Bölüm 16

avatar
159 0

Makineden Gelen Tanrı - Bölüm 16


Bir şeyin parçası gibi hissetmek. Soohyun’la tanıştıktan sonra kendisi için kaygılanmayı bırakmıştı. O artık bir insan değil bir üyeydi. Bulunduğu grup birlikte canavarları avlamak ve zindanı temizlemek istiyordu.

 

Bu onların davasıydı.

 

Ve oda bunun bir parçası.

 

Tek bir amacın altında ortak bir kişiliğe dönmüştü. Nasıl Soohyun beyin görevi görüyorsa o da herkesi koruyabilecek bir iskelet olmalıydı.

 

Kang Dong-hyun tıpkı böyle hissediyordu. Soohyun’un talimatlarını takip ettiği takdirde her zaman galip geleceğini hissetmişti.

 

Çünkü Soohyun hiçbir zaman yanılmamıştı. Kurnaz taktikleri onlardan daha güçlü canavarları öldürmelerine imkan sağlamış, sayıca üstün düşmanları zorlanmadan alt etmişti. Sıradan bir insandı Kang Dong-hyun, canavarlarla yüzleşmeyi ve onları böylesine katledebilmeyi hayal dahi edemezdi.

 

Bir çocuk…

 

Kör olmasına rağmen ona bunu gerçekleştirme imkanı vermişti.

 

Aralarındaki bağın sadece bir dava kardeşliğinin çok ötesinde olduğunu hissediyordu. Ölüm korkusundan ve dumanın oluşmuş gizemli bir yakınlıktı.

 

Soohyun’un her şeyi başarma gücüne sahip olduğunu düşünmüştü.

 

Ta ki o şeyi görene kadar.

 

Tanrım, o nasıl bir yaratık?

 

Neredeyse bir ağaç kadar büyük olmasıyla beraber jilet gibi keskin beyaz dişlere, rüzgarda dalgalanan mat gri kürke sahipti. Kürkünün üzerinde birbirine geçmiş zincirlere benzer izler bulunuyor ve ona korkunç bir hava katıyordu. Gözleri kanın en iğrenç rengindeydi. Ağzını açtığında etrafa yayılan kükreme vücudundaki tüm gücü anında söküp almıştı.

 

Bu sıradan bir korku değildi.

 

Güçsüzün güçlüye duyduğu korkudan çok farklıydı.

 

Bu kendinden çok daha üst bir yaşam formuna duyduğu korkuydu.

 

İçgüdüsel olarak geriye sindi ve çevresine baktı. Kalbi göğüs kafesini yarıp dışarı çıkacaktı sanki. Soğuk terler kıyafetini ıslattı. Gözleri ıslandı ve vücudu titredi, kalbinde tarif edemeyeceği bir his yükseldi.

 

Diğerlerine baktı.

 

Hepsinin cesaretle dolmuş olduklarını gördü.

 

‘Neden?’

 

Kang Donghyun kendinden şüphe duydu.

 

‘Neden sadece ben bu kadar korkuyorum?’

 

Savaşlarda en çok canavarı o öldürmüştü. Tehlikeli bölgelerde her daim o ilk adımı atmıştı. En cesur olanın o olduğunu düşünüyordu.

 

Elindeki kılıcı sıktı ve düşüncelerini uzaklaştırmaya çalıştı.

 

‘Savaştan başka bir şey düşünme. İleriye atıl ve öldür.’

 

Formasyonun merkezindeydi. Gelen canavarı ilk o karşılıyor, formasyonun açısını o düzenliyordu. Soohyun pek çok kez görevinin öneminden bahsetmişti. Zira kimin ne kadar canavarla karşılaşacağını o belirliyordu.

 

İlerlemeye ve bir goblini biçmeyi denedi.

 

Fakat…

 

‘Neden ilerleyemiyorum?’

 

Bacakları hareket etmiyordu.

 

‘Bu kadar çok mu korkuyorum?’

 

O esnada önüne bir şey çıktı.

 

Mavinin en soluk tonunda bir ekran…

 

[Hayatta kalmak ister misin?]

 

Buna ne cevap verebilirdi ki?

 

[O zaman kaç!]

 

 

Dong-hyun’un formasyonu terk etmesiyle birlikte canavarlar üzerlerine yüklendi. An Dae-hae çığlıklar eşliğinde bir goblini biçtikten sonra üzerine atlayan kurt tarafından yere serildi. Kurdun göğsünü yaran Sa Yeong-su sayesinde kurtulsa da büyük kurt çoktan hareketlenmişti.

 

Tek bir hamle…

 

Koca ağzını açmasıyla formasyonun sonundaki kişinin yarısını ısırmıştı.

 

İki bacak ve kalçadan oluşan et parçası orada usulca durdu ve hemen ardından sarsıntılar yüzünden devrildi.

 

Korku kalplerine hükmetti.

 

Sadece birkaç saniye içerisinde içlerindeki özgüven yok oldu. Soohyun’un onlara aşılamak için onca çabaladığı güvenin yok olması neredeyse saliseler sürmüştü.

 

Herkes anlamıştı Dong-hyun’un neden kaçtığını.

 

Böyle bir canavara karşı çıkmak düşünülemezdi bile!

 

“Durun! Formasyonu bozmayın!”

 

Soohyun özenle oluşturduğu formasyonun aniden bozulduğunu hissedince neredeyse delirmek üzereydi. Göremiyor olsa da hissedebiliyordu. Karşısındaki canavarın karşı koyamayacakları düzeyde olduğunu…

 

Fakat kaçmaları mantıksızdı.

 

Bir insanın en korunmasız olduğu an arkasını döndüğü andı.

 

O zaman katledilmeyi bekleyen bir tavuktan farksız olurlardı.

 

Soohyun kılıcını çekmekte tereddüt etmedi. Delilercesine savaş narası atarken tepeden aşağıya doğru zıpladı ve kurt olduğunu düşündüğü Mana topunu kesti. Yüzünü ıslatan kana aldırış etmeden tekrardan hareketlendi.

 

Diğerlerinden medet umamayacağını biliyordu.

 

Büyük Kurt’un vücudunda hissettiği Mana’nın miktarı buradaki tüm canavarlarının toplamının beş altı katı kadardı. Soohyun böyle bir canavarın ancak ve ancak orta-seviye kahramanlar tarafından alt edilebileceğini düşünüyordu.

 

Şu anki seviyesi hemen hemen Çaylak Kahraman’dı ve bu yeterli olmaktan çok uzaktı.

 

‘Kuşatmayı kırıp diğer taraftan çıkmalıyım.’

 

İmkansız olduğuna inanmak istemiyordu.

 

‘Büyük Kurt’un Mana’sını hissetmediğime göre diğerlerini kovalıyor olmalı.’

 

Elindeki kılıçla önündeki her şeyi biçerken vücudundaki Mana’nın seviyesi de artmaya devam ediyordu. Mana kullanmaya başlayalı sadece birkaç gün olmasına rağmen çoktan Vücut Güçlendirme ve Duyu Genişletme gibi yetenekleri kullanmayı öğrenmişti.

 

Bunlar bir insanı Kahraman yapan özelliklerdi.

 

Soohyun beyni duyu ve Mana Radarı’ndan aldığı bilgileri anında işliyor ve bulunduğu ortamın haritasını ortaya çıkartıyordu. Bölgeyi daha önceden detaylı bir şekilde inceleyip temizlettiğinden neyin nerede olduğunu saptıyor ve hiçbir şeye takılmadan biçmeye devam ediyordu.

 

Kılıcı havada dans ediyorken Goblinler çaresizce ölüyordu. Ne zaman ellerindeki küt silahları kaldırsalar kollarıyla birlikte kılıçları da yere düşüyor, hemen ardından aldıkları darbelerle öbür dünyayı boyluyorlardı.

 

Manayı ayaklarına odakladı ve havaya sıçradı.

 

Onu tahta mızraklarla şişlemeye çalışan beş kadar Goblin bu hareketiyle afalladı. Ancak hemen yüzlerinde şeytani bir gülümseme belirdi.

 

Gülümsemelerinin sebebi saliseler sonra ortaya çıktı.

 

Hrrr~

 

Soohyun’un havaya sıçramasıyla tüm hareket kabiliyeti elinden alınmıştı. Bu da onlar için bir fırsat yaratmıştı.

 

Pusuya yatmış Orman Kurtları için…

 

Goblinlerin arasına sıklanmış kurtlar havadaki Soohyun’u parçalara ayırmak için zıpladı ve çenelerini sonuna kadar açarak bir parça ısırmayı umut ettiler.

 

Soohyun dişlerini sıkarak kurtlardan birisine tekme attı ve kendini başka bir yere fırlattı. Fakat bu esnada omzundan ısırıldı.

 

“Agh!”

 

Derin bir nefes alarak kendini sakinleştirmeyi başarsa da korkmadan edemedi. Alışık olduğu karanlık hiç olmadığı kadar korkutucu gözüküyordu. Zihninde beliren imgeler olmasa çoktan parçalara ayrılmış olurdu.

 

‘Başka çarem yok.’

 

Kılıcı sapladıkça sapladı, Kurtların dişleri tarafından yaralansa dahi, goblinlerin silahları vücudunu zedelese dahi tereddüt etmedi. Çünkü biliyordu.

 

Buradan çıkmak için ölümü göze alarak savaşması gerekiyordu.

 

Zindandan çıkamazsa ölürdü.

 

Buradakileri öldürmezse Mana konusunda eksik kalır ve Büyük Kurt’a karşı hiç şansı olmazdı.

 

Soohyun birden çığlık attı.

 

Kılıcı elinden düştü ve acıyla büzüştü. Kolunu ve omzunu delen tahta mızraklar yüzünden vücudundaki tüm güç birden puf olmuştu.

 

Bir şeyi unutmuştu.

 

Her ne kadar canlıları vücutlarındaki Mana sayesinde tespit edebiliyor olsa da aynı şey goblinlerin kullandığı ilkel silahlar için geçerli değildi. Onları tespit edemezdi. Tıpkı yerdeki taş parçasını tespit edemeyeceği gibi.

 

Ne yazık ki goblinler ona düşünme fırsatı vermemişti. Soohyun kılıcını düşürdüğü gibi etrafındaki goblinler ona atıldı.

 

Vaziyet kötüleşiyordu.

 

Aldığı yara onun için ölümcüldü.

 

Silah kullandığı sağ eli ve onun hareket etmesini sağlayan omuzu artık kullanılamazdı. Zaten her türlü dezavantajdaydı.

 

Dişlerini sıkarak çığlığını bastırdı. Acı yüzünden neredeyse bilincini kaybedecekti fakat son anda kendini tutmayı başarmıştı. Ne yapmaması gerektiğini sürekli kendine hatırlatıyor ve ona göre hareket ediyordu.

 

‘Geri çekilmem lazım!’

 

Kılıcı almak için fırsat bulmasına imkan yoktu. Zira çoktan Goblinler üzerine çullanmıştı. Yapması gereken tek bir şey vardı.

 

KAÇMAK!

 

Ölüm tehdidi, herkesin potansiyelini ortaya çıkaran bir şeydi.

 

Nasıl olduysa kaybolmuş gücü bir anda yeniden doldu. Güçten düşmüş vücudu bir anda havalandı. Tüm manası ayaklarına odaklandı. Yerden bir metre kadar yükseğe çıktıktan sonra bir Goblin’in kafasına bastı ve kendini metrelerce öteye fırlattı.

 

Onu yakalamaya çalışan Kurtlar ve saldıran Goblinler başarısız oldu. Potansiyelinin sınırlarını zorlayan Soohyun sudaki balık misali sürünün üzerinden ilerledi ve bir ağacın dalına kondu. Derin bir nefes aldıktan sonra vücudunu geriye doğru attı ve sol eliyle dalı tuttu.

 

Çıtırt!

 

Dal kırılınca Soohyun tereddüt etmedi.

 

Dalı önüne doğru tutarak ağaçların arasına daldı.

 


 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46886 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr