Dong-hyun’un midesindekileri çıkarmasıyla beraber diğerleri de onu takip etti. Yerde hareketsizce yatan kadının bağırsaklarının bir kısmı yenmiş, midesinin olduğu yerde büyük bir yara açılmıştı. Ölümünün üzerinden bir süre geçmiş olacaktı ki bedeni sertleşmiş ve yaraların olduğu bölgelere böcekler toplanmıştı.
Soohyun burnunu kapatarak konuştu.
“Zindana girdikten sonra kimseyle karşılaşmadığımıza göre diğerleri çoktan ormana girmiş olmalı. Kaçı hayatta kaldı acaba?”
Durumu diğerlerine göre daha iyiydi, sadece kokudan rahatsız olmuştu o kadar. Neyse ki midesi sağlamdı. Bu yüzden kusmadı.
Dong-hyun cesetten uzaklaştı ve kendine gelmek için biraz dinlendi. Canavar cesetlerine aşina olsa da ilk defa böyle bir insan cesedine rastlamıştı.
“Dünya çok acımasız.”
An Dae-hae göz yuvalarında birikmiş yaşları silerken söylendi. Hem cinsinin böyle acı verici bir şekilde ölmüş olduğunu düşününce kalbi korkuyla doldu.
‘Bu dünya tek bir tarafa ait değil.’
Soohyun kokunun geldiği yere doğru gitti ve sopa aracılığıyla bebek goblinin cesedini buldu. Ardından yavaşça eğildi ve bedene dokunmaya başladı.
‘Biz canavarları öldürüp onlardan beslenirken onlar da aynı şeyi yapıyorlar. İki taraf da birbirini suçlayamaz.’
Düşüncelerini kendine sakladı. Yıllar boyunca gördüğü tek şey zifiri karanlık olduğundan zihni çarpıklaşmıştı. Kendini kontrol edemediği zamanlarda fazlasıyla acımasız oluyordu. Ona göre insanla canavarlar arasında hiçbir fark yoktu.
‘Ama bunları söyleyemem.’
“Ne yapıyorsun?”
Goblin cesedine dokunması diğerlerini ürkütmüştü. Dong-hyun garip bir ifadeyle sordu.
“Bunun bir bebek Goblin olduğunu söyledin. Goblinler canavarlar arasındaki böcekler gibidir. Binlerce farklı türü var. Sadece Orman da yaşayan türleri yirmiyi geçmiş durumda ve evrim geçirmeye devam ediyorlar.”
“Hangi tür olduğunu mu keşfetmeye çalışıyorsun?”
“Evet ve yardımınıza ihtiyacım var.”
Soohyun elini Goblin’in ağzına soktuktan sonra diş yapısını hissetti. Geniş çeneli Goblinlerin otuz altı dişi vardı. Orman Goblin’i türünün bir uzantısı olarak normal goblinlerden çok daha güçlülerdi. Soohyun Goblin’in diş yapısının çok farklı olduğunu hissedince kaşlarını çattı.
“Goblin’in ten rengi açık yeşil mi koyu yeşil mi?”
Dong-hyun dikkatle baktı ve cevap verdi.
“Koyu yeşile daha yakın.”
Soohyun’un yüzündeki ifade birden değişti. Bununla birlikte ortam daha da gerildi. Dong-hyun endişeyle karışık bir tonda sordu.
“Bir sorun mu var?”
“Pek sayılmaz…”
Orman Goblinleri geniş bir familyaydı. Kendi içerisinde bile farklı alt dallara ayrılıyordu ki bunlardan biri de Kurt Goblinleri idi.
Kurt Goblini ismi biraz garip olsa da gerçeği yansıtıyordu. Kısaca Orman Kurdu gibi kurtları evcilleştirmeyi başarmış Goblin kabilesine verilen isimdi. Çok zeki değillerdi, Kurtları nasıl evcilleştirdikleri bir muammaydı fakat şu anda bunları düşünemezlerdi.
“Kurt Goblini. Doğaya olan yakınlıkları sayesinde Kurtları evcilleştirme kapasitesine sahip olduklarını duymuştum. Ormanın büyüklüğü göz önüne alınırsa küçük bir kabileyle karşı karşıyayız. Tahminlerime göre ortalama yüz kişilik bir kabile…”
“Bu çıkarıma nereden vardın?”
“Birkaç sebebi var. Zindan dışında karşılaştığımız kurtların Orman Kurdu olması, bir goblin ile karşılaşmamız ve tamamen parçalamak için yaratılmış testere dişler… Bunlar tahminimin Kurt Goblini olmasının nedenleri.”
“Ancak hâlâ bir tahmin değil mi?”
“Evet, umarım yanılırım.”
Soohyun elini toprağa sildikten sonra doğruldu ve Dong-hyun’un olduğu yöne çevirdi kafasını.
“İhtimalleri göz ardı edemeyiz. Karşımızda Kurt Goblinleri varmış gibi hareket edeceğiz. Ormanda karşılaşabileceğimiz iki büyük tehlike vardı. İlk Ork Klanı’ndan bir kabile ile karşılaşmaktı. İkincisi ise yerel canavarlardan oluşmuş büyük bir klanla savaşmak zorunda kalmak.”
“Şansımız var mı?”
“Evet fakat yeni bir strateji oluşturmamız lazım. Bay Kang, Bay Sa ve Bay Ri elmas formasyonu oluşturun. Bir saat boyunca ormanı turlayacak ve bölge hakkında olabildiğince bilgi edinmeye çalışacağız. Bu goblinler kurtları binek olarak kullanır. Onlara Goblin Süvarisi diyebilirsiniz. Ne demek istediğimi anladınız mı?”
Sa Yeong-su kafasını salladı, ardından düşünceli bir şekilde devam etti.
“Düşman bizden daha kalabalık olacağına göre savaşımızı dar bir alanda yapmayı düşünüyorsun. Ayrıca süvari olduklarına göre engebeli, bolca engele sahip bir yer olması lazım. Anladım! Savaşı orman da yapacağız. Bu yüzden uygun bir savaşı bulmak istiyorsun.”
Soohyun gülümsedi. Birazcık bilgi verdikten sonra Sa Yeong-su aklındakileri kavrayabilmişti. Planı tam olarak böyleydi.
Karşılarında süvariler olduğuna göre ova da savaşmak ölüme davetiye çıkarmaktı. Ayrıca erzak ve deneyim konusunda da avantajlı değillerdi. Basit bir mantıkla savaşın olabildiğince kısa sürmesi gerekiyordu.
“Bedeni ne yapacağız?”
An Dae-hae endişeli bir şekilde yerdeki kadın cesedine baktı. Bir kadın olarak biraz duygusaldı. Ayrıca burada kaldığı zaman boyunca daha da hassas hale gelmişti. Bu yüzden cesedi ortada bırakmak yerine gömmek istiyordu.
“Şu anda olabildiğince hızlı ve gizli olmamız gerekiyor. Bu cesetten yayılan kan kokusu bizim kokumuzu örtmek için yeterli olacaktır. Bunu söylediğim için kötü hissediyorum ancak duygularla hareket etme zamanı değil. Acımasız olmamız lazım.”
“Anladım.”
An Dae-hae kafasını eğip özür dilediğinde grup harekete geçti. Dong-hyun her zamanki en önden ilerliyordu. Sa Yeong-su ve Ri Yong-chol sağ-sol köşeleri almıştı. Arkada ise An Dae-hae bulunuyordu. Hepsi savaş konusunda deneyimliydi.
Ri Yong-chol bir sürü canavar öldürdükten sonra [Şifa] isimli bir yetenek kazandığınız söylemişti. Sa Yeong-su ise düşük seviye savaş büyülerinden olan [Ateş Topu]’nu öğrenmişti. Bu üçü dışındaki herkesin Otoritesi işe yaramaz kategorisine giriyordu.
Dong-hyn’un liderliğinde grup ormanda bir süre ilerledi. Öncelikleri çevreyi incelemek olsa da aslında canavarların kamp yerini arıyorlardı. Yaşlı adam farklı bir şey gördüğünde direkt olarak Soohyun’a aktarıyordu. Böylece grup bir saat boyunca ormanda dolaştı.
Ve sonunda bir şeyler bulmayı başardılar.
Ormanın güneyindeki bir bölgedeki açıklığa geniş bir alan açılmıştı. Garip bir kokunun yayıldığı yirmi çadırlık bir kamp alanı alanın tam ortasına kurulmuştu. Ortalama boyları 150cm olan yeşil renkli insansı varlıklar sürekli bir hareket halindeydi.
Sadece goblin yoktu. Her goblinin yanında ortalama bir Orman Kurdu’ndan büyük kurtlar duruyordu. Her biri korkunç bir aura yayıyordu.
Görenlerin ifadesi değişmişti.
Mana Canavarları arasında bile Goblinler nefret edilen bir yaratıktı. Her ne kadar Goblin kabileleri Afrika’nın büyük ormanlarından çıkmamış olsa da Büyük Yokoluş esnasında insan ırkına en büyük zararı veren ırklar arasındaydı.
Kabaca bir sayımla yüz kadar Goblin, bir o kadar da Orman Kurdu olduğuna kanaat getirmişlerdi. Diğerleri endişelenmişti zira sayı bakımından inanılmaz bir dezavantaja sahiplerdi. Soohyun gözlerini kapattı ve düşüncelere daldı.
Açıkçası biraz rahatlamıştı.
Karşısında Kurt Goblinleri olduğu sürece bir şeyler yapabilirdi. En büyük korkusu bebek goblini yanlış tanımlayıp karşılarında bir Ork ya da Ogre olabileceği ihtimaliydi. Bu onlar için yolun sonu olurdu. Ölümleri kesinleşirdi.
“Önceden planladığımız gibi yapacağız.”
Soohyun ve on kişilik ekip tereddüt etmeden geri çekildi. Bulundukları yerden yaklaşık dört yüz metre ötede başka bir alana gittiler. Burası birazcık çok sık olmasa da kalın gövdeli ağaçlarla doluydu. Ayrıca yukarıya doğru bir eğime sahipti.
“Tekrardan üç gruba ayrılacağız. Bay Kang, aramızdaki en hızlı iki kişiyi de yanına alıp goblinlerin kampını izle. Arada yüz metre mesafe bırakmaya özen göster. Aksi takdirde vücut kokun kurtları alarma geçirebilir. Öyle büyük bir kampı beslemek için gruplar halinde avlanmaları gerek. Kamptan bir grup ayrıldığında direkt bize haber vermeni istiyorum.”
“Anlaşıldı.”
Dong-hyun hızlı koşmalarıyla bilinen iki genci de yanına alıp oradan ayrıldı. Artık Soohyun’u bir lider olarak görüyor ve emirleri sorgulamıyordu. Bu işleri inanılmaz kolaylaştırıyordu.
“Geriye kalanlar ise burada kalıp savaş alanını hazırlayacak. Sekiz saat içerisinde buraya bir hendek kazmamız gerekiyor. Amacımız ilk önce küçük lokmalar alarak sayılarını azaltıp bir meydan muharebesi yaparak son noktayı koymak.”
“Neler yapacağız?”
Yaşlı adamın sorusuna Soohyun 4-5 saniye sonra cevap verdi.
“Goblinler savaşlarda taktiksel bir yeterliliğe sahip değil. Bu yüzden bodoslama saldırırlar. Bunu fırsat bilerek taktiksel bir savaşa iteceğiz onları. Çevreyi yararımıza kullanarak sayı üstünlüğünü minimuma indireceğiz. Kurtların üzerine binerek süvari gibi savaşan Kurt Goblinleri’nin en büyük avantajı hızlarıdır. Engebeli bir arazi de tam potansiyellerini kullanamayacaklar. Bu yüzden burayı doğal bir kale haline getirmemiz lazım.”
“Nasıl yapacağız ki?”
“Her grup farklı bir işten sorumlu olacak. Erkekler kalkanı kullanarak değişmeli olarak etrafa çukurlar ve küçük hendekler kazacaklar. Kadınlar çevreden buldukları sarmaşıkları, ince dal parçalarını ve dikenleri kullanarak ipler yapacaklar.”
Soohyun daha fazla detay paylaşmadı. Detayları düşünmek onun işiydi, diğerleri sadece onlara verilen görevleri yapması gerekiyordu.
Stratejisinde çok önemli bir nokta vardı. O da yaptıkları küçük çarpışmaların hepsinde hiç kayıp vermeden mutlak zaferle çıkmalarıydı.
Goblin Kampı ve girişte karşılaştıkları ceset grubun moralini diplere çekmişti. Günlerdir her zaman zafer aldıklarından özgüvenliydiler fakat artık durum değişmişti. Bu şekilde savaşa girdiklerinde kesinkes kaybederlerdi.
Kendilerine olan güvenleri mutlaka artırması lazımdı Soohyun’un.
Küçük çarpışmalar da aldığı zaferler bunu sağlayacaktı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..