Bölüm 7: Üflemedim Kaval Diye Doldu Köyüm Fare [İlk Kitabın Sonu]

avatar
249 2

Muhterem Bedhah - Bölüm 7: Üflemedim Kaval Diye Doldu Köyüm Fare [İlk Kitabın Sonu]


Aaron tüm savaş alanını yağmaladıktan sonra kasabaya gitti.  Günün kârı altı depolama bileziği ve birkaç kılavuz ve haritaydı.

 

Bunlar arasında şüphesiz en değerlisi haritaydı.

 

Aaron kasabaya vardığında eskisi kadar sakin değildi.

 

Rüşvet verdiği avcı yerde ölü bir balık gibi yüzükoyun yatıyordu. Teni kül grisiydi, bir ağaç kabuğu kadar kuru ve cansız gözüküyordu.

 

“Siktir.”

 

Aaron onu kontrol etme zahmetine girmeden farmasiye koştu. Kontrol etmese bile bunun ne olduğunu biliyordu. Zira kıdemli avcılardan birisi ona kurban gitmişti.

 

Farmasiye giderken keskin kan kokusu onu rahatsız etti. Evlerin içinin kan kırmızıya boyandığını görebiliyordu. Belli ki burada büyük bir katliam olmuştu ve dışarıda olmayanlar bile istisna değildi.

 

Farmasiye vardığındaysa bir anlığına kalbi tekledi. Siyah saçlı ve eskisi kadar güzel görünmeyen tene sahip bir kadın, kapının hemen önünde bir adamın kucağında ölmüştü. Adamın kim olduğunu tahmin etmek zor değildi.

 

Alexander son anlarında bile kadını korumaya kararlıydı.

 

Onların öldüğünü gören Aaron çığlık atmak yerine delice kahkaha atmaya başladı.

 

Artık beni baskılayan bir şey kalmadı!

 

Güçlenebilirim!

 

Alexander’in ve annesinin cesedini aldı ve arka bahçeye gömdü. Ardından farmasinin gizli deposuna, ondan sonra da babasının gizli zulasına gitti ve gördüğü her şeyi şefin bileziğine depoladı.

 

Neden böyle hissettiğini bilmiyordu ancak kötü bir vicdanla başa çıkmanın, güçsüzlükle başa çıkmaktan daha kolay olduğu fikrindeydi.

 

Garip bir şekilde aşırı sakindi.

 

Belki de hiçbir zaman çocuk gibi davranmadıkları için gerçek bir sevgi beslemiyordu.

 

Farmasideki tüm bitkileri depoladıktan sonra şefin konutuna gitti ve oradaki her şeyi de depolamayı başardı. Garip bir şekilde yıllar boyu aldığı vergiler şefin farmasiden bile daha varlıklı olmasını sağlamıştı.

 

Ayrıca köken seviyesini de gizli tutuyordu. Bu da gizli bir şeylerin peşinde olduğunu söylüyordu. Bu yüzden görünürdekileri toplamak yerine konutu altına üstüne getirdi. Tam aramaktan vaz geçecekti ki şefin yatak odasında gizli bir geçit olduğunu fark etti.

 

Geçit aynı renk döşeme ile yatağın altına gizlenmişti.

 

Mükemmel kamuflesine bakılırsa çok nadiren açıldığı kesindi. Arkada herhangi bir iz yoktu.

 

Aaron şefin güzel eşinin kurumuş cesedini yatakla birlikte köşeye itekledi ve girişin üzerini rahatça görebileceği şekilde odayı yeniden düzenledi.

 

Başka birisi görebilse ona korkak mısın diye sorardı. Zira odayı baştan aşağı yeniden dekore etmişti.

 

Aaron herhangi bir kilit olmadığını görünce avcı bıçağı ile döşemeyi yerinden söktü ve çıkıntılardan tutup kaldırdı. Normal tahtalarla karşılaştırılamayacak kadar ağır olduğunu fark edince durdu ve döşemelerin çevresinde başka çıkıntılar açtı.

 

Bulduğu tahtaları çıkıntılara yerleştirdi ve yataktan üzerlerine zıpladı.

 

Pat!

 

Uyguladığı basınç sonucunda girişi örten döşeme havaya fırladı ve duvarı da kendisiyle birlikte dışarı taşıdı.

 

Bom!

 

Aaron bahçeye baktığında etrafı döşemeyle kaplanmış ağır bir metal kapak gördü. Homurdandı ve açılan girişe baktı.

 

Bir canavarın ağzı kadar karanlık gözüküyordu.

 

Aaron temkinli bir şekilde merdivenlere adım attı ve bir şey olmadığını görünce devam etti.

 

Tap, tap, tap!

 

Birkaç dakikanın ardından mahzen gibi bir odaya ulaştı.

 

Oda duvarlara asılmış kızıl meşaleler tarafından aydınlatılıyordu. Kapının hemen karşısında birkaç mumun yandığı bir sunak vardı. Sunak kahverengi, kaya benzeri süslemelere sahip bir sandığın üzerine kurulmuştu.

 

Aaron bunları görünce hem şaşırdı, hem de meraklandı.

 

Sunağın kimler için yapıldığını anlaması saniyeler aldı. Ancak onu meraklandıran asıl şey sandıktı. İşlemeleri onda garip bir his uyandırmıştı.

 

Sunağı yıktı ve sandığı aldı, kaya işlemelerin onda bıraktığı his içindeki heyecanı büyüten rüzgâr gibiydi. Neyseki sandık kilitli değildi ve kolayca açılabilirdi.

 

Tık!

 

Sandığı açtığı anda karşısına iki kitap ve bir kese dolusu altın buldu.

 

“Bunlar…”

 

İki kitaptan birisi süt beyazıyken, diğeri gece gibi karanlıktı.

 

Siyah kitabın üzerinde yazanı okuduktan sonra Aaron’un gözleri hafifçe büyüdü ve dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.

 

[Meteor Yumruğu]

 

Altın işlemeli yazıları olan kapağı açtıktan sonra onu aynı şekilde altın renkli kelimelerin kabaca işlendiği siyah bir sayfa karşıladı.

 

Şiddetli bir rüzgar sabaha kadar dayanmaz.

 

İlk cümleyi okuduktan sonra bileğine taktığı bilezik birden ışıldamaya başladı.

 

[Üç Yıldızlı teknik tespit edildi.]

 

[Meteor Yumruğu]

 

[Seviye 1 %10,

Seviye 2 %100,

Seviye 3 %200,

Seviye 4 %300,

Seviye 5, %400

...

Seviye 10 %1000]

 

[Uyarı!]

 

[Şeytan Sanatları sıralaması 387, Meteor Yumruğu son derece tehlikeli bir sanattır. Yeteri kadar eğitilmemiş bir vücut tekniğin gücü altında parçalara ayrılacaktır.]

 

[Yeteneklere eklenmesini istiyor musunuz?]

 

“Bu da ne?”

 

Önünde açılan mavi bir pencere vardı.

Ne olduğunu anlamadığı için Claire’nin bileziğinden bir kılavuz çıktı. İki tane çocuğu olduğu için yanında böyle şeyler taşıyordu.

 

Aralarında en dolu olan şüphesiz ki şefin kolye tipi depolama eşyasıydı. Aaron aldığı her şeye köken enerjisi aktarmasa farkında olmayacaktı.

 

“Hm… Onaylıyorum.

 

[Akashik Yetenek Kayıtları. DF3-S8D-27A kodlu hayalet kullanıcı…]

 

[Yetenekler (1)

 

Meteor Yumruğu (#10387): Belli bir hedefe atılan yumruğun gücü artar.]

 

Claire’deki kılavuza göre bilezikler Akashik Kayıtları adı verilen evrensel bir sistemle bağlantı kuruyordu.

 

Dünyadaki her şey Akashik Kayıtlar da kayıtlıydı ve buna tanrılar da dahildi. Bu bilezikler ise hem depolama alanı, hem de bağlayıcı görevi görüyordu.

 

‘Bu da Akashik Kayıtları’na göz atıldığında her şey öğrenilebilir anlamına mı geliyor?’

 

Ne olursa olsun hiçbir şey güvenmemesi gerektiğini anladı.

 

Aaron bir süre sonra kafasını beyaz renkli kitaba çevirdi.  

 

[Kaya İblisinin Soyu]

 

Kitabın kapağında yazanlar bunlardı. Biraz göz gezdirdikten sonra şefin Kaya İblisi lakabıyla tanınmış ünlü bir şeytanın torunu olduğunu öğrendi. Kaya İblisi bazı nedenlerden dolayı hizmetkârları ile bu dağa sıkışmış ve çıkamamıştı.

 

Neslinin devamı için ürediğinden iki yüz yıllık bir soy oluşturmuştu.

 

Aaron üreme kabiliyetlerine hayran kalsa da burada daha fazla oyalanmaması gerekiyordu.

 

Odaklanması gereken, insanlığın en yakın başkentine, Decathia’ya gitmekti.

 

Çabucak kendisini toparladı ve uzun süre yetecek bir erzak hazırladı. Köy de karınca bile kalmamıştı, hepsi Yao Autumn’un adağı olmuştu. Bu yüzden yayan olarak ilerlemesi gerekiyordu.

 

Kavalı daha önce hiç denememişti ancak dağda iken denemek istemiyordu. Yol üzerindeyken biraz da olsa keşfetmeyi ve dünyayı deneyimlemek istiyordu.

 

Kendine hakim olmalı ve neyle dans ettiğini bilmeliydi. Eğer karşı çıkamayacağı birisini kızdırırsa işler güzel bitmeyecekti.

 

Her şeyi göz önünde bulundurarak harekete geçti.

 

Hedef Decathia Krallığı!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44788 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr