1. Cilt: Yabancı
Bölüm 15 Final
"Bizi kandırdı! Buz büyücüsü olduğunu söyleyip birkaç büyü gösterdi ve aptal gibi yedik! En başından beri yüzümüze gülüp kendini gizliyormuş!" Brogan deliye dönmüştü. Özellikle de avdan sonra Markus'a güvenmeye karar vermişken bu gördükleri... Sonuç olarak suçlunun Diken grubundan biri olduğunu düşünüyorlardı ama tüm grup kan büyücüsü tarafından öldürülmüştü. Bu durumda köyde geriye kalan tek kişi Markus'tu. Aranılan profile de tam uyması suçlunun o olduğunu kesinleştiriyordu. "Köyümüzde elini kolunu sallayarak dolanıyor!"
"Brogan, kendini kaybedebileceğin bir zamanda değiliz. Unutma ki Markus 5. Kademe bir Büyücü Kralı ve Kan Büyücüsü. Tüm köy birleşsek bile ona dokunamayız. Bize yardım gerekiyor." Rose olabildiğince sakin kalmaya çalışarak durumu özetlemişti. Son olarak da "Acele etmeliyiz. Mathias'ın yanında kalıyor." diyerek endişesini dile getirdi. O adam av sırasında genç büyücüyü kurtarmış olabilirdi ama onu da gözlerini boyamak için yapmadığını nereden bileceklerdi?
Brogan bakışlarını cesetlerden çekti ve tüm lonca üyelerine "Hemen köye dönün ve savaşa hazırlanın. Biz döndüğümüzde onu yakalamaya gideceğiz!" dedi. Hemen ardından Rose'a "Şehre gidiyoruz." diye emir verdi. Kadın onu başıyla onayladıktan sonra bir geçit açmaya hazırlanırken lonca üyeleri çoktan köye doğru harekete geçmişti.
----------
"Markus amca nerede acaba? Loncadan çıktığımdan beri hala dönmedi eve. Acaba geziyor mudur yine?" Mathias masaya yiyecek birkaç şey koyarken kendi kendine konuşuyordu. Evindeki en güzel yiyeceklerle donatmıştı sofrayı. "Bugün hala hayattayım lan! Ye yiyebildiğin kadar, Mathias!"
Yemeklere giriştiği zaman yüzünde mutlu bir ifade vardı. Ölüm korkusu hissettikten sonra gelen rahatlamanın dışavurumuydu bu. Ağzına attığı her lokmanın tadını normalden daha fazla alıyordu. Yaşamın değerini tekrar fark etmiş gibiydi. Daha önceleri geçidin geç açılması gibi durumlar olmuştu ama bunlar daima Rose tarafından yapılan kontrollü ders vermelerdi. Daha önce hiç durum kontrol dışına çıkmamıştı. Markus olmasaydı gerçekten de bugün onu kurtarabilecek bir yoktu orada.
"Bundan sonra her ne olursa olsun en azından bir seferlik daha büyü enerjisi ayıracağım. Kestaneyi çizdiriyorduk az daha." Bundan bir ders almıştı. O an Çarpma atabilecek enerjisi olsaydı durum, olduğundan daha az kötü olurdu.
"Lan bir de uyku bastı. Yatayım biraz ya." diyerek kendini bir anda yatağında buldu. Yüzükoyun düştü ve birkaç saniye içinde uykuya daldı.
Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Bir anda kapıya sertçe vurulma sesiyle uyanmıştı. Yataktan zıpladı. "Noluyor lan!? Patlama geliyorum!!"
Gözlerini ovuşturarak kapıya doğru ilerledi ama daha o varamadan güçlü bir tekme darbesi, kapıyı içeri uçurdu. En başta daha önce hiç görmediği bir kadın ve bir erkek içeri dalıp etrafı kontrol etmeye başladılar. "Ne oluyor lan!? Nereye dalıyorsunuz böyle!?"
Mathias'ın sorularını kimse iplememişti. Bu yüzden dışarıdakilere sormak istedi. O daha kapıdan çıkar çıkmak tüm loncanın kendisine saldırmaya hazır bir şekilde beklediğini gördü.
"Hop hop hop, bir dakika! Sadece birkaç şişe elma suyu için beni öldürmeyeceksiniz, değil mi?" dedi genç büyücü, yutkunarak. Alnında ter damlaları oluşurken gülümsemeye çalıştı. "Handan alamazdım, bu yüzden loncanın deposundan aldım. Lütfen millet, elma suyunu çok sevdiğim için beni suçlayamazsınız." Ağlıyormuş gibi yapıyordu. "Hem sonradan yerine koyacaktım."
"Zırvalamayı kes, Mathias. Markus nerede!?" Brogan gerçekten çok öfkeli görünüyordu ve beyaz saçlı genç, onu daha da kızdıracak bir cevap vermekten çekindi.
"Bilmiyorum, eve gelmedi." Onun bu cümlesinin ardından evi kontrol eden ikili dışarı çıkarak başlarını olumsuz anlamda salladılar. "Hey, neler oluyor?" diye sordu genç adam.
"Markus isimli o şerefsiz, tüm bu olanların asıl sorumlusu! Kan Büyücüsü o imiş ve bizi aptal yerine koymuş!" Liderin açıklaması ona pek de tatmin edici gelmedi.
"Bu konuyu hallettiğimizi sanıyordum. Adam buz büyücüsü, nasıl kan büyücüsü diyorsunuz?"
"Avdan sonra ormanı aradık, gerizekalı. Bir kanıtımız var ki konuşuyoruz! Ödül avcısı grubunun tamamı katledilmiş! Hem de kan büyüleriyle! Onlar Markus'u arayan ödül avcılarıydı! Bu köyde ondan başka yabancı da kalmadı! Onu hemen yakalamalıyız!"
Mathias duyduklarıyla şaşkınlığa uğradı. "Hepsi mi öldürülmüş? Nasıl lan?"
"Mathias, Markus'un yerini biliyorsan hemen söylesen iyi edersin. Sakın bir şeyi atlama."
Genç büyücü şaşkınlığı hala atamamıştı üzerinden. Bu adam onun hayatını kurtarmıştı. Ayrıca oldukça nazik biriydi. Üstelik gelişimine büyük yardımı olacak bir yöntem de öğretmişti ona. Ve Calley'i öldürmeye mi çalışmıştı? Diken'in tamamını temizlemiş miydi? Bunu kesinlikle yapabilirdi. Mathias'ın önünde çıkan buz kazığında hissettiği büyü gücü yoğunluğu, hayatında kimsede görmediği miktardaydı. Ama yine de bir şeyler ters geliyordu. Bunun için en doğrusu Markus'a sormak olacaktı.
"Bana onu çağırmamı söylediğin zaman Castillon Malikanesi'ne girdiğini görmüştüm." dedi hatırladığı şeyle.
"Gidiyoruz!" dedi lonca lideri ve yanındaki herkesle birlikte oraya doğru yola çıktılar. Mathias da hemen arkalarındaydı.
----------
"Neden anlamak istemiyorsun, oğlum? Sen istesen de istemesen de bu gerçekleşecek! Baban kendi yaşadığı pişmanlığı senin yaşamaman için uğraşıyor!" Markus hala Alain'i ikna edememişti.
"Babam sadece kendi pişmanlığını geçirmeye çalışıyor, oğlunu da kendi gibi bir katile çevirerek."
Onların konuşmaları devam ederken Markus bir anda duraksadı. Başını yavaşça pencereye doğru çevirdi. "Birileri geliyor." Hızla pencereye gittiği zaman tüm loncanın oraya doğru geldiğini gördü. Kısa süre içerisinde malikanenin etrafı sarıldı.
"İçeri de mi?" diye sordu Brogan, şehirden yardıma gelmiş olan iki kişiye.
Kadın "Evet." diye cevapladı.
"Emin misiniz?"
"Büyücü Kralları birbirlerini hissedebilirler. İçeride kesinlikle çok güçlü bir Büyücü Kralı var." dedi erkek olan da. Bu ikisi şehirden gönderilen iki Büyücü Kralıydı. O anda yanlarında olan en güçlü adamları göndermişlerdi.
Malikanenin içinde ise Markus "Artık her şeyi öğrenecekler. Benimle gel, Alain. Sevdiğin kimsenin zarar görmeyeceği bir yere gidelim. Bu laneti kontrol altında tutmayı öğrenince evine tekrar dönmek istersen sana engel olmayacağım." dedi.
"Ben bir katil olmak istemiyorum. Ben bir şifacıyım. Benim işim hayatları kurtarmak, onları sona erdirmek değil." diyerek başını çevirdi. "Şimdi git buradan. Seni görmek istemiyorum."
Duyduğu son cümleyle birlikte kelimeler Markus'un boğazına dizilmişti. Ağzını açtı ama hiçbir şey diyemedi. Sadece gözleri biraz daha doğdu ve oğlunun da onu reddeden aile üyelerine katıldığını görmeye dayanamayarak başını çevirdi.
"Ağabey..." dedi Malcer. Kardeşi, Markus'u reddetmemiş olan tek kişiydi. O daima bunların mirasın suçu olduğunu anlamıştı ama bunu anlayan tek kişi olması kötü olmuştu.
"Sorun değil, Malcer." Kırmızı gözlü adam arkasını döndü. "Her şey için özür dilerim." diyerek kapıya doğru yürürken başı önüne eğikti.
Malikanenin kapısı yavaşça açıldı ve kızıl saçlı adam ortaya çıktı. Bahçenin ortasına kadar yere bakarak yürüdükten sonra üzerinde gözyaşları kurumuş olan yüzünü, kendisine saldırmaya hazır olan insanlara çevirdi. Tüm lonca ve iki tane de Büyücü Kralı.
"Markus!" dedi Brogan. "Gerçekten de mükemmel bir oyuncuymuşsun! Hepimizi aptal yerine koydun!"
Kan Büyücüsü hiçbir şey söylemeden ona baktı. Ardından bakışları bir kere daha yerle buluşurken başka bir ses duydu. "Markus amca! Şunlara durumu açıkla da bitsin bu tantana! Akşama ziyafet hazırlıyorum! Geç kalacağız bu gidişle!" Mathias'ın sesini duyan adam aniden ona bakmıştı. Fakat gencin yüzündeki ifade onun tekrar başını yere eğmesine neden oldu. Gerçekten de ona güvenen insanlara yalan söylemişti.
"Markus Castillon!" dedi Büyücü Krallarından biri. "Kendi ailenden 3 ve kraliyet askerlerinden 2754 kişiyi öldürmenden dolayı tutuklanacaksın." Sayıyı duyan Alain'in yüzü iyice kötü bir hâl almıştı. "Suçunu kabullen ve teslim ol."
Markus tek kelime bile etmiyordu. Bir süre daha onlara baktıktan sonra bir kere daha oğluna ve kardeşine baktı. Yavaşça ağzından şu sözler döküldü.
"Nihai Büyü: Kan İblisi Mirası, Kan Büyücüsü Dönüşümü..."
Gözyaşları bir anda kızıl renkte akmaya başlarken ağzından burnundan ve kulaklarından da kan çıkmaya başlamıştı. Yüzü kısa sürede kanla kaplanırken parmak uçlarından çıkan kan yere damlıyordu.
"Markus amca..." Mathias gözlerini ondan ayıramadı. Onu tanındığından beri kötü biri olamayacağına inanmış iken gördüğü bu manzara... Ona her şeyin bir oyundan ibaret olduğunu hissettirdi.
"Üzgünüm, evlat." dedi Markus, ona bakarak. Sonra da derisi yavaşça değişmeye ve kıyafetleri bile kana dönüşmeye başladı. Oradan uzaklaşmak için bir kan birikintisine dönüşüyordu.
Lakin onun bu hareketi, zaten ondan çekinen iki Büyücü Kralını iyice panikletti ve bir anda ellerindeki büyüleri ona fırlattılar. Büyük bir su dalgası ile ateş dalgasından yayılan enerji, diğerlerinin içini titretmişti. Bir Büyücü Kralı ile aralarındaki farkı ağır bir şekilde hissettiler.
Saldırılar Kan Büyücüsü'ne değdiği anda adam acıyla inledi ve dönüşüm durdu. Bu iki saldırının üst üste gelmesi tüm loncayı bir kerede silebilirdi. Kızıl saçlı adamın bedeni tekrar şekillendiğinde dişlerini sıkıyor ve gözlerinden kanasusamışlık fışkırıyordu.
Malcer "Hayır!" diye bağırdığında artık çok geçti. Mirası kontrol altında tutmayı öğrenen Markus, hem az önce hissettikleri hem de kendisine saldırılması sebebiyle çektiği acıdan dolayı kontrolü kaybetti. Kan Büyücüsünün gazabı hissedilmek üzereydi.
İki elini de Büyücü Krallarına doğru uzattığı zaman onların bedenindeki her bölgeden kaç çıkmaya başlamıştı. Onların yanında duranlar kenara kaçarlarken Mathias sadece olaya kilitlenmiş ve gözlerini bile kırpmadan izlemeye başlamıştı. Gözlerini ayıramıyordu.
Büyücü Kralları'nın tüm kanı bedenlerinden çekildi ve iki tan küresi olarak havada süzülmeye başladı. Bunlardan birisi ikiye bölündü ve sivri uçlu kan kristallerine dönerek onların boğazlarına saplandı. İki ceset kızıla dönmüş ve yere yığılmıştı.
Neredeyse herkesin cesareti, onların durumunu görünce kırılmış gibiydi. Sadece Brogan, Rose ve onlar gibi 2-3 kişi daha kendilerini savunmaya hazırlardı.
Geriye kalan kan küresinden onlarca küçük çivi şekillenip de sivri uçlar kendilerine dönünce, onlar da bir şey yapamayacaklarını anladılar. Bir Büyücü Kralı'nın saldırısını büyü gücüyle engelleyebilmelerinin yolu yoktu ve Markus bir yaylım ateşi yapacakmışa benziyordu. Çiviler aniden hareketlenince herkes ölüme hazırlandı.
"Daha kaç kişiyi öldüreceksin!?" diye bir ses yankılandı. Kan çivileri aniden durdu. Markus yavaşça başını ona bağıran Alain'e doğru çevirdi. Birkaç saniye öylece durduktan sonra çiviler tekrar sıvılaştı ve tüm kan yere döküldü. Kan Büyücüsünün beyazları siyaha dönmüş olan gözleri normale döndü ve başını bir kere daha eğdikten sonra bir kan birikintisi haline gelip hızla oradan uzaklaştı.
----------
"Cesetleri şehre geri götüreceğim. Markus buradan gitti. Uzun bir süre döneceğini sanmıyorum." Brogan yavaşça konuştu. Kimse az önce olanların şokunu atlatamamıştı. Yine de o ve Rose cesetleri teslim etmek için şehre gittiler.
Mathias, Alain ile konuşmak için odasına çıkmıştı; ama aldığı cevap "Yalnız kalmak istiyorum." oldu.
"Yalnız kalmaman gerekt-"
"Mathias, beni rahat bırak!" Alain kapıyı hızla çarparak odasına girdiğinde onun yapabileceği bir şey kalmamıştı. Malcer ile konuşmayı denemişti ama onun da hali yeğeninden daha iyi değildi. Bu nedenle evine geri döndü.
Markus onun evinde kalırken Mathias ona kendi odasını vermiş ve kendine yere bir yatak sermişti. Eve gittiği zaman yatağını topladı ve kaldırdı. Odasına girip içeriye baktı.
"Markus amca gerçekten de Kan Büyücüsüymüş. Öyle bir adamın böyle biri olabileceğini düşünmezdim. Halbuki çok iyi biri gibiydi." Yatağına bakınca adamın çoktan düzeltmiş olduğunu görmüştü. Gidip üzerine oturdu ve etrafa bakmaya devam etti.
Bu sırada yatağın yanındaki komodinin üzerinde bir kağıt gördü. Ayrıca yanında da bir kitap vardı. Kitabı eline alıp ismine baktı. "Gelişim Rehberi..." Kitap oldukça eski görünüşlüydü. Belki 100 belki de 200 yıllık olabilirdi. Sararmamış tek bir sayfası dahi yoktu. Kapağı da yıpranmıştı.
Katlanmış kağıdı alıp açtığında ise bir mektup olduğunu fark etmişti. Kağıda bakarken derin bir nefes aldı ve okumaya başladı.
Üzgünüm, evlat. Senin gibi birini kandırmayı asla istemedim. Sen, belki de bana uzun zamandır kimsenin duymadığı kadar bir güven duymuş ve beni sevmiştin. Bana evini açarken tereddüt etmemiştin ve her şey beni gösterirken bile bana inanmayı tercih etmiştin. Senin güvenini boşa çıkarıyor olmak ömrüm boyunca benimle kalacak olan pişmanlıklarım arasında olacak. Ama elimden bir şey gelmiyor, Mathias.
Ben sadece kendi yaşadıklarını oğlunun da yaşamasını istemeyen bir babayım, hepsi bu. Seçtiğim yol doğru değildi ama yapabileceğim başka bir şey yoktu. Ben bu işi olabildiğince az zararla halletmeye çalıştım ama hayatın cilvesiyle bir anda katil ilan edildim.
Dostuna yaptıklarım için üzgünüm... Ben de korktum, Mathias... Açığa çıkmaktan ve oğluma bu kadar yakınken tekrar uzaklaşmak zorunda kalmaktan korktum. Diken, beni yakalamaya çalıştığı sırada aramızda geçen savaşa şahit olmuştu. O konuşsaydı asla bu köyde kalamazdım. Bu nedenle böyle bir yola başvurdum. Bunun için affedilmeyi bekleyemem.
Bunca yıl sonra oğlum beni ve yardımımı kabul etmedi. Bunun bir babaya vereceği acıyı anlayabiliyor musun? Ben sadece ona zarar vermemek için kendimi ondan uzak tutmuştum. Ama gel gör ki oğlumun gözünde bir canavara çevirmişim kendimi.
Sen önü oldukça açık bir büyücüsün, Mathias. Sana bu kitabı bırakıyorum. Böylece eğitimlerin daha verimli olacak ve çok daha hızlı gelişebileceksin. Senin bana yaptığın yardımın ve duyduğun güvenin benim için önemi çok büyük. Bununla tüm bunları ödeyemem. Eğer olur da günün birinde yardımıma ihtiyacın olursa Kızıl Çam Ormanı'nda yaşıyorum. Senin için elimden gelen her şeyi yaparım. Kendine iyi bak, evlat ve lonca liderinin sözünü dinle. O adam gerçekten de seni düşünüyor...
Mathias mektubu bitirdikten sonra kitaba bir kere daha baktı ve elini yüzüne vurdu. "Ben bu adamdan nefret edemem." dedi. Calley'e yaptıklarından sonra bile ondan nefret edemedi. Malcer'den sonra onu anlayan 2. kişi olmuştu. Mektubu da kitabın yanına bıraktıktan sonra tüm gece uyumadan öylece yatakta oturup tavanı izledi.
----------
Ertesi sabah kapısına vurulduğu zaman gözlerinin altında koyu halkalar oluşmuştu. Ağır hareketlerle kapıyı açtığında karşısında Brogan'ı buldu.
"İçeri girebilir miyim?" dedi lonca lideri.
"Tabii..." diyip eve buyur etti genç adam da. Brogan içeri girince oturmadan ayakta beklemişti. Beyaz saçlı genç, kapıyı kapattı ve ona "Neden oturmuyorsun?" diye sordu.
"Seninle önemli bir konu konuşmaya geldim."
"Konuşalım madem."
Brogan ona bakarak derin bir nefes aldı. "Yarın buradan gidiyorsun, Mathias."
"Ne?"
"Seni başkente gönderiyorum. Orada Kılıçdiş Loncası'na gireceksin."
"Ne saçmalıyorsun sen be? Hiçbir yere gitmiyorum."
"Mathias..." dedi adam. "Burada kalmanın sana bir faydası olmayacak. Kendinin farkına var. Sen bir mirasa sahipsin. Miraslardan birinin gücüne daha dün şahit oldun. Seni burada tutmak sadece gelişmeni engellemek olur."
"Gitmek istemiyorum dedim. Burada da pekala gelişebilirim."
"Seni loncadan kovuyorum. Artık bizimle ava gelemezsin."
"Hayır, kovmuyorsun. Ben aptal değilim. Sadece beni gitmek zorunfa bırakmak istiyorsun. Son avdan sonra yük olmaya başladığımı mı düşünüyorsun?"
"Hayır, bilmediğin şey şu ki, buraya sorgulamaya gelecekler. Özellikle Markus seninle kaldığı için başın belaya girecek. Burada kalmamalısın." diyen lonca lideri devam etti. "Tüm köyü çoktan tembihledim. Senin görünüşünü ve ismini tamamen farklı bir şekilde anlatacaklar. Başkentte sıkıntı çekmeyeceksin. Kılıçdiş Loncası'nın lideri benim eski bir dostum. Seni seve seve kabul edecektir."
"Brogan..." dedi Mathias ve Markus'un mektubunun son cümlesini hatırladı. Başını yavaşça önüne eğdikten sonra "Peki, gideceğim; ama öncesinde Alain'i görmeliyim."
Markus'un kendisine bıraktığı kitabı yanına aldıktan hemen sonra Brogan'ı orada bırakarak soluğu Castillon Malikanesi'nde almıştı. Malcer Castillon, bahçede oturmuş ve başını ellerinin arasına almış bir şekilde yere bakıyordu. Mathias onu böyle görünce meraklandı ve yanına gitti.
"Malcer amca, sorun nedir?" Adam dünkü haline göre tam anlamıyla yıkılmış görünüyordu.
"Alain..." dedi. "Evi terk etmiş."
"Evi terk mi etmiş? Nereden biliyorsunuz?" diye sorduğunda Malcer ona bir kağıt uzattı. Beyaz saçlı genç, istemese de kâğıtta yazanları okudu.
Bu lanet benim üzerimden kalkmayacak, amca. Uyandığı zaman kimsenin yanında olmak istemiyorum. Böyle bir mirasım olduğu için utanç içindeyim. Lütfen peşimden gelmeyin. Eğer bir gün kimseyi incitmeden kontrol etmeyi öğrenebilirsem geleceğim ilk yer köyüm olacak. Gelmezsem de benim için üzülmeyin, emin olun sizi incitmekten uzak olduğum için mutlu olacağım. Mathias'a üzgün olduğumu söyle. Ona bağırmak istememiştim...
Mathias'ın da gözleri doldu ve ağlarken Malcer'in yanına oturdu. Alain de mi gitmişti? Hem de bir başına? Neden bu kadar iyi olmak zorundaydı ki? Mirası almak onun suçu değildi ama kontrol etmesine babası da yardımcı olabilirdi. "Neden, Alain?" dedi dostu. "Neden?"
Uzun bir süre Malcer ile birlikte oturmuştu. Öğle vakti güneş tepeye yükselirken ise yerinden kalktı ve lonca binasına doğru yürümeye başladı. Son gününü Alain ile birlikte geçirmek istemişti ama görünüşe göre bu artık mümkün değildi. Belki de artık hiçbir gününü onunla geçiremeyecekti. O zaman burada kalmanın çok bir anlamı yoktu.
"Brogan." dedi lonca binasına girince. "Gitmeye hazırım ben."
Lonca lideri de orada oturmuştu. Genç büyücü içeri girince herkes ayağa kalktı ve ona bakmaya başladı.
"Emin misin?" diye sordu Rose.
"Alain evi terk etmiş. Onu da göremeyeceğime göre burada daha fazla kalmama gerek kalmadı. Yanıma almak istediğim her şey de üzerimde. Gitmeye hazırım."
"Peki o zaman." Brogan onun yanına gelip elini omzuna koydu. "Emin ol Mathias, çok güçlü bir büyücü olacaksın. Bir kahin değilim ama bunu görebiliyorum."
Genç büyücü bir şey demeden başıyla onayladı sadece. Ardından siyah saçlı geçit büyücüsünün yanına geldi.
"Belki ara sıra seni çok kızdırdım ama seni çok sevdiğimi bilmeni isterim. O kadar mahlukatın arasına inebilmemi sağlayan en büyük etken senin beni kurtarmak için hazırda bekliyor oluşundu. Her şey için teşekkürler." Mathias ona sarıldı ve kadın da karşılık verdi.
"Seni özleyeceğiz, Mathias. Kızdırıyormuş gibi görünsen de bu loncanın neşesi sensin. Kendine iyi bak."
"Sen de."
Genç büyücü sırayla tüm lonca üyeleriyle vedalaştıktan sonra tekrar Brogan'ın yanına geldi. "Hazır mısın?" diye sordu adam.
"Evet."
"Öyleyse gidebiliriz."
Rose büyüye başlayarak lonca binasının içinden başkente bir geçit açtı. Geçidin içine girmeden önce genç büyücü bir kere daha baktı loncadakilere. Ardından ise geçide girerek gözden kayboldu. Lider Brogan da hemen arkasındaydı.
Hikaye İle İlgili Bilgiler #15
Mirasların kişinin sahip olduğu gücü aşırı miktarda arttırdığı bilinen bir gerçektir. Bu durumda mirasa sahip bir Büyücü Kralı, mirasa sahip olmayan Büyücü Krallarını kolaylıkla öldürebilir. Ayrıca kişinin seviyesi arttıkça bedeninin büyüye karşı direnci artar. Bu nedenle kendi gücünden daha zayıf saldırılar onda hatrı sayılır bir hasar bırakamaz. Bu büyü direnci kişinin ruhundan kaynaklıdır. Ekstradan bir şeyler öğrenmesine gerek yoktur.
Seviyeler
Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..