1. Cilt: Yabancı
Bölüm 14
"Ya böyle sanki her şey bir zaman büyücüsü tarafından yavaşlatılmış gibiydi. Böyle nasıl desem? Yavaştı işte ya." Herkes lonca binasına dönmüştü ve şoku biraz atlatan Mathias, diğerlerine neler olduğunu anlatıyordu. "Önümden bir kazık çıktığı zaman bir an benim içime girecek sanmadım değil."
Herkes onun yanında oturan Markus'a bakmıştı. Markus da onlara bakıyordu. "O an aniden saldırmam gerekiyordu. En hızlı saldırım o idi. Ben de onu kullandım."
"Sahi o ne yoğunluktu öyle? Önümde dururken ben üşüdüm, alttan yel vuruyormuş gibi." dedi beyaz saçlı genç. "Senin güç seviyen ne?"
Markus ona birkaç saniye baktıktan sonra bunca insanın içindeyken, cevaplaması gerektiğini düşündü. "Yani ben bir tüccarım ama büyülerim konusunda sıkı çalışıyorum. Malum yollarda ne ile karşılaşacağımız belli olmuyor. Yanınıza koruma da alamıyorsunuz. Almaya kalksanız edeceğiniz kârın iki katını onlara bırakmanız gerekiyor. Paralı askerler çok pahalılaştı artık." Soruya cevap verdiği sırada konuyu değiştirmeye çalışmıştı. Üstelik lonca üyelerinden biri de bunu yutmuştu.
"Özellikle başkentteki paralı askerlerin tüccarlardan geçindiğini duydum. Onlardan aldıkları paralar sayesinde hepsinin kendi evi varmış." dedi.
Başka biri de muhabbete katıldı derken güç seviyesi konusu tamamen unutuldu ve insanlar paralı askerlerin paragözlülüğünü konuşmaya başladılar. Markus durumdan memnundu.
"Neyse hayatta olmamın şerefine bi' elma suyu içeyim. Sana da ısmarlayayım mı Markus amca?" Mathias ayağa kalkarken sordu.
"Teşekkürler, ben elma suyu sevmem."
"Ben elma suyu sevmem." cümlesini duyan gencin yüz ifadesi çirkinleşti. Gözlerini kısarak ona baktı. Kızıl saçlı adam garip bir şey olduğunu sanarak ona bakıyordu. Nihayet genç derin bir nefes verdi ve "Hayatımı kurtardığın için bu seferlik görmezden geleceğim." diyerek sesini kalınlaştırdıktan sonra "Sakın elma suyuna laf etme." diye ekledi.
Karşısındaki adam hala garip garip ona bakıyordu. Genç büyücü arkasına döndü ve loncadan çıktı. Tam hana yönelecekti ki şoktan dolayı Calley'i tamamen unuttuğunu fark etti. Elini yüzüne vurdu ve hızlı adımlarla malikaneye gitti.
İçeri girdiği zaman Alain bir odaya girmek üzereydi. "Hey, Alain!" diye seslendi.
"Bağırma, Mathias. Hoşgeldin." diye karşıladı onu dostu.
"Hoşbuldum. Calley'i buraya getirdiğini duydum."
"Evet, burada daha hızlı iyileşecektir. Her an ona şifa büyüsü yapmak için buradayım."
"Peki durumu nasıl?"
Alain önündeki kapıyı açarak "Neden kendin görmüyorsun?" diye sordu. O odaya girince Mathias da peşinden gitti.
Oda oldukça büyüktü ve çeşit çeşit mobilyayla döşenmişti. Üzerinde mumların asılı olduğu şık bir avize tavandan sarkıyordu. Büyük camlar kaliteli perdelerle örtülmüştü ve köşedeki büyük, perdeli bir yatakta Calley yatıyordu.
Alain yatağın perdelerini açarak ona baktı ve "Bir misafirin var, Calley." dedi.
"Hey, o uyanık mı!?" Mathias, Alain'i kenara ittirerek onun yerine geçti ve hancı kıza baktı.
Kız yorgunluktan her an bayılacakmış gibi durmasına rağmen gülümsedi ve zorlukla "Hoşgeldin, Mathias." dedi.
"Hoşbuldum, hoşbuldum. İyi gördüm seni. Yani olabildiğince." Mathias'ın da yüzüne büyük bir gülümseme yerleşmişti. Onun bilincinin açılmasına sevinmişti. Kız ona gülümsemeye devam ederken yavaşça gözlerini kapadı ve uykuya daldı. O zaman beyaz saçlı büyücü, arkadaşına döndü. "Ona oldukça iyi bakıyorsun gibi duruyor." dedi.
"Elimden geleni yapıyorum. Kan Yenileme Hapı ve loncadakilerin yardımı olmasaydı çoktan ölmüş olurdu."
"Ama neyse ki sizler varsınız ve onu iyileştirdiniz. Sen ve loncadakiler."
"Şükürler olsun. Durumu çok kötüydü. İyileştiğini görmek beni nasıl mutlu ediyor bilemezsin."
Mathias bir kere daha Calley'e baktıktan sonra "Ben artık gideyim. Hasta ziyareti kısa olurmuş. Seni de görmüş oldum hem. Daha sonra yine uğrarım." dedi ve kapıya doğru yürürken el salladı. Alain de ona karşılık verdi ve dostunun gidişini izledi. Beyaz saçlı büyücü başka yere uğramadan doğrudan eve gitmişti.
----------
"Hadi, biraz hızlanın!" Brogan arkasındaki lonca üyelerine bağırıyordu. "Yeni avlandık! Buralar hala temiz iken daha fazla yeri arayıp o adilerden bir iz bulmak için şansımız var!" O ve yanındakiler, daha önce deliler yüzünden gidemedikleri yerlere de bakmak istiyorlardı. Orman da buna dahildi. Hep birlikte yürümeye devam ederken dikkatle etrafı inceliyorlardı.
----------
Castillon Malikanesi'nin önünde bir adam belirmişti. Kızıl saçlı ve kan kırmızısı gözlü bu adam, kapıya vurdu. Geçen seferki gelişinden sonra nöbetçiler onu durdurmamışlardı. Bir hizmetçi kapıyı açtı ve kızıl saçlı adam içeri girdi.
Malcer Castillon o anda merdivenlerden aşağıya iniyordu. Onu görünce adımları bir anda hızlandı ve neredeyse koşuyormuş gibi hareket ederek onun yanına gelip hizmetçiyi gönderdi.
"Burada ne yapıyorsun? Alain evde. Hemen gitmelisin."
"Beni durdurmaya çalışma Malcer. Bunca yıllık bekleyişim son bulacak artık."
Markus, onun önünden geçip yürümeye başladı. O ise hemen onun önüne geçti tekrar. "Ne yapacaksın? Öylece karşısına mı çıkacaksın? O buna hazır değil, anlamıyor musun?"
"Ben de hazır değildim. Bu şey bizim hazır olmamızı beklemiyor, anlayamadın mı hala? Çekil önümden." Markus, onu bir eliyle kenara ittirdi ve yürümeye devam etti. Malcer'in ağzından sadece bir cümle daha çıktı.
"Ağabey, lütfen bunu yapma."
Kırmızı gözlü adam bir an duraksadı; ama birkaç saniye sonra yürümeye devam etti. Önüne çıkan her odanın kapısını açıyordu. Boş odaları bir bir dolandı. Koca malikanede kapıların açılış ve kapanış sesleri haricinde en ufak bir ses bile yoktu. Sanki fırtına öncesi sessizlik gibi.
Nihayet bir kapıyı daha açtığı zaman perdeli bir yatağın başında duran siyah saçlı genci gördü. Kapı açılınca genç oraya doğru dönerken "Sen mi geldin amc-" diyerek kaldı.
Kırmızı gözlü adam ona, o da kırmızı gözlü adama baktı. Gencin gözleri biraz daha açılmıştı. Ağzı da şaşkınlığını belli edercesine açıktı. "Sen..."
"Merhaba, Alain. Baban senin için döndü." Markus'un gözleri, ona bakarken dolmuştu. Yıllarca uzakta kalmanın neden olduğu hasretle, ona sarılmak istedi. Lakin daha bir adım atmışken oğlu ona durmasını işaret etti.
"Bana yaklaşma."
"Alain, hiçbir şey benim suçum değildi. Bilmediğin şeyler var."
"Bilmek istemiyorum. Ağzından çıkacak hiçbir yalanı duymak istemiyorum. Arkadaşıma bunu yapan da sensin. Eldorn kasabasındaki muhafızı öldüren de sendin. Gittiğin her yere acı ve ölüm taşıyorsun."
"Onu incitmeyi istemedim; ama sana ulaşmaya çalışıyordum. Ondan önce köyünüzde büyük bir sıkıntı çıkmasını istemedim. Krallık beni arıyor, bunu biliyorsun. Sizin loncanızın beni tutuklamasına izin veremezdim. Hele ki sana bu kadar yakınken. Onlara zarar vermek zorunda kalmamak için kendimi gizledim." diyen Markus, Calley'e baktı. "O kız ise beni görmüştü. Ödül avcıları ile aramızdaki savaşa şahit olmuştu. Her şekilde beni anlatacaktı."
"Sen de bu yüzden öldürmeye mi karar verdin?" Alain'in ifadesi çok çirkinleşmişti. Kendi babasına sanki ondan iğreniyormuş gibi baktı.
"En azından arkadaşının yanında konuşup onu rahatsız etmeyelim, Alain." Markus arkasını dönerek odadan çıktı ve girişe tekrar geldi. Genç büyücü gitmemeye karar vermiş ve bir süre olduğu yerde beklemişti. Nihayetinde ise dişlerini sıktı ve hızlıca odadan çıkarak girişe geldi.
"Hala benden ne istiyorsun sen!? Beni bırakıp gitmeni tanrının bir lütfu saymışken şimdi gelmiş ne istiyorsun!?" O, çok öfkeliydi. Babasının onu bırakmasına değil, geri gelmesine.
"Alain, yaptıklarım benim suçum değildi. Ben buna mecbur kaldım." Onlar konuşurken Malcer de Alain'in yanındaydı.
"Neye mecbur kaldın?" Alain güldü. "Neye mecbur kaldın!? Sen her şeyi kendi isteğinle yaptın! Annemi öldürmeni kontrol edememene vermiş ve seni affetmeye çalışmıştım! Ama sen aynı eylemlere devam ederek bunu imkansız hale getirdin!!" Oğlanın da gözleri dolmuştu.
"Annath benim aşkımdı. Bu hayattaki en değerlimdi. Sen doğana kadar. Sonra ikiniz en değerlilerim oldunuz. Onu isteyerek incitemeyeceğimi sen de biliyorsun, Alain." Kırmızı gözlerinden bir damla gözyaşı aktı.
"Tabii ya! Annemi, büyükannemi, büyükbabamı ve bu krallıktaki binlerce insanı istemeden öldürdün değil mi?"
Markus daha fazla dayanamadı ve patladı. "İlk çocuk olmak benim suçum mu yani!? Bu lanet mirası almak benim suçum mu!? Kim bir Kan Büyücüsü olmak ister!? Miras, uyandığı ilk seferde beni öylesine bir kanasusamışlıkla doldurdu ki kendi karımı öldürürken tereddüt bile etmedim! Ailem beni dışlarken babamdan yardım istediğimde bana yardım etmeyi reddedip beni bir başıma bıraktı! Benden önceki varis oydu ve bana yardım etseydi bunu kontrol etmeyi daha kolay öğrenirdim! O ihtiyar beni reddetti! Ben sadece yardım istemiştim." Markus bir eliyle gözyaşlarını silerken, Malcer'in de gözleri dolmuştu. "Ben babamı ve annemi mirasın ikinci uyanışında öldürdüm. O bana yardım etseydi ikinci sefer benim kontrolümde olacaktı; ama onun yerine beni bir başıma öğrenmek zorunda bıraktı."
"Ve sen de soğukkanlı bir katil oldun, öyle mi? Her şeye seni hayat mı itti? Sen kendi isteğinle insanları katlettin ve krallığı peşine düşürdün. Seni yakalamak için yollanan her insanı öldürdün. Cezanı çekmeyi bir kere bile düşünmedin. Yardım istemeyi aklından çıkardın ve kendi bildiğin yoldan ilerledin." Alain bunca yıl boyunca içinde biriktirdiği ne varsa döküyordu.
Markus, Malcer'e öfke dolu bakışlar attı. "Ona böyle mi anlatıyordun, kardeşim?"
"Hayır." dedi Alain. "Amcam daima seni savundu ve senin iyi biri olduğunu söyledi. Ama ben sana bakınca canavardan başka bir şey görmüyorum. Ben senin gibi bir canavar olmayacağım."
"Alain!" Markus bağırdı. "Bunun senin isteğinle mi gerçekleştiğini sanıyorsun!? Eğer senin isteğinle gerçekleşen bir şey olsa neden onca insanı öldürerek bunu kontrol etmeyi öğreneyim!? Bu senin isteğinle olan bir şey değil! Aniden uyanacak ve o an yanındakinin kim olduğuna dikkat etmeden öldüreceksin! Ben babamın bana yapmadığı yardımı sana yapmak istiyorum. Bırak yardım edeyim. Ailemizdeki bu laneti kontrol altında tutmayı öğreteyim."
"İnsanları öldürerek mi? Bana bunu böyle mi öğreteceksin?" Alain sordu.
"Bu gücü kötülerin üzerinde öğreneceksin. Benim öldürdüklerim haydutlar ve diğer suçlulardı. Ama bir seferinde bir muhafız olaya karıştı ve farkında olmadan onu da öldürdüm. Sonrasında krallık asla peşimi bırakmadı. Ya ben ölecektim ya da öldüren olacaktım. Seçim şansım yoktu, Alain." Markus oğluna özlem dolu gözleriyle baktı. "Ama senin var oğlum. Sen babanla birlikte bu laneti kontrol etmeyi öğrenebilirsin. Baban senden bu yardımı esirgemeyecek. Ömür boyu pişman olacağın şeyler yapmanı önleyecek. Sadece yardımını kabul et."
"Haydutların ve diğer suçluların üzerinde kullanmak, ha? Tanrı aşkına, hangi insan bu şekilde öldürülmeyi hak edecek bir suç işleyebilir ki? Calley'i ilk bulduğumda bedenindeki tüm kanı kafasından çekmeye çalışmıştın. Bunu sadece düşünmek bile mide bulandırıcı. Hangi insan böylesi bir ölümü hak edebilir ki?"
"Yani bunu kötüler üzerinde kullanmaktansa uyandığı zaman amcanı öldürmeyi mi tercih edeceksin?"
"Bu olmayacak. Ben senin gibi değilim."
"Ben de kanasusamış bir iblis değildim."
----------
O sırada ormanda ilerleyen lonca grubu hala bir ipuçu arıyordu.
"Bu koku da ne?" dedi loncadan biri. O söyleyince diğerleri de almıştı kokuyu. "Cidden dostum, bu da ne?"
Brogan kokunun geldiği yönü anlamaya çalışıyordu ama başarısız oldu. Koku her yerden geliyor gibiydi. Bu da etrafa yayıyabileceği kadar zaman geçti demekti.
"Dağılıp arayın." Gelen emirle herkes farklı bir yöne doğru ilerlemeye başlamıştı. Ormandaki bitkilerin üzerine basarak ilerlerken kokunun kaynağını aradılar.
"H-Hey, Brogan! Buraya gelmelisin. Sanırım buldum." Lonca üyelerinden biri onu yanına çağırdı. Herkes topluca oraya doğru koşarken gözlerine inanamayacakları bir manzarayla karşı karşıya kaldılar.
Diken adlı ödül avcısı grubunun tamamı, vücutlarından çıkabilecek her yerden kanları çekilmiş gibi duruyorlardı. Derileri resmen kırmızıya boyanmıştı ve arta kalan boyalarla da orman boyanmaya çalışılmış gibiydi. Yerde kan birikintileri oluşmuştu. Yine de en göze çarpan detay, dördünün de boğazını delen kırmızı kristallerdi. Yarısı erimiş gibi görünen bu kristaller donmuş kan gibi görünüyordu.
Bu görüntüye bir süre bakan Brogan, dişlerini ve yumruklarını sıktı. Tüm bedeni öfkeden titriyordu. Cesetlere bakarken tüm hıncıyla ormandaki kuşların kaçışmasına neden olacak şekilde bağırdı.
"MARKUS!!!!!!"
Hikaye İle İlgili Bilgiler #14
Miraslar daima kişinin onu uyandırması için beklemezler. Bazı miraslar uygun şartlar sağlandığı anda kendiliğinden uyanabilir. Bu durum bazen kişinin üzülmesi bazen ise öfkelenmesi de olabilir. Bu tür durumlarda uyanan miraslar, kişinin o an hissettiği duyguyu iyice güçlendiren, o duyguyu doğasında barındıran miraslardır. Bu durumda kişi yoğun olarak hissettiği duyguyla kontrolünü kaybeder. Mirasın enerjisi tükenip de normale dönene kadar yaptıklarının farkına varamaz. Sonrasında pişman olmak için çok geçtir.
Seviyeler
Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..