Bölüm 71: Gökkuşağı Mağaraları

avatar
1607 0

Mavi Elma - Bölüm 71: Gökkuşağı Mağaraları


Adem’in uçan kılıcıyla yaptığı yolculuğun süresi çoktan üç haftayı bulmuştu. Adem tüm bu süre boyunca Cennet Ateşinin ikinci seviyesine çalışmış ve en sonunda ufakta olsa bir başarı yakalamıştı. İkinci seviyede bulunan yüz altmış iki hareketin ilk hareketini sonunda tamamlamıştı. 

 

“Bedenimdeki ateş çok daha güçlü görünüyor.” 

 

Sadece ilk hareketi tamamlamasına rağmen bedeninin daha iyi bir durumda olduğunu fark eden Adem’in mutlu olmaması içten bile değildi. Bu süre zarfında elbette ki sadece Cennet Ateşine tekniğine çalışmamıştı. Bunun yanı sıra yeni baltalarını nasıl kullanması gerektiğini de iyice pekiştirmiş ve baltalara iyice adapte olmuştu. Yaptıklarını düşünen Adem “İleride yapacağım kavgalarda çok daha sıkı olacağım!” diye mırıldanıyordu. 

 

Adem kendisi için oluşturduğu kamp alanında kitabını dışarıya çıkardı ve hemen birkaç kelime karaladı. Kitabının değiştirmiş olduğu tutum ile birlikte Adem’in uçuk tekniklere bakma gibi bir düşüncesi dahi kalmamıştı. Bundan ötürü de sadece kendine yetecek tekniklere odaklanıyordu. 

 

“Ucuz balta teknikleri.” 

 

Kitaba yazdığı bu kelimelerden sonra kısacık bir süre bekleyen Adem, birden ortaya çıkmaya başlayan ükelimelerle hemen hazır duruma geldi. Hızla okumaya başlayan Adem’in suratında küçük bir gülümseme ortaya çıkmıştı. 

 

“Balta Tufanı; Bu tekniğin sahibi olan Hıdır Budur, vücudun savaş sırasında son derece esnek olmasını ve vücudun bu esnekliği kullanarak maksimum düzeyde anlık hasarlar çıkarmasını amaçlamıştır. Tekniğin içerisinde bulunan on iki hareket ile birlikte, tekniği kullanan kişinin savaş alanında esnekliği büyük oranda artacak ve tekniği kullanan kişi anlık saldırılar ile rakibi daha ne olduğunu anlayamadan hemen ortadan kaybolacaktır.”

 

“Bu tekniğin Sonsuzluğun Işığı Kitabında görünmesini istiyorsanız kitap üzerine 50.000 ruh taşı koymanız gerekmektedir.” 

 

Adem son okuduğu cümle ile birlikte ağzında bulunan suyu püskürttü. “Dandik teknik için 50.000 ruh taşı istemek nedir?! Bu resmen soygun, kim 50.000 ruh taşı saklamışta sen bulacaksın lan!” 

 

Şansına küsen Adem’in yapabileceği en ufak bir şey yoktu. Bundan ötürü de sadece kitabını kapatabilir ve küfürler savurabilirdi. 

Adem sabaha kadar, tüm tekniklere bakmış ve hepsinin fiyatının 50.000 ruh taşı olduğunu fark etmişti. Adem’in bu kadar büyük bir meblayı karşılayabilmesi için ya bol miktarda adam öldürmesi gerekiyordu, ya mühür sanatını çok hızlı öğrenmesi gerekiyordu, ya da… Adem bunu düşünmek bile istemiyordu. 

 

Sabahın ilk ışıklarıyla Kıdemli Ouz’un uçan kılıcına atlayan Adem, hızla devasa dağlara doğru ilerlemeye devam etti. Sarmaşık dağlarının en göze çarpan özelliği şüphesiz dağları dahi kaplayan devasa köklerdi. Kökler o kadar büyüktü ki, Adem bu köklerin herhangi bir tanesinin üstünde karıncaya döneceğini çok iyi biliyordu. 

 

 

Porrrşk!

 

Adem’in baltasını indirdiği canavarın kafası ortadan ikiye ayrılmıştı. Adem’in suratı son derece memnun bir gülümseme ile gülüyordu. Yeni baltalarını kullanmayı tam olarak öğrendiğinden beridir avlanması çok daha kolay olmuştu. Arena tanrısının büyük çantası ile birlikte bir avlanma limitinin de bulunmaması onun çok işine geliyordu. 

 

“Hehe! Bakalım bu Yedi Renkli Tavus Kuşunun neleri varmış.” 

 

Hızlıca kuşun tüylerini yolan Adem, tüylerin hepsini çantasına depolamayı ihmal etmedi. Bunu yapmasının en büyük sebebi ise Yedi Renkli Tavus Kuşu'nun tüylerinin Deli Dumrul tekniğinin ilk seviyesinde kullanılan mühür için gerekli bir malzeme olmasıydı. 

 

“Geriye sadece üç yüzyıllık yıldız suyu kaldı. Ondan da bir bardak kadar bulabilirsem ilk mührün formülü tamamlanacak. Ondan sonra bir toprak çekirdeği bulmalı ve onu eriterek uygun mühürler ile bedenime uygulamalıyım. Bu şekilde mühür sanatına da girmiş olacağım!” 

 

Adem’in suratındaki kendinden emin gülümsemesi insanın içini ısıtacak cinstendi. Gülerken kurt gözlerinin içi gülüyordu. Küçük bir çocuk olsada oldukça iyi bir görünme sahip olan Adem’in bu durumu kesinlikle çok tatlıydı. 

 

“Gökkuşağı Mağaralarını bulsam iyi olacak. Burada durmak akıl karı değil. Her tarafım canavarlarla dolu ve uyumak bile çok zor!” 

 

Sarmaşık dağları son derece tehlikeli bir bölgeydi. Bunun en temel sebebiyse; bölgede güçlü uzmanların içeri girmesini engelleyen bir büyünün olmasıydı. Kıdemli Ouz’da bundan ötürü Adem’i bu göreve göndermişti. Hiçbir canlı güçlü uzmanlar tarafından avlanamadığı için buradaki canlılar rahatça üreyebiliyordu ve sayıları orantısız bir şekilde artıyordu. 

 

Rorororo!

 

Bir çığlık duyan Adem, hemen kafasını sesin geldiği noktaya çevirdi. “Bu iyi değil…” diye düşünen Adem hemen uçan kılıcına atladı ve gözüne uygun gelen ilk mağaraya doğru hızla uçtu. Ruhsal gücü azalan Adem, kendisini güvence altına aldığında meraklı gözlerle hemen eskiden bulunduğu bölgeyi izlemeye koyuldu. 

 

Kırk metrelik zümrüt yeşili devasa bir kuş, hızla yere doğru inmiş ve daha sonrasında hemen havalanmıştı. Bunu gören Adem’in korkmaması içten bile değildi. “Orada birkaç saniye daha beklesem, o kuşun avı ben olabilirdim!” 

 

Zümrüt Yeşili kuşun avlamış olduğu şey ise on metrelik büyüklüğe sahip olan magma ayısıydı! Pençeleri arasında ölü bir vaziyette bulunan ayıyı hızlıca uzaklara götüren kuş giderken tekrardan o değişik çığlığını atmıştı. 

 

Rorororo!

 

Bunu gören Adem’in rahatlaması en azından yarım saat sürmüştü. Nefesini düzene koyan Adem’in, kafasını hızla sağa sola döndürerek mağaranın dışını inceliyordu. Kuşun gittiğinden emin olduğunda hemen mağaradan fırladı ve “Hehe! Kader Meridyenini açtıktan sonra nasıl gelip beni yakalayabilirsin ki!” diye bağırdı.

 

Kendisini övdüğü sırada, gözleri bir başka yöne doğru takıldı. Bu görmüş olduğu şey, Sarmaşık Dağlarının iki dağ sırasından diğerindeydi. Dışarıdan rengarenk gözüken bu mağaraları fark eden Adem’in gözleri ışıltılar saçtı. 

 

“Aslında bulması o kadar da zor değilmiş…” 

 

Hızla uçan kılıcına atlayan Adem, kendisini mağaraya doğru yönlendirdi. Geride arkasında bıraktığı minik bir bulanıklıktan başka bir şey kalmamıştı. 

 

 

Sarmaşık dağlarına giren bir başka gruptaki insanlar derin bir nefes aldılar. “Hemen kamp alanında nöbet tutacak altı kişiyi ayarlayın!” 

 

Emir geldiğinde insanlar ne kadar somurtkan olsalar da uyguladılar. Hızıroğulları ailesinin yüksek sınıflıları liderliği çoktan ele almıştı. Hepsi akraba olsa da aralarındaki sınıf farkı çok büyüktü. Bundan ötürü gelişimleri de bu duruma orantılıydı. Düşük sırada yer alanların üst sıraları ezebilmesinin imkanı dahi yoktu!

 

“Kuzen, ne düşünüyorsun? Sence bu Adem Çulsuz denen çocuk bu dağların neresine doğru ilerledi?” 

 

Alev kendinden emin bir gülümseme ile göğsünü kabarttı ve göğsüne hafif bir yumruk attı. “Bu kuzeninin buraya hazırlıksız geldiğini mi sanıyorsun? Bu Adem Çulsuz denen sapık Cennet Ateşi tarikatından Kıdemli Ouz adlı birisinin görevini yapıyormuş. Göreve göre bu çocuğun gitmesi gereken yer şüphesiz Gökkuşağı Mağaraları. Orada bulunan bir nesne için bu göreve çıktığını duydum. Ancak ne aradığını bilmiyorum. Bu haberleri kulağıma fısıldayanlar bu bilgileri bulamamış.” 

 

Gözleri alevler içerisinde yanan Şemsettin, hemen gözlerini havaya doğru dikti. “Üç gün içerisinde o mağaraları bulacak ve mağaralara gireceğiz! Ne mola vermek var, ne de uyumak. Hızlıca mağaraları bulacak, ancak ondan sonra dinleneceğiz!” 

 

Ellerinde kımız şişeleri tutan diğer Hızıroğlu Aile üyeleri şişeleri havaya kaldırdı. “İntikam için!” 

 

“Hua!” 

 

 

Bu sırada Cennet Ateşi Tarikatında gözleri bir anda açılan birisi vardı. Bu kişi Kıdemli Ouz’dan başkası değildi. Yanında bulunan Kıdemli Bahar ile birlikte meditasyona dalmış olan Kıdemli Ouz’un bu anlık hızlı nefes alışverişleri ile Kıdemli Bahar da hemen meditasyonundan kalktı. 

 

“Ne oldu?” 

 

Kıdemli Ouz’un yüzünde derin bir gülümseme vardı. Kısa bir süre sonra da kahkaha atmaya başladı. “Adem’e vermiş olduğum uçan kılıç sonunda Sarmaşık dağlarının içine ulaştı!” 

 

Kıdemli Bahar bu sözleri duyduğunda gülümsemeden edemedi, “Sonunda o antik tekniğinin ikinci seviyesini uygulayabileceksin demek!” 

 

Kıdemli Ouz’un gülüşü aralıksız devam ediyordu, “Bu tekniğin sadece iki seviyesini bulabildim, ancak şuna bak; ilk seviyesiyle bile gücüm çoğu Ruh Oluşumu kişisinden daha yüksek. Üstelik daha sadece üç fener söndürdüm!” 

 

Kıdemli Bahar sadece kafasını sallamakla yetindi, “Gerçekten de çok güçlü bir teknik. Doğayı mahvetmiyor olsa kesinlikle bende bu tekniği uygulamak isterdim! Ancak bir kez o çekirdek yerinden çıkartıldığında doğayı mahvedecektir. Sence Sarmaşık Dağlarındaki o manyak Dört Kollu Maymun bu Adem denen çocuğu sağ bırakır mı?” 

 

“Üç yıldır hamile olan bu maymunun doğurmasına çok az kaldı. Elbette ki o maymun da bu çekirdeği istiyor. Bu sayede yavrusu muazzam güçlü olabilecek, iyi ki çekirdeği kendisi kullanamıyor. Kullanabilseydi kesinlikle bizi yok edecek bir güce sahip olurdu!” 

 

“Diyorsun ki…” 

 

Kıdemli Ouz kafasını salladı, “Doğru düşünüyorsun, düşünsene Ruh Oluşumunda bulunan bir üstün canavar ne kadar güçlü olurdu?” 

 

Kıdemli Bahar bu sözleri duyduğunda içi titredi. Öyle bir durumda maymunun gücünün ne kadar olacağını bilemese de kesinlikle kendi gücünü geçeceğine emindi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr