Birisi gizli işleri için bitki topluyordu ve hedefleri depodaki nadir şifalı bitkilerdi.
Aaron bunu anlamıştı.
Ancak bunu nasıl başarıyordu?
Kasabadaki herkes birbirini tanırdı. Çocuklar arasındaki kavgalar dışında sadece aileler arasında sürtüşme vardı. Bunlar ise dükkan, yer ve öncülük içindi.
Bu yüzen Calvin’i kasabadan birisi yönlendiremezdi.
Calvin aptal değildi. Kolayca bastırılsa dahi her şeyin farkında olmalıydı. Fakat yardım istemek yerine istekleri gerçekleştirmeye devam ediyordu.
İki farklı durum vardı.
Ya bilinci yerindeydi ve kendi isteğiyle yapıyordu.
Ya da manipüle ediliyordu.
İlki küçük bir sıkıntıydı zira arkasındaki kişinin şef ya da daha güçlü birisi olduğunu gösteriyordu. Onlar dışında başka kimse yoktu. Herkesin özel ihtiyaçları vardı. Eğer şef başkalarının bilmesini istemediği bir atılımın eşiğindeyse, bunu sessiz ve sakin bir şekilde yapmak istiyorsa, Calvin’i kullanabilirdi.
Dürüst, utangaç ve zeki olan Calvin uygun bir aracıydı.
İkincisi ise en korkutucu olanıydı.
Calvin’i manipüle ederek amaçları için kullanan birisi masum olamazdı. Kaybolan bitkilere bakıldığında amacın belli yaraları iyileştirmek olduğu anlaşılabilirdi.
Kişinin seviyesi fark etmeksizin şifalı bitkiler iyileştirebilir ya da öldürebilirdi. Onları bu kadar mükemmel ve güçlü yapanlarda buydu.
Aaron derin bir nefesle sandalyesine yaslandı ve tavana baktı.
“Fazla mı endişe ediyorum?”
Küçüklüğünden beri babası her duruma hazır olması gerektiğini öğütlüyor, ona bir çocuk değil de yetişkin gibi davranıyordu.
Bu kadar olgun olmasının nedeni buydu.
“Öğrenmenin tek bir yolu var.”
Tezgâhın altındaki çekmeceden bir rozet aldı ve dükkandan çıkıp arka bahçeye yöneldi. Arka bahçe basit şifalı bitkilerin yetiştiği bir bölgeydi ve son derece güçlü buruna sahip bir köpek bekçileriydi.
Aaron bahçeye gitti ve köpek kulübesinde pinekleyen küçük köpeği kucağına aldı.
“Bu kokuyu takip et.”
Köpek süt beyazı tüylere sahip ve bir bebeğin yarısı büyüklüğündeydi. Aaron’un kelimelerini duyunca ne demek istediğini anlamış gibi burnunu rozete yaklaştırdı.
-Kokla! –Kokla!
-Hav! –Hav!
Küçük köpek Aaron’un kucağından atladı ve doğuya koşmaya başladı. Kısa bir süreliğine afallayan Aaron hızla kendini topladı ve onu takip etmeye başladı.
Köpeğin adı Arthur’du. Babası tarafından yetiştiriliyordu. Görevi şifalı bitki bahçesini kemirgenlerden korumak olsa da yetişmesinin asıl amacı bu değildi.
Arthur güller ile uğraşan bir çiçek dükkanı sahibinin evinde dünyaya gelmişti. Bu yüzden çiçek kokularına fazlasıyla aşinaydı. Koku alma duyusu da oldukça güçlü olduğundan keskin gül kokusunu bir hayli uzaktan alabiliyor ve yönünü belirleyebiliyordu.
Bunun farkında olan Alexander köpeği takip için yetiştirmişti.
O zamanlar kasabada kayıp vakaları çok fazlaydı.
Kırmızı rozetler ise kayıp anında Aaron’u kolaylıkla bulmak için yapılmıştı.
Aaron, Arthur’u yakaladığında çoktan kasabanın birkaç kilometre uzağına gelmişti. Buraya son derece aşina olduğunu fark edince şaşırmak yerine kaşlarını çattı. Islık çaldı ve Arthur’u geri çağırdı. Arthur dönünce onu kucağına aldı ve geri döndü.
Farmasiye dönünce Arthur’u kulübesine bıraktı ve içeri girdi.
‘Bu başarısız oldukları anlamına geliyor.’
Claire’nin sevecen yüzü gelince yüzü soğudu.
‘Beşine rağmen suçlu ölmemişse bu oldukça güçlü olduğu anlamına geliyor.’
Ancak oldukça ağır yaralanmış olmalıydı. Aldığı bitkilerin hepsi tedavi içindi ve birleştiklerinde etkili bir merhem haline geliyordu.
Karşı taraf bitkiler konusunda birazcık dahi bilgiliyse bununla kanamasını durdurabilir ve Köken enerjisini yenileyebilirdi.
Yanında ekipmanlar varsa merhem dahi yapabilirdi.
‘Durum hiç iç açıcı değil. Eğer tamamen iyileşirse tehlikeye gireceğim. Gerçekten şeytani bir kişilikse açgözlü olmalı. Dış dünya hakkında bir bilgim olmasa da çok güçlü olduğu aşikâr. Hiç bilmediğim bir teknikle saldırabilir.’
Hızla düşünmeye başladı.
Ağzı süt kokan güçsüz bir velet olarak yapabileceği pek bir şey yoktu.
Ancak ölümü mü bekleyecekti?
-Dring!
Düşüncelerinden sıyrılmasını sağlayan çan sesi kapıdan geldi. Uzun, yakışıklı bir adam elinde tuttuğu dosyalarla birlikte içeri geldi.
“Annen burada mı?”
Girdiği gibi Aaron’a baktı ve ifadesiz bir şekilde sordu.
“Bugünün ne olduğunu unuttun mu?” diye yanıtladı Aaron, “Mühim bir şey mi var?”
Adam omuz silkti ve dosyaları tezgâha bıraktı.
Tezgâha yaslanmadan önce, “Bir hafta boyunca kasabadan ayrılman yasak,” dedi.
“Neden?”
Aaron kaşlarını çattı.
“Hayvanlar giderek daha vahşi hâle geliyor. Yaşlılar Meclisi’nin aldığı karar doğrultusunda, hayvanlar sakinleşene kadar…”
“Yalan söylemeyi bırakmalısın.”
Aaron ifadesiz suratına baktı ve iğrenmişçesine yüzünü ekşitti.
“Oğlunun suratına bu saçmalıkları kusmaktan utanmıyor musun?”
Adam gözünün kenarıyla ona baktı ancak bir şey demedi.
“Sadece dışarı çıkma. Yoksa ölürsün. Anneni üzersen seni cehennemden çıkartır ve döverim.”
“Her neyse… Güzeleş Otu’nu yakınca çıkan zehirli gazın etkisini artırmak isteseydin, ne yapardın?”
“Tüm kasabayı zehirlemek mi istiyorsun? Neyse, istekli olduğundan cevaplayacağım. Güzeleş Otu, doktor olarak çok sık kullandığımız bir bitki. Bağımlılık etkisi olduğundan alkol bağımlılarını kurtarmak için küçük tüplere koyuyor ve periyotlar halinde almasını sağlıyoruz. Ancak sadece Güzeleş otu bunun için yeterli değil.”
Derin bir nefes aldı ve devam etmeden önce Aaron’a döndü.
“Ancak iyileştirmek değil de zehirlemek için kullansaydım. Dediğin gibi yakmak yerine suyunu çıkartır, bir spreyin kutusunun içine koyar ve solumasını sağlardım. Daha kesin.”
“Yabani Dağ Asması, Manşinel Yaprağı, Bataklık Nergisi, Kınkanatlı Kızılcık, Menekşe Kökü, Yaban Sarmaşığı Özü… Bunların birleşiminden oluşan bir ilaç var mı? Daha çok yaralanmalar için.”
Aaron’un sözleri Alexander’ın kafasını karıştırmış olsa da meraklı olması hoşuna gidiyordu.
“Söylediğin bitkilerin tümü çok değerli ve kasabada dahi çok az var. Biz de dahi onlardan birkaç tane var. İlaç yapmayı deneyeceksen başka bitkiler bulman iyi olur.”
“Deney yapmayacağım.”
“Hm… Hah?” Alexander şaşırmış gibi kafasını kaldırdı, “Güzeleş Otu’nun zehrini artırabilecek bir şey istiyorum demiştin değil mi?”
Aaron kafasını salladı.
“Yabani Dağ Asması ve Bataklık Nergisi! Sadece ikisi birleştiğinde harika bir merhem haline geliyor. Bir kılıç yarısını dahi saatler içinde kapatabilir. Süreç acı dolu olsa da etkisi oldukça fazladır. Fakat bu durum sadece ikisi olduğunda geçerli. Eğer Güzeleş Otu gibi bitki aralarına karışırsa köken enerjisinin dengesini bozar ve kalp krizine neden olur.”
Alexander gülümsedi.
“Birini öldürmeyi mi planlıyorsun? Yoksa sonunda birisine aşık mı oldun? Sevdiğin birisi varsa onu elde etmek için her şeyi yapmalısın.” Mazilere dalmış gibi tavana baktı, “Annenin peşinde çok erkek vardı ve onlara kıyasla daha aptaldım. Okul balosunda birçok kişi ona açılacaktı, belki de şansımı kaybedecektim ancak o gün hiçbirisi oraya gelmedi ve tüm ihtişamımla annene evlenme teklifi ettim.”
“Bunu o kadar çok anlattın ki…”
“Her neyse söylemek istediğim, batırmadığın sürece seni destekleyeceğim ve arzularının peşinden gitmen gerektiğidir. Doktor olmak zorunda değilsin ancak işe yaramaz olamazsın. İşe yaramaz birisi olursan peşini bırakmayacağım. Sen de dahil tüm aileni zehirlerim.”
“Anlıyorum…”
Alexander’ın kişiliği böyleydi. Büyük ihtimalle kasabadaki en zeki ve yetenekli kişiydi ancak hâlâ deli gibi çalışıyordu.
“Acımasız birisi olman da sıkıntı yok. Ancak anneni korumak için sadece ikimiz varız, bunu sakın unutmamalısın. Onu tehlikeye atacaksan ölmen daha iyi.”
“Biliyorum.”
Her şeyden önce annesini önde tutuyordu ki Aaron bunu anlayabiliyordu. Onun kadar harika bir kadın bunu hak ediyordu. Onu delicesine seven bir kocayı…
Babasının, annesi ve kendisi arasında bir seçim yapmak zorunda kalsaydı tereddüt etmeden annesini seçeceğine emindi.
Acımasız, kararlı ve her durumda soğukkanlı. Karısına karşı son derece korumacı, çocuğuna acımasız, kendisine daha da acımasızdı.
Alexander böyle bir adamdı.
Aynı zaman da Aaron’un karakterini belirleyen en büyük etken.
Aaron söylenecek başka bir şey olmadığını fark edince yerinden kalktı ve dükkandan ayrıldı.
O gittikten sonra Alexander iç çekti.
“Benden bile daha acımasız olacak. Umarım abim gibi kendini kaybetmez. Dünya çok büyük ve tehlike her yerde, tehlikeyle dolu bir yerde hayatta kalmak istiyorsan her şeyden daha büyük bir tehlike arz etmen gerek.”
Hafifçe sırıttı.
“Ters puluna dokunulduğunda krallıkları yutan ejderhalar gibi…”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..