“Bu kadar?”
“Mm.”
XP barım zirveye yükseldi.
Hemen ardından ise arayüzüm parıldadı ve görüşümün sağ üstündeki sayı 98’den 99’a yükseldi.
Yarın büyük gün.
2 yıl önce buraya geldiğim günü hala hatırlayabiliyorum.
SAO’nun bitmesiyle bana ne olacağını acayip merak ediyorum. Hayatıma bu evrende mi devam edeceğim? Aslında bu büyük bir sorun olmaz. Sonuçta bu dünyanın teknolojisi benimkine göre daha ilerde.
Ya da gözlerimi eski dünyamda mı açacağım? Bu da problem değil.
Ama ya...
Her neyse. İhtimalleri bir kenara bırakmak en iyisi.
Açıkça söylemek gerektirirse 99 seviye olmak oldukça iyi hissettiriyor. Statlarımın bu kadar yüksek olması yaptığım her hareketi daha hızlı ve kolay yapıyor. Bu hissiyatı verebilmiş olmaları SAO’nun en azından teknik açıdan iyi bir oyun olduğuna işaret ediyor.
Berke’yle beraber toparlandık ve Collinia’ya geri döndük. Yarın yapılacak olan boss baskınından önce hazırlık yapmamız gerekiyor. Ayrıca bu hazırlıkların yanında bir baskın toplantısı da yapacağız. Bu toplantı baskına katılacak herkesi değil, Genel arkadaş çevremizi içeriyordu.
70. Katın sonrasındaki ana şehirlerde Meşhur O.Ç’'nin yeri yoktu. Haliyle Berke ve benim elimizi cebimize atıp bu dükkanları açmamız gerekti.
Aah ah...
Ne zaman birilerinin pilav nohut yediğini görsem gözlerim yaşarıyor.
Ehm...
75. Kata açtığımız Meşhur O.Ç’nin yerine vardık ve içeri girdik. O.Ç abi her zaman olduğu gibi kasanın başında çalışıp duruyordu. Bir masa seçip oturduk ve diğerlerinin gelmesini bekledik.
Gelen ilk kişi bizim çocuktu. Bizi görünce gülümsedi ve yanımıza oturdu.
SAO animesinin sonundakine kıyasla çok daha iyi bir kişiliği vardı. En azından artık her konuşmasını duyduğumda başıma ağrı girmiyordu.
Birer birer geriye kalan herkes toplanmaya başladı.
Asuna...
Agil...
Klein...
Argo...
Silica...
Lisbeth...
Bu tayfa biz olmasak da bir arada olacaktı. İster istemez ben ve Berke de öyle ya da böyle bir parçaları olmuştuk diyebilirim.
“Bu arada şu ana kadar hiç sormadım ama...” Dedi Agil. Agil bu insanlar arasında en iyi geçindiğimiz kişiydi sanırım. “Siz nerelisiniz?”
“Hmm...”
Berke’yle birbirimize baktık. Cevap verip vermemek konusunda kararsızdık.
“Türkiye.”
“Vay be. Japonya’ya ne zaman geldiniz?” Diye sordu hemen ardından.
“Gelmedik?”
“Ne? Nasıl girdiniz ki oyuna?” Diye sordu bizim çocuk.
Bir kere daha Berke’yle birbirimize baktık.
Bu sorunun cevabını ben de merak ediyorum. Nasıl oldu da birer Nervegear bulup SAO’nun betasına katılabildik ki?
“Neyse... Cevap vermek zorunda değilsiniz,” diye devam etti bizim çocuk.
“Oyunu bitirdikten sonra Japonya’ya gelmeyi düşünür müsünüz?” Diye sordu Agil. “Mekanımda sizi ağırlarım.”
“Hmm... Önce Japonca öğrenmemiz gerekecek...”
Ufak ufak muhabbetler ederek günün geri kalanını geçirdik. Hepimiz sonraki gün yapılacak olan baskın için heyecanlıydık. Yani... Neredeyse hepimiz. Silica ve Lisbeth falan baskına katılmıyordu.
Her şeyin bitmesine az kaldı...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..