Öğleden sonra grup harekete geçti ve yirmi dakika boyunca güneşe doğru yürüdü. Yanlarında Soohyun olmasına rağmen yürüyüşleri bir hayli hızlıydı.
Dong-hyun grubun ön tarafındaydı. Özgüvenli bir şekilde ilerliyorken potansiyel tehditlere karşı gözünü dört açmıştı. Sa Yeong-su ve Ri Yong-chol grubun arkasından geliyordu. Diğer Otorite sahipleri de grubun sağ ve sol kanatlarında konuşlanmıştı.
Soohyun ve Otoritesi’ni uyandırmamış kişiler çemberin içerisindeydi.
Bu formasyon eşliğinde bir on dakika daha ilerlediler. Bu süreçte rüzgar birazcık daha sertleşmiş, çevredeki ağaçların sayısı her dakika artmıştı.
“Durun.”
Dong-hyun grubu durdurdu.
“Hayırdır Bay Kang?”
Gruptaki kadınlardan biri sordu.
“Önümüzde bir canavar var. Soohyun-ssi’ne canavarı tarif edin.”
Yaşlı adam kafasını salladı ve Soohyun’a canavarı tarif etmeye başladı. Bu süreçte grup biraz geri çekilerek fark edilme olasılıklarını yok etti.
Soohyun detaylı betimlemeyi sindirdikten sonra zihninde görselleştirdi. Sonra aklındaki bilgilerle karşılaştırdı.
“Sıkıntı yok. Bu Deerolf’un uzaktan akrabası olan Orman Kurdu. Çeviklikleri ve vahşilikleri ile biliniyorlar. Fiziksel güç bakımından Deerolf’tan bile güçsüz olsa da öldürmesi çok daha güç. Zira eğitimsiz bir kişinin kılıçları bu canavara dokunamaz.”
“Ne yapacağız?”
Soohyun düşündü. Orman kurdu sıkıntılı bir tipti ancak geri çekilemezdi. Bu kişilerin özgüvenini yerine getirmeliydi aksi takdirde sefer başarılı geçmezdi. Bu yüzden mutlaka canavarı alt etmeliydi.
“Size anlattığım üç numaralı taktiği hatırlıyor musunuz?”
Dong-hyun kafa salladı.
“Orman Kurtları dört üyeden oluşan küçük gruplar halinde yaşarlar. Bu kurt yüksek ihtimalle ömrünün sonuna geldiğini anladı ve grubundan ayrıldı. Ölmeyi bekliyor. Bundan dolayı Bay Kang taktiğin başında kişi olacak. Kalkanımı kullanacak. Bay Ri Yong-chol ve Bay Sa Yeong-su ise ikincil kişiler olarak asıl hamleyi yapacaklar.”
Üçlü kafa sallayıp silahlarını çıkardılar.
Dong-hyun yaşlı adamdan kalkanı aldı.
Ve harekete geçti.
Orman Kurdu hızlanmak için rüzgarı kullanabilen bir Mana Canavarı idi. Hızlı olduğundan doğrudan saldırmak mantıksızdı. Ondan daha hızlı olmadığın sürece saldırılar asla isabet etmezdi. Bu yüzden Soohyun Dong-hyun’a tam tersini yapmasını söyledi.
Dong-hyun diğerlerinden uzaklaşıp, bir elinde kalkan diğer elinde kılıçla kurda doğru koşmaya başladı. Arkasında bir küçük bir tümsek vardı, Soohyun ve diğerleri orada saklanıyordu. Tümseğin eğiminden aldığı hızla saniyeler içerisinde Orman Kurdu’na yaklaştı.
Whoosh!
Kılıcını savurdu.
Orman Kurdu normal bir kurt boyutlarında olmasına rağmen beyaza yakın gri bir kürke sahipti. Yelesi ve gözleri yaprak yeşili rengindeydi. Dong-hyun’un saldırdığını gördükten sonra tereddüt etmeden geriye sıçradı ve saldırıdan kaçındı.
Hrrr~
Hırlayarak dişlerini gösterdi ve rakibini ölçtü.
Dong-hyun’un ise kılıcı savurmasından aldığı momentumu kullanarak ikinci saldırısını yaptı.
Whoosh!
Orman Kurdu saldırıyı tekrardan atlattıktan sonra ileriye atıldı ve Dong-hyun’un kolunu ısırmaya çalıştı. Dong-hyun son anda vücudunu çevirdi ve kalkanıyla kurdun saldırısını engelledi. Fakat bu birkaç adım sendelemesine neden oldu.
Kurt bunu fırsat bildi ve tekrardan saldırmaya çalıştı.
Fakat Dong-hyun’un tereddüt etmeden arkasını dönüp kaçmaya başladığını görünce afalladı.
Kendine gelmesi bir saniye sürmüştü.
Dişlerini göstererek ileriye atıldı ve Dong-hyun’u kovalamaya başladı. Saniyeler içerisinde ona yaklaştı ve tümsekten yukarıya çıktı. Aralarında sadece otuz santimetre vardı. Dong-hyun’un kalbi öylesine atıyordu ki sağır sultan bile duyabilirdi.
En sonunda kendini tümseğin diğer tarafına attı.
“Şimdi!”
Yerde yuvarlanıp ayağa kalktığında yüzü kıpkırmızıydı. Bağırırken ciğerlerindeki tüm nefesi kullanmıştı.
Orman Kurdu arkasından zıpladığında amacı Dong-hyun’un üzerine çullanıp tek ısırıkta boynunu koparmaktı.
İçgüdüleri delicesine çığlık atıyordu.
Ancak çok geçti.
Kılıçlar yerden yükseldi ve tam olarak karnını deldi.
Puhak!
Kan yeşil çimenleri ıslattı. Kurdun korku dolu bakışları dehşetle ona bakan gençlerin kanlı yüzüne düştü. Kılıcı tutan elleri kanla ıslanmıştı, zihinsel baskı inanılmazdı.
Sa Yeong-su ve Ri Yong-chol’un elleri titriyordu fakat ellerindeki silahları bırakmadılar. Aksine kükreyerek daha ittirdiler ve kurdu yere çaldılar.
Boom!
Kurt inledi.
Ayağa kalkmaya çalıştı ancak başarısız oldu. Çaresizce bacaklarını oynatırken bir gölge üzerine düştü. Gözleri kapalı, zarif bir gençti. Elinde bir kılıç vardı, oldukça sakin duruyordu ve bu da ona korkunç bir hava katıyordu.
Genç kılıcını havaya kaldırdı ve indirirken tereddüt dahi etmedi.
Kılıç pürüzsüzce kurdun kafatasını deldi ve beynine saplandı.
Kurt oracıkta can vermişti.
Soohyun kılıcı geri çekti ve hissettiği garip hissi sakinlikle karşıladı. Kokuyu alabiliyordu, ayaklarının altına akan kanı hissedebiliyordu fakat sakindi. Biliyordu ki acımasız olmazsa böyle acımasız bir dünya da hayatta kalamazdı.
Diğerlerinin ona attığı korku dolu bakışları hissedebiliyordu. Onları umursamadan vücuduna giren Mana’ya odaklandı.
Böyle bir şeyi ilk defa hissediyordu. Sanki vücuduna soğuk bir buz parçası dokunuyormuşçasına ürpertici bir histi.
“Birkaç canavar daha öldürmem gerekiyor.”
Mana’nın sadece çok ufak bir kısmını hissedebiliyordu. Bu Mana organlarını uyandırmak için yeterli değildi.
Daha fazlasına ihtiyacı vardı.
Çok daha fazlasına…
“Korkmayın dostlarım. Yiğitçe savaşın, kaçtığınız da utanın. Utanç duyusuna sahip olursanız ölme ihtimaliniz azalır. Kaçmak asla size zafer ya da güç kazandırmaz.”
Morallerini yerine getirmek için birkaç söz söylemesi gerekiyordu. Önceki seferlerin aksine bu sefer bir hayli kanlıydı. Bu yüzden üzerlerinde bıraktığı etki de azımsanamayacak miktardaydı.
Dong-hyun biraz daha sakindi. Ancak diğerleri korkmuştu. Cesaretlerini toplamaları biraz zaman aldı. Birkaç dakika içerisinde ise olanlar unutuldu ve Soohyun’un isteği üzerine grup tekrardan harekete geçti.
Yarım saat sonra ikinci bir Orman Kurdu ile karşılaşan grup tekrardan aynı taktiği uygulayarak onu öldürdü. Fakat bu kez son hamleyi Soohyun değil gruptaki kadınlardan biri olan An Dae-hae yapmıştı. Biraz tereddüt etmiş olsa da Soohyun’un ısrarları üzerine kılıcı indirmişti.
Grup üç dört saat daha böyle devam ettikten sonra Soohyun üçüncü canavarını katletmişti. Diğerleri dönmek istiyordu zira hava kararmaya başlamıştı. Güneş yakında batacak ve dezavantajda olacaklardı. Soohyun ise kendine hakim olup geri dönmeye karar vermesinin en büyük nedeni buydu.
Onun için gece ile gündüz arasında bir fark yoktu.
Fakat bu diğerleri için geçerli değildi.
Kurtlardan birinin cesedini sırtlandıktan sonra Dong-hyun gruba öncülük etti.
Kamp alanına geldiklerinde herkesin karnı açtı. Her zamanki işlerini hallettikten sonra Sa Yeong-su ve Ri Yong-chol nöbet tuttu. Güneş doğduğunda herkes uyandı ve gün tekrardan başladı. Sabah alıştırmaları ve taktikleri kararlaştırmak için yapılan küçük bir toplantının ardından yola çıktılar.
Soohyun öğlene kadar bir Deerolf öldürme şansına sahip olmuştu. Herkese eşit fırsat verme kuralı yüzünden ekipteki etkisi her geçen saat daha da artıyordu. Hiçbir zaman açgözlülük yapmamıştı ve pek çok kez günü kurtarmıştı.
Taktikleri ve tavsiyeleri Dong-hyun’un ile savaşan kişilerin canını pek çok kez kurtarmıştı. Tüm savaşı görebiliyormuşçasına zamanında verdiği tavsiyeler Dong-hyun’un birden fazla canavarlar sorunsuzca baş etmesini sağlamıştı.
Evet.
Dong-hyun ve diğerleri artık canavarları sürüler halinde avlıyordu.
Sadece iki gün içerisinde elde ettikleri deneyim, sıradan bir insandan biraz daha güçlü olmalarına rağmen Orman Kurdu gibi basit Mana Canavarlarını öldürme imkanı vermişti. Mana’yı hâlâ düzgünce kullanamıyorlardı fakat vücutlarını biraz da olsa güçlendirebiliyorlardı.
Bu da onlara Deerolf’un kürkünü kesebilme şansı veriyordu.
Soohyun’un sesi arkadan duyulabiliyordu.
“Bacaklarını, boynunu ve kalçanı ger. Orman Kurdu üzerine atladığı zaman Yükselme hamlesini uygula ve ona yapış. Ardından yüzünü biraz yana çevir, omzunu ileri vererek nefesinle eş zamanlı olarak gövdesine vur. Üç dört metre fırlattıktan sonra ileri saldır ve yüreğini deş.”
Dong-hyun Soohyun’un dediklerini uyguladı. Orman Kurdu ona saldırdığında kılıcıyla hamlesini karşıladı. Bacaklarını, kalçasını ve son olarak boynunu gerdi. Ardından dizlerini kırarak Orman Kurdu’na iyice yapıştı.
Son hamlesi olarak yüzünü çevirip omzunu ileri uzattı.
Nefesini verirken tüm vücudundan güç aldı.
Boom!
Omzu Orman Kurdu’nun göğsüne indiğinde kurt metrelerce geriye uçtu. Acı içinde inlerken Dong-hyun ona soluk alma fırsatı vermedi. Kılıcıyla ileri atıldı ve çok kısa süre içerisinde kılıcıyla Orman Kurdu’nu alt etti.
Soohyun kurdun inlemelerini duyunca Sa Yeong-su’ya doğru döndü ve yaşlı adamdan durumu tarif etmesini istedi.
Sa Yeong-su elinde uzun bir sopayla bir kurda karşı durmaya çalışıyordu. Yüzünden akan terlerden bir küçük havuz oluşturulabilirdi. Yeterince güçlü olmadığından canavarı alt edemiyordu.
Arkadan Soohyun’un sesini duydu.
“Orman Kurdu’nun saldırısını karşılamaya çalışma. Bunun yerine sana saldırdığında sopayı kullanarak savuştur. Ardından derin bir nefes aldıktan sonra sopayı Orman Kurdu’nun suratına yerleştir. Bu onu birkaç saniye afallatacaktır. Zamanın geldiğini inandığında önce omurgasına ardından da ensesine doğru vur.”
Aklında kusursuz bir simülasyon oluşturan Soohyun için Orman Kurdu’nun hareketlerini tahmin etmek o kadar zor değildi.
Sa Yeong-su nefes aldı, canavarı kendinden uzaklaştı ve sonraki hamleyi bekledi. Aradaki mesafe biraz uzun olduğundan Orman Kurdu ileri atılmayı deneyecekti.
Beklediği gibi Orman Kurdu dişlerini göstererek ona doğru sıçradı.
Whoosh!
Bir rüzgar gibiydi.
Sa Yeong-su sopanın diğer ucunu ileriye doğru uzattı ve havadaki kurdun saldırısını tam potansiyeline ulaşmamışken saptırdı. Kurt yere indiğinde sopanın arkasıyla suratına vurdu. Kurt burnuna yediği darbe yüzünden uludu ancak bununla son değildi.
Gözlerini kapattığı anda Sa Yeong-su Soohyun’un öğrettiği ayak hareketini uygulayarak kurdun diğer tarafına geçti. Sopayı kullanarak önce omurgasına ardındansa ensesine vurdu.
Kurt ne olduğunu bile anlamadan yere çakıldı.
Ensesine yediği darbe onu öldürmemiş olsa da bayıltmıştı. Ri Yong-chol da Soohyun’un yönlendirmelerini takip ederek rakibi yere çivilemişti. Üç kurttan ikisi can çekişiyorken birisi bayılmıştı.
“Soohyun-ssi her zamanki gibi harikasın.”
Sa Yeong-su alnından akan teri silerken hayranlıkla Soohyun’a baktı. Bu çocuk kör olmasına rağmen savaşı mükemmele yakın bir şekilde takip edebiliyor, kurtların saldırılarını tahmin ederek yerinde talimatlar veriyordu.
“Harika olan ben değilim Bay Sa. Talimatlarımı anında uygulayabilecek kadar yetenekli olmanız sayesinde Orman Kurdu’nu alt edebiliyorsunuz. Biraz daha güçlendikten sonra Circle olmasa da diğer akademilerdeki çocukları yakalayabileceksiniz.”
“Circle o kadar üst düzey mi?”
“Tabii ki. Dünya’nın en büyük üç akademisinden birisi sonuçta. Mühendislik ve diğer teori bölümleri dışındaki bölümlere girebilen öğrencilerin her biri böyle Orman Kurtları’ndan yirmi tanesi ile ter dökmeden başa çıkabilir.”
Circle, kahramanların yuvası olarak bilinirdi.
Başka bir lakabı da vardı.
Canavarların İni.
Oraya girebilenlerin her biri dahi denilebilecek kişilerdi. İnsanlığın Kahramanı olacak kişilerdi sonuçta. En iyi eğitim ve imkanlarla yetiştiriliyorlardı.
Soohyun internet üzerinden pek çok kursa katılmış ve azımsanamayacak miktarda bilgi edinmiş olsa da Circle’ın dâhileri ile aynı seviyede bile değildi.
Soohyun gülümseyerek bir kılıç çıkardı ve can çekişen kurtlara doğru ilerledi. Öldürmesi gereken iki Orman Kurdu daha vardı. Ancak böyle Otoritesi’ni uyandırıp Mana’yı kullanabilirdi.
Otoritesini uyandırmak istemesinin sebebi de buydu. Otoritesi’nin ne olduğu önemli değildi ancak Mana kullanmak zorundaydı.
İki kurdu öldürdükten sonra Soohyun vücudunda bir şeylerin değiştiğini hissetti.
Yapbozun son parçası konmuş gibiydi.
Vücudunu aniden sıcak bastı.
Otoritesi uyanmıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..