Cevheri’ni bulacaksın.”
“Hm…”
“Bir anlaşma yapmaya ne dersiniz?”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..