4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 16

avatar
386 0

Mathias - 4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 16


4. Cilt: Kıyamet Fırtınası
Bölüm 16

Mathias, Markus'un evinin içinde, içindeki odunların çatırdayarak yandığı şöminenin önünde uzanıyordu. Geceleyin yediği soğuktan sonra ateşi çıkmış gibiydi. Zaten o derece bir soğukta kaldıktan sonra hastalanması garip değildi.

Yavaşça gözlerini açtığı zaman dans eden ateşi görmüştü ilk olarak. Birkaç saniye ona baktıktan sonra kuvvetlice burnunu çekip başını çevirerek arkasına döndü. Kızıl saçlı büyücü karşısında oturuyordu.

"Markus amca?"

"Zorlama, Mathias. Önce şunu iç." Kan Büyücüsü yerinden kalkarak birkaç köz parçasının üzerine koyduğu çaydanlıktaki karışımdan bir bardak uzattı ona. Dumanı hala tüten bu şeyden garip bir koku yayılıyordu.

Genç büyücü ikiletmeden yavaşça içmeye başladı. Yattığı yerde doğrulmuştu. "Ne soğuktu be. Meditasyon mu yapıyordun?"

"Seviye atlıyordum." karşılığını verdi kırmızı gözlü adam. "Büyücü İmparatoru oldum."

"Helal be." Birkaç yudum daha aldı.

"Mathias, bir sorun mu var?" Markus'un yüzünde endişeli bir ifade vardı. Sonuç olarak ona yerini bildirdiği mektupta yardıma ihtiyacı olurda yardım edeceğini yazmıştı. Bu durumda gencin bir sıkıntısı olmalıydı.

"Genel bir sıkıntı diyebiliriz." Yıldırım büyücüsü tam devam edecekken adam tekrar söze girdi.

"Öncelikle Mathias... Köyünde olanlar için özür diliyorum senden. Yaptıklarımın doğruluğunu hiçbir zaman savunmadım. Fakat başka çarem kalmamıştı. Seni kandırmak istememiştim."

Mathias elindeki içecekten birkaç yudum daha alırken "Hey, hey, bunu dert etmene gerek yok." dedi samimi bir sesle. "Yaptıklarının doğruluğunu ben de savunamam. Fakat zorunda kaldığın için yaptığını anlayabiliyorum. Bu yüzden sana kızgın değilim. Calley iyileşti, Alain'in nerede olduğunu da öğrendim. Sana neden kızayım ki?"

Alain lafını duyan adamın bakışları değişti. Gözleri hafifçe dolarken "O nerede?" diye sordu.

"Meraklanma hemen. Tapınak diye bi topluluğa katılmış. Söylediğine göre mirası baskılamayı öğretiyorlarmış. İyi olacak gibi."

"Ama... Baskılamak diye bir şey yok ki..."

Bu cümle genç büyücünün yüzünü ciddileştirdi. "Nasıl yani?" diye sordu.

"Miraslar baskılanabilecek şeyler değiller, Mathias. Koşullar uygun olduğunda Kan İblisi Mirası uyanacaktır. Bu yüzden ona yardım etmek istiyordum. Ben iblisin güçlerini kontrol etmeyi öğretecektim. Vahşi bir yaratığı kafese kapatmaya çalışmayı değil."

"Yani..."

"Yaptıkları şey işe yaramayacak. Oğlumun zamanını boşa harcıyorlar."

"Bunu ona da anlatman gerekecek."

Kan Büyücüsü bakışlarını ateşe çevirdi. İç çektikten sonra "Bunu çok isterdim. Ama ona yaklaşmam, yine sorunlara neden olacak."

"Aslında... Buraya onun için geldim." Genç büyücü, elinde tuttuğu bardaktaki karışımın kalanını da bir kere de bitirdikten sonra bardağı bir kenara koydu. "Yardımın gerekiyor."

"Hangi konuda?"

"Belki sen de biliyorsundur, Kıyamet Fırtınası Mirası bir varis seçti."

Markus yavaşça ayağa kalktı. "Demek hissettiğim şey doğruydu."

"Şu üzerine gergedan oturmuş gibi olan hissi diyorsan aynen, ben de hissettim."

"Kıyamet Mirası'na sahip olmak kolay değildir. Şu andaki varisin içi öfkeyle dolu olmalı."

"O konuda... Bana pek de öfkeli görünmedi." Genç büyücü biraz daha iyi hissetmeye başlamıştı. Burnu artık akmıyordu. Hissettiği soğuk da kaybolmuştu.

"Ne demek istiyorsun?"

"Basbayağı öfkeli değil. Adam kendine büyüyü yok edeceğine dair bir amaç edinmiş diye duydum. Kısa süre önce de gözümün önünde 50 Büyücü İmparatorunu kolayca öldürdü. Ona dokunamadılar bile."

"Kıyamet Fırtınası Mirası, yıldırım temelli olan en güçlü mirastır. Varisine sağladığı hız, algı, güç ve dayanıklılık... Çok fazla. Ayrıca yıldırım büyülerini öğrenebildiğine dair bir şeyler de duymuştum."

"O kadarını bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki, o da Büyücü İmparatorlarının yeterli gelmeyeceği. Bu nedenle krallığın yanına varisler gerekiyor."

"Benden krallığa yardım etmemi mi istiyorsun?" Markus cidden şaşırmış gibi görünüyordu. "Yardım etmek istesem bile şehre adım attığım anda bana saldıracaklardır."

"Kralla bu konuyu konuştum. Senin hiçbir şeyi isteyerek yapmadığını ve mirasın üzerindeki ustalığını anlattım. Durum ciddi olduğundan dolayı, eğer yardım edersen suçlarının affedileceğini söyledi." Genç büyücünün yüzünde bir gülümseme vardı. Fakat Kan Büyücüsünün yüzü tam tersiydi.

"Fazla iyi niyetlisin, Mathias. Daha önce pek çok kez beni tuzağa çekmeye çalıştılar. Şimdi de seni kullanarak yine deniyorlar."

Mathias o an Dorn ve Shandri'yi düşündü. Onların aracılığıyla olmuş bir toplantıda söylenen şeylerin yalan olacağına inanmıyordu.

"Bu seferki durumu sen de biliyorsun. Bu bir istisna. Sen yanlarında olmasan bile bu savaşa girecekler. Fakat çok fazla kişi ölecek. Çünkü şansımız çok az. Büyücü İmparatorlarını ince kumaşlarmış gibi deliyor. Adamın Büyücü Atası olduğunu söylediler."

Markus yavaşça pencereye doğru yürüdü. Bakışları dışarıdaki ormanda dolanırken düşünceliydi. Fakat Mathias konuşmaya devam etti.

"Hadi ama, bu ormanda yaşamaktan keyif alıyor olamazsın. Daha gelir gelmez bir yılan tarafından sokulma, bir sırtlan tarafından yenilme ve soğuktan donma tehlikesi atlattım. Bence bu yer lanetli!" Hızlı adımlarla adamın yanına geldi. "İnsanlar bu sefer için seni anlamaya çalışacaklar. İstemeden işlediğin suçlar affedilecek. Normal bir hayat süreceksin. En güzeli de, Alain'e ulaşmak istediğinde diğer insanları dert etmene gerek olmayacak."

Kan Büyücüsü zayıf noktasından vurulmuştu. Mathias bunu bilerek yapmamıştı. Ama gerçekten de Markus için üzgündü. Onun yaşamak zorunda kaldıklarını ve acısını düşündükçe ona yardımcı olmak istiyordu. Ona yapılabilecek en büyük yardım da suçlarının affedilip sıradan bir hayata sahip olmasına izin verilmesiydi.

"Onlara güvenmiyorum." dedi adam.

"Bundan dolayı kimse seni suçlayamaz."

"Fakat seninle geleceğim, Mathias. Yine de seni uyarmalıyım..." Markus bir an duraksadı. "Eğer benim düşündüğüm şey doğruysa... Teslim olmayacağımı bilmelisin."

Beyaz saçlı büyücü birkaç saniye için sessiz kaldı. Ardından Kan Büyücüsünün gözlerine ciddi bir ifadeyle bakarken "Eğer seni kandırmak için benim iyi niyetimi kullandılarsa, onlar için üzülmeyeceğim." diye cevapladı.

"Bazen gerçekten de ciddi olabiliyormuşsun." Adam gülmeye başladığında genç büyücü de ona katıldı.

"Sen bir de beni birisi benim elma suyuma uzanırken gör." İkisi de bir süre güldükten sonra yemek yediler. Ormanda yaşadığından dolayı kızıl saçlı adamın evi et ve meyve doluydu. Mahlukatları uzak tutabilmek için Simyacılar Birliği'nden bazı eşyalar almıştı. Bu nedenle çemberin içinde ve belirli bir mesafe uzağında hiç mahlukat yoktu. Vahşi hayvanlar ise onun bölgesine girmiyorlardı. Bu ormanın kralı O idi.

Yemekten sonra ikili, şehre gidebilmek için hazırlanıyorlardı. Kırmızı gözlü adam, evindeki bir odaya ciddi ifadelerle baktıktan sonra kapısını kapatıp kilitledi. Fakat bununla tatmin olamadığı için, tekrar açıp içeriden bir şey aldı. Bir ok başına benzeyen bu taş, ciddi bir enerjiye sahipti. Fakat görüntüsü tamamen sıradan bir taş gibiydi.

"O nedir?" diye sordu genç büyücü. Markus'un yüzüğüne koyduğu taşı görmüştü.

"Bu benim Alain için sakladığım büyük bir şeyin küçük bir parçası. Mirası konusunda mutlak kontrol sağlamasını sağlayacak olan şey."

"Vay anasını... Birinin kafasına fırlatsan saplanır ha."

Böylelikle ikili çıkarak Markus'un kulübesinden uzaklaştılar. Krallığın yalan söyleme ihtimaline karşı adam, evinin bilinmesini istememişti. Bu nedenle çemberi geçene uzun bir mesafeyi yürüdükten sonra ormandan çıkacakları yere yöneldiler. Vahşi hayvanlar Kan Büyücüsüne saldırmıyordu. Onun yanında olduğu için Mathias da güvendeydi.

Derken kafasına gelen bir taşla yere düştü. "Ah! Kafam kırıldı! Kim attı lan o taşı!?" Kafasını tutarak ayağa kalkarken kızılçamlardan birinin üzerinde bir kuş gördü. Başını yana eğmiş bir vaziyette ona bakan kuş, yuvasında sakladığı taşlardan birini daha gagasıyla tutup ona fırlatınca, Mathias kızmıştı. Karşılık vermek adına az önce kafasına gelen taşı kuşa geri fırlattı. Bunlar olurken Markus ne diyeceğini bilmeden onu izliyordu.

"Sen ha!? Bana ha!? Taş ha!? Kafama ha!? Hem de büyük taş atmış şerefsiz!"

Fakat o daha kuşa bir taş atmışken pek çok ağaçtan kuş sesleri gelmeye başladı. Genç büyücünün ifadesi değişti. "Kuş kardeş, ben sana atmayacaktım ya. Elimden kayıverdi birden." dedi fakat bir anda etraftan üzerine taş yağdı.

"Gitsek iyi olacak, Mathias." Markus onu çekerek hızla götürmeye çalışırken pek çok kez taşla vurulan gencin her yeri morarmıştı.

"Sonra da lanetli mekan diyince bana garip garip bakıyorsun." diye söylendi.

Bir süre konuşarak ilerledikten sonra gün bitimine yakın nihayet ormandan çıkmışlardı. Etrafına bir kere daha bakan Markus "Artık geçit isteyebilirsin." dediğinde, bir süre sessizlik oldu.

"Ya sahi... Ben buraya geldim de... Bana geri dönüş için bir şey vermediler."

"Iıı... Sen, ciddi misin?" Kızıl saçlı adam yavaşça sorarken genç büyücü tedirgince gülümsedi. Fakat hemen aklına bir fikir gelmişti. Elini cebine attı.

"Tabii insanda kafa olunca, çare tükenmiyor." diyip lonca kartını çıkardı. "Madem saraya gidemiyoruz, bizim loncaya gideriz. Oradan geçeriz saraya."

"Güzel fikir."

----------

Bu sırada Kılıçdiş Loncası'ndaki herkes aşağıda oturuyordu. Dorian önündeki yemekleri mideye indirirken "Yıldırım götlü gideli çok oldu." dedi üzgün bi sesle. "Hiç gelip gitmiyor da şerefsiz."

"Aynen, ara sıra uğrasaydı bari." Eva da Mathias'ı özleyenler arasındaydı. İkizlerden ses çıkmamıştı. Tavon gözlüklerini çıkarıp masaya bıraktı.

"Oldukça yoğun çalışıyor olmalılar, öyle değil mi, Eleanor?"

Zırh eldivenlerini temizleyen lonca lideri, ona bakmadan "Shandri herkesi adam edebilir. Mathias ile bizzat ilgilendiği sürece endişe etmemize gerek yok... Sağlığı dışında bir şey için." dedikten sonra "Tabii şifacıları hazır tutuyordur." diye ekledi.

Masada oturan toprak büyücüsü "Şu mola işine seni ikna ettiğimize sevindim, Eleanor." diye muhabbete katıldı. "Her yerimiz ağrıyordu."

"Buna fazla alışmayın. Sadece eğitim veriminiz düşüyor diye küçük dinlenmelere izin verdim. Birkaç dakika içinde geri dönüyorsunuz çalışmaya."

"Tamam, tamam, dinlenebildiğimiz sürece her şeye razıyım."

Birkaç dakikanın ardından Eva'nın lonca kartı parlamaya başlamıştı. Geçit büyücüsü, kartına baktıktan sonra "Loncaya sinyal gönderiliyor." dedi.

"Mathias mı?"

"Burada olmayan tek kişi o."

Başıyla onaylayan sarışın kız yerinden kalkarak ilk katta, barın arkasında duran bir kapıdan geçti. Girdiği odanın ortasında büyük bir kristal vardı. Yeşil renkli bu kristale kendi kartını dokundurduğu zaman karttaki parlaklık kristale geçmişti. Hemen ardından bir elini onun üzerine koyup geçit açtı. Eli kristalde olduğu sürece geçit, sinyalin geldiği yere açılacaktı.

"Vay canına. O biraz fazla uzakta sanki." diye kendi kendine konuşurken ikizler hariç herkes oraya gelmişti. "İyi de sarayda olması gerekiyordu. Orada ne arıyor?"

Bu durum herkesi endişelendirirken Eva'nın geçidin kullanıldığını hissetmesi üzerine onu beklemeye başladılar.

Hikaye İle İlgili Bilgiler #56

Simyacılar Birliği, simyacılardan oluşan büyük bir topluluktur. Tüm krallıklarla işbirliği içinde olan bu kuruluş, tamamen tarafsızdır ve ücretini ödeyen herkesle ticaret yaparlar. Tüm krallıkların onlardan en çok satın aldığı şey ise, şüphesiz ki kristallerdir. Kristaller her türlü büyüye uyum sağlayabilen ve yapımı da kullanımı da kolay olan malzemelerdir. Bu nedenle simya ürünlerinin çoğunluğunu kristaller oluşturur. Bu materyal, madenden çıkarılmaz. Bazı madenlerin karıştırılması ve tepkimeye sokulması, simya kullanılmasıyla, elde edilir.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr