Fiyuv~
Esen rüzgar kulaklarını yalayıp geçti. Soohyun yaşlı adamdan bilgileri alırken son derece sakindi. Yaklaşık on dakika önce Goblin Kampı’ndan bir grup avlanmak için kamptan ayrılmıştı. Dong-hyun’un ekibinden biri onları bilgilendirmeye geldiğinde diğerleri çoktan hazırlanmıştı.
Şu anda ormanın güneyinde, Goblin Kampı’ndan yarım kilo ötede duruyorlardı. Ağaçların arasında meyve bulmaya çalışan Goblinler ve biraz ötede geyik avlayan Orman Kurtları görülebilirdi. Aralarında yaklaşık otuz metre vardı.
“Saldıracak mıyız?”
Dong-hyun kısık bir sesle sordu.
“Hayır, biraz bekleyeceğiz. Ahjussi, geyikleri avlamayı bitirdiklerinde haber et. Goblinler ölü geyikleri taşımak için kurtların sırtına yükleyecektir. Tam da o anda saldırıya geçeceğiz. Beş numaralı dizilimi kullanacağız. Anlaşıldı mı?”
Soohyun bir komutan edasıyla oturmuş, kurtların olduğu bölgeye doğru Mana Dalgası gönderiyordu. Saatler yaptığı pratikle Mana’yı daha iyi kullanabilir hale gelmişti. Artık on beş metrelik bir yarıçapa sahipti. Tek bir yöne odaklandığındaysa bu mesafe 2/3 oranında artıyordu.
Sakinliği diğerlerini de rahatlatıyordu.
Bir beş dakika geçtikten sonra Goblinler meyvelerini büyük yapraklar ve sarmaşıklardan yaptıkları torbalara yerleştiler. Kurtlar ise geyikleri öldürmüşlerdi. Bunun üzerine Goblinlerden birkaçı geyikleri kaldırıp kurtların üzerine yerleştirdiler. Sarmaşıklarla sıkıca tutturduktan sonra yola çıkmaya hazırlandılar.
Soohyun dikkatle yaşlı adamı dinlerken gülümsedi.
Elini yavaşça kaldırdı ve üç parmağını açtı.
Dong-hyun derin bir nefes alarak kalkanını kaldırdı. Görevi kalkanı kullanarak takımın defansını sağlamaktı. En büyük iş ona düşüyordu. Çünkü yerinde hiç durmayacak, sürekli rakip değiştirerek takımdakilerin hayatından sorumlu olacaktı.
“İleri.”
Grup otuz derecelik bir açıyla hizalandı, goblinler arkasını döndüğünde dikkatle ilerlediler ve aralarındaki mesafe on metreye inene kadar nefes almadılar. Herkes çok dikkatli davranıyordu. Zira böyle bir durumda düşmanlarını uyandırırlarsa sürpriz saldırı ihtimali ortadan kalkardı.
Soohyun’un planı aslında çok basitti. Rakip güzel bir avın ardından gardını indirdiğinde, otuz derecelik bir açıyla formasyon almış halde rakibi gafil avlamaktı.
Bu planın en büyük özelliği grup hem sayıca hem de güç bakımından dezavantajda olmasına rağmen zafer imkanı tanımasıydı.
“Şimdi.”
Soohyun emrini verdiği gibi ileriye atıldı. Dong-hyun’un kılıcını aldığından hamlesi ölümcüldü. Kılıcını en arkadaki Goblinler’den birinin sırtına savurmuştu. Basit bir kesik olmasına rağmen açısı öyle kusursuzdu ki Goblin’in kafasını vücudundan ayırmıştı.
Svooş!
Bir canlının kafasını vücudundan ayırmak basit bir iş değildi. Goblinler insanlardan daha ufak görünse de ortalama bir yetişkin Goblin üç yetişkin erkek insan gücündeydi.
Soohyun yüzünü ıslatan kanı umursamadan ikinci hamlesini yaptı. İleriye doğru bir adım atıp vücudunu çevirdi, ardından aşağıdan yukarıya doğru bir kesik attı.
Svooş!
Goblinlerden ne olduğunu bile anlamamıştı. Aniden gelen saldırı hem kurtları hem de goblinleri garip bir duruma soktu.
En büyük tehlike zafer anında gelir.
Ünlü komutanların sözlerinin arkasında bir sebep vardı. Zafer anında gardını indirmiş Kurt Goblinleri insanların ani saldırısı karşısında paniğe kapılmış ve zamanında tepki verememişti. Soohyun’un dört saniye içerisinde iki Goblin’in kafasını kesmesi ve Dong-hyun’un da bir Goblini alt etmesiyle Kurt Goblinleri üç kişilik bir kayıp yaşamıştı.
“Formasyonu bozmayın! Bay Kang, savunmayı size bırakıyorum.”
Soohyun Manası’nın bir kısmıyla vücuduu güçlendirirken geri kalanıyla etrafa Mana Sinyali yaydı. Savaşta saniyeler hayati önem arz ediyordu. Bu yüzden Soohyun sinyalleri almadan önceki bir saniye de dikkatli olmak zorundaydı.
ROAAAAR!
Ko-hrok?
Goblinler saniyeler içerisinde kendilerini toparlarken Sa Yeong-su ve Ri Yong-chol silahlarıyla birer Goblin’i karşılarına aldı. Onlar Dong-hyun veya Soohyun gibi çok hızlı olmasalar da bir Goblinle başa çıkabiliyorlardı.
Ka-cha!
Goblinlerden biri kılıcını An Dae-hae’nin bacağına doğru savurdu. Güç bakımından An Dae-hae’den çok daha üstündü. Savaş alanına alışkın olmayan An Dae-hae bu hamle karşısında ne yapacağını bilemedi.
Düşünceleri bulanıklaşırken zamanında tepki veremedi.
Klang!
Neyse ki Dong-hyun zamanında yetişti ve bir eliyle An Dae-hae’yi geriye çekerken diğeriyle Goblin’in kılıcını karşıladı.
“Dikkatli ol.”
Bunları söyledikten sonra kalkanını kaldırdı ve Goblin’in kafasına doğru hamletti. Yetenek bakımında sadece Soohyun’un arkasındaydı.
‘Bu çocuk insan mı gerçekten?’
Goblinle savaşırken Soohyun’a göz ucuyla baktı. Kör olduğuna inanmak güçtü. Hareketleri öyle akıcıydı ki Dong-hyun onu taklit edemeyeceğini hissetti. Vücudundaki Mana seviyesi onunkinden daha azdı fakat kullanma şekliyle farkı tamamen kapatıyordu.
Dong-hyun Goblin tarafından bastırıldığını fark edince hızlıca vücudunu çevirip Goblin’in yan tarafına geçti. Kalkanı sertçe itti ve Goblin’i yere devirdi. Onu öldürmekle uğraşmadı, bunun yerine Ri Yong-chol’un yanına koştu.
O esna da savaşa katılan Orman Kurtları en büyük tehlikeyi oluşturuyordu. Birisi çoktan Ri Yong-chol’un üzerine atlamıştı.
Kurdun Ri Yong-chol’a ulaşmasına saliseler vardı ki Dong-hyun havadaki kurda omuz atarak birkaç metre öteye fırlattı.
Başka bir yerde Soohyun sudaki balık gibi hareket ediyordu. Aynı anda birden fazla kurtla yüzleşirken tamamen algısına bel bağlıyordu. Evet, kör olabilirdi fakat Mana sayesinde bu dezavantajını biraz yok edebilirdi.
‘Vücudum yanıyor.’
Kasları adeta kavruluyordu. Kemiklerinde hissettiği sızı acı çektirmek yerine zihnini uyarıyordu. Soohyun çaresiz bir şekilde eğitime başlayalı neredeyse dört yıl olmuştu. Bu süreçte yüzlerce farklı alanda eğitim almış ve kendini geliştirmişti.
Bu alanlar arasında en çok odaklandığı şey mühendislik olsa da dövüş eğitimini asla aksatmamıştı. Vücudunu sınıra kadar eğitmiş ve en değerli vücut takviyelerini almıştı.
‘Her hareketi kusursuz bir şekilde yapabiliyorum.’
Üzerine atlayan kurdu sol avuç içiyle iterek yönlendirdi ve ileriye atlayıp kılıcını bir Goblin’in göğsüne sapladı. Goblin bir saniye titredikten sonra yere yığıldı.
‘Bu da ne?’
Öldürdüğü her canavarla birlikte vücudundaki Mana daha da artıyordu. Soohyun, kalbinde yükselen bir ateş hissetti. Kılıcını her savurduğunda kalbindeki endişe biraz daha azalıyordu. Kalbinden çıkıp çevreye yayılan Mana dalgaları canavarlara çarpıyor ve geri dönüyordu.
Zihninde beliren şekiller bir kurttan ziyade dört ayakla bir silindiri andırıyordu. Fakat bu bile onun ne olduğunu anlamak için yeterliydi. Sahne her saniye değişiyor olsa da bu canavarların rotasyonunu tahmin etmek zor değildi.
Üç dakikadan kısa bir sürede Goblinlerin sayısı beşe, Kurtların ki ise yediye düşmüştü. Dong-hyun’un vücudunda birçok yara oluşmuştu. Yaşlı adam, An Dae-hae ve Ri Yong-chol ise birkaç kez ölümün eşiğinden dönmüş ve hafif sayılamayacak yaralar almıştı.
Soohyun’a ise daha dokunabilen olmamıştı.
Sanki dans ediyormuşçasına sürekli hareket ediyor, canavarlar ona saldırmadan önce yörüngelerinden kaçıyordu.
Onu izlemek bir gösteri izlemek gibiydi.
Kılıcını her savurduğunda kızıl çiçekler açıyor, bir Kurt ya da Goblin kan akıtıyordu. Hiçbir zaman darbe almıyor alanı çok iyi kontrol ediyordu.
“Saldırın! Kör bir çocuğun arkasında kalmaktan utanın! Utanın ki savaşmak için bir sebebimiz daha olsun!”
Dong-hyun’un söylediklerini duyanların yüzü kızardı. Utanç içinde dişlerini sıkarken daha şevkli bir şekilde bastırdılar. Savaşmaktan korkanlar bile Goblinlerin üzerine bastırmıştı. Onları öldüremiyor olsalar da en azından dayanabiliyorlardı – ki bu bile büyük bir avantaj sağlıyordu.
Soohyun bir kurdun pençesinden sıyrıldıktan sonra geriye çekildi, kılıcını savurmak için adımlarını düzelttiğinde hiç beklenmedik bir şey oldu.
Bir ağaç köküne takıldı ve kalçasının üzerine düştü.
Siktir.
Yere düştükten sonra kalkmak için yeterince zamanı yoktu. Fırsatı değerlendiren kurtlardan birisi tereddüt etmeden Soohyun’a atılmıştı.
“Soohyun-ssi!”
Dong-hyun birden ortaya çıkıp kalkanıyla karşı koysa da kurtlar fazla zekiydi. Başka bir kurt Soohyun’un arkasına ortaya çıktı ve ensesini ısırmak için dişlerini araladı. Çok hızlı olduğundan kaçmak mümkün değildi.
Soohyun sol kolunu savurdu.
Kurt Soohyun’un kolunu ısırdığı gibi Soohyun acıyla inledi. Fakat hislerine engel olarak kılıcını sapladı. Kolunu ısırmış Orman Kurdu zamanında geri çekilemediğinden kılıç boğazını delmişti.
Soohyun dehşetengiz acılar eşliğinde kolunu kurtardı ve Dong-hyun’a yardım etmek için ayağa kalktı. Sol koluna söz geçiremiyordu. Acı düzgün düşünmesini engelliyordu. Öyle ki Manası’nı bile kontrol edemiyordu.
‘Siktir. Mana konusunda çok beceriksizim.’
Yıllar boyu Mana eğitimi yapmış kişilerle karşılaştırılamazdı. Circle’daki herhangi bir öğrenci onu anında öldürebilecek kapasiteye sahipti. Dişlerini sıktı. Neden savaştığını hatırlayınca acısını kontrol altına almayı başardı.
‘Bu acı hiçbir şey.’
Zorla sol kolunu kaldırdı ve kılıcın kabzasına yerleştirdi. İki elinden destek alarak güç konusundaki eksikliğini kapatıyordu.
“İleri Seviye Kendo, Ki Ken Tai Chi!”
Ruhunu göstermek için attığı çığlık insanların içerisindeki heyecan duygusunu körükleyecek kadar savaş isteğiyle doluydu. Sanki uzvuymuşçasına savurduğu kılıcı bir kurdun göğsüne derin bir kesik bıraktığında yanındaki Dong-hyun’un omurgası ürperdi.
Kör olmasına rağmen böyle ezici bir savaş IQ’suna sahipti.
Peki kör olmasaydı ne olurdu?
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..