Bölüm 12

avatar
177 0

Makineden Gelen Tanrı - Bölüm 12


‘Demek Mana böyle hissettiriyor…’

 

Mana’nın dolaşım hissi kana benziyordu. Soohyun Mana Kalbi’ndeki Otorite’nin etrafında toplanan Mana’yı harekete geçirmek için Mana Beyni’ne uyarılar gönderdi. Biraz çabalayarak da olsa vücudundaki Mana’yı harekete geçirmeyi başardı.

 

Sabit ancak pek de yoğun salmayan bir enerjiydi. Vücuduna kök salmıştı. Soohyun Mana’sına odaklanarak onu vücudunda dolaştırmayı denedi. Bu ciddi bir odak gerektiriyordu.

 

Soohyun duruşunu düzeltti ve derin bir nefes aldı.

 

Wiggle, Wiggle~

 

İçindeki enerji titreşerek büzüştü. Ardından Mana Damarı denilen enerji kanalları aracılığıyla dolaşmaya başladı. İlk önce ayak parmaklarına ulaşan Mana bir an sonra tepeden tırnağa her noktaya ulaşmıştı.

                                                                                                                                                                                        

Soohyun bu sıcak hissin tadını çıkardı. Enerji akışı biraz fazla pürüzsüzdü.  Bu gelişme karşısında şaşırmadığını söylese yalan söylemiş olurdu. Babası ve annesi Mana konusunda yetenekli sayılmazdı. Annesi Otoritesi dışında Mana kullanmayı bilmiyordu. Babası da hiç savaşa girmemiş, Manası’nı sadece mühendislik alanında ilerlemek için kullanmıştı.

 

Soohyun Mana’nın önünde bir engel olmadan vücudunu turladığını fark etti.

 

Otoritesinin uyanmasından bu yana sadece saniyeler geçmişti fakat ufak bir dirençle bile karşılaşmamıştı.

 

Mana’yı birkaç kez daha vücudunda çevirdikten sonra Otoritesi’ne odaklandı. Manası Otoritesi’ne dokunduğu gibi derisi daha canlı hale geldi, saçları ipeksi bir hal alırken vücudu feminen bir hava yaymaya başladı.

 

“Soohyun-ssi parlıyorsun.”

 

Kadınlardan birisi istemsizce bu yorumu yaptığında Soohyun iç çekti.

 

“Görünüşe göre oldukça şanssızım.”

 

Zindanın verdiği bir Otorite değil de annesinin ‘Dikkatleri Çek’ otoritesi aktif olmuştu. Çevresindeki varlıkların ona odaklanmasını sağlamak dışında hiçbir işlevi yoktu. Ne Dong-hyun’un Silah Ustalığı gibi silahları kullanma konusunda kolaylık sağlıyordu ne de Sa Yeong-su’nun Savaş Büyüsü gibi saldırı büyülerini öğrenme konusunda yardımcı oluyordu.

 

‘Neyse, en azından Mana’yı kullanabiliyorum artık.”

 

Bu onun için hayati önem taşıyordu.

 

Zira denemek istediği bir şey vardı.

 

‘Her ne kadar sadece üst düzey Kahramanların kullanabileceği bir yetenek olsa da…’

 

Tekrardan vücudundaki Mana’ya odaklandı. Fakat bu sefer vücudunda da çevirmedi, bunun yerine Mana Kalbi’nin çevresine yaklaştırdı ve derin bir nefes alıp Mana’yı kalp atışıyla aynı anda saldı. Mana vücudundan çıktı ve dalgalar halinde etrafa yayıldı.

 

Soohyun’un aklında zihninde bazı görüntüler oluştu.

 

Yerden bir kılıç aldı ve uzaktaki ölmüş Orman Kurdu’na doğru fırlattı.

 

Kılıç kusursuz bir açıyla Orman Kurdu’nun alnına saplandı.

 

“Soohyun-ssi?”

 

 Dong-hyun bu ani hareket karşısında biraz şaşırmış biraz da korkmuştu. Soohyun’un durumu herkes tarafından biliniyordu. Birinin yönlendirmesi olmadan hızlı yürüyemeyecek bir durumdaydı. Sürekli taş ya ağaç gibi engellere takıldığı için grubun ilerlemesini yavaşlattığı oluyordu.

 

Grup ona alışmış olsa da Soohyun’un körlüğü hâlâ sıkıntı çıkarıyordu. Savaşlarda her zaman iki kişi arkada kalır ve onu korumaya odaklanırdı. Bu yüzden kişi başına düşen canavar sayısında tutarsızlık olurdu.

 

Fakat buna rağmen Soohyun grubun lideriydi. Çünkü yerinde kararları, cömertliği ve inanılmaz bir bilgi kapasitesine sahip oluşu onu vazgeçilmez biri yapmıştı.

 

Kang Dong-hyun, Sa Yeong-su, Ri Yong-chol, An Dae-hae, Kae Chong-ho (yaşlı adam), Ka Ji-hae gibi kişiler dövüşmeyi ondan öğrenmişti. Soohyun onlara Kendo ve Kali gibi dövüş sanatlarından hareketler öğreterek hayatta kalma oranlarını üç katına çıkarmıştı.

 

Ayrıca göremiyor olsa da yaşlı adamın betimlemelerini saliseler içerisinde zihninde görsele dönüştürebiliyor ve anlık yönlendirmeler yapabiliyordu. Arkada hiç savaşmıyor olsa da o olmadan Dong-hyun ve diğerleri defalarca kez ölmüş olurdu.

 

“Görüşünü geri mi kazandın?”

 

Yaşlı adam heyecanla sordu. Yıllardır Soohyun’a dışarıda eşlik ediyordu. Körlüğün ne kadar zorluk çıkardığını bilen iki üç kişiden biriydi.

 

“Hayır.”

 

Soohyun büzüşmüş bir ifadeyle yanıtladı.

 

“Yalnızca Mana’yı bir radar olarak kullanıyorum.”

 

Mana Hissi. Yalnızca üst düzey Kahramanların kullanabileceği bir yetenekti. Vücuduna Mana bulunduran her canlıyı belli sınırlar içerisinde tespit edebilme imkanı veriyordu. Güçlü bir odak gerektirdiğinden üst düzey Kahramanlar arasında bile kullanabilenlerin sayısı sınırlıydı.

 

Soohyun sadece Mana Hissi’ni taklit ederek radar mantığına entegre etmişti. Kalbi her attığında vücudundaki Mana’nın bir kısmı dışarıya çıkıyor ve vücudunda Mana bulunan varlıkları on metrelik bir yarıçap içerisinde tespit ediyordu.

 

Fakat bu yine de gözlerinin yerini alamazdı.

 

Avantajları vardı ancak dezavantajları da vardı.

 

İlki bu yeteneğin sadece on metre yarıçapındaki ‘Mana’ içeren varlıklar da etkili olmasıydı. Örneğin taş gibi şeyleri hâlâ tespit edemiyordu çünkü içlerindeki Mana o kadar azdı ki tespit edemiyordu.

 

İkincisi bu yetenek radar mantığıyla oluşturulduğu için Mana dalgalarının hedefe çarpması ve geri dönmesi gerekiyordu. Bu da bir savaş esnasında ortalama bir saniyelik görüş kaybı demekti.

 

Üçüncüsü ise yeteneğin sadece Mana’yı tespit edebilmesiydi. Örneğin Mana ile vücudunu güçlendirmemiş bir kişinin güçlendirilmemiş uzuvları gözükmezdi. Sadece Mana Kalbi ve Beynin’deki Mana gözükürdü.

 

Geri kalan eksikleri Soohyun’un zihninde yarattığı simülasyon ve tahminlerle kapatması gerekiyordu. Fakat bu hiçbir şey görememekten daha iyiydi.

 

Diğerleri sorular sordu ancak Soohyun çok detaya inmedi.

 

“Size sadece savaşlar konusunda yardımcı olabilirim. Zira yalnızca Mana’yı hissedebiliyorum, cisimleri değil.”

 

 Bunları söylemesine rağmen diğerleri sadece gülümsedi. Kör birinin savaşabileceğine inanmasalar da karşılarındaki kişinin bir çocuk olduğunu unutmamaları gerekiyordu.

 

Evet, Soohyun her ne kadar becerikli olsa da onun çocuk olduğunu unutmamak gerekirdi.

 

Burada bazılarının çocuğu bazılarının da torunu olacak yaştaydı.

 

Sadece on altı yaşındaydı.

 

Soohyun savaşmak için heyecanlandığından hızlıca grubu harekete geçirdi. Onunda Otoritesi’ni uyandırmasıyla tüm grup Mana kullanabilir hale gelmişti.

 

“Herkesin Otoritesi’ni uyandırmasıyla artık ciddi bir şekilde Zindan Zaptetme aşamasına geçebiliriz. Geldiğimizden beri gerçek canavarların bulunduğu Orman Bölgesi’nden kaçınıyoruz.”

 

Soohyun ve diğerleri orman dışındaki canavarlar kolaylıkla baş edebileceklerine inanıyorlardı. Fakat daha önce hiç ormana girmemişlerdi. Bu yüzden içerideki canavarların nasıl oldukları hakkında hiçbir bilgileri yoktu.

 

Dışarıdaki canavarların hepsi Kurt tipiydi. Bu yüzden Soohyun ormanda büyük bir kurt kabilesi olduğuna inanıyordu.

 

Grup tekrardan harekete geçti.

 

Her zamanki dizilimleriyle ilk defa ormana girdiler. Bu süreçte Soohyun Mana’yı daha iyi kullanabilmek adına sürekli pratik yapıyordu. Bir süre Mana ile oynadıktan sonra korkunç bir şey keşfetmişti.

 

Kim Ji-hoon’un söylediklerini hatırlayınca Manasını gözlerine yollamış ve oradaki Mana’yı hissetmeye çalışmıştı.

 

Bunu yapmaya çalıştığında az kalsın korkudan bayılıyordu.

 

Yeşil Ejderha’nın Manasının sadece bir kısmı kalmış olsa da gözlerindeki enerji o kadar fazlaydı ki en iyimser tahminle vücudundaki Mana’nın birkaç yüz bin katı kadar olduğunu düşünüyordu. Bu yüksek sınıf bir büyücünün en güçlü saldırısında kullandığı Mana miktarıyla eşdeğerdi.

 

‘Doktor Kim’in endişesini anlıyorum.’

 

Bu enerjinin vücudundan çıkarılması için yapılacak ameliyatta dünyanın en güçlülerinin yer alması lazımdı. Aksi halde kontrolden çıkan enerji hem Soohyun’u hem de yüzlerce metre yarıçaptaki her şeyi havaya uçururdu.

 

‘Bekle… Yeşil Ejderha bu kadar güçlüyse neden direkt şehir havaya uçurmadı? Enerji kalıntısında bile böylesine bir miktar bulunduruyorken Seoul’u buharlaştırmak konusunda sıkıntı çekmemeli.’

 

Bu işte bir gariplik olduğunu hissediyordu fakat çok üstelemedi. Zira daha önemli meseleler bulunuyordu.

 

Ormandaki ağaçlar pek sıkı değildi ancak toprak biraz yumuşaktı. Grup birkaç dakika ilerledikten sonra Soohyun birden durdu. Kafasını kuzeybatı yönüne çevirdi ve Dong-hyun’un omzuna dokundu. Ardından kuzeybatı yönünü işaret etti.

 

“Orada bir şey var. Kurt gibi değil, dikkatli olun.”

 

Dong-hyun kafasını salladıktan sonra kılıcını çıkarıp kuzeybatı yönünde sekiz metre kadar ilerledi. Orada bir çalı olduğunu gördü, aynı zamanda burnuna garip bir koku geliyordu. Çalı hareket etti ve oradan küçük bir canlı çıktı.

 

Teni koyu yeşildi, boyu Dong-hyun’un dizlerine kadar anca geliyordu. Keskin kulakları ve küçük bir yüzü vardı. Öylesine sevimli görünüyordu ki Dong-hyun kılıcını elinden bıraktı.

 

“Bu bir goblin ancak hâlâ bebek.”  

 

“Bu koku da ne?”

 

Soohyun yüzünü ekşitip burnunu sıktı. Öylesine keskin bir kokuydu az kalsın kusacaktı. Bu yüzden Dong-hyun’un olduğu yere döndü.

 

Dong-hyun tekrardan bebek goblinin masum gözlerine baktı. Büyük gözleri yıldızlar gibi parlaktı ancak bir şeyler yanlıştı. Bebek goblinin testere gibi keskin dişlerinden kan damlıyordu, elleri kanla kaplıydı. Dong-hyun gözlerini çalıların arkasındaki boşluğa çevirdi.

 

Gördükleri karşısında daha fazla dayanamadı ve kusmaya başladı.

 

Bebek goblin hâlâ saf bir merakla Dong-hyun’a bakıyordu.

 

Dong-hyun tek bir kılıç hamlesiyle bebek goblinin kafasını uçurdu.

 

Ardından kusmaya devam etti.

 

Çalıların arkasında bir beden vardı.

 

Onunla aynı boylardaki bir kadının cesedi.

 

Vücudunun bir kısmı yenmiş bir ceset…

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46909 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr