4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 23 Final

avatar
362 0

Mathias - 4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 23 Final


4. Cilt: Kıyamet Fırtınası
Bölüm 23 Final

Çatlağın içi, sıradan bir geçit gibi değildi. Hatta bir geçit bile değildi. Etrafın beyaz olması gerekirken çok hoş bir açık mavi tonundaydı. Yüzlerce, belki de binlerce enerji kanalı, kıvrılarak farklı yönlere doğru ilerliyordu. Bu maviliğin içinde, onların görüntüsü göz alıcıydı. Mükemmel bir düzen kurulmuş gibiydi.

Tüm bu enerji kanalları, ilerledikçe birleşiyor, kendilerinden daha geniş tek bir kanal haline geliyordu. Bu tek kanal ise, boşlukmuş gibi görünen maviliğin ortasında, havada süzülen geniş bir kayanın içinden çıkıyordu. Bu kaya, büyük bir ev genişliğindeydi.  Boyu da oldukça yüksekti.

Mathias öfkeyle atladığı bu çatlağın onu götürdüğü yeri görünce ne diyeceğini, ne düşüneceğini bilemedi. Manzara onu büyülemişti. Burası, belki de bir bakanın asla gözünü ayırmak istemeyeceği bir güzelliğe sahipti. Orada durup sonsuza kadar izlemek isterdi, fakat ilerlemeye devam ediyordu. Tam da kayaya doğru.

O, kayaya ulaştığı zaman, tam onun ayaklarının değeceği yer kırılarak kendisine yol verince, bu kayanın aslında devasa bir mağara olduğunu fark etti. İçerinin boyutu, dışarıda görünenden çok daha büyüktü. Belli oluyordu ki mekan olgusu burada farklı işliyordu. O, içeri girince kırılan yer hemen tekrar yerine oturmuş ve sanki hiç kırılmamışçasına pürüzsüzleşmişti.

Mağarsnın içinde sadece tek bir şey vardı. Yaklaşık olarak 4 metre çapa sahip, saf enerjiden oluşma bir küre... Enerji kanalları ona bağlıydı. Her yere doğru yüzlerce parçaya ayrılarak ilerliyorlardı. Dışarıdan görünen tek kanal, burada yüzlerce parçadan oluşuyordu.

İçeri girdiği anda Mathias çok güçlü hissetti. Sanki büyüleri artık tek saldırıda şehirleri yok edebileceği kadar güçlenmiş gibi hissediyordu. Bedenindeki enerji akışı öylesine mükemmelleşmişti ki, gelişim haplarından iki tanesini üst üste kullanmanın enerji damarlarına verdiği acı kaybolmuştu. Hatta damarları eski haline gelmemiş gibiydi. Geniş kalmışlar ama acı hissi yok olmuştu. Mirasını yeni kullanmış olmanın yorgunluğunu bile unutmuştu. Bu mekanın yanında, Kutsal Büyü Kristali hiçbir şeydi.

Salazar'ın "Kaynak" diye bahsettiği şey bu olmalıydı. Tüm büyünün kaynağı... Yok edilirse büyüyü tamamen dünyadan silecek olan güç...

Bunu düşünerek hayranlıkla oraya baktığı sırada onun önünde duran yıldırım gözlü genci gördü. Ellerini iki yana açmış şekilde güç topluyordu. Bedeninde dolaşan yıldırımlar bunun kanıtıydı. Kaynak'ı yok etmeye hazırlanıyordu.

"Salazar!"

Onun bağırışı, Kıyamet Varisi'nin dikkatini çekti. Güç toplamaya ara vererek başını biraz çevirip omzunun üstünden ona baktı. "Şuna bak. Tüm bu kötülüğün, öfkenin ve kibrin kaynağı. Dünyanın arındırılışı için ortadan kaldırılması gereken şey..." dedi. Sonrasında ise "Hala neden buradasın? Ölenler yetmedi mi? Neden kendini öldürtmek için bu kadar ısrarcısın?" diye ekledi.

"Planlarını gerçekleştirebilmek için beni kullandıktan sonra öylece çekip gidebileceğini mi sanıyorsun!?"

"Çekip gitmiyorum ki? Kaynak yok olduktan sonra, bana istediğiniz cezayı verebilmeniz için size teslim olacağım. Ben bu hayatta sadece bir amacı kalmış birisiyim. Ona da ulaştıktan sonra, hayatımın bir anlamı kalmayacak."

"O küreden uzak dur." cümlesi üzerine Salazar ona doğru döndü. Yüzünde ciddi bir ifade vardı.

"Hala karşı koymak niyetindesin."

"Sonuna kadar karşı koymaya geldim."

"Öyleyse arzuladığın sonu sana yaşattıracağım."

Kıyamet Varisi aniden ileri atıldı. Hedefinde bu işi hemen bitirmek vardı. İki elini de onu yakalamak için uzattı fakat hızı, genç büyücünün hızını geçemedi?

"Demek böyle olacak." Ne olduğunu anlamıştı. Buraya geldiği anda gücünde belli bir miktar artış hissetmişti. Kaynak'ın menzilindeyken, her büyücü muazzam bir güce kavuşuyordu. Fakat yine de, Kıyamet Varisi olarak, onun hala avantajı olmalıydı.

Mathias bıçağını çektiği gibi ona savurdu. Tüm bu zarara sebep olan kişiyi öldürmek, dünyaya bir iyilik olacaktı. Bedenini de Beyin Fırtınası'nı aktif tutabilmek için her an kasıyordu.

Onun saldırılarını arkasında ardıl görüntüler bırakarak savuşturan Salazar, ellerini ileri uzatıp insanları delip geçen yıldırımlarından fırlattığı zaman, genç büyücü gerçekten de yavaş görüyordu. Bir yıldırımın gelişi bu kadar yavaş olmamalıydı. Üstelik kendisi de hızlanmıştı. Saldırı gelmeden yolundan çekilmekte sıkıntı yaşamadı.

"Buradayken havan pek işlemeyecek gibi, ha?" dedi alaycı bir şekilde. "Görünüşe göre hemen hemen aynı seviyeye gelmişiz."

"Gücün artmışsa ne olmuş yani? Sadece başkalarının istekleri için savaşan amaçsız adamın tekisin. Benimle boy ölçüşemeyeceksin."

Bedenindeki yıldırımlar yükseldi bir anda. Öncekine göre çok daha hızlı bir şekilde ona doğru atıldı. Yine de Mathias hazırlıklıydı. Savuşturduktan sonra bıçağını savurdu fakat Salazar onun kolunu yakalayıp biraz büktükten sonra ayağına tekme atarak takla atmasına sebep oldu. Sırtını sertçe yere çarpan beyaz saçlı büyücü inlemişti.

"İşte bu yüzden," dedi Kıyamet Varisi. "Bu yüzden benimle boy ölçüşemezsin. Çünkü sen sadece insanların senden beklentileri için savaşıyorsun. Beklentiler için öne çıktın, beklentiler için buraya geldin ve beklentiler için bana saldırıyorsun. Ben ise kendi amacım uğruna hayatımdan vazgeçmeye hazır biriyim. Arzu ettiğin sona geldik."

Ayağını gencin boğazına bastırdıktan sonra iki parmağını onun yüzüne doğru uzattı. "Yeni Çağ'ı göremeyecek olman üzücü."

Fakat o daha yıldırımını ateşleyemeden mağaranın duvarında pek çok kırık meydana geldi ve birkaç kişi içeriye daldı. Bunlar Kan İblisi Varisi Markus, Kılıçdiş Lideri Eleanor, Garvin, Eva ve Alain idi. Onlar girdikten sonra da çatlaklar tamamen kapandı ve hepsi kendilerinde meydana gelen güç artışını hissetti. Ardından ise içerideki durumu gördüler. Hayran olmaya vakit yoktu.

"Geri çekil, Salazar!" Eleanor aniden alevlerle kaplandı ve hızla ileri doğru atıldı. Kıyamet Varisi, yıldırım hazırladığı parmaklarını ona doğru çevirip ateşlemişti ki yerden yükselen bir duvar, saldırının önünü kesti.

Fırsattan istifade, onun ayağına bir kesik atan Mathias, hızla altından kurtulup ayağa kalktı. Bir eliyle de boynunu ovuşturuyordu. "Belki senin kadar bağlı değiliz bir amaca. Ama sayıca üstünüz ve görünüşe göre buradayken sayı çok önemli." dedi aynı alaycı ifadesiyle. Gelenlere teşekkür etmek için doğru zaman değildi.

Çıkan duvar tekrar aşağı indiği vakit, alevler içindeki kadının kızgın yüzü göründü. Kasları eskisine göre daha şişkin görünüyordu. "Seni şerefsiz... Burada canını alıp cesedini o boşluğa atacağım."

"Bunun için önce bana saldırman gerekecek."

Kışkırtmaya kanan Eleanor hızla ileri atıldı. Mathias'ın bağırışını duymazdan gelerek yumruklarını savurduğu anda aniden hızlanan Salazar, onun karnına avcunu bastırarak tüm bedenine elektrik vermişti. Kasları istemsizce kasıldığından dolayı hareket edemeyen kadını kurtaran kişi Markus olmuştu. Onun kan saldırıları, buradayken çok daha güçlüydü.

Kan kazıklarından kurtulmak için kadını bırakıp geri atılan Kıyamet Varisi, ayağındaki kesiği de yıldırımla yakarak dağladı. Acı çekmeyi pek umursamıyor gibi görünüyordu.

"Hepiniz burada boş yere öleceksiniz!" Onun bedeninden her tarafa yıldırımlar saçıldı. Alain, yaralanan Eleanor ile ilgilenirken Mathias bir kere daha öne çıkmıştı. Garvin onun altından çapraz bir duvar çıkararak Salazar'a doğru uçmasını sağladığında, genç büyücü hızla bıçağını savurdu.

Çevik bir hareketle bunu atlatan yıldırım gözlü genç, arkasına düşen gence döndüğü sırada yüzüne küçük bir yıldırım isabet etti. Yıldırıma karşı mutlak sayılabilecek bir direnci olmasına rağmen, bu saldırı onun gerçekten de canını yakmıştı. Birkaç adım gerilemişti ki iyileşen kadının yumruğu tam sırtına gelerek onu ileri doğru uçurdu. Belki de birkaç kaburgası kırılmıştı. Çünkü ciddi bir acı çekiyordu.

"Burası dünya değil! Burada eski üstünlüğün yok!" diyen Mathias birkaç Enerji İpçiği bağlayıp bir kere daha Çarpma kullandı. Bu saldırının ona hatrı sayılır bir zarar vermesini bekliyordu. Fakat bunun yerine Salazar, gelen tüm yıldırımı bir eliyle özümseyip diğer elinden geri fırlattı. Böylesi bir yansıtma beklemeyen genç büyücü, zamanında tepki veremeyecekken yardımına yine savunma sınıfı olan Garvin yetişmişti.

Önünden çıkan duvar, saldırıyı engelledi engellemesine ama bir patlamayla parçalanırken beyaz saçlı büyücüyü de geri savurdu.

Markus öne çıkarak ellerini buzdan pençelere dönüştürmüştü. Salazar'ın hızına yetişemezdi belki ama alan saldırıları yüksek hızlı rakiplere karşı iyiydi. Bu nedenle derin bir nefes alıp Buz Nefesi'ni kullandığında, yıldırım gözlü gencin bedeni ince bir buz tabakasıyla kaplanmıştı. Buradaki büyü direnci artışı sebebiyle, öldürmeye yeterli değildi. Yine de darbe için yetecek zaman kazandırmıştı.

Doğrudan boğazına saldırdı. Tek pençe darbesiyle işi bitirmek istiyordu. Fakat etrafa saçılan yıldırımlar yine ortaya çıkınca geri çekilmek zorunda kaldı. Burada Linette yoktu. Alain bir ölüyü iyileştiremezdi.

Yıldırımların arasından bir küçük yıldırım daha Salazar'ın üzerine uçarak inlemesine neden oldu. O sırada yıldırımların bir anlık kesilmesini fırsat bilen Eleanor, Eva'nın tam yıldırım gözlü gencin önüne açtığı bir geçitten yumruk atarak, göğsünden yaraladı bu kez onu.

Kemiklerindeki kırıkları net bir şekilde hisseden Kıyamet Varisi ayağa kalktı. "Neden anlamıyorsunuz!? Bu, her şeyi düzeltecek olan şey!"

"Hiçbir şey düzelmeyecek!" Kadın bir kere daha saldırıya geçtiği zaman, Salazar'ın yüzünde kızgın bir ifade belirdi ve diğerlerinin yetişemeyeceği bir hızda Alain'in önünde belirdi.

"Öyleyse hepinizi öldürmeye şifacınızdan başlayacağım." Siyah saçlı genci boğazından yakalamıştı ki oğlunun tehlikede olduşunu gören Markus, bir anda gözlerinden akmaya başlayan kanlarla birlikte hızla oraya koştu. Kıyamet Varisi'ne arkasından yaklaşıp elini onun yüzüne yerleştirdi.

"Kızıl İnfaz!" O elini kaldırdıkça Salazar'ın gözlerinden, kulaklarından, burnundan ve ağzından çıkan kan, elinin önünde toplanıyordu. Alain'i bırakmak zorunda kaldı böylelikle. Tüm bedenini elektriklendirdiği zaman Markus'u da çarpmıştı. Hızla geri çekilirken yere düştü ve ardı ardına öksürmeye başladı. O, yüzündeki kanı silerken, Kan İblisi Varisi de oğluyla ilgileniyordu.

Kıyamet Varisi'nin bir kere daha kalkmaya çalıştığını gören kızıl saçlı adam, kendi kanından şekillendirdiği geniş bir kazığı hızla onun sırtından sapladı. Sırtından girip göğsünden çıkan kazık, onu yere mıhladı ve kendi kanını kusmasına neden oldu. Onlara bakarken başı yavaşça düştü. Zorlukla nefes alıyordu.

"İyi misin, Alain?" dedi Markus. Oğlunu dizine yatırmıştı. Salazar'ın bedeninin sürekli yıldırımlarla dolu olması, her bir dokunuşunu tehlikeli hale getiriyordu. Hele ki saldırı büyüsü olmayan şifacılar için. Herkes ona bakıyordu.

"İyiyi-" Su büyücüsünün konuşması, bir gök gürültüsüyle birlikte yüzüne gelen kanla kesilmişti. Onu dizine yatıran babasının ağzından akan kan, bu kez miras yüzünden değildi. Göğsündeki yumruk genişliğindeki delikten bakanlar, ona doğru parmağını uzatmış olan Kıyamet Varisi'ni görebilirdi.

Markus yere yığılırken Mathias "Markus amca!" diye bağırarak ona doğru koştu. Salazar bir kere daha onlara saldırıyordu ki Eva bir geçit kullanarak onun saldırısını kendisine döndürdü. Kendi yıldırımıyla çarpılan varisten ses çıkmıyordu.

Alain iyice açılmış gözlerindeki korku dolu bir ifadeyle babasına baktı. Tam da onu gerçekten anlayıp kabullenmeye başlamışken onu kaybedemezdi. Şimdi pozisyondaki roller değişmişti. Dizde yatırılan kişi Markus'tu. Oğlu telaşla şifa büyülerini yapmaya çalışırken hafifçe onun kolunu sıkıyordu.

Öfkeli bakışlar tekrar Salazar'a döndüğü anda korkunç bir şeyi fark ettiler. Yıldırım gözlü genç, sadece dikkati dağıtmak için bunları yapmıştı. Şimdi Mathias buraya ilk geldiğinde yaptığı gibi güç toplamaya başlamıştı. Ne yaptığının fark edildiğini gördüğü anda ise daha fazla beklemeden bir yıldırımla da Kaynak'a saldırdı.

Yıldırım, Kaynak'ın enerjisiyle buluştuğu anda mağara sallanmaya başlamıştı. Yüzlerce enerji kanalı yavaş yavaş yok olmaya başlamışken, Markus ağır ağır gözlerini kapatmıştı.

"Baba!" diye seslendi Alain, mağaraya aldırış etmeksizin. Kan İblisi Varisi bilincini kaybedince Salazar'ı yere mıhlayan kan kazığı da tekrar sıvılaşmıştı. Şifacı tekrar "Baba!" diye bağırdıktan sonra bir tepki alamayınca yerde yatan Kıyamet Varisi'ne baktı. "Sen..."

Bir anda onun da gözlerinden kan akmaya başlamıştı. Öfkeylr ayağa kalktığı sırada burnundan da kan akmaya başlayınca Eleanor onun kafasına vurdu ve bayılttı. "Buradan çıkmalıyız!"

Düşen kayalar parçalanınca enerjiye dönüşerek hiçliğe karışıyordu. Eskisi gibi tekrardan oluşum yoktu. Üstelik düşen her bir parça, tıpkı buraya geldikleri zamanki gibi bir çatlak açıyordu orada. Bunların her biri geçitti.

"Hangisine!?" diye sordu Garvin. Hepsi birbirinin aynıydı ama nereye açıldıklarını bilmiyorlardı.

"Umalım da geldiğimiz yere gitsin. Linette'e ihtiyacımız var!" diyen lonca lideri, herkesi sırayla aynı çatlağa fırlattı. Kendisi de baygın olan Markus'u almıştı. Kan İblisi Varisi'nin bilinci yerinde olmasa da bedenini yarı sıvı bir hale getirmiş gibiydi. Yarasının etrafı tamamen sıvılaşmıştı. Hayata tutunmaya çalıştığı belliydi. Kendisi de çok geç olmadan atladığında, orada sadece Salazar kalmıştı.

Ağır yaralı bir şekilde yerde yatan yıldırım gözlü genç de ellerini kullanarak sürünmeye başladı. Onların gittiği yönden farklı olarak başka bir köşeye doğru gitmişti. Her yerdeki çatlaklardan birine girmek istiyordu. Fakat göğsündeki bu yarayla hareket etmek büyük bir işkenceydi ve her an ölebilirmiş gibi hissediyordu.

"Tamamen yok olmadı... Şimdi ölemem... Daha değil..." diye kendi kendine konuşurken bir çatlağa da o girdi. Kaynak'tan uzaklaşırken bu mağaranın iki bölgenin tam ortasında olduğunu gördü. Bir taraf mükemmel bir açık maviyken, diğer taraf göz alıcı bir kırmızılıktaydı. Tıpkı mavi taraf gibi oraya da giden binlerce kanal vardı. Yok olmaya başlamış kanallar...

Böylelikle artık hiçbir şey göremeyene kadar aşağı düştü.

----------

Grup tekrar savaş bölgesine inmişti. Bu, tanrının bir lütfu gibiydi. İnsanlar onların geldiğini görünce hemen yanlarına geldiler. Mathias "LİNETTE! ÇABUK BURAYA GEL!" diye bağırdığında genç kız telaşla oraya gidip Markus'u gördü.

Onlar yokken enerji toplamıştı. Yarayı görür görmez ellerini ona doğru uzatıp "Nihai Büyü! Ters Akış!" dedi. Işık tabakasıyla kaplanan kızıl saçlı adam zorlukla nefes alırken yarası iyileşmeye başlamıştı bile. "Bunun gibi bir yaraya ancak o dayanırdı zaten."

Kralın da oraya gelmesiyle tüm bakışlar onların üzerindeydi. Shandri de meraklanmıştı. Ama en meraklı kişi şüphesiz Dorian'dı. Mathias'tan başlayarak herkese sırayla sarıldı. Yıldırım büyücüsünü iyice bastırmıştı. Neler olduğunu sordukları zaman, önce birbirlerine bakan grup, sonrasında olanları bir bir anlattılar. Salazar'la yaptıkları savaşı, kandıkları aldatmacayı ve onun Kaynak'a saldırışını... Kimse onları suçlayamadı. Çünkü herkes Kıyamet Varisi'nin gücünü görmüştü. Markus'un onu öylesine ağır yaraladığını da anlatmışlardı. Böylelikle adamın affedileceği kesinleşmişti.

"Sanırım başlıyor." dedi Linette. Şifa büyüsü tamamlanmıştı. Fakat kızın tüm enerjisi küçük zerreler halinde gökyüzüne yükseliyordu. Aynı anda askerlerin çoğusunun da enerjisi yükseldi.

İnsanlar neler olduğunu anlamaya çalışırken askerlerden birisi "Büyü gücüm yok oldu!" diye bağırdı. Enerjisi yükselmeye başlayan kişilerin tamamı, tüm büyü güçlerini kaybetmişlerdi. Buna Linette de dahildi. Sahip olduğu miras, Kıyamet Mirasları gibi kendi enerjisini vermiyordu ona. Kısaca, İlahi Melek Varisi artık yoktu.

Herkes bir ağızdan konuşup yakınırken Mathias "Tamamen başaramadı." diye düşündü. Çünkü hatrı sayılır bir kitlenin büyü gücü hala yerindeydi. "Başaramayacak da artık."

İnsanlar büyü güçlerinin kaybolmasıyla korkuya kapılmışlardı. Kaybetmeyenler ise her an kaybedeceklerinden korktular. Fakat bu kayıp, devam etmedi. Kimseden enerji yükselmedi artık.

"Üzgünüm, Linette." dedi Mathias. Genç kız ona içtenlikle gülümsedi.

"Önemli değil, Fırtına Habercisi Varisi. İyileştirdiğim son kişi Markus Castillon gibi biri olduğu için mutluyum."

Genç büyücü, kızıl saçlı adama baktı. "İyileşti mi?"

"Yakında kendine gelir."

"Her şey için teşekkürler."

"Asıl biz teşekkür etmeliyiz. Senin cesaretin olmasaydı, şimdiye kimsede büyü gücü kalmayacaktı."

"Be-" Genç büyücü cümlesini tamamlayamadan bir anda devasa bir kapı belirdi savaş alanında. Antik Harabelere benzeyen bu kapının üzerinde fırtına bulutları dolaşmaya başlamıştı. Tüm dikkatler gri sütunlu, siyah kapıya yönelince, yavaşça aralandı.

"Bu da ne?" dedi genç büyücü.

"İşte bu," Shandri oraya gelirken konuşuyordu. "İşte bu senin mirasını tamamlayacak olan şey. Mirasın boyutuna git ve ilmini öğren."

"Bundan emin misin?" Gencin sorusuna kimse karşılık veremeden görünmez bir güç tarafından çekiliyormuş gibi miras kapısına doğru sürüklenmeye başladı. Geri geri yürümeye çalışsa da başarısız oldu ve "Bu oldukça korkutucu!" diye bağırırken bir anda kapıdan geçerek kayboldu. O gidince kapı kapandı ve yavaş bir şekilde silikleşerek tamamen yok oldu, sanki hiç var olmamışçasına...

----------

Bu sırada büyük bir ormandaki açıklık bir bölgede, pek çok haydut yaşlı bir adam ve torununu sıkıştırmışlardı. Onlardan birisi, kısa beyaz saçlı ihtiyara yaklaşarak "Geçen sefer bizi ilaçlarla kandırarak yolladın ve bu güzelliği sakladın, değil mi moruk?" diye sordu.

Yaşlı adam, torununu kendi arkasına doğru çekerken "Size istediğiniz her şeyi veriyorum zaten. Bütün günüm sizin ilaçlarınızı yapmakla geçiyor. Ailemden uzak durmanız konusunda anlaşmıştık." dedi.

"Anlaşmış mıydık?" diyen haydut, arkasındakilere dönerek "Böyle bir anlaşma hatırlayanınız var mı?" diye sordu. Hepsi olumsuz anlamda sallamıştı başlarını. "Bak yokmuş."

"İsterseniz daha fazla ilaç yapabilirim."

"Bunu da isteriz tabii. Ama kızı da istiyoruz? Nasıl yapsak ki? En iyisi ikisini de alalım." Onlar kahkahalarla gülerken oraya aniden bir geçit açıldı ve kanlar içindeki siyah saçlı bir genç, ormanın içine düştü. Tüm gözler onun üzerindeyken zorlukla başını kaldırıp nerede olduğuna bakmıştı.

"Bu kim lan? Şunu öldürün hemen. Kızı da alın, gidiyoruz."

"Hayır!" Yaşlı adam, torununu korumaya çalıştı fakat karnına yediği bir yumrukla kendini yerde buldu. O sırada torunu ağlıyor ve dedesine geri dönmeye çalışıyordu. Fakat nafileydi. Haydutlar, güçlü adamlardı.

İki kişi de genci öldürmeye giderken, Kıyamet Varisi tüm yaralarına rağmen zorlukla ayağa kalktı. "Sizden iğreniyorum." dedi. Liderin dikkatini çeken şey onun göğsündeki delikti.

"Senin işin bitmiş zaten. Öldürmeyip geberene kadar sürünmeni izleyeceğim."

"Sizler... Aşağılık varlıklarsınız. Birazcık gücünüz var diye... Herkese istediğinizi yapmakta özgür olduğunuzu düşünürsünüz... Kibrinizden geçilmez... Zavallılığınız midemi bulandırıyor."

Haydutların siniri bozulmuştu. Kızı tekrar bırakıp hepsi gence yöneldi. Genç kız hemen dedesine koşmuştu.

"Birkaç dakika uzun yaşa dedik ama anlaşılan sen erken ölmek istiyorsun. Olabildiğince acılı yapalım madem." Tüm haydutlar yavaşça kendisine yaklaşırken Salazar'ın yüzündeki ifade öfkeliydi. Yavaşça bir elini kaldırdı.

"Büyü gücünüz olmadan bile yaşamayı hak etmiyorsunuz." dediği anda elinden fırlayan yıldırımlar, tüm haydutları saniyeler içinde çığlık çığlığa öldürdü. Ormandaki kuşlar onların bağırışlarından kaçmışlardı. Küle dönen cesetleri, parçalanıp toz haline geldiğinde rüzgar tarafından uzaklara savruldu.

Yaşlı adam ve torunu hayretler içerisindeyken yıldırım gözlü genç yere yığıldı ve bilinci kapandı. İhtiyar hemen onun yanına koştu. "Bana yardım et!" dedi torununa ve genci sırtına aldı. Yakındaki kulübesine doğru olabildiğince hızlı gidiyordu.

Oraya vardığı gibi onu yatağa yatırıp yarasını kontrol etti. "Çoktan ölmüş olmalıydı." dedikten sonra boynundaki kolyeyi açarken "Hazinemi hayatımızı kurtaran kişi için kullanacağım." diyerek içinden çıkardığı hapı ona yutturdu.

"O, Reddedilmiş Ölüm Hapı mıydı?" diye sordu kız.

"Evet."

"O sana ustandan kalan miras değil miydi? Bir antik hazineydi."

"Bunun önemi yok. Bu genç hem senin, hem de benim hayatımı kurtardı. Eğer öylece ölmesini izlersek, yaşamanın ne anlamı var ki?"

Kız da başıyla onayladıktan sonra ona baktılar. Görünüşe göre kemiklerinde de kırıklar vardı. Simyacı olan adam, merhemler hazırlamak için masasına geçerken "Yaranın durumuna bakarsak, Reddedilmiş Ölüm Hapı onu yarım saat içinde iyileştirecektir. Fakat uyanması bir hafta alabilir." dedi. "Bana biraz Kemik İliği Otu ver."

Kız hiç beklemeden istenilen malzemeleri verdi ve dedesinin merhemi hazırlayışını izledi. Yeşil ateşin şifa ürünleri yapışırken sağladığı etki artışı sayesinde, merhem kuvvetli olacaktı.

Hazırlanan merhemi de ona sürdükten sonra ilgilenebilecekleri her şeyle ilgilendiler. Gece olduğu zaman bir fırtına başlamıştı. Çok fazla gök gürültüsü olmasına rağmen bir tane bile yıldırım yoktu. Kız ve dedesi uyumuşlardı.

Gök gürültüleri devam ederken yatakta yatan genç bir anda gözlerini açtığında, yıldırım şeklindeki göz bebeği parlarken, uzun zamandır beklenen yıldırımlar düşmeye başlamıştı ormana...

Hikaye İle İlgili Bilgiler #63

Büyü direnci, sadece seviyeyle ilgili bir durum değildir. Kişinin sahip olduğu büyülerin türü de büyü direncini etkiler. Saldırı büyüsü olmayan şifacıların direnci, saldırı büyüleriyle dolu büyücülere göre daha azdır. Savunma tipi büyücüler ise en yüksek büyü direncine sahip kişilerdir.

Antik Hazineler pek çok silah, materyal veya başka türde eşyalar olabileceği gibi simya türünde de olabilirler. İksir tarifleri, hap tarifleri veya güçlü silah planları gibi şeyler de mevcuttur. Bunları yapmak normale göre çok daha zor olmakla birlikte, etkisi de normale göre kat kat fazladır.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr