4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 15

avatar
364 0

Mathias - 4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 15


4. Cilt: Kıyamet Fırtınası
Bölüm 15

"Şunu da alayım, şunu da alayım, ooo şunu almazsam olmaz." Beyaz saçlı genç, sarayın mutfağından aldığı şeyleri yüzüğüne basarken aşçı şaşkınlıkla onu izliyordu.

"Sence de biraz fazla elma suyu almadın mı, genç adam?"

"Yok yok, yetmez bunlar. Birkaç şişe daha almam lazım."

"Iıı... Mutfakta sadece 20 şişe saklıyordum. 20'sini de aldın. Geri kalanları depoda ne yazık ki."

"Yapma ya..." Yıldırım büyücüsünün yüzü düştü. Bir haftadır elma suyu içememişken bula bula 20 şişe mi bulmuştu?

"Aldığın yiyeceklerin yeteceğinden emin misin?" diye sordu şişman aşçı. Genç adamın oldukça az yiyecek aldığını görmüştü. Bütün ilgisi elma sularındaydı çünkü.

"Damarlarımda elma suyu akarken, başka yiyeceğe ihtiyacım yok, aşçı bey. Elma suyum yeter bana."

O anda mutfağın kapısı tekmeyle açıldı. Kızgın suratlı Shandri, Mathias'in öylece durup konuştuğunu fark ettiği zaman "Biz seni beklerken çene mi çalıyorsun lan sen burada!?" diye bağırdı.

"Ne alakası var!? Bi' kere biz hangi yiyeceğin daha tok tutacağını tartışıyorduk!"

Onun söyledikleri üzerine aşçı soğuk terler dökmeye başladı fakat tek kelime etmeyip lacivert saçlı kadının, genci sürükleye sürükleye götürüşünü izledi. Onlar gittiği zaman derin bir nefes vermişti.

Genç yıldırım büyücüsü sürüklenerek bir odaya getirildiği zaman içeride birkaç geçit büyücüsünün dizildiğini gördü. Kızılçam Ormanı'na bir geçit açmaya hazırlardı. Danışman Eilif de orada bulunuyordu. İkilinin girmesi üzerine tüm bakışlar onlara dönmüştü.

"Ah, hazırlanman uzun sürünce Usta Shandri'den sana yardımcı olmasını rica etmiştim." diye söze başladı, danışman. "Hızlıca bitirmişsiniz gibi görünüyor."

Kadın, Mathias'ı ortaya doğru fırlatırken "Evet, evet, bitirdi." diye karşılık verdi.

"Aslında dah-"

"Neyse ne! Yola çıkıyorsun." diye sözünü de ağzına tıktı. Kısa siyah saçlı adam, genç büyücüye yaklaşıp üzerindeki deri zırhın göğsüne küçük bir kristal yerleştirdi.

"Bu kristal 5. Seviye ve aşağısındaki tüm mahlukatları senden uzak tutacak." diye açıkladıktan sonra 3 tane de hap uzatarak "Birkaç dakika için Büyücü Kralı olmanı sağlar. 6. Seviye bir mahlukatla karşılaşma ihtimaline karşı yanında bulunsun. Dikkatli kullan ve savaşırken dikkatli ol."

"Krallık sadece bu hapları mı veriyor?" Shandri iğneleyici bir sesle sordu.

Eilif de aynı iğneleyici tonda karşılık verdi. "Simyacılar Birliği, sadece bunların satışını yapıyor. 6. Seviye ilaç verebiliyoruz o yüzden. 7. Seviye ilaçlar asıl savaşa saklanıyor. Markus'u bulmaya çalışırken harcanamayacak kadar değerliler."

"Bari ateşi mavi olan bir simyacı yapmış olsun."

"Mavi ateşe sahip bir simyacı yaptı."

"Güzel." Shandri tekrar Mathias'a baktı. "Tek başına gitmek istedin ama ölürsen sorumluluk kabul etmeyeceğimi bilmelisin."

"Kim ölüyor lan? Eğer yardımı olacaksa ormanı komple temizleyip geleyim?"

Bu sırada geçit büyücüleri geçidi açmıştı. Yıldırım dövmeli kadın, genci tuttuğu gibi geçide fırlattı. O, oradan gidince de "Şimdi şu Simyacılar Birliği ile ne yapacağımıza dair konuşalım." dedi danışmana.

"Pekala, Başkahin Dorn bizi bekliyor." Böylelikle onlar da oradan ayrıldılar. Onlar gidince geçit de kapatılmıştı.

----------

"Uzun yol da tek başına çekilmiyor ya." Beyazlığın içinde yaklaşık 2 saattir süzülen genç büyücü, kendi kendine bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Garip dans hareketleri görünen bu pozisyonlardan sonra yorulmuştu.

"Yapacak bir şey de kalmadı. Kendi kendimi taş kağıt makasta bile yendim. Büyük adamlar hep diyor, en büyük rakibiniz kendinizsiniz falan. Fenayım demek ki. Her seferinde kendimi yeniyorum."

Birkaç dakika daha süzüldü. Etrafına bakınıyordu fakat hiçbir şey anlayamadı. "Niye her yer beyaz ki!? İleri gidip gitmediğimi bile anlayamıyorum! Ya olduğum yerde duruyorsam?"

Bu düşüncesinden sonra yüzüyormuş gibi hareket etmeye başladı. Fakat kısa süre sonra bundan da yorulmuştu. "Bari bir şeyler içeyim." dediğinden bir dakika sonra 7 şişe elma suyu bitmişti.

"Oh, iyi geldi. Ama idareli davranmak lazım. İsraf kötü bir şeydir." dedi, şişenin ağzından kaçıp, geçitte süzülmeye başlayan elma suyu dalmasını da ağzıyla yakalarken.

"Ne yapsam ya? Yolun ne kadar süreceğini de söylemediler. Ben sormadıysam ne olmuş? Söyleyin yani, her şeyi de ben mi soracağım?"

Uzanıyormuş gibi bir pozisyona girip ellerini başının arkasına koydu. Yukarı doğru bakarken "Acaba baktığım yer yukarısı mı?" diye düşünmeden edemedi. Fakat göz kapakları gittikçe ağırlaştı. Geçitle yolculuğun sıkıcılığı da buna eklenince, istemese de uykuya dalmıştı.

----------

Hafif esintiyi hisseden genç büyücü, gözlerini yavaşça açtığında başka bir çift gözle karşılaştı. Zehirli olduğunu her haliyle haykıran bir yılan, kafasını onun yüzünün hemen üzerinde tutmuş ona bakıyordu.

Mathias hiç hareket etmedi. Nefes bile almamaya çalışarak yılanla bakışmaya başladı. Siyah sürüngen bir süre daha ona baktıktan sonra biraz daha yakınlaştı. Soğuk terler dökmeye başlayan genç büyücü, yine hareketsizliğini korudu. Birkaç dakika süren bu bakışmanın ardından yılan oradan uzaklaşmıştı.

Hemen ayağa kalktı. Yılanın gittiği yönden biraz daha uzaklaşırken adımları çok hızlıydı. "Girer girmez ölen de ne bileyim."

Kızılçamların iğne yapraklarına bakan genç büyücü, ormanın derinliklerine doğru çevirdi bakışlarını. "Kızılçamlarla dolu, demek ki burası Kızılçam Ormanı. İnsanda kafa olunca her şey daha da kolaylaşıyor."

Adımlarını ormanın içine doğru çevirdiği zaman göğsüne takılı, bir yüzük büyüklüğündeki kristalin üzerinde soluk bir parıltı vardı. Bu onun çalıştığını gösteriyordu. Aynı zamanda da yakınlarda 5. Seviye ve aşağısında en az bir mahlukatın olduğunu... Fakat boyu küçük olan bu kristalin işlevi büyüktü. Haliyle hiçbir mahlukat oraya yaklaşmadı.

"İnsanda heybet olunca da işler kolaylaşıyor tabii. Nasıl da hiçbiri yanaşamıyor yanıma?"

Ardı ardına adımlar atarken Markus'u nasıl bulacağını düşünüyordu. Adamın mektubunda sadece Kızılçam Ormanı'nda yaşadığını okumuştu. Fakat ormanın hangi bölgesinde olduğuna dair bir bilgi verilmemişti. Tamamen yabancı olduğu bu yerde neresi olduğunu bilmediği bir yeri bulmak zorundaydı.

"Tamam, bende kafa var. Yolu bulabilirim. Ama nerenin yolu olduğunu bulamam." diyip yüzünü bir yöne doğru çevirdikten sonra hızla ilerlemeye başladı. İlerlerken birkaç şişe daha elma suyu bitirmişti.

Uzunca bir süre yürüdü. Her yer birbirine benziyordu. Nereye gittiğinden tamamen bihaberdi. Gittiği yönün neresi olduğunu bile bilmiyordu.

"Ya her yere de aynı ağaçtan dikmezsin! Buradan 18. geçişim falan! Yeter artık!" Onun bu bağırışının hemen ardından yanındaki çalılardan bir ses geldi. "Heh, bi de tavşan eksikti! Bu sahneyi çok okudum, tavşan! Defol git de yoluma devam edeyim!"

Fakat düşündüğünün aksine, çalılardan oldukça yapılı gibi görünen bir sırtlan çıkmıştı. Hırlayan hayvan, yavaş adımlarla ona doğru yaklaşırken gencin yüzü değişti.

"Markus amcanın yakınlarda olma ihtimali kaçtır acaba?" diye düşündükten sonra bıçağını çekip savaş pozisyonuna geçti. "Biz ne sırtlanlar kestik. Seni mi kesemeyeceğim?"

Sırtlan iyice hırlarken gencin bir anda kaçmaya başlamasıyla neye uğradığını şaşırdı. "Evet, kesemeyeceğim!" diye bağırmıştı beyaz saçlı büyücü. Fakat avının kaçması, sadece sırtlanı harekete geçirip onun peşinden koşmasına neden oldu.

Peşindeki hayvan kısa sürede ona yetişince tüm gücüyle koşan genç büyücü, kendini yere attı. Bıçağını kendisine saldırmasını beklediği hayvana doğrultunca onun, birkaç adım ötede beklediğini gördü. Hayvan, kırmızı renkli bir çizginin ötesinde duruyordu.

Yavaşça kalkan Mathias, önce hayvana, sonra çizgiye baktı. Bu çizgi kanla çizilmiş gibi görünüyordu ve ucu belli değildi. Kocaman bir çember çizilmiş gibiydi.

"N'oldu lan? Kaldın öyle?" dedi hayvana bakarken. Sırtlan hırlasa da daha ileriye gelmedi ve arkasını dönerek oradan uzaklaştı. "Annenin yanına koş! Sana büyük lokma yememeyi öğretir belki!"

Hayvanın gidişiyle biraz rahatlayan beyaz saçlı büyücü "Ulan mahlukatları düşünürken vahşi hayvanları unutmuşum. Postumu deldirmeden ulaşabilsem bari Markus amcaya."

Bu düşüncelerle yürümeye devam etti. Uzunca bir süre yürümüştü. Biraz fazla uzun... Akşam olmuş, karanlık çökmüştü. Orman çok soğuktu. Anormal derecede soğuk... Genç büyücü titreye titreye yürüyordu. Ateş yakmayı bilmiyordu ve yanında ateş yakmak için hiçbir şey getirmemişti.

"B-Buradan ç-çıkınca k-k-kendime b-bir ateş y-yakma rehb-beri alayım." Bu soğuğun sebebini bildiğini hissediyordu. Markus... Köyde onun evinde kaldığı sırada meditasyon yaptığında etrafı soğuttuğunu hatırlamıştı. Gittikçe ona yaklaşıyor olmalıydı.

Gece iyice üşüdü. El ve ayaklarını hissetmemeye başlayınca biraz dinlenmek için bir ağaca yaslanarak oturdu. Soğukluk hala değişmemişti.

Ormandan garip sesler geldiğinde başını hızlıca oraya çevirip titremeye aldırış etmeksizin ayağa kalktı. "Tamam, Mathias. Biraz cesur olma zamanı. Hem bir savaş çıkarsa ısınırsın ve kıçını tekrar hissetmeye başlarsın."

Garip sesler devam ederken genç büyücü derin bir nefes aldı. "MARKUS AMCAAAAĞ! ÇOK KORKUYORUM, GEL AL BENİİİĞ!"

O böyle bağırdığında tüm sesler kesilmişti. Bir daha da ses olmadı. Mathias birkaç dakika savaş pozisyonunda bekledi. Fakat sonrasında bu pozisyonda kalmasının nedenininin vücudunu hissetmemesi olduğunun farkına vardı. Zorlukla yerine geri uzandığında göz kapakları yine ağırlaşmıştı. "Ulan keşke yanıma sadece elma suyu almasaydım. Ya da daha fazla elma suyu alsaydım?" diye düşündü. Yüzüğünde getirdiği her şeyi bitirmişti. Soğuktan titrerken yavaşça gözleri kapandı.

----------

Kan kırmızısı gözlü büyücü, ağacın yanında yatan gence bakıyordu. Gecenin geç saatleriydi. Ormandaki soğuk tamamen kaybolmuşken bu genç, kucakladığı bir taşı emmeye çalışırken "En sert elma suyu da taş gibiymiş ha." diye sayıkladı.

Kızıl saçlı adam, bir süre ona baktıktan sonra onu kucaklayıp, kan çemberinin merkezine doğru ilerlemeye başladı.

Hikaye İle İlgili Bilgiler #55

Dünya üzerinde mahlukata dönüşmemiş canlılar da vardır. Bunlara örnek olarak vahşi hayvanlar verilebilir. İçlerindeki kanasusamışlık, bazılarının habis enerjiye dayanabilmesini sağlamıştır. Bunlar genel olarak insanların çok uzak olduğu bölgelerde yaşayan canlılardır. Dünya üzerinde çok nadir olsa da bazı bölgelerde büyülü yaratıklar da yaşamaktadır. Mutlak Habis Enerji dirençleri sayesinde, varlıklarını daima korumuşlardır.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr