3. Cilt: Felaket, Bölüm 2

avatar
396 0

Mathias - 3. Cilt: Felaket, Bölüm 2


3. Cilt: Felaket
Bölüm 2

"İyi gibi mi görünüyor, aptal!" dedi Dorian, Mathias'ın kafasına vururken.

"T-Teşekkür ederim." Kız konuşmaya başlayınca genç büyücü, şişman olana karşılık vermek yerine tekrar ona döndü.

"Ne oldu sana?" Beyaz saçlı büyücünün sorusu ne yazık ki yanıtsız kalacaktı.

"Şehre girmeme yardım eder misiniz?" Genç kızın sorusu üzerine ikili, birbirlerine baktılar. Karşılarındaki kişi oldukça harap bir haldeydi. Yardıma ihtiyacı olduğu belliydi. İlk olarak şehre neden girmek istediğini düşünseler de kötü bir şey olmayacağına karar verdiler. Sonuçta az önce yaptığı büyüyü mahlukatlar hissetmemişti bile. Mathias'ın yıldırımları o daha Büyücü Çırağı iken bile canlarını acıttığına göre, bu kız en fazla 5. Kademe Acemi Büyücü olabilirdi. Ayrıca yaralı gibi duruyordu. En azından hastaneye bırakmaları iyi olacaktı.

"Tabii." dedi şişman büyücü. Ardından "Bizim de dönme vaktimiz gelmişti zaten." diye ekledi. Mavi gözlü kız da başıyla onayladıktan sonra onların arkasında yürüyerek şehre doğru ilerlemeye başladı.

"Krallıklararası Zirve olmasaydı geçitle giderdik ne güzel. İlla şehirdeki tüm geçit büyücülerini meşgul edecekler. Eva'yı salamazlar mıydı en azından?" Yıldırım büyücüsünün şikayetleriyle birlikte giriş kapısına kadar gelmişlerdi.

Muhafızlardan birisi onları durdurdu. Bu ikiliyi tanıyor olsalar da yanlarındaki dilenci kılıklı kızı tanımıyorlardı.

"Beyler, bu kız da kim?" diye sordu muhafız. Kapıda duran herkes, onu inceliyordu.

"Yaralı biri. Hastaneye götürüyoruz." Dorian durumu açıklayınca hepsi kızı süzmeye devam etseler de geçmelerine izin verdiler. Sonuçta bu ikiliyle birlikteydi. Onlar da Kılıçdiş Loncası'nın üyeleri olduklarına göre herhangi bir sorun olursa suçu loncaya yıkabilirlerdi.

"Tanımadığınız birine yardımınızdan dolayı tekrar teşekkür ederim." dedi kız, şehre girer girmez. "Artık gitmeliyim."

"Hey, hey, bekle bir saniye." Mathias onu durdurdu. "Burası 3. Kuzey Bölgesi. Burada kalmak istemezsin. Pek tekin bir yer değildir. En azından 2. Bölgeye kadar bizimle gel. Yaraların iyi gözükmüyor. Hastaneye gitmelisin."

Genç kız etrafına bakındı. Oldukça fakir görünüşlü bu bölgenin, bir şehrin içinde olduğuna inanmak zordu. Onları gören birkaç kişinin yüzünde pis bakışlar belirmişti bile. "Peki." dedi bunun üzerine.

"Bir at arabası bulalım." İkili etraflarına bakındıktan sonra buldukları ilk arabaya binmişlerdi. Dorian, bir adım atınca araba yere biraz daha yaklaşmıştı.

"Kırdın, kırdın." Yıldırım büyücüsünün lafı onu kızdırmıştı ama arabada sürekli hareket ederse gerçekten de kıracakmış gibi hissediyordu. Arabacı ise onu olabildiğince hızlı indirebilmek için sürebildiği kadar hızlı sürdü.

"İsmin ne?" Yolda giderlerken şişman büyücü sordu.

"Mari." cevabını almıştı. Siyah saçlı kızın gözleri sürekli arabanın penceresinden dışarıya bakıyordu.

"Sana ne oldu, Mari? Bu halinin sebebi ne?"

"Ben... Kaçtım." Çekingen ses tonu, kızın konuşmaktan pek de haz etmediğini belli ediyordu.

"Peşinden gelenler mi var? Bu yüzden mi şehre hızlıca girmek istiyordun?" Dorian güzel bir noktayı yakalamıştı. Mari bir an için ona baksa da tekrar gözlerini kaçırdı.

"Evet..."

"Bize neler olduğunu anlatırsan seni koruyabiliriz."

Uzun süren bir sessizlik oldu. Duyulan tek şey araba tekerleğinin taşların üzerindeki dönüş sesiydi. Kız cevap vermedi.

"Korkmana gerek yok. Şehrin içindeyken kimse sana kolay kolay dokunamaz. Bize neler olduğunu anlat."

"Lütfen..." dedi kız. "Daha fazla soru sormayın. Hastaneye gitmek istemiyorum. Beni indirebilir misiniz?"

"Üzgünüm." diye söze karıştı Mathias. "Şu anda hastaneye gitmek isteyip istememen pek önemli değil. Seni bu halde bırakamayız. En azından yaralarını iyileştirmeliyiz."

"Buna gerek yo-"

"Tabii ki var." Dorian'ın da ısrarıyla, kız susmak zorunda kalmıştı. Araba 2. Kuzey Bölgesine girene kadar daha fazla konuşmadılar.

Bölgeye giriş gerçekleştiğinde ücret olan 5 gümüşü ödeyip arabadan inmişlerdi. Arabacı oldukça mutlu görünüyordu hasar kontrolü yaparken. Şişman büyücü ona baktı ve "Yedik sanki arabasını." diye söylendi.

"Yemedin de yolda kalacağız diye korktum bir an."

"Kes lan sesini. Buranın hastanesi neredeydi?"

"Dur bak şimdi, şuradan sağa dönüp güneşin batışına doğru 10 adım ilerliyorsun. Sonra sırtını en yakın duvara vererek yerdeki X işaretini bulana dek geri geri yürüyorsun." Mathias bu tarifi yaptıktan sonra onun göbeğini dürterek "Ben nereden bileyim lan? Daha 1. Bölgeyi tam olarak bilmiyorum!"

Mari onları izlemeyi uzun zaman önce bırakmıştı. Onun yaşadıklarını yaşayan birisi için insanlara güvenmek pek kolay değildi. Sadece dışarıda hayatını kurtardıklarıdan dolayı bir an için güvenebileceğini hissetmiş ve şehre girerken yardımlarını istemişti. Fakat yine de en kısa zamanda yanlarından ayrılmak istiyordu. Bu yüzden harekete geçmeliydi.

İkili, aralarında bir süre daha tartıştıktan sonra "Sanırım 1. Bölgeye gitmemiz gerekecek." diyen şişman büyücü, kıza doğru döndüğünde onun yanlarında olmadığını fark etti. "Ne? Nereye gitti?"

Yıldırım büyücüsü de etrafına bakındı fakat ondan iz yoktu. "Mari!" diye seslendiler; ama cevap gelmedi. "Sanırım gitti."

"Bu da neydi şimdi? En azından hastaneye götürseydik. Hem nasıl görmezsin kızın nereye gittiğini, kör cızırtı?"

"Tüm görüş alanımı kaplıyorsun, yumuşak göbekli! Sen karşımda dururken üzerime at arabası geliyor olsa göremem!"

"Seni!" Onlar bir kavgaya tutuşurken birkaç küçük yıldırımın sesi duyuldu. Sonra da iki farklı sesten acı dolu inlemeler...

----------

"Hey, Dorian, kıçını kestirmeyi nasıl başardın?" Hastanenin içindeki bir odada iki şifacıdan biri, şişman adamın kıçına şifa büyüsünü uygularken sordu.

"Anlatmak istemiyorum." Gözleri hemen yanındaki yatakta tedavi gören Mathias'a kayarken yüzünde kızgın bir ifade vardı.

"Üstelik bir de elektriklenmiş gibi görünüyor. Kötü bir kesik." Şifacı büyüye devam ederken konuştukça şişman büyücü dişlerini sıkıyordu.

Bu sırada Mathias'ın da sırtına şifa büyüleri yapılıyordu. Onu iyileştiren büyücü ise "Kemiklerin fazla inciniyor. Hemen hemen her iki günde bir buradasın. Çok fazla savaşa giriyor olmalısın." dedi.

"İşim çok zor inan ki. Hele bir savaşa giriyorum ki, mahlukatlar bile bu kadar zorlamıyor kemiklerimi. Sanki üzerimdem 20 at arabası geçmiş gibi oluyorum. Öyle ki sanki büyük bir gergedan üzerimde tepinmiş gibi. Sanki bir fil bir anda üzerime yıkılmış, bir goril ağaçtan üzerime atlamış veya ağır kayaları üzerime bırakmışlar veya..." O, benzetmelerine devam ederken şişman büyücünün ifadesi iyice kızgınlaştı.

"Yeter lan! Ses yapma hastanenin içinde!"

"Bağıran sensin göbeğini yediğim!"

"Sessiz olun, beyler." Şifacıların uyarısı üzerine birbirlerine kısık gözlerle bakarken susmuşlardı. Tartışmaları sözlüden bakışmalı hale geçmişti.

Bir süre sonra tedavi tamamlanınca ikisi de yataktan kalktı. Mathias gerinirken Dorian kıçını ovalıyordu. Yıldırım büyücüsü gerçekten de onun kıçını kesmişti. Hem de bıçağı elektriklendirerek...

Beyaz saçlı büyücü, hastaneden çıktıktan sonra "Ders almışsındır umarım." dedi.

"Aynen, aldım. Bir dahaki sefere metale dönüşüp oturacağım üzerine."

"Yine yıldırım veririm ki?"

"Taşa dönüşürüm lan o zaman!"

"Dönüşüm bitince saldırırım ben de o zaman!?"

Tartışmaları sırasında şehre getirdikleri kızı tamamen unutmuşlardı. Çoktan 1. Bölgeye gelmiş, hatta loncanın yakınlarına kadar varmışlardı.

"Bir elma suyu içeyim de günüm şenlensin." Hanın önündeki genç büyücü böyle söylerken şişman olan durmadı.

"Ben dinlenmeye loncaya gidiyorum. Çok geç kalma, Tavon'dan laf yiyoruz sonra."

"Kalmam, kalmam. İstediğin bir şey var mı? Hani param var ya. Hani altınlar, hani. Zengin sayılırım hani. İstediğin bir şey varsa yani çekinmene gerek yok." Mathias gururlu havalara girerken sorunca Dorian'ı kızdırdı yine.

"Aynı parayı ben de aldım. Ayrıca her gün bir sürü elma suyu içmediğim için senden daha çok param var. Fakir kalınca göreceğim seni."

"Altın diyorum, altın. Bir tanesi 50 şişe elma suyu ediyor. Biter mi bu?"

"Her neyse." Şişman büyücü yürümeye devam edince hana tek başına giren beyaz saçlı genç, bara giderken her zamanki ifadesini takınmıştı. Gözlerini kısmış, kasıldıkça kasılmış ve herkesi süze süze ilerlemişti. Tabii handa fazla kişi olmadığından çok uzun sürmemişti bu olay. Sadece üç beş kişi vardı.

"Hala mı işler böyle, Pieter amca?" diye sordu, tabureye otururken.

Hancı onu görünce gülümsedi ve elini direkt elma suyuna uzattı. "Bir ay geçti ama sanırım daha fazla zaman gerekiyor." Elma suyunu onun önüne koydu.

Genç büyücü, şişeden büyük bir yudum aldıktan sonra "Ben bu kadar sürmeden düzelir sanıyordum." dedi.

"O gencin Gölge Katili olabileceğini hiç düşünmemiştim, Mathias. O... Fazla küçük görünüyordu. En fazla senden bir yaş büyük. Kim tahmin edebilirdi ki?"

Bu han, loncaya yakın olan ve Gölge Katili Qudve'nin içinde birini öldürdüğü handı. Bu olay hiç de iyi olmamıştı ve hanın kötü bir şöhreti olmuştu. İnsanlar yavaşça oradan çekilmiş ve diğer yerlere yönelmişlerdi. Haliyle işler kesattı.

"Onu hiç görmedim ama psikopatın tekiymiş. Umarım bir daha buralara gelmez."

"Umarım, Mathias. Tek isteğim hanımın eski haline dönmesi."

Konuşmaları bittiği zaman hancı, bardakları temizleme işine geri döndü. Genç büyücü bir şişeyi bitirince diğerini istemiş, o da bitince bir diğerine geçmişti. Normalde lonca kartını kullanırdı ama zaten pek iş yapamayan bu hanın ödeme almasını iyice geciktirmek istemedi. Hepsini peşin ödüyordu.

"Amelia Belet'e ne olacağını duydun mu?" Hancı aniden bir soru yöneltti.

"Hayır." diye cevap verdi genç büyücü. "Ama oldukça kötü bir duruma düşeceğini düşünüyorum."

"Bu konuda haklısın. Krallıklararası Zirve'den sonra kralın, onun ve tüm ailesinin Asil ünvanını alacağı ve merkez bölgeden kovulacakları konuşuluyor."

"Kelleyi kurtardığına sevinsin. İhtiyar Dorn, kolay yırtamayacağını söylemişti."

"Kralın karşısına çıkınca bu işi krallığa yardım etmek için yapacağını söylemiş. Antik hazineyi ele geçirince ona teslim edeceğini falan. Kral ona inanmış fakat danışmanı bu numarayı yememiş. Böylece ceza alacak."

"Heyt be, danışman reis. En azından yanında akıllı adamlar varmış. O kadın yüzünden neredeyse arkadaşlarımdan biri ölüyordu."

"Üzücü bir durum. Neyse ki cezasız kalmayacak."

"Güzel, güzel." Genç büyücü daha bir şevkle içmeye devam etti. Birkaç şişe daha devirdikten sonra onların da ödemesini yaptı ve loncaya gitmek için yola çıktı. Aklına bugünkü kız gelmişti. Acaba şimdi neredeydi? Peşindekiler kimdi? Neden peşindelerdi? Nasıl öyle kaybolmuştu?

"Büyücü." dedi bunları düşünürken. "Acaba suya falan mı dönüştü? Belki de su olunca zemin tarafından emildi? O yüzden görmedik... Aslında toprağa da bakmadık ıslak mı diye ha. Kesin suya dönüştü. Zehir gibiyim yine. Olayları takır takır çözüyorum."

Loncaya yürümeye devam ederken elinde handan çıkmadan önce aldığı fazladan bir şişe elma suyu vardı. Bunu da gece içecekti.

Hikaye İle İlgili Bilgiler #30

Krallar ve krallığın yüksek mertebelileri birkaç yılda bir kere aralarındaki meseleleri konuşarak halletmek adına bir zirvede toplanırlar. Buna Krallıklararası Zirve denir ve başkentlerdeki tüm geçit büyücülerinin toplanarak açtıkları büyük geçitlerden krallar, yüksek mertebeliler geçerek, zirvenin yapılacağı yerde toplanırlar. Tüm geçitler zirve bitene kadar açık tutulur. Bu da yüksek miktarda enerji gerektirdiği için tüm geçit büyücüleri dönüşümlü olarak geçidi açık tutma görevini alır. Zirve zamanında kralın geçidini tutmak için yerinde olmayan geçit büyücüleri ceza alır. Bir hafta sürecek bu toplantılar süresince de gitmelerine izin verilmez.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr