Rose gözlerini kapadı ve daha sonra hiçbir şeyi önemsemedi. Önünde ona çok yakın bir kişi olmasına rağmen, bu konuda hala oldukça tutucuydu. Her zamanki çekici görünüşü bile sadece erkeğini mutlu etmek istemesindendi.
Şu anda, Rose’un karnının üstünde, göğsünün altında beyaz bir bandaj sarılıydı. Rose’un vücut kokusunu bastıran, Çin ilaçlarının kokusu yayılıyordu.
Yang Chen gözlerini kıstı sonra yatağın başındaki dolaptan bir çift hassas makas aldı, makası bandaja geçirdi ve kesti. Bandaj çok sıkı değildi, kesildiğinde yavaş yavaş yatağın üstüne düşerek Rose’un cildini ortaya çıkardı.
“Kocacığım ne yapıyorsun?” Rose bu sahneyi gördüğünde biraz garip hissetti ve sordu.
Yang Chen cevap vermedi, bandajı tamamıyla ayırana kadar kesmeye devam etti. Sonra Rose’un silah yarasını dikkatli bir şekilde ortaya çıkardı.
Acı verici olmasına rağmen, Rose çok fazla aldırmadı. Yang Chen’in baktığı yaraya baktı. Sonra kederle onun bundan hoşlanmadığından endişelenerek ona baktı. Sonuçta hiçbir erkek kadınlarının vücutlarında fazladan bir deliğe sahip olmasını istemezdi.
Dürüst olmak gerekirse, Rose için acıtıyor olması çok büyük bir sorun değildi ancak silah yarası karnında bir yara izi bırakacaktı, harika vücutlu bir güzel olmayı seven genç bir bayanın bunu kabul etmesi oldukça zordu.
Yang Chen gözünün önündeki kırmızı yaraya baktı, sonra da nazikçe Rose’a baktı ve teselli etti, “Endişelenme, kan görmemiş olan bazı hoş çocuklar gibi değilim. Benim için silah yarası askeri bir nişan gibi, sadece hoşlanırım, bundan iğrenmem.”
“Ama ben hoşlanmam.” Rose yumuşakça cevap verdi sonra başını çevirdi.
Yang Chen gülümsedi sonra birden elindeki makası kaldırdı ve diğer elinin işaret parmağını kesti!
Tereddüt etmeden parmak ucunu kestikten sonra, kırmızı kan Yang Chen’in parmağından, Rose’un yarasının üzerine damladı......
Rose yarasına kan temas ettikten sonra, soğuk bir his hissetti. Şaşkınlık içinde kafasını çevirdi ve gördüğü şey sonrası tamamıyla şok geçirdi!
“Kocacığım ne yapıyorsun......”
“Konuşma! Hareket etme! Ne gördüğün ne hissettiğin önemli değil, hareket etmene izin yok!” Yang Chen, Rose’u uyardı.
Rose, Yang Chen’in ciddi ifadesini gördükten sonra daha fazla konuşmadı, sadece Yang Chen’in parmağından yarasının üzerine akan kana gözünü dikti.
Kısa sürede, Rose yarasından gelen bir kaşıntı hissetmeye başladı. Bu kelimelere dökemeyeceği özel bir histi; onun tamamıyla kontrolü dışında bir şeyler cildini çekiyor gibiydi. Acı git gide azaldı ve tuhaf bir uyuşma sıcaklığına dönüştü.
Fakat bir sonraki sahnyie Rose’un hayal etmesi zordu..............
Yang Chen’in birkaç saniye önce kesmiş olduğu parmağı, görünür bir şekilde kabuk bağlamaya ve iyileşmeye başladı!
Yang Chen kaşlarını kırıştırdı ve bir kez daha makası kaldırıp, iyileşmiş yarayı keserek açtı, tekrar kanının damlamasına izin verdi. Parmağına öyle sert bir şekilde davranıyordu ki sanki parmak ona ait değildi.
Kanın yaranın üzerine sürekli damlamasını sağlamak için, kendini iyileştirdiği her seferinde Yang Chen parmağını tekrar tekrar kesmeye devam etti.
Önceden oluşmuş bir yaraya zarar vermeye devam etmek, ne kadar acı verici oluyordur!?
Rose sonunda Yang Chen’in ‘hissetmek’ ile neyi kastettiğini anladı; vücudundaki kaşıntı olmasaydı bile, buna dayanmak gerçekten zordu. Yang Chen’in sık sık parmağını kesmek için soğuk makası kullanmasını izlemek katlanması zor olan şeydi, böylece yarasındaki kan, Rose’un yarasına damlıyordu. Rose bu makas gerçekte kalbine saplanıyormuş gibi hissediyordu!
Fakat Yang Chen’in tam konsantrasyonla kanını yarasının üzerine damlatmasını izlediğinde Rose azcık bile hareket etmeye cesaret edemedi, daha yeni durdurduğu gözyaşlarının tekrar yüzeye çıkmaya başladığını hissediyordu.
Yıllardır tek bir gözyaşı dökmemesini telafi ediyor gibiydi.
Kendisini sık sık kesmesiyle kanı beni iyileştirir mi?
Yedi sekiz dakika geçtikten sonra Yang Chen'in parmağı defalarca kez iyileşmişti. Yeteri kadar kan kullanmış olduğunu gördüğünde, makası koydu ve parmağındaki kanı temizlemek için havlu kullandı, sanki parmağı hiç yaralanmamış gibiydi.
Rose yatağın üzerinde yatarak Yang Chen’e sersem bakıyordu. Oval yüzüne renginin ne zaman döndüğü bilinmiyordu ama şu anda yeşim gibi olan yüzü çok daha yumuşak görünüyordu.
“Tamamdır, on dakika dinlendiğinde iyi olmalısın.” Yang Chen güldü.
Rose sonunda hislerini geri kazandı, cevap vermeden önce bir süre tereddüt etti, “Ne oldu........ biraz önce ciddi bir şekilde yaralıydım fakat şu an yara tamamıyla iyileşmiş gibi hissediyorum.....”
“Bunun hakkında çok fazla düşünme, sadece kanımı en gelişmiş tıbbi ilaç olarak düşün.”
“Ama....”
“Aması yok.” Yang Chen’in uzaklara diktiği gözleri garip bir biçimde sakin görünüyordu, “Bir ucube olarak görülmek istemiyorum bu yüzden bunun hakkında soru sorma, tamam mı?”
Yang Chen’in yüzündeki kederi gördükten sonra Rose hemen durdu. Daha öncesinde hiç Yang Chen’i böyle derin bir şekilde kederli görmemişti. Bu adam vücudunda nasıl bir sır tutuyordu? Unutamadığı ne tür bir geçmişi var?
Onun nazikliğinin ve gücünün arkasında ne tür donuk gri bir dünya var?
“Sen değilsin, sen bir ucube değilsin......” Rose emin bir şekilde konuştu.
“Benim yaralarım hızlı iyileşir. Onlarca kat yukarıdan düşsem bile tamamıyla zarar görmemiş olurum, bunun anormal olmadığını söylüyorum...... buna inanmasam bile......”
“Sen bir ucube değilsin, öyle değilsin!” Rose sıcak elini kaldırdı ve cilveli ancak inatçı bir tavırla konuşurken Yang Chen’in elinin üstüne koydu.
Yang Chen zorla gülümsedi, “Fakat başkaları böyle düşünmeyecekler.”
“O zaman seninle ben de ucube olacağım.”
“Aptalca.....”
Sıca3k ve tatlı sakin zamanlar her zaman çok çabuk geçer, Rose’un odasında bir süre öpüşüp, birbirlerine dokunduktan sonra, kapıdan bir vurma sese geldi.
Rose’un en güvendiği yardımcılar dışında kimse kapısını vurmaya cesaret edemezdi.
“Gir.” Rose oldukça uyuşuk bir şekilde konuştu.
Kapıyı yavaşça açan kişi küçük Zhao’ydu. Yuvarlak yüzlü delikanlının kaşları çatılmıştı, ciddi bir ifadesi vardı ancak odaya girdiğinde Rose’un saf beyaz pijamasıyla yatağın üzerinde oturduğunu ve tamamıyla iyi göründüğünü fark ettiğinde, gözlerinin onunla oyun oynadığından kuşkulandı. Bir nebze hasta görünmüyor hatta ona gülümsüyordu bile!
“Abla..... sen...... neden sen.....” Küçük Zhao kekeledi.
“Ne? Bu kadar hızlı iyileşmemden hoşlanmadın mı?”
“Hayır hayır hayır.....” Küçük Zhao hemen inkarla kollarını salladı, Rose bilinçsiz olduğundan ve daha yeni tedavi edildiğinden birden iyileşeceğini hesaplayamamıştı. Döndü ve yan tarafta esneyen Yang Chen’e baktı, küçük Zhao, bunun bu gizemli adam tarafından getirilen bir mucize olduğunu düşünmeden edemedi...... fakat bay Yang doktor veya Doraemon değildi, nasıl birden Rose'u iyileştirebildi?
Ç.N: Doraemon konusunda ingiliz çevirmen not düşmemiş sanırım bir manga-anime karakteri internetten yanlış bakmadıysam gelecekten gelen bir robot kediymiş.
Nedeninin ne olduğu önemli değildi, onların dayanakları geri döndüğünden küçük Zhao’nun yüzünü parladı.
“Abla, senin uyanman harika, aksi halde sonrasında ne yapacağımızı gerçekten bilmiyorduk. Barda seni görmek isteyen birisi var.” Küçük Zhao konuştu.
“Kim?”
“O..... senin baban, Batı İttifakı Cemiyeti’nin Başkanı Situ, bir takım Batı İttifakı Cemiyeti liderlerini bile getirmiş, seni ziyaret etmek istediğini söylüyor, abla.” Küçük Zhao açıklama yaptı.
Rose’un gözlerinde zayıf bir parıltı vardı. Daha sonra Yang Chen’e baktı ve onun kayıtsız ifadesini gördü bu yüzden Rose başıyla onayladı ve cevap verdi, “Küçük Zhao ilk olarak onları ağırlamak için git, kardeşlerimizin dikkatsiz bir hareket yapmadığından ve bir kavga başlatmadığından emin ol. Ben gelmeden, ilk önce bir duş alacağım.”
“Elbette, abla......” Küçük Zhao bir süre tereddüt etti sonra endişe içinde sordu, “Ancak, abla gerçekten iyi misin?”
“Biraz sonra öğreneceksin.”
Küçük Zhao ayrıldıktan sonra Rose çekinerek Yang Chen’e baktı, “Kocacığım sen önden gidebilirsin, ben duş almak istiyorum.”
“Ben gözcülük yaparak sana yardım edeceğim.” Yang Chen ciddiyetle cevap verdi.
Rose gözlerini ona çevirdi, görünürde Yang Chen’in serseri tarzından etkilenmemişti.
Yang Chen tatlı bir şey tadamayacağını fark ettiğinde, isteksizce odadan dışarı bar salonuna doğru yürüdü.
Salona girdiğinde, nefes almayı zorlaştıran baskıcı bir atmosfer hissetti. O anda barın çevresinde çok sayıda insan oturuyordu. Her bir tarafta en az yirmi ya da otuz insanın oluşturduğu büyük bir kalabalık vardı ve birbirlerine uğursuz bakışlar atıyorlardı.
Barın bir tarafında küçük Zhao ve Kırmızı Dikenler Cemiyeti’nin önemli şahsiyetleri olan birkaç genç vardı. Kırmızı Dikenler Cemiyeti kurulalı uzun bir süre olmamıştı bu yüzden hızla gelişmesine rağmen çoğunlukla gençlerden oluşuyordu. Bu sebeple Batı İttifakı Cemiyeti’ne şiddetle ve cesurca karşı koyuyor olsalarda, tecrübeden ve bilgelikten yoksundular.
Batı İttifakı Cemiyeti’nin insanların tarafında ise liderliği Rose’un babası Situ Mingze yapıyordu.
Rose’un yüz hatları Situ Mingze’ye benzemiyordu. Site Mingze’nin ortalama bir görüntüsü vardı, beyaz çiçekli bir gömlek giyiyor ve sınırlı üretim gümüş bir Rolex saat takıyordu, tıpkı şehirdeki üst düzey orta yaşlı yöneticilere benziyordu. Bir yeraltı patronunun karizmasına sahip gibi görünmüyordu.
O anda Situ Mingze bacaklarını çaprazlamış bir şekilde siyah bir kanepede oturuyordu. Elinde kil bir çaydanlık tutuyor ve çayını yudumlarken oldukça rahat görünüyordu. Situ Mingze’nin önünde çeşitli kıyafetler giyen kodamanlara benzeyen birkaç erkek oturuyordu. Yang Chen’i şaşırtan şey Zhang Hu’nun tanıdık figürünün Situ Mingze’nın yanında oturmasıydı ve onun Yang Chen’i yürürken gördüğünde sanki Yang Chen’i tanımıyormuş gibi hiç tepki vermemesiydi.
İki tarafın astları da birbirlerine kötü kötü bakıyordu ancak Batı İttifakı Cemiyeti’nin kodamanları kaygısız ve rahat görünüyorlardı, sadece birbirleriyle sessizce sohbet ediyordular. Durumu ciddiye almıyor gibi görünüyorlardı. Batı İttifakı Cemiyeti liderleri ile Kırmızı Diken Cemiyeti’nin ‘küçük çocukları’ arasında büyük bir deneyim farkı vardı.
Yang Chen önceden sadece Situ Mingze’nin resmini görmüştü, bu onunla karşılaştığı ilk seferdi. Sağlığına özen gösteren bir adamdı kayınpederi, Rose’un zaten onunla bozuşmuş olması çok yazıktı, bu yüzden Yang Chen iyi bir damat olmak için çabalamasına gerek yoktu.
“Küçük Zhao, neden sadece orada oturuyor ve bakıyorsun? Buraya gel, buraya, bana bir bardak Bloody Mary* yap.” Yang Chen pençe atmaya hazır bir leopar gibi küçük Zhao’ya doğru parmağını büktü. Bu grup insanın azametlerini karşılaştırmasını umursamıyordu, Rose beklerken içki içmeyi tercih ederdi.
K.N: Çok ünlü bir kokteyldir. https://www.youtube.com/watch?v=ojcpoH72MBU Ramazan ramazan başımıza bir şey gelmezse iyi :D
Küçük Zhao bu durumdan dolayı biraz garip hissetmesine rağmen Yang Chen’in çağrısını görmezden gelmeye cesaret edemedi bu yüzden hemen oturduğu yerden kalktı ve yüzünde gülümsemeyle Yang Chen için bir içki hazırladı.
Bu sahne salondaki gergin olan herkesi, Yang Chen’e tuhaf bir şekilde baktırdı.
Batı İttifakı Cemiyeti’nin liderlerinden biri ağzındaki piposuyla kaşlarını kaldırdı. Zayıf yüzüyle onların arasındaki en genci olduğu görülüyordu. Adam ağzındaki pipoyu çıkardı, Yang Chen’i işaret ederek bir gülümsemeyle sordu, “Velet, bu sürtüğün tuttuğu tatlı çocuk sen misin?”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..