2. Cilt: Antik Hazine, Bölüm 13 Final

avatar
425 0

Mathias - 2. Cilt: Antik Hazine, Bölüm 13 Final


2. Cilt: Antik Hazine
Bölüm 13 Final

Thom, gözleri değişken renkli enerjiyle parlarken onlara bakıyordu. Su büyücülerinin söndürdüğü alanlar haricinde her yer cayır cayır yanmaktaydı. Lonca ve yanındakiler, onun karşısına geçtikleri zaman mor saçlı adam, konuşan ilk kişi oldu.

"Kaçtığınızı sanıyordum. Yine de geri gelme gafletinde mi bulunuyorsunuz? Ben zaten size gelecektim."

"Kaçmadık," Lonca lideri karşılık verdi. "O kristali senin elinde bırakarak nereye gidebileceğimizi sanıyorsun?"

"Bu kristalin benim için artık bir önemi kalmayacağı zaman çok yakın. En başında sadece hayatımızı düzeltmek için istiyorduk; ama ortada hayatımdan hiçbir şey bırakmadınız. Sizi öldürdüğüm zaman, bu taş parçasının benim için bir önemi kalmayacak."

Thom, elini uzatınca püsküren kocaman bir alev, sönmüş yerleri bile tekrar yakarak üzerlerine ilerledi. Garvin hızla yerden bir duvar yükseltti. Su büyücüleri de onun duvarını ıslatarak destek oluyorlardı. Onların bu çabalarıyla tek saldırı durdurulsa da, kuruyup çatlamış olan duvar parçalanmıştı.

"Yanınızda bir de dev mi getirdiniz?" Haydut lideri, Dorian'a bakarken konuştu. "Hiç duymadınız mı? Ne kadar büyüklerse düşüşleri de o kadar büyük olur."

"Sıra sende." Tavon, şişman büyücüye işareti verince, platinden oluşmuş gibi görünen şişman büyücü ileri çıktı.

"Bir tür metalle kaplısın diye yanmayacağını mı sanıyorsun?" Thom'un el hareketiyle Dorian'ın bastığı yer bir anda ısındı ve ateşler, bir sütun şeklinde yükseldi.

O, ateşlerin içinde kalmışken herkes yüreği ağzında bir şekilde ona bakıyordu. Dayanabileceğinin garantisi yoktu. Fakat korkulan olmadı. Alevler kaybolduğu zaman sadece hızlı hızlı nefes alıp veren dostlarını gördüler. Şişman büyücü dönüp onlara çok fazla dayanamayacağını belli eden bir bakış attı.

"Su büyücüleri etraftaki ateşleri söndürerek bize biraz alan açsın." Savaş alanının yönetimi tamamen Eleanor'a geçmişti. Onun emriyle su büyücüleri harekete geçerek savaş için yeterli alan açmaya başladılar.

"Hazırlan, Admon." Mavi saçlı genç, şişenin ağrılığını kontrol etmek için elinde birkaç kere salladı. Ardından bir parça kumaş ile sıkıca oka bağladı ve ağırlığı tekrar test etti. Ne açıyla fırlatması gerektiğini bilmesi gerekiyordu. İkinci bir şansı olmayacaktı.

Bu sırada Dorian, Thom'a yaklaşıp onu ayağıyla ezmeye çalıştı. Fakat ateş büyücüsü geri zıpladıktan sonra onun yüzüne doğru ateş püskürttü. Birkaç saniye süren bu saldırıdan sonra şişman büyücü birkaç adım geriledi ve dengesini kaybederek yere oturdu. Onun bu düşüşü şiddetli bir sarsıntıya neden olmuştu. Yüzündeki platinin eriyen kısmını bir koluyla silince şaftı kaymıştı. Ağzı resmen yok olmuştu.

"Ne oldu? Beni ayağınla ezebileceğin bir böcek mi sandın?" Mor saçlı büyücü tekrar elini uzattığı zaman Dorian tamamen alevler içinde kalmış ve bedeni gittikçe erimeye başlamıştı. Normalde olmaması gerekirdi ama ateşin sıcaklığı onu yakıyordu.

"Sizler de orada öylece izleyebileceğiniz bir oyun mu dönüyor sanıyorsunuz?" diyen Thom, büyük bir alev dalgası daha gönderdi. Geçen seferkiyle aynı savunma olmasına rağmen bu kez tamamı durdurulamadı ve alevlerden dolayı biraz daha geri çekilmek zorunda kaldılar.

"Yerini al, Mathias." Gelen emir üzerine genç büyücü gruptan ayrılarak savaşı başka bir bölgeden takip etmeye başladı. Şişman büyücü için endişeliydi. Alevlere en fazla bir saldırı daha dayanabilecekmiş gibi duruyordu.

"Senden sonra sıra diğerlerine gelecek. Senden akan bu erimiş metalin içindeki büyü enerjisi çözülüp yok olmadan önce hepsini bu sıvıya gömmüş olacağım." Thom kristali biraz daha sıkınca alevleri daha da ısındı ve şişman büyücü tamamen erimiş platinin içinde kaldı. Sadece bir katman kalmıştı üzerinde. Sıradan boyutuna dönmüştü.

Mor saçlı büyücü "Elveda de, yağ tulumu." dedikten sonra elini tekrar kaldırdığı sırada bir ses duyuldu.

"Lan mor saçlı! Bak lan buraya! Sen var ya, modaya ayak uydurayım derken işi batırmış zevksizin tekisin!" Mathias'ın dikkat dağıtma yöntemi garipti. Fakat işe yaramış gibiydi. Thom, Dorian'ı bırakıp ona dönmüştü. Bununla biraz olsun rahatlayan büyücü, konuşmasına devam etti.

"Kristalmiş de, güçmüş de! Bak şimdi sana öyle bir şekilde saldıracağım ki, o mor saçlarını modaya uygun bir şekilde havaya dikeceğim! Bak da sonun olacak saldırıyı kaçırma!"

"Ne saçmalıyorsun sen? Senin gibi biri bana ne zararı verebilir? Arkadaşını kurtarmak için bunu yapıyorsan önden senin gitmene müsaade edeceğim." Mor saçlı büyücü, şişman olanı bırakıp tamamen yıldırım büyücüsüne doğru döndü.

"Tabii korktun bu saldırıdan! Hemen öldürmek istiyorsun ki seni doğduğuna pişman etmeyeyim, değil mi lan!?"

"Ne amaçlıyorsun, aptal çocuk? Bu elimdeki şey Kutsal Büyü Kristali! Benim büyü direncim mutlak!" Onu kızdırmışa benziyordu. Bu sırada Admon ise çoktan nişan almaya başlamıştı.

"Tabii, tabii! Bak şimdi sana saldırayım da görelim mutlak mıymış yoksa çöp müymüş!" Mathias elinde bir Çarpma oluştururken garip hareketler yaptı. Çarpma'yı fırlatmadan kendi elinde baskıladı ve ellerini sağa sola savurarak sanki güç topluyormuş gibi gösterdi. "ÜBER, DÜBER, MÜKEMMEL GÜÇLÜ, NİHAİ YOK EDİCİ, GÖKLERİ SARSAN GÜÇLÜ YILDIRIM!!"

Elindeki büyüyü mor saçlı adama doğru fırlatırken onun hala sakin görünse de bir miktar tedirgin olduğunu gördü. Büyüyü savunmak için kristali ileri doğru uzattı fakat küçük yıldırım daha ona varamadan baskıdan dolayı çözünerek dağıldı. Thom bir an için afallamıştı.

"Şimdi!" Admon'ın oku bir anda yaydan çıkarak adamın ileri doğru uzattığı kristal ile buluştu. İnce cam şişe parçalandığı anda içindeki tüm sıvı antik hazinenin üzerine dökülmüştü. Thom'u kaplayan enerji katmanı aniden incelmeye, ondan yayılan baskı ise azalmaya başlamıştı.

"HAYIR!" Mor saçlı büyücü içinde kalan tüm enerjiyi kristali tekrar uyandırmak için harcamaya başladı. Daha yeni yeni gücü azalmaya başladığı için hala çok enerjisi vardı. Bu sayede antik hazinenin üzerindeki taşlar hızla kırılıyordu.

"Ya şimdi ya da hiç!" Tüm herkes aynı anda saldırıya geçmişti ona karşı. Hepsi silahlarını çekmiş ve onu öldürmeye çoktan hazırlanmışlardı. Üzerine doğru koşan insanları gören adam içindeki enerjinin bir kısmıyla bir alev dalgası daha yolladı. Öncekiler kadar olmasa da bu da oldukça güçlü sayılırdı. Fakat yeterli değildi.

Bu seferki alevin tamamı Eleanor tarafından emildi. Ona yaklaşıyorlardı ama kristalin temizlenme işlemi daha hızlıydı. Zamanında yetişemeyeceklerdi.

Mathias ise yaptıkları şeyin işe yaramasından dolayı mutlu olsa da az önce yaşadığı heyecandan dolayı şoka girmişti. O an biliyordu ki bu adam sadece bir parmağını oynatsa, asla hayatta kalamazdı. Yerinden hareket edemiyor veya ses çıkaramıyordu. Sadece sanki ağır çekimdeki bir sahneymiş gibi olanları izliyordu.

Kristali tekrar uyandırmaya çalışan Thom ve ona doğru koşan arkadaşları. İşler kimin daha hızlı olacağına bakarken, kazanan onlar olacakmış gibi görünmüyordu.

Derken korkulan oldu ve kristal tamamen tekrar temizlendi. Büyü enerjisi bir anda tekrar yükseldi ve eski baskı geri döndü. Herkes olduğu yerde kalmıştı.

"Güzel deneme..." dedi mor saçlı adam, nefes nefeseyken. "Demek beni oyalayıp kristali tekrar uyutacaktınız." Bakışları Eleanor ve diğerlerindeydi. "Ama nafile! Hepiniz burada ölmeye mahkumsunuz. Şimdi, geberin."

Haydut lideri elini kaldırırken avuç içinde bir ateş oluşmuştu. "Nihai Büyü." dedi yavaşça. Yüzünde zaferin büyük mutluluğu vardı. Çünkü bu mesafeden hiçbir geçit büyücüsü onları kurtaramazdı. "Ejder Gazabı!"

Herkes ölüme hazırlanırken Eleanor ve Dorn'un yüzünde ciddi bir ifade vardı. Diğerleri kendini hazırlasa da onlar ölümü kabul etmemiş ve saldırmaya hazırlanmışlarken, bir anda tüm baskı son buldu.

Herkes ne olduğuna bakarken Mathias ve Thom'un yerde olduklarını gördüler. Mor saçlı adamın sırtında gencin hançeri vardı. Adam acıyla inlerken kristal elinden düşüp yuvarlandı. Baskı tamamiyle kaybolmuş, onun da gücü normale dönmüştü.

Haykıran adam bir elini sırtındaki hançere atıp onu çıkardıktan sonra kristale doğru koşmaya yeltenen Mathias'ın bacağına bir kesik attı. Genç büyücü de inleyerek yere düştüğünde, kristali kapmak için bir mücadele başlamıştı. Bu sondu. Kristali alan taraf kazanacaktı.

Thom yerden kalkmaya çalışırken herkes kristale doğru atıldı ama ilk yaklaşan Mirabel olmuştu. Bunu gören mor saçlı adam, tam o kristali alacakken kendi geniş bıçağını çıkardı. Enerjisini aktardığı anda ruh demiri ısındı ve o da silahını fırlattı. Elini kristale uzatmış olan genç kız, bıçağı görünce geri çekilmek zorunda kalmıştı. Aksi halde eli kopacaktı.

Mathias tekrar hareketlendiği zaman Thom onu durdurdu ama bacağına yediği bir okla birlikte elinden kaçırdı. Oku tutup çektikten sonra tam tekrar kalkıyordu ki muazzam baskıyı hissetti.

Bakışları yavaşça yükselirken etrafını değişken renkli enerjinin kapladığı genci gördü. Gözleri aynı şekilde parlıyordu ve büyü gücü yoğunluğu inanılmazdı. Kristali bir elinde tutarken diğer elinin iki parmağını Thom'a doğru uzattı. Yapacağı tek saldırı onu öldürmeye yeterdi.

"Kaybettim... Öyle mi?" Kristalin bedenine bindirdiği yük yüzünden daha fazla direnemeyen adam dizlerinin üzerinden kalkamadı. Devrilmemek için elleriyle yerden destek alıyordu. "Her şey bitti... Hiçbir şey başaramadım..."

Genç büyücü ona bakarken hiç konuşmadı. Sadece parmağını ona uzatmış şekilde bekliyordu. "Evet, kaybettin." dedi arkalardan bir ses. İhtiyar Dorn konuşuyordu. "Bunca çabana değmedi. Çünkü özgürlüğü yanlış yolla aradın. Başkalarına zarar vererek kendini rahata çıkaramazsın."

"Başkaları her zaman bize zarar verebilir ama, değil mi? Eminim yüklü ödüller alırsınız bizleri katlettiğiniz için." Haydut lideri nefes nefeseydi. "Kimse bizim ne istediğimizi düşünmeyecek asla. Sadece kralların ne istediği önemli."

Kimse bir şey demedi. Çünkü söylediklerinde haklılık payı olduğunu biliyorlardı. Lakin yaptıklarını aklayacak kadar değildi.

"Herkesle birlikte öleceğim en azından."

"Ölmeyeceksin. Seni krallığa teslim edeceğiz. Antik Hazine Hırsızlığı büyük bir suçtur."

"Demek bir de cezalandırılacağım, öyle mi?" Mor saçlı büyücü dişlerini sıktı. Herkes onun artık tükendiğini düşünürken öfke dolu gözleriyle Mathias'a baktıktan sonra çevik bir hareketle biraz ötedeki bıçağına ulaştı. Genç büyücü tepki verememişti. "Her şey sizin istediğiniz gibi mi olacak sanıyorsunuz!?"

Kızgın Ruh Demiri kendisine doğru ilerlerken beyaz saçlı büyücünün ağzından sadece tek kelime çıktı.

"Çarpma..."

Gerçek bir yıldırım kalınlığındaki büyü bu kez bir kol uzunluğundaydı. İçindeki enerji öylesine yoğundu ki Dorn bile bunu engelleyebileceğinden emin olamazdı. Bu büyük güç, Thom'un bedeniyle buluştuğunda büyük bir çığlık yükseldi. İnsanların gözlerini kamaştıran bir ışığın ardından geriye sadece simsiyah bir beden kalmıştı. Yavaşça kopan parçaları yere düştükçe toz haline geldi ve nihayetinde bir kül yığınına döndü. İnsanlar başlarını çevirdiler.

Bu sırada haydut liderinin erittiği duvarların önüne doluşan mahlukatlar sonunda duvarı aşarak r ordu gibi içeri akın ettiler. Herkes bir anda onlara doğru dönerek gardını almıştı.

"Çok fazlalar!" Eleanor endişeyle konuşuyordu çünkü aralarında 6. Seviye olanlar bile vardı. Bunlarla baş edebilecek sadece iki kişi vardı. Dorn ve o.

Herkes üzerlerine gelen bu orduya bakarken yanlarından geçen yüzlerce ince enerji ipi, her bir mahlukata yapıştı. Hemen ardından gözlerini kamaştıran ışık daha da büyük olarak tekrar görününce bir süre rahat göremediler. Gözlerine flaş patlatılmış gibiydi. Görüşleri yerine geldiğinde bir kül denizinin üzerindelerdi sanki. Elindeki kristali tutan Mathias, elini ileriye doğru uzatmış vaziyetteydi. Tek bir mahlukat bile bırakmamıştı.

"Mathias..." Dorian'ın enerjisi çözününce platin dağılmış ve o da içinden çıkabilmişti. Oraya gelirken gördüğü manzara yüzünden şaşkındı.

"Kristali bırakabilirsin artık, genç adam." Ghaya yavaşça ona yaklaşırken "Bedenine büyük bir yük bindiriyor." dedi.

"Geri çekil." Eleanor onu omzundan yakalayarak geri ittirirken konuştu. "Ne amaçla geldiğini anlamadığımızı mı düşünüyorsun hala?"

Dönüşüm büyücüsü bir an için ileri atılıp zorla almayı düşündü. Lakin Thom'a olanlardan sonra bundan emin olamadı. Üstüne bir de herkes Mathias'ın önüne geçince, bu plan tamamiyle batmıştı. Eli boş dönmek zorunda kalacaktı.

"Efendine açıklamasını hazırlamasını söyle. Krala onun hakkında iyi konuşamayacağım." Başkahin doğrudan ona bakarak konuşuyordu. Siyah saçlı adam bir şey diyemedi ve yanındaki geçit büyücüsü arkadaşı ile birlikte oradan ayrıldı.

"Kristali bırak artık, Mathias."

Eleanor da söylemesine rağmen genç büyücü hala bırakmamıştı. Elindeki kristale bakarken hipnotize olmuş gibiydi.

"Mathias." dediler tekrardan. Fakat hala bir tepki yoktu. Şişman büyücü yerden bir taş alıp onun elindeki kristale vururken tereddüt etmedi. Kutsal Büyü Kristali ile teması kesilince genç büyücünün gözleri kaydı ve geriye doğru düşerek bilincini kaybetti.

"Daha önce hiç kullanmadığı kadar büyü gücü kullandı. Bedenine ağır bir yük binmişti. Kısa süre sonra kendine gelecektir." Dorn depolama yüzüğünden küçük bir sandık çıkarırken böyle söyledi. Ardından bir alet kullanarak, kristale temas etmeden onu sandığa yerleştirip ağzını kapatmıştı. Sandığın üzerindeki sembollere bakılınca bir Yazıt Ustası tarafından yapıldığı söylenebilirdi. "Bunu krallığa teslim edeceğim. Genci iyice dinlendirin." Ardından Admon'a döndü. "İyi atıştı."

Böylelikle ihtiyar ve onun yanında gelenler de ayrılıp gitmeden önce onlar için de bir geçit açtılar. Herkes loncaya dönünce Mathias'ı yatağına yatırdıktan sonra Dorian'ı onun başında bırakarak Eva'yı ziyaret etmeye gittiler.

Hastanede usta şifacıların büyüleri ve özel ilaçlarla tedavi gören kız, sadece savaş bitene kadar biraz daha toparlamıştı. Ona olan biten her şeyi anlattıkları zaman gülümsedi ve herkesi tebrik etti. Şifacılar biraz daha kalması gerektiğini söyledikleri zaman Tavon onun yanında kaldı. Diğerleri loncaya geri dönmüştü.

"Bu iş de bitti sonunda. Uzun zamandır böyle bir heyecan yaşamamıştım." Garvin derin bir nefes alıp tekrar masasına oturmuştu.

"Antik Hazineler her zaman ortaya çıkan şeyler değil. Eğer onu geri almasaydık durum çok vahim olabilirdi." Eleanor da bu muhabbetteydi.

"Yakınlardaki handa bir cinayet işlenmiş diye duydum? Bilgisi olanınız var mı?" Toprak büyücüsü yine sordu.

Admon "Gölge Katili kiralanmıştı. Demek ki hala bu şehirde. Cinayetler olması çok normal." diyerek durumu açıkladı.

"O adam kim?" Herkes bunu merak ediyordu. "Gölge Havarileri'nden biri mi?"

"Hayır," dedi Mirabel. "Onlarla alakası olmayan yalnız biri."

"Ve Gölge İblisi Mirası'nın varisi." diye ekledi kardeşi. "Ailemizi öldüren kişi."

Herkes susmuştu.

----------

O günün gecesinde, şehrin dışındaki bir ormanda bulunan mağaranın içinde birkaç kişi bekliyordu. "Nerede kaldı bu?" dedi içlerinden biri.

"Onun gibi pisliğin teki hem bizi buraya çağırıyor, hem de kendisi geç geliyor."

"Ne mızmız insanlarmışsınız meğer." dedi bir ses, kıs kıs gülerek geliyordu. Elinde kopuk bir kadın eli vardı.

"Sonunda gelebildin." dedi içerideki adamlardan biri. "Bizi neden buraya çağırdın? Hem... O elindeki de nedir?"

"Ah, bu mu?" dedi genç, eli kendi yüzüne sürerken. "Çok hoş ve yumuşak hissettiriyordu. Ben de yanıma alayım dedim. İyi yapmışım, değil mi?" Taze kan hala elin kesik ucundan yere damlıyordu.

İçerideki adamların yüz ifadesi biraz değişmişti. "Bizi ne diye çağırdın?"

"Ha sizi çağırma mevzusu. O yüzden mi buradasınız?"

"Başka ne sebeple burada olabiliriz ki?"

"Ne bileyim, ben gelmezsiniz de sığınağı basmak zorunda kalırım, biraz eğlence çıkar diyordum. Açıkçası biraz kalbim kırıldı. Küçük bir katilin kalbini kırmaya utanmıyor musunuz?" Genç, konuşurken yüzü hüzünle doldu. Üzgün bir şekilde onlara bir süre baktıktan sonra tekrar gülümsedi ve "Neyse, birkaç kalp sökerim düzelir." diyip gülmeye başladı.

"Sadede gel artık." İçerideki adamlar durumdan rahatsızdı. Yaklaşık yedi kişilerdi.

"Sadede gelecek olursak, bana borçlusunuz. Borcunuzu ödeyin de gideyim artık."

"Ne borcu? Biz seninle iş yapmadık ki?" Hepsi şaşırmıştı.

"Siz yapmadınız ama mor saçlı herifin teki ona bir madendeki antik hazineyi getirirsem 20.000 altın vereceğini söylemişti. Adama götürdüm hazineyi. Sonra da savaşlarını izlerken bir ağacın üzerinde soslu patates falan yedim. Eğlenceli bir aktiviteydi fakat sizin adam var ya..." dedikten sonra biraz durdu. Başını iki yana doğru sallayarak "Cızbız oldu." dedi ve kahkaha attı.

"Thom'dan bahsediyor olmalısın."

"Thom... Aynen, aynen, Thom. Her neyse, adam bana ödeme yapmadı henüz. O öldüğüne göre borcu Örgüt'e kalıyor. Şimdi ödeyin de gideyim artık. Gecelik rutini tamamlamak için iki kalp ve bir dil toplamalıyım. Zamanımı fazla harcamayın." Gencin yüzünde korkutucu bir gülümseme vardı. Akli dengesi yerindeymiş gibi de görünmüyordu.

"Bu borç bize ait değil. Ondan peşin almalıydın. Bizimle bir alakası yok. Ayrıca bize sıkıntı çıkarmayı da düşünme. Çünkü Örgüt içinde konumlarımız oldukça yüksek. Bize sıkıntı çıkarırsan Örgüt'ü karşına alı-"

Konuşan adam son cümlesini tamamlayamadan kafası havaya uçtu. Genç adam havadaki kafayı yakaladı ve boyun kısmından elini içeri sokarak tıpkı bir kukla oynatır gibi ağzını oynattı. Bir yandan da onun sesini taklit ederek "Bize sıkıntı çıkarırsan Örgüt'ü karşına alırsın." dedi.

Onu gören adamlar bir adım geri çekilmişlerdi. O, elindeki kafayı çıkardıktan sonra havaya atarak bir topa vurur gibi vurdu ve uzağa gönderdi. "Ah, üzgünüm. Tabii ki size sıkıntı çıkarmak istemem." Gülümsemesi büyüdü. "Ama emin olun siz bana sıkıntı çıkarmayı hiç mi hiç istemezsiniz."

"Bu yaptığın senin sonun olacak Qudve." İçeride kalan diğer adamların bir emriyle mağaranın içine onlarca haydut dolmuştu. "Kendini fazla büyük görüyorsun."

"Ah, durun. Öyle demek istememiştim." Qudve isimli genç, sırtı duvara değene kadar mağarada geri geri yürüdü. Elini de onlara doğru uzatmıştı. Onun bu hali, liderleri gülümsetti.

"Beni öldürecek misiniz?" Genç korku dolu bir sesle sordu. Haydutlar meşaleleri onun yüzüne doğru uzatıyordu.

"Örgüt'e bulaşmanın bedeli olarak ölümden beter olacaksın." dedi biri.

"Tamam, tamam. En azından bir soru sormama izin verin beni ölümden beter yapmadan önce." Genç titreyen gözlerle onlara bakarken bir anlığına durdular. O zaman genç titrek bir sesle "Sizin meşaleleriniz mi sönüyor bana mı öyle geliyor?" diye sordu sorusunu. Tüm meşalelerin ışığı aniden azalmaya başladı. Mağaranın içi zifiri karanlığa bürünürken, yüzündeki korku dolu ifade, yerini tekrar gülümsemeye bırakmıştı. Bedeninden siyah bir duman sızarken mağaranın çevresinde pek çok çığlık yankılandı.

Kısa bir süre sonra o mağaradan bir kişi çıktı. Bir elinde kopuk bir kafa, diğer elinde ise bir bacak vardı.

"Bir gece yine ormandaaaa,
Kestim üç beş mankafaaaa,
Aldım bir baş bir bacaaaak
Evdeeeee asarım duuuvaaraaaa!"

Kendince uydurduğu bir şarkıyı söylerken elindeki uzuvları sallaya sallaya yürüyerek ormanın içinde kayboldu. O giderken mağaranın dışına doğru bir nehir gibi kan akıyordu.

----------

"Noldu lan?" Birkaç gündür baygın olan Mathias uyandığı anda ilk cümlesi bu olmuştu.

"Uyandın sonunda. Kaç gündir yatıyorsun lan." Dorian onun kendine geldiğini görünce hemen yanına gelmişti.

"Yine mi fazla kaçırdım elma suyunu?" Gözlerini kapatıp açarken konuşuyordu.

"Hatırlamıyor musun?"

"Parlak bir taş hatırlıyorum. Gerisi yok bende."

Şişman büyücü onun bu sözleri üzerine yaşanan her şeyi bir bir, en ince ayrıntısına kadar anlattı. O anlattıkça genç büyücü garip hissediyordu. Bu kez cidden kendi isteğiyle mi birini öldürmüştü?

"Şu anda burada hayattaysam senin sayende Mathias. Sana bir can borcum var."

Onun sözleri bu kez boşu boşuna birini öldürmediğini hissettirdi. Sarışın genci ve mor saçlı adamın sözlerini düşününce kötü hissetse de yine de en azından son verdiği kadar kurtardığı hayatlar da olmuştu. "Elma suyu ısmarlarsın, ödeşiriz." dedi. O böyle diyince şişman büyücü de gülümsedi.

"Uyanmışsın." Eleanor içeri girerken Dorian'a baktı. "Niye haber vermiyorsun lan? Bostan korkuluğu diye mi diktik seni buraya?"

O da kendini "Adam yeni uyandı. Ne ara haber vereyim?" diye savundu.

"Her neyse," diye geçiştirdi lider. "Uyandıysan artık senin ödülünü de teslim edebilirim."

Gerçekten de bir ödül vardı. Thom'un söylediklerinde doğru olanlar da vardı. Krallıklar haydutların canını can saymıyordu. Hatta onlar öldürüldüğü zaman ödül veriyorlardı.

"Bu, insanların hayatını kurtardığımız için." Kadının sözleri Mathias'ın başını kaldırarak ona bakmasına neden oldu. "Mathias... Onların niyeti iyi olsa bile kötü niyetli olanlar kristali asla onda bırakmayacaklardı. Nasıl bir güç verdiğini sen de gördün. Gerçek kötülerden birinin eline geçseydi kaç masumun öleceğini kim tahmin edebilir?" Bir elini onun omzuna koydu. "Biz hayatları kurtarmak için pis işleri yapan kişileriz. Biz bunu yapmazsak zarar çok daha fazla olurdu. Antik hazine gibi bir eşyayı krallığa geri getirmemiz, huzurun devamını sağlayacak olan olaydı."

Eleanor onun kucağına küçük bir kese bıraktı. Bu konuşmasından sonra Mathias biraz daha rahatlamış bir haldeydi. Keseyi alırken "20 bronz falan mı verdiler acaba?" diye sordu. Fakat açtığında içinde gördükleri ağzını açık bırakmıştı. "Bu sarı şeyler de ne?" dedi birini eline alırken.

"Senin payın olan 25 altın." Lider odayı terk edecekken genç büyücü, keseyi kendi başından aşağı döküyordu.

"Altın dedi. Kesinlikle altın dedi." Dökülenleri tekrar alıp başından aşağı bırakırken altınlarından biri yere düşerek yuvarlandı ve zemindeki bir çatlaktan içeri düşerek kayboldu. Bu sahne onu yaralamıştı. Yorgunluğunu bırakarak hemen çatlağın yanına geldi. "Lan o 100 gümüş ve 10.000 bronz ediyor! Bir yıllık kazancım!" Ama nafileydi, parmağını araya biraz sokabilse bile altın çok derinlere kayıp gözden kaybolmuştu.

"Unutmadan," dedi lider onun bu halini izlerken. "Hançerini kaybettin, değil mi?"

Genç büyücü o an hatırladı ki hançerini almamıştı. Onu sabaş alanında unutmuş olmalılardı. "Sanırım öyle." dedi üzgünce. "Ama neyse, yenisini alırım. Hala 24 altınım var lan, boru mu?"

"Bu artık senin." Eleanor bir bıçağı ona doğru fırlattı. Keskin silahın ucu duvara saplanmış ve öylece duruyordu. O an genç büyücü bu silahı tanıdı. Thom'un Ruh Demiri ile yapılmış geniş bıçağı...

"Bunu bırakmak bir kayıp olurdu. Üstelik herkes de bunu hak ettiğini düşünüyor. O an sen saldırmasan işimiz yaştı."

"Ama bu..."

"Sus da al lan işte." Dorian da söze karıştı. "Bunu ne yapmamızı istersin? Çöpe mi atalım? En azından onun kime ait olduğunu biliyorsun. Hiç tanımayan birisi gibi sıradan bir silahmışçasına hissettirmeyecek sana. Geçmişinle birlikte büyü. Yaptıklarından pişmanlık duymak veya onlardan kaçmak sana fayda sağlamayacak."

Beyaz saçlı büyücü birkaç saniyeliğine sustu. Yavaşça elini kaldırarak duvardaki bıçağı yerinden çekti ve bir süre ona baktı. Tavon ne demişti? Enerjisini aktarması Ruh Demiri'ni çalıştıracaktı, değil mi?

Bunu yaptığı zaman bıçağın keskin kısmı yavaşça mavi bir renge büründü. Küçük cızırtılarla birlikte yüzeyin elektriklendiği görünüyordu. Genç büyücü sadece dokunmak istediğinde kendi enerjisi tarafından çarpılınca hızla çekti parmağını.

"Acıdıı!!"

Hikaye İle İlgili Bilgiler #28

Büyücü tarafından büyü enerjisiyle şekillendirilmiş maddeler, bir süre sonra tekrar enerjiye dönüşerek doğaya yayılır. Bu durum, bir Doğa Büyücüsünün yerden aniden ağaçlar çıkarabilmesini sağlar. Enerji bir anda ağaç olarak şekillenir ve bir süre sonra ise sanki orada hiç var olmamışçasına yok olarak doğaya karışır. Bu süre büyücüden büyücüye değişmektedir. Bazı büyücülerin şekillendirdiği şeyler günlerce kendini koruyabilirken, bazılarınınki dakikalar içinde yok olabilir.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr