4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 2

avatar
375 0

Mathias - 4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 2


4. Cilt: Kıyamet Fırtınası
Bölüm 2

"Mathias, uyan hadi." dedi şişman büyücü. Ona sağlam bir tokat attı hemen ardından.

Bir anda kendine gelen genç adam başını sağa sola doğru salladıktan sonra "Öldürmeye mi çalışıyorsun lan? Beynim sallandı." diyerek ayağa kalkmaya çalıştı. "Yüzümü hissetmiyorum. Vur dedik de öldür mü dedik, ayı."

"Sağlam darbe olması gerektiğini sen söylemiştin. Her bayıldığından sonra aynı şeyi söylemeyi bırak lan artık."

"Tamam kes." Üzerini bir kere daha çırptı.

Toprak büyücüsü masadan hiç kalkmadan "Salın da uyuyayım artık. Amma tatava yaptınız." dedi.

"Eleanor gelsin sen o zaman gör bak tatavayı. Yapmayın dediği tek şeyi yapıyorsun." Dorian bir kenara geçip iki sandalye çekti.

Onu gören Mathias "Nereye lan?" diye sordu.

"Bir daha vurmam gerekene kadar dinleniyorum."

"Bugün bana vuramazsın daha. Sen de yeni yetenek açacağım dedikçe vuruş şiddetini arttırıyorsun ha. Açmamamı istiyorsan beni öldürmeden önce yüzüme söyle."

"Yorgun olmasaydım yine üzerine otururdum; fakat cidden bir şey yapasım yok."

"Hangimizin var ki?" Garvin bir kere daha söze karıştı. "Eleanor'un bu kadar sıkı çalışmak istediğini mi sanıyorsunuz? Sizin kadar o da yorgun. Fakat bunu zorunluluktan yapıyor. Gücümüzü sürekli arttırmazsak başka bir şey olduğunda yine zayıf kalabiliriz." Uzanmaya son vererek doğruldu. "Ben büyülerimi geliştirmek için dışarı gidiyorum."

O, loncayı terk ettiği zaman ikili tekrar çalışmaya başlamıştı. Özellikle de toprak büyücüsünün söyledikleri Mathias'ı gaza getirmişti. En başta lonca liderinin de onlar kadar yorgun olduğunu hiç hesaba katmamıştı. Fakat kadın şu anda mahlukat avlayarak gelişmeye çalışıyordu. Durmadan yumruk sallamak burada büyü çalışmaktan daha zordu.

"Vur bana." diyip bir kere daha bekledi. Dorian yumruğunu geriye çekerken, gözünü ondan hiç ayırmadı. Saldırı yola çıktığında ise genç büyücünün içinde o tehlikeden doğan heyecan hissi tekrar belirmişti. Tüm bedenini kasarak ortamı yavaşlatırken hızla kenara atılmaya başladı. Yumruğun kendisine doğru ağır ağır geldiği her an o da aynı hızda kenara doğru hareket ediyordu. Nihayetinde yumruğu savuşturduğu zaman içinde bir şeylerin değiştiğini hissetti.

"Büyücü Büyükustası oldum!" diye haykırırken Dorian'ın göbeğine sarıldı. Şişman büyücü de gülümsemişti. Onun kafasını ittirerek uzaklaştırırken yüzünde mutlu bir ifade vardı.

"İşte bu!" dedi. "Artık zayıf biri olarak nitelendirilemezsin. Sen ortalama bir lonca üyesi oldun."

"İnsan biraz överek söyler, yumuşak göbekli. Ortalama diyince hevesimi kaçırdın." Mathias kollarını göğsünde birleştirip başka tarafa baktı.

"Yalan mı söyleyeyim, yarım porsiyon? Övgü istiyorsan daha çok çalış. Bu şehrin loncaları Büyücü Büyükustası dolu."

Genç büyücünün seviye atlamasıyla birlikte ikisi de gaza gelip bir süre daha çalışmaya devam ettiler. Fakat nihayetinde ikisi de bitkin düşmüştü.

----------

Şehirden çok uzakta, yaban arazinin derinliklerinde, devasa bir uçurumun yakınlarına inşa edilmiş ihtişamlı bir yapı vardı. Kuleleri gökyüzüne uzanırken, bakanın gözlerini asla alamayacağı mimarisi, adeta ilahi alemden bir parçaymış gibi hissettiriyordu.

Bu yapının içinde insanlar oradan oraya yürüyor, sohbet ediyorlardı. Kimisi büyü gücü üzerinde çalışırken, kimisi çeşitli kitaplar okuyor, bazıları ellerindeki farklı renklere sahip ateşlerle bitkileri eritiyor, bazıları ise silah konusunda uzmanlığını arttırmaya çalışıyordu.

Sadece bir kişi vardı, uçurumun kenarında bekleyen. 19 veya 20 yaşında gibi görünüyordu. Siyah saçları omzuna kadar gelen bir erkekti. Yapılı veya çelimsiz sayılmazdı. Orta boyluydu. Fiziksel özellikleri Alain'e oldukça benziyordu.

Uçurumun dibine kadar yaklaşmış, aşağıya bakıyordu. Gözyaşlarından birisi bu devasa yükseklikten aşağı doğru düşerken öfke dolu bir bakışla yüzünü gökyüzüne çevirdi. Yumruklarını sıkmaktan elleri ağrıyordu ama bunu hissetmiyordu bile.

"Büyüye lanet olsun! Büyücülere lanet olsun! Tanrıya lanet olsun!" diye haykırırken ne öfkeli ifadesi yok olmuştu, ne de gözyaşları dinmişti.

----------

Akşam olmak üzereydi. Mathias, Dorian'ın yardımıyla birlikte yeni büyüsü olan Beyin Fırtınası konusunda biraz daha tecrübe kazanmıştı. Bedenini kasacağı anı iyi ayarlamak, bu yeteneğin kilit noktasıydı. Erken yapamazdı çünkü o tehlike hissi olmadan kasmak işe yaramıyordu. Geç yaparsa da darbeyi yiyeceği için anlamı kalmıyordu. Üstelik tehlikeyi atlattığını düşündüğü anda her şey normale dönüyordu. Bu yeteneğin en güzel taraflarından birisi ise, beden elektriklense bile yine de enerji, vücudun içinde kaldığından dolayı büyü enerjisi harcamıyor oluşuydu. Kendini kasmaktan yorulana kadar bu yeteneği kullanabilirdi.

"Tamamdır. Yeterince çalıştık sanırım. Şimdi 2. Kademeye geçmek için enerjimi dengelemeliyim." diyen genç büyücü, yerinden kalkıp odaya, yatağına geçerek bağdaş kurdu. 1. Kademelerin geçilmesinin kolay olması oldukça iyi bir durumdu. Sıradan güçlenme kadar uzun sürmüyordu. Tavon bir Büyücü Kralı olmasına rağmen sadece bir hafta gibi bir sürede 2. Kademeye ulaşmak üzereydi. Bu durumda bir veya iki gün Mathias için yeterliydi.

O, odasında 2. Kademeye geçmek için uğraşırken akşam oldu. Loncanın içine açılan bir geçitle birlikte lonca lideri, ikizler ve geçit büyücüsü oraya vardılar. Hepsi terden sırılsıklam olmuş ve yorgunluktan ölüyor gibi görünüyorlardı. Onlarla aynı zamanda Garvin de dönmüştü. Onun da diğerlerinden eksik kalan bir yani yoktu.

Şişman büyücü, kendini yine bir şeyle kaplamış ve katmanı kalınlaştırmaya çalışarak gücünü arttırmaya odaklanmıştı. Gelenleri görünce ayağa kalkıp büyüye son verdi.

"Yorgun görünüyorsunuz."

"Tabii ki yorgunuz. O kadar mahlukat avladık ki loncaya iki ay yeter." Eleanor bir sandalye çekerken konuşmuştu. "Siz neler yaptınız?" Eva ve ikizler doğrudan odalarına giderken kadın biraz daha duracak gibiydi.

"Mathias'ın yeni büyüsünü çalışmasına yardım ettikten sonra kendi büyülerime odaklanarak gücümü biraz daha arttırdım. Büyücü Üstadı oldum sayılır." diye rapor verdi şişman büyücü.

"Sahi," Toprak büyücüsü söze girerken gururluydu. "Ben Büyücü Üstadı oldum." diyerek enerjisini saldı. Dorian da Eleanor da ondan yayılan 1. Kademe Büyücü Üstadı enerjisini hissettiler.

Lonca lideri "Bu güzel haber, Garvin. Yakında Eva ve Dorian da seviye atlayınca 5 Büyücü Üstadımız olacak." diyerek onu tebrik etti.

Toprak büyücüsü başıyla onayladıktan sonra "İzninizle, duş almalıyım. Sonrasında da kademe atlamaya odaklanmam gerekiyor." diyerek kendi odasına doğru yola çıktı. O ve Admon aynı odayı paylaşıyorlardı. Eva ve Mirabel de aynı odada kalıyorlardı. Odasında tek başına kalan kişiler sadece Tavon ve Eleanor idi.

Lonca liderinin kaşları "Mathias nerede? Kaytarıyor mu yoksa?" derken çatıldı.

"Hayır," karşılığını alınca biraz rahatlamıştı. "Aksine o da bugün Büyücü Büyükustası oldu. Kademe atlamak için uğraşıyor."

"Hiçbiriniz boş durmamışsınız gibi görünüyor. Bunun için bir ödülü hak ettiniz." Yüzünde oldukça tatmin olmuş bir ifade olan kadın, yerinden kalkarak odasına doğru ilerlerken "Sen de duş alıp hazırlan. Bu gece yemeği dışarıda yiyoruz. O kadar restoran inşa ettik. Birisinde yemek yemezsek olmaz, değil mi?" dedi.

O odasına girerken Dorian'ın yüzünde mutlu bir ifade vardı. Eleanor bunu ilk kez yapmıyordu. Normalde onu diyete sokmaya çalışsalar da, yemeğe gittikleri her akşam lonca lideri ona her şeyi serbest bırakıyordu. İstediği şeylerden istediği kadar yemekte özgürdü. Nasıl mutlu olmazdı ki?

Koşa koşa merdivenleri çıkışı oldukça gürültülüydü. Odaya bir anda daldığı zaman o anda meditasyonla uğraşan Mathias, irkilerek yataktan düştü.

"Ne yaptığını sanıyorsun lan sen? Ahıra mı dalıyorsun!?"

"Bu gece yemek gecesi!" dedi şişman olan, heyecanla.

"Ne yemek gecesi be? Kademe atlamaya çalıştığımı görmüyor musun?"

"Eleanor tüm loncayı yemeğe çıkarıyor. Gelmek istemiyorsan sen bilirsin."

"Bir dakika lan. Nereden esmiş bu fikir?"

"Çok konuşma da hazırlan." diyen Dorian hemen duşa girdi. Her odada iki ayrı banyo olması oldukça iyi oluyordu bu konularda. Şaşırmış olsa da Mathias'ın da rahatlamaya ihtiyacı vardı ve zaten günün büyük çoğunluğunda kademe atlamak için uğraşmıştı. Acıktığını fark etmesi uzun sürmedi. Bu nedenle o da duşa girdi doğrudan.

Yarım saat civarı bir süre sonrasında herkes hazırdı. Birlikte şehrin sokaklarına çıktıkları zaman, gökyüzünde bir tane bile bulut yoktu. Dolunay tüm güzelliğiyle gözler önündeydi. Hafif bir esinti onları rahatlatırken yeni inşa edilmiş şehrin gece de fazla canlı olması şaşırtmıştı. Geçen seneki duruma oranla çok daha fazla insan sokaklardaydı.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordu genç büyücü. Eleanor hala etrafa bakarken karşılık verdi.

"Bunu pek yapmıyoruz. Bu yüzden masraftan kaçınmayacağım. Şehrin en iyi yerlerinden birine gitmeliyiz."

"Şu merkez bölgeye yakın olan mı?" diye sordu Dorian, hevesle.

"Aynen, orası uygun. Bu gece bizim gecemiz. Hepiniz yiyip içmekte özgürsünüz."

Tavon "Bunun bütçeyi zorlamayacağından emin misin, Eleanor?" sordu.

"Zorlarsa zorlasın. Herkes yorgunken çalışın dediğimde kaytaran olmamış. Bir ödül verirken masraflara takılmayın. Ayrıca, bugün zaten yaklaşık olarak 100 altınlık mahlukat avladık. Gerekirse kendi paramdan da koyabilirim."

"Heyt be!" Mathias da gaz vermeyi unutmamıştı. Çünkü merak ediyordu, lüks bir restoranın elma suyunun nasıl olacağını.

Uzunca bir gece yürüyüşü sırasında yol üzerinden onları ferahlatacak şeyler alıp yemeyi unutmamışlardı. Bu sırada herkes birbiriyle sohbet etmiş, biraz daha kaynaşmıştı. İnsanlarla dolu sokaklardan, geceleri tezgah açan satıcıların önünden ve bu duruma ayak uyduramayıp kapanan dükkanlardan geçerek nihayetinde istedikleri yere gelmişlerdi.

"İşte burası." dedi Dorian. Herkesten önce o giriyordu içeriye. Kapıdan biraz zor da olsa sığdığı zaman onu gören tüm çalışanların yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. Bu adamı çok iyi tanıyorlardı. Özellikle restoranın sahibi bizzat gelerek tüm loncayı buyur etti. Onlara en güzel masayı verdikten sonra çalışanlar siparişleri alıp hazırlamaya koyulurken diğer müşteriler onlara bakıyorlardı.

Burası genel olarak zenginlerin tercih ettiği bir mekan olmuştu daima. Lonca üyeleri asla buraya gelerek kendilerini zarara sokmazlardı. Müşterilerin arasında merkez bölgeden gelen birkaç soylu bile vardı. Kendileriyle aynı muameleyi gören lonca üyeleri... Peki bunlar kimdi de restoran sahibi onlarla bizzat ilgilenmişti?

Yemekler masaya dizilirken "Elma suyu var mı?" diye sordu Mathias. Garson başıyla onaylayıp hemen getirmeye giderken lonca liderinin bağırışını duydu.

"En büyüğünden getir! Bana da kırmızı şarap!"

Bağırışıyla tüm müşterilerin dikkatini çekse de bunu önemsemiyordu. Merak eden soylular çalışanlara onların kim olduğunu sorduklarında patronun en sevdiği müşteriler olduğunu öğrenmişlerdi. Acaba ne kadar zenginlerdi? Hesapları ne kadar oluyordu ki bu kadar seviliyorlardı?

Garson, elma suyu ve şarabı getirirken bir soylu 198 altın olan hesabı ödedikten sonra 22 altın da bahşiş bırakmıştı. O, masadan kalkıp gittiği sırada Mathias elindeki elma suyu şişesini inceliyordu.

"Bu şişede kayısı suyu bile içerim gibi geldi bir an." Gerçekten de şişenin cam işçiliği bile göz alıcıydı. Haliyle fiyatı da böyle olacaktı. Normal elma suyu şişelerinin iki katıydı. Bu yüzden bitirmek iki katı sürecekti.

"Bitti ama bu." dedi genç büyücü, üzgün bir şekilde. Tadı öylesine hoş gelmişti ki bitişinin farkına bile varamamış gibi hissederek şişeyi hala ağzında tutmuştu bir süre.

Eleanor da garsona "Bize birkaç şişe daha getir." dedi.

Herkes istediği yemekleri yerken Dorian zaten birkaç tabak bitirmişti bile. Durmadan sipariş vermeye de devam ediyordu. Önüne gelen yemekler bir elma suyunun bitiş süresinden kısa süre sonra bitiyor, ardından bir diğeri geliyordu.

"İstediğiniz gibi yiyin. Yerler böyle işi lan! Bir senedir inşaatta çalışınca asıl mesleğimizi unuttuk." Lonca lideri hafiften sarhoş olmaya başlamış gibiydi. "Bir ara soylunun teki uzaktan izlerken laf yapıyordu. Gidip dişlerini dökecektim de zor durdum." diyip Tavon'a baktı. "Niye tuttun lan beni, gözlüklü?"

"Çünkü yapman hoş olmazdı. Sinirlene sinirlene Asilzade Vincent'ın yeğenine sinirlendin. Onca yardımından sonra onun yeğenini mi dövecektin?"

"Bir tane vursaydım bari." diyip şişeyi kafaya dikti. "En azından içimde kalmazdı. Şu şişe var ya..." diyip biraz duraksadıktan sonra "Ona girsin." diye ekledi.

Eleanor'un sarhoş hali oldukça eğlenceliydi. Durmadan sağa sola sallıyor ve o zaman içinde kalanları şimdi döküyordu.

"O fazla gelişmiş somon balığı vardı ya göldeki," diye başka bir lafa başladı. "Bir ara dönüp onu ızgara yapacağım. Tadı da ne güzeldir şimdi Büyücü Kralı'nın."

"Onun bir mahlukat olduğunu unutmadın, değil mi?" dedi Garvin.

"Ne fark eder lan!? Hazmetmek zor mu oluyor mahlukat olunca?"

Onlar yiyip içip eğlenirken gök öyle bir gürledi ki yemeklerini ağızlarına götüren insanlar, çatalları ellerinden düşürdüler.

"Mathias, büyü yapmanın sırası değil. Seni gürletmeden önce kes şunu." dedi lonca lideri.

"Eee... Bunu ben yapmadım?" Mathias'ın kalbi hafifçe sıkışmaya başlamıştı. Bir elini göğsüne götürdü.

Bir kere daha felaket bir gürleme gerçekleştiğinde insanlar iyice garipsemişti. Onlar daha buraya girmeden gökyüzünde bir tane bile bulut yoktu. Gök gürültüsü nereden geliyordu?

Onların bunu düşünmesine fırsat kalmadan ardı ardına yıldırım sesleri duyuldu. Gök gürültüleri ve yıldırımlar insanları sağır edebilecek bir düzeydeydi. Restoranın önüne düşen yıldırım, yolda bir göçük bıraktı.

"N'oluyor lan!? Hanginiz yapıyorsunuz!? Komik mi lan!?" Eleanor sağa sola çatarken Tavon pencereye yaklaşarak gökyüzüne baktı.

"Bu da ne?"

Onun tavrı diğerlerinin de pencereye gelmesine neden olmuştu. Gökyüzüne baktıklarında ise, hepsi hayrete düştü.

Tek bir fırtına bulutu, hiçbir açıklık bırakmadan tüm gökyüzünü kaplamıştı. Ne kadar uzağa bakarlarsa baksınlar, asla sonunu göremediler. Şehrin farklı yerlerine ardı ardına yıldırımlar düşerek pek çok yerde yangın başlamasına sebep oldu. Yaban araziye düşen yıldırımlar da mahlukatları küle çeviriyordu. Ormanlar yanmaya başladı ve hem normal hayvanları, hem de mahlukatları öldürdü.

"Böyle bir şey olmaması gerekiyordu?" Garvin konuşurken şaşkınlığını gizleyemedi. Herkes en az onun kadar şaşkındı. Eleanor hariç, o sadece içmeye devam ediyordu. Restoranda hala masada oturan tek kişiydi.

Derken restorana düşen bir yıldırım, tavandan tozların dökülmesine neden oldu. Çatıda yangın çıkmıştı. Su büyücüleri yangını söndürmeye giderken diğerleri korkmaya başlamıştı. Neler oluyordu? Bu fırtına da nereden çıkmıştı?

"Sen hani fırtınayı haber veriyordun lan?" diye sordu Dorian, Mathias'a.

"Ben böyle bir şey hissetmedim ki? Havada bulut yoktu lan! Nasıl olabilir?"

Onlar pencereden dışarıyı izlerken, birkaç şehir uzaklıktaki bir ormanda, kızıl çamlara ardı ardına yıldırımlar düşüyordu. Odunlardan inşa edilmiş küçük bir kulübedeki kırmızı gözlü adam, bir eliyle göğsünü tutarken gökyüzünü izliyordu.

Çok çok uzaklarda ise ölü ağaçlarla kaplı çorak bir arazideki mağaranın önünde, siyah saçlı bir genç yüzündeki gülümsemeyi hiç kaybetmeden, bir eliyle göğsünü tutarak fırtına bulutlarına bakıyordu. Bir yıldırım onun tam dibine düşüp geriye savrulmasına yol açtığında bir kahkaha atarak "Eğlenceli şeyler başlıyor!" diye haykırdı.

Kahin Kulesi'nde durum daha karışıktı. İçerideki tüm insanlar en üst katta Başkahin Dorn'un yanında toplanmıştı. İhtiyar adam da pencereden dışarıyı izleyenler arasındaydı.

"Bu fırtına..." dedi, gözleri bulutun sonunu ararken. Fakat bulamadı. "Hava büyücüleri, fırtınayı dağıtmayı deneyin." diye emir verdi.

Birkaç büyücü öne çıkarak ellerini pencereden gökyüzüne doğru uzatıp büyülerini kullandılar. Fakat fırtına sadece biraz daha şiddetlenmişti.

"Gökyüzünde büyük bir öfke seziyorum." dedi içlerinden birisi. "Bu kin ve nefret dolu duygu, bizim başa çıkabileceğimiz bir şey değil, efendim."

İhtiyar adam tedirgin bir yüz ifadesine sahipti. Diğerleri çekilince tekrar pencereye yaklaştığı sırada kulenin tepesine bir yıldırım düştü. Neyse ki kule dayanıklıydı ve fazla hasara sebep olmamıştı.

"Bu fırtına bulutunun sonu yok, efendim." diye ekledi bir diğeri.

"Sonu olmayan fırtına bulutu..." İhtiyarın endişesi biraz daha artmıştı.

"Böyle bir hava olayı olmamalıydı. Yakınlarda bir fırtına saptamamıştık."

"Bulutsuz ve güzel bir geceyi şiddete boğan fırtına..." Dorn, bir parmağıyla diğerlerine geri çekilmelerini işaret ettikten sonra birkaç saniye daha gökyüzüne baktı. Sanki bunca zaman insanoğluna karşı biriktirdiği tüm nefreti bir kerede üzerlerine salıyor gibiydi. Ardı ardına düşen yıldırımlar, yeni inşa edilmiş şehri tekrar mahvediyordu.

"Korktuğumuz başımıza geldi." dedi yavaşça.

"Neler oluyor, efendim? Lütfen bizi de aydınlatın."

Dorn onlara bakmadan konuşmaya devam etti. "Mirasların en güçlülerinden... Kıyamet Mirasları'ndan biri..." Ardından diğerlerine doğru döndü ve herkesi korkutan o cümleyi söyledi.

"Kıyamet Fırtınası Mirası, varisini seçti."

Hikaye İle İlgili Bilgiler #42

Kıyamet Mirasları, kan yoluyla aktarılamayan tek miras türüdür. Onlar sadece seçtikleri kişilere güçlerini bahşetmekle birlikte tüm miraslar arasında en güçlüsü olarak bilinirler. Büyünün keşfinden bu zamana kadar hiç kimse dünya için Kıyamet Varisleri kadar büyük tehlike oluşturmamıştır. 4 Kıyamet Mirası içinde şimdiye kadar bir varis seçen tek miras Kıyamet Fırtınası Mirasıdır. Tarihte bu mirasa sahip olan biri tarafından söylenen şeylere göre, Kıyamet Mirasları'nın sayısı 4 olarak belirlenmiştir. Seçilmek için gereken şeylerin en başında büyüden nefret etmek gelmektedir. Fakat sadece sıradan bir nefret kimseye Kıyamet Mirası'nın gücünü kazandıramaz. Diğer şartlar bilinmemekle birlikte, Kıyamet Varisleri'nin oluşturduğu tehdit, asla küçümsenemez.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr