Bölüm 15

avatar
95 1

Makineden Gelen Tanrı - Bölüm 15


 

Savaş on dakikadan biraz daha uzun sürmüştü. Soohyun sol kolu ve sırtındaki pence yarası dışında bir hasar almamıştı.

 

Ri Yongchol alnındaki teri silerken Soohyun’a yaklaştı.

 

“Dişinizi sıkın Soohyun-ssi.”

 

Ri Yongchol iki elini de Soohyun’un sırtındaki yara izine doğru uzattı. Derin bir nefes alarak vücudundaki Mana’ya odaklandı.

 

“Şifa!”

 

Kısık sesle bu kelimeyi söylediğinde büyülü bir şey gerçekleşti. Yeşil bir ışık ellerinde birikti ve Soohyun’un yarasına nüfuz etti. Soohyun boğuk bir çığlık attı. Sırtındaki yara her ne kadar kapanıyor olsa da tarifi olmayan bir acı çığlık atmasına neden olmuştu.

 

Yara otuz saniye içerisinde kabuk bağladı.

 

Soohyun ve Ri Yong-chol aynı anda rahat bir nefes verdiler. Soohyun canı acıyor olabilirdi fakat Ri Yong-chol da baskı altındaydı. Otoritesi olan ‘Yaraları İyileştir’i kullanmak vücuduna büyük yüktü. Bu yüzden yarayı sadece kontrol altına almak için kullanmıştı.

 

Soohyun yaşlı adamın yardımıyla ayağa kalktı, kendini sakinleştirdikten sonra kafasını çevirdi. Göremiyor olsa da hissedebiliyordu. Küçük çaplı bir savaş olsa da bir şeyleri değiştirmişti. Canavarlara olan korkuları azalmıştı.

 

Soohyun kendi savaşındansa diğerlerinin savaşına daha çok dikkat ediyordu.

 

Ekipte bulunan her kişi en azından bir Goblin Süvarisi ile başa çıkabilecek seviyeye gelmişti. Kang Dong-hyun, Ri Yong-chol, Sa Yeong-su ve An Dae-hae ise birden fazla süvariyi halledebilecek seviyedeydi.

 

Soohyun kendi başına birkaç süvariyi alt edebilirdi.

 

Tecrübeler oldukça değerliydi. Zira eksik oldukları şey güç değil, tecrübeydi.

 

“Herkes hazır mı?”

 

Soohyun diğerlerine seslendikten sonra Dong-hyun’a doğru kafasını çevirdi.

 

“Mr. Kang, bunu birkaç kez daha tekrarlayacağız. Geri dönmeyen Goblinlerin peşinden bir arama ekibi göndereceklerdir. Dönüş yolundaki çalılıklara saklanıp, pusu kurmanızı istiyorum. Rakip grup ile aranızdaki sayı farkı iki kat ise savaşabilirsiniz. Ancak daha fazlaysa geri çekilin ve bu bölgeye gelene kadar saldırmayın.”

 

Kang Donghyun kılıcını kınına yerleştirdikten sonra merakla sordu.

 

“Sen ne yapacaksın?”

 

“Mrs. An ve diğer kadınlar ile meydan muharebesini yapacağımız yeri tamamlayacağım. Senden ekibi yönetmeni ve kimseyi kaybetmeden geri getirmeni istiyorum. Bunu yapabilir misin?”

 

“Tabii ki.”

 

Dong-hyun kendinden emin bir şekilde kafasını salladı. Tek yapması gereken herkesi sağ salim geri getirmekse bunu yapabilirdi. Buna inancı tamdı.

 

“Pekala, hanımlar beni takip edin lütfen.”

 

 

İki saat sonra.

 

Soohyun ellerini arkadan bağlamıştı. Küçük bir tepenin üzerinde sessizce duruyorken burnu sürekli hareket ediyordu.

 

Kokla, kokla…

 

Çok kısa bir süre sonra beklediği kokuyu alınca dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.

 

Beş yüz metre kadar ötedeki bir bölgeden dumanlar yükseliyordu, kulağına gelen ayak sesleriyle birlikte planın kusursuz işlediğini gösteriyordu. Burnuna garip bir koku geldi, bir dakika sonraysa ağaçların arasından Dong-hyun’un önderlik ettiği on kişilik grup çıktı.

 

Kıyafetleri ve yüzleri kanla kaplanmıştı. Ayrıca aralarından kıyafeti yananlar da vardı. Kokuları çok değişmemişti ancak hissettirdikleri eskisine nazaran daha vahşiydi.

 

“Yerlerinize geçin,” dedi Soohyun bir komutan edasıyla. “Her şey tamam mı?”

 

“Evet, planı birebir uyguladık.”

 

“Güzel. Sabırlı davranın ve planlandığı gibi devam edin. Bundan sonrasında hayatta kalıp kalamayacağınız tamamen size bağlı.”

 

Soohyun’un sesi soğuktu. Ölüm düşüncesini akıllarına sokmuştu. Girdikleri küçük çaplı çatışmalarda özgüvenleri yerine gelse de canavarlarla karşılaşacak olma düşüncesi onları geriyordu.

 

“Endişe etmeyin.”

 

Soğuk sesinin yerini samimi bir ton alırken Soohyun gülümsedi.

 

“Sadece görevlerinizi yerine getirin. Gerisi gelecektir.”

 

Ormanın derinliklerinden ulumalar ve garip çığlıklar yükselirken Soohyun tamamen sakindi. Ölüm düşüncesi onu artık korkutmuyordu. Bu dünya da kimsesi yoktu ve dünyanın güzelliklerini çıkarma gibi bir şansı yoktu.

 

Fakat ailesinin fedakarlıklarını boşa çıkarmamak için devam ediyordu.

 

Bugün de aynı şekilde devam edecek, ailesinin yaptığı fedakarlıkları boşa çıkarmayacaktı.

 

Adım sesleri daha da belirginleşti. Yer bile bir nebze sarsılıyorken herkes yerlerine geçmişti. Soohyun kılıcını kınından çıkardı ve yirmi metre ötesindeki çalılara odaklandı.

 

“Koo-hrook!!!!!”

 

“Woooo~”

 

Kurtlar ve Goblinlerden oluşan bir topluluk ağaçların arasından fırladı. Sayıları yetmiş civarındaydı. Orman Kurdu olarak bilinen Kurtlar bir hayli öfkeli gözüküyordu. Sırtlarında duran Goblinler olmasaydı kaçmak yerine sorunu halletmek isterlerdi.

 

Goblinler kurtların aksine korkuyordu.

 

“Hazırlanın!”

 

Soohyun kükrediği gibi ağaçların arasındaki ipler gerildi. En önde ilerleyen kurtlar iplere takıldı ve dengelerini kaybedip yere düştüler. O sırada fırsat bekleyen Dong-hyun’un grubu tereddüt etmeden yere düşenlere saldırdı.

 

Tek bir hamleyle vücutları delinen Kurtlar ve Goblinler hiçbir şey yapamadan oracıkta can verdi.

 

“Koohrok! Koohrok!”

 

“Saldırın!”

 

Kurtlar dikkatlice kazılmış hendeklere bastıkları gibi yere yığılıyorlardı. Ulumalar ve çığlıklar havada uçuşuyorken Dong-hyun’un savaş narası yankılandı.

 

“Hurra!”

 

“Heop!”

 

Kılıcı bir Goblin’in göğsünü deldikten sonra diğerine atıldı. Goblinler kokmuş, Kurtlar ise kargaşaya sürüklenmişti. Kendilerini toparlayamayanları öldürmek çok kolaydı. Her ne kadar sayıca fazla olsalar da Goblin ve kurtlar bu bir sorun değildi artık.

 

Soohyun’un kurdurduğu tuzaklar ve hendekler kontrolsüzce koşanları etkisiz hale getirmiş, adeta bir duvar ördürmüştü.

 

Yere düşen Goblinler bir tavuk gibi katlediliyordu.

 

Soohyun hareketsizce yerinde durdu.

 

Karşılarındaki grup ile dürüst bir savaşta kazanma şansları sıfıra yakındı. Tek dezavantajları sayı değildi.

 

Her konuda dezavantajları vardı.

 

Coğrafta, ruh, niyet, güç, sayı, tabiat…

 

Tek avantajları onların çok daha akıllı olmalarıydı.

 

Küçük çarpışmalarla sayılarını azalt. Ekibine özgüven ve deneyim kazandır. Meydan savaşı için bir alan bul ve orayı bir kaleye çevir. Kamplarını ateşe verdikten sonra onları savaş alanına yönlendir. Ardından bir meydan muharebesi ile karşı tarafı tamamen yok et.

 

“Savaş dizilimine geç!”

 

Soohyun aniden bağırdı.

 

Yere düşen canavarları öldüren grup birden durakladı. Hızlıca geri çekildi ve Sooohyun’un durduğu küçük tepenin önünde dizildiler. Dizilimleri canavarların yolunun üzerinde değildi tam olarak. Birazcık daha açılı bir şekilde dizilmişlerdi.

 

Cesetlerin üzerinden atlayan kurtlar onlarla değil bir tepeyle karşılaşıyordu. Onları hemen yanlarında kalıyordu.

 

“Düşman durumun farkına vardı! Mr. Kang, savaş dizilimini ilerlet ve parterini kaybetmiş olanları hedefle!”

 

“HOOOOOO!”

 

Soohyun savaşı kusursuzca yönetirken birden tüylerini diken diken eden bir ulumayla sözleri kesildi. Vücudundaki her hücre delicesine çığlık atıyordu. Tek bir şeyi söylüyorlardı.

 

Kaç!

 

O esnada devasa bir Mana topu karanlıkta belirdi. Soohyun’un vücudu karşısındaki enerji yüzünden korkudan büzüştü.

 

Yerden iki metre yükseklikte, gövdesi bir metreden daha kalın kül gibi kürke sahip bir kurttu. Gözleri yaprak yeşiliydi. Gövdesi öylesine heybetliydi ki önündeki ağaçlar bile ona dayanamadı. Yıkılırken goblin cesetlerini ezdiler.

 

“SNNNNNRRRRRH!”

 

“KAHK! KAHK! KAHK!”

 

Ağaçların arasından yeşil derili insanımsı varlıklar çıkmaya başladı. Boyları bir buçuk metreyi geçmiyordu. Vücutlarına geçirdikleri hayvan derisi ve ellerindeki küt silahlar dışında bir şey bulunmuyordu üstlerinde.

 

Seyrek ama jilet gibi keskin dişlerini gösterirken güldüler.

 

“S-Soohyun-ssi, b-bir pl-planın v-va-var mı???!!!”

 

An Dae Hae kendine hakim olmaya çalıştı ancak nafileydi. Varlık bakımından çok üzerindeki bir güçle karşılaşınca içgüdüsel olarak geriye sindi. Aklında hâlâ karşı koyma düşüncesi vardı. Sesi titrese ve kekelese de gözleri hâlâ ışıl ışıldı.

 

Öğretici Tipi zindanların özelliklerinden birisi de Patron tipi canavarların çok güçsüz olmasıydı. Yeteri kadar zaman olduğu sürece Patron canavarı alt etmek çok kolaydı.

 

Fakat bu…

 

“Siktir! Bu 3 yıldızlı bir Rüzgar Kurdu!”

 

Savaş diziliminden bir gölge fırladı geriye doğru. Öyle hızlı hareket etmişti ki kim olduğu sadece birkaç saniye fark edildi.

 

“Donghyun-ssi?”

 

An Dae-hae dehşetle mırıldandı.

 

Kang Dong-hyun…

 

Grubun en güçlü savaşçısı kaçmak konusunda tereddüt etmemişti.

 

Bu onlar için felaketti.

 

Çünkü Kang Dong-hyun’un varlığı kritikti.

 

O dizilimin mihenk taşıydı.


 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44787 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr