“Diğerleri mi?” diye tekrarladı Rin. Kafası karışık bir şekilde Archer’a baktı. Büyük ihtimalle şu ana kadar yaptığım bütün savaşları izlemişlerdi. Bu da bahsettiğim 5. efendinin kim olduğu sorusunu ortaya çıkartıyordu.
“Mm. Diğerleri.”
“O zaman birileri...” diye mırıldandı Rin. Ben de kafamı sallayarak onayladım.
“Aynen öyle. Yendiğim kişilerden biri başka bir hizmetkarla bir daha anlaşma yaptı.”
Biz bunları konuşurken Berke tapınağın bariyerini bir kere daha ateşledi.
Kısa bir süre sonra ise bariyerin üzerine ağır saldırılar yağmaya başladı.
Normal olarak ben, bu kişilerin kim olduğunu oldukça iyi biliyordum.
“Ortaya çıksanıza abicim! Bizi bekletmeniz pek iyi olmaz!” diye bağırdı birisi tapınağın hemen önünden. Ben de iç çekip sesin geldiği tarafa doğru yürümeye başladım. Yanına Gılgamış’ı almış, tapınağın bariyerine saldırmakta olan kişi, tabii ki Shinji’ydi.
Aslında şikayetçi değilim. Sonuç olarak kendi ayaklarıyla üzerime gelmeleri, onları yenmemi kolaylaştıracak. Gılgamış tehlikeli birisi ve bu dünya üzerinde bulunması uyugn değil.
Saber materyalize oldu ve “Ne yapıyoruz?” diye sordu.
Ben de bir süre suratına bakıp cevap verdim.
“Rice etsem tapınağın öbür tarafından saldıran Berserker’la ilgilenebilir misiniz?”
Archer ve Saber bir süre birbirine bakıp başlarıyla onayladılar. Onların uzaklaşmasını izlerken arkamdan bir başka bağırış geldi.
“Melez! Çık ortaya!”
İç çektim.
Bülent’e beklemesini söyledim. Haliyle Kutsal Kase Savaşı’na ailelerden birinin el atması yasaktı.
Tapınağın kapısından çıktığımda, havada sessizce süzülen altın renkli bir uçak vardı. Bu, Gılgamış’ın uçağı, Vimana’ydı.
“Melez! Sen bu alemde göz zevkime en çok zararı verensin! Çabuk şu kapıları açasın!”
“Ne? Aman neyse...” diye mırıldandım. Bu yürüyen antikanın konuşmaları can sıkıcıydı. Gözümü yukarı kaldırdığımda, uçakta, Gılgamış’ın yanında duran Shinji’yi gördüm.
“Ne oldu abicim!? Önceki karşılaşmamızda kendini iyi hissettin mi? Bu sefer aynısı olmayacak da! HAHAHAHAHAHAH” diye haykırdı Shinji. O mesafeden sesini duymak oldukça zordu. Bu sebeple salak gibi görünüyordu.
Ay bu ne be? Delirmiş bu?
“Nasıl yani? Neyse. Aşağı inecek misiniz yoksa ben mi oraya geleyim?” diye sordum. Shinji’nin aksine ben, sesimi mana kullanarak güçlendirebiliyordum.
Sorumu gören Gılgamış’ın tek kaşı yükseldi. Eğleniyor gibi görünüyordu.
Ortaya çıkan Berke, büyüsünü gerçekleştirdi.
“Pilav... Vodka!”
Bir anda ayaklarım yerden kesildi ve havaya yükselmeye başladım.
Bazen Berke’nin güçlerinin bir sınırı olup olmadığını sorguluyorum. Pilava ne karıştırsa bir yetenek ortaya çıkıyor gibi.
Göklere yükselip onlarla aynı hizaya gelmemizi izleyen Gılgamış gülümsedi.
“Beni eğlendiresin melez!”
“Başka ne istersiniz paşam..?”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..