Bölüm 36: Chen Rezidansını Ziyaret Etmek
Chen Dehai, Zhong Hai şehrinde birinci sınıf bir kişi olarak görülebilirdi. Geçmişe dönüldüğünde, o Zhong Hai şehrine iş bulmak için kuzeyden gelmişti ve yer altındaki küçük bir patronun gözüne girdi. O zamandan itibaren işe alınan küçük bir hayduttan, o küçük patronun sağ kolu olmaya doğru ilerlemeyi başardı.
Chen Dehai’nin yöntemleri doğal olarak şiddetliydi ve güvensiz olma eğilimiyle beraber sadece birkaç yılda o küçük patronun bölgelerini büyüterek Batı Bölgesinde oldukça güçlü bir hale getirdi.
Bu geçen 10 yılda Chen Dehai bir anda yeniden ortaya çıktı ve Batı Birliği Topluluğuna ve Situ Mingze’ye yani Rose’un babasına yardım etti. Asıl patronundan kurtuldu ve Situ Mingze’nin en önemli figürlerinden biri oldu.
Chen Dehai tarikat patronuna ait güçlerin çoğunluğunu çoktan ele geçirdiğinden eski patronunun pozisyonunu ele geçirirken çok büyük bir direnç ile karşılaşmadı. Birçok kişi onu uzun süredir sonraki patron olarak görüyordu ve bu yüzden onun bu mevcut duruma gelip bu pozisyonu almasına yardımcı oldular.
Söylenmek zorundaydı ki eğer Batı Birliği Topluluğu Batı Bölgesini Chen Dehai olmadan ele geçirmeye çalışsaydı birkaç yıl daha beklemeleri gerekirdi. Bazı kişiler Chen Dehai’nin Wu Sangui’nin yaptığı gibi krala onun tahtını ele geçirmek için yardım ettiğini söylüyorlardı ama kimse yapacak mı ya da ne zaman yapacak bilmiyordu.
//Wu Sangui 17.yüzyılda Ming hanedanlığın yıkılmasına sebep olan ünlü bir generalmiş.
Dışarıda sayısız fısıldaşmalar olmasına rağmen Batı Birliği Topluluğunun içinde Chen Dehai aslında büyük bir önem taşıyordu. Sonuç olarak, eğer Batı Birliğinin içinde birisi sahip olduğu güç hakkında konuşacaksa, o en güçlü elderlerden biriydi.
Daha da fazlası, yüzünde biraz kızarıklık olan birisi gibi gözükürse onu savunmak daha kolay olurdu, bu nedenle Batı Birliği Topluluğunun Lideri Situ Mingze her zaman Chen Dehai’ye iyi davranırdı ve ikilin arasındaki ilişki olukça uyumluydu.
//ÇN: Burada beynim yandı aq, düzenleyici kontrol etsin… //
//FN: Kontrol etti, sana güveniyor, iyi çevirmişin öyle dedi. Gerçi orijinal metne bakmamış. Ne kadar da gavat bir düzenleyici <3 //
Yang Chen, Chen Dehai’nin bilgilerine kısaca baktıktan sonra hissettiği ilk kelimeler şunlar olmuştu; ‘Sabırlı ve Acımasız’, dünyanın etiklerini ve ahlakını umursamıyor ve hatta Jiang Hu’nun kurallarını bile dikkate almıyor. Yaptığı her şey arkasındaki daha yüksek bir şeyi elde etmek için, daha yüksek pozisyona sağlam adımlarla ve yavaşça ilerliyor.
// Jiang Hu yer altı dünyalarındaki bir çeşit dünyaymış. Anlamadıysanız düzenleyiciye sorun… //
//FN: Sanırsam Kurtlar Vadisi gibi bir şey hacılar. Çok aramadığımdan ne olduğunu bulamadım. Onun yerine Conquer diye bir oyun buldum güzel bir şeye benziyor. Novel gibimsi bir şey. Oynayan varsa yoruma yazsın merak ettim zamanım yok deneyemiyorum.//
Eğer beklenmedik bir şey olmazsa onun gibi bir insan son yıllarına kadar yaşaması gereken bir insan olmalıydı ki bu da yeraltı dünyasında oldukça nadirdi.
“Yazık. Aptalın çocuğunun tekine hayat verdin.” Yang Chen yumuşakça mırıldandı, dizüstü bilgisayarı kapattı ve ardından Rose’un ona sağladığı haritanın her yerini ezberledi.
Gecenin ortasında parlak bir neon ışığı, varoş mahalleri toplum yollarına göre belirgin bir şekilde ayırmıştı.
Yarım saat sonra Yang Chen, Zhong Hai’nin batıdaki varoş mahallelerinin dışındaki küçük bir halk parkında BMW’sini durdurdu, çevrede harap olmuş yerleşim alanları vardı. Chen Dehai’nin villası bir kilometre ilerdeki nehri geçtikten sonra hemen yanında kalıyordu. Eğer arabayı çok yakına park ederse kendini gizlemesi çok zor olurdu.
Yang Chen siyah kısa kollu bir gömlek ve siyahımsı kahverengi bir pantolon giydi. Yang Chen birkaç hoplayıp zıplarken ve bazı garip esneme hareketleri yaparken gecenin serin rüzgârı patladı. Bütün vücudundan ‘Pi Pa Pi Pa’ çatlama sesleri çıktı ve sadece iki dakika sonra bu hareketlere son verdi.
“Hu…” Uzun bir nefes alışıyla beraber Yang Chen kafasını gökyüzündeki yeni aya doğru kaldırdı. Rahatlamış bir gülümsemeyle, “Şanslıyım ki bedenim paslanmamış.”
Bu sözlerden hemen sonra Yang Chen’in vücudu bulunduğu orijinal konumundan kayboldu ve tekrar ortaya çıktığında çoktan onlarca metre ilerdeki üç katlı bir apartmanın çatısına çıkmıştı. Bir leopar gibi çevik hareketlerle koşuyor, çatıdan çatıya atlıyor ve nehir tarafındaki parlak lila rengi villaya doğru gidiyordu.
İki dakikadan kısa süre içinde Yang Chen çoktan uzun bir ağaçta çömelmişti. 30 metreden kısa bir mesafe içinde Chen Rezidansı duruyordu. Beş katlı bir apartman binasıyla beraber 800 metrekarelik bir alanı kaplıyordu.
Bilgilere göre Chen Dehai’nin karısı Chen Feng’i doğurduktan hemen sonra göğüs kanserinden ölmüştü ve bu yüzden bu kale benzeri kocaman bina sadece baba oğul tarafından kullanılıyordu. Ama tabi ki onları korumak için etrafta olan korumalar önemli bölgelere konuşlanmışlardı.
Eğer birisi ne kadar yüksek bir konumdaysa kendi güvenliği için o kadar fazla endişeli olurdu ve Chen Dehai de bunun bir istisnası değildi.
Yang Chen kaba bir bakış attı, Chen rezidansına girişin sadece ana kapıdan olduğunu gördü ve bu girişin hemen önünde siyah kıyafetli 8 tane adam vardı. İçeri alımlar için avluda birkaç koruma bekliyordu ama bu insanların sıklığı fazla değilmiş gibi gözüküyordu ve eğer biri içeri başarılı bir şekilde sızabilirse binanın içine girmekte çok zor olmayacaktı.
Yang Chen bu kadar büyük bir bölgenin bu kadar az adamla korunacağına inanmadı ve dikkatli bir şekilde baktı, Chen ailesinin baba oğlunu korumak ve onlara yakın olmak için adamların çoğu evin içinde dolaşıyormuş gibi gözüküyordu.
Villaya sızmak Yang Chen için zor değildi. Ama onun amacı bu değildi ve onun düşündüğü şey farklıydı. O, Chen Dehai ve Chen Feng’in, baba ve oğulun yerini nasıl saptayabileceğini düşünüyordu. Yang Chen birini yakalayıp ona sormanın daha iyi olacağına karar verdi.
Düşünmeyi bitirdikten sonra Yang Chen’in uzun ağacın dalında duran vücudu bir kez daha kayboldu ve tekrar ortaya çıktığında Chen Rezidansının girişinde zararsız bir gülümsemeyle duruyordu.
Sekiz adam Yang Chen ortaya çıktığında ilk başta biraz şaşırdılar ve aniden aceleyle etrafını sardılar.
“Dur, sen kimsin? Bu yerin neresi olduğunu biliyor musun?” Gruba liderlik eden büyük fizikli adam sert bir biçimde sordu.
Yang Chen cevap vermeye tenezzül etmedi ve beş metre uzaktayken nazikçe ayak parmaklarıyla yere bastı ve vücudu ok gibi sekiz adamın arasına girmek için ileri doğru atıldı.
Sekiz kişinin basit bir tepki verecek zamanı bile olmamıştı. Tabancaları göğüslerinin yanındaydı ama bu kadar kısa bir mesafede silahlarını çekmek için herhangi bir şansları yoktu. Bir tanesi engellemek için yumruklarını kaldırdı ama bir an içinde Yang Chen’in yumruğu tarafından vuruldu. Sonra kalbi yırtılmış ve akciğerleri parçalanmış gibi keskin bir acı hissetti, sanki elindeki bütün kemikler tamamen kırılmıştı.
Eğer biri uzaktan izleseydi Yang Chen’in vücudunun sanki yer çekimini reddediyormuş gibi hareket ettiğini görebilirdi. Siyah bir kasırga gibiydi, vücudu havadayken 360 derece takla attı ve 8 adama doğru hareket etti. Yang Chen’in hem kolları hem elleri 8 adamla temasa geçti. Yumrukları, avuç içleri, göğüsleri ve karnı özel temasa uğramıştı.
Her şey sekiz adamın tepki vermesini beklemeden ani bir şekilde gerçekleşmişti, onlar sanki çivilenmiş gibi yere düşmüşlerdi. Vücutlarının acıyan kısımları yüzünden şiddetli ve huysuz bakışlar attılar ve kontrolsüz bir şekilde ‘Oww Oww’ sesleriyle inlediler.
Liderleri olan iri adam elindeki bütün kemikleri kırılmış gibi hissetti, güçlü bir düşmanla karşılaştıklarını fark etmişti ve bu yüzden direnmeye daha fazla cüret edemedi. Soğuk terlerle beraber elini uzattı ve içerideki herkese haber verme amacıyla telsiz konuşması düğmesine bastı.
Beklenmedik bir şekilde spor ayakkabı giyen biri hemen onun çenesini tekmeledi ve telsizi ezerek parçalarına ayırdı. Büyük adamın başı devrildi, gözleri, kulakları, ağzı ve burnu kan dizilerini dışarıya fırlattı ve kafatasında ciddi bir baskı ortaya çıktı. Koyu kırmızı bir sıvı dışarı dökülürken herkes tek bakışta öldüğünü söyleyebilirdi.
Diğer yedi adam ayağa kalktıklarında bu sahneye tanık oldular ve soğuk bir nefes aldılar. Gözlerinin önündeki bu adam aslında hala hafif bir gülümsemeye sahipti, tıpkı önceden olduğu gibi. Gayet eminlerdi ki eğer cehennemden bir şeytan olsaydı, onun gülümsemesi bu adamdan farklı olmazdı.
Aslında olanları rapor etmek isteyen 7 kişi Yang Chen’e bakarken soğuk terler akıttılar ve saldırmaya bile cesaret edemeyecekleri kadar büyük bir korkuya kapıldılar.
Yang Chen bu sonuçtan oldukça memnun olmuştu ve öldürdüğü kişi yer altı dünyasının bir insanı olduğu için herhangi bir suçluluk duygusu hissetmiyordu. Sonuç olarak eğer onun kendi elleriyle aldığı hayatlar birleştirilip üst üste eklenirse bu bulutlara kadar ulaşan bir dağ olacaktı.
“Acelem var, bu yüzden sizi dövmeyeceğim. Chen Feng ve Chen Dehai’nin nerede olduğunu bilmek istiyorum ve şimdi siz çocuklar konuşursanız buradan kaybolmanıza izin veririm. Ama eğer konuşmazsanız size kaybolma konusunda yardımcı olacağım.”
Yang Chen’in ses tonu sanki sadece sokaklardaki birinden sigara içmek için ateş istiyormuşçasına rahattı. Ama bu 7 kişinin kulaklarında ‘kaybol’ sözcüğü sanki ölüm tanrısından gelen bir çağrı gibiydi.
Fullbringer Notu: Reyiz yine sağa sola tek atıyor. Seri çok yavaş ilerlemese iyi olacak ağır çekim oluyor olaylar.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..