Sözleriyle kadın meslektaşlarını kahkahalara boğmasının ardından, asil bir kadın tabiatından uzak, elinde meyveli çörek tutan kısa saçlı müşfik bir genç kız Yang Chen'in yanına sokuldu ve ''Büyük kardeş Yang, yaklaş, sana söylemek istediğim bir şey var.'' dedi.
Yang Chen ne söyleyeceğini duymak için biraz yaklaştı, ani bir hamleyle tatlı kız yanaklarına bir öpücük kondurdu: ''Muckk'' Utanmıştı ve pancar rengine çalmış yüz ifadesiyle gülümsedi: ''İşte ödülün.''
Bir anda kendini bulutların üzerinde hissetti, dünya gerçekten muhteşem bir yerdi. Yu Lei şirketi hakikaten erkekler için bir cennetti. İş yerinde daha ikinci günüydü ve şimdiden yanağına öpücük kondurmuş genç bir kız vardı. Basit bir kahvaltı etkinliğine ön ayak olmak bu denli etkiliyse, her gün bunu yapabilirdi ve cinsel mutluluğu artık ona çok uzak değildi…
Yang Chen yanağında öpücüğün bıraktığı ize dokundu ve gülümsedi ''Küçük kardeş, açıkçası bu öpücük pek samimi değildi. Beni öptüğünde ağzın yağlıydı ve ben bu lekeyi çıkaramazsam, aynı yerden tekrar öpmek zorunda kalacaksın.''
Kısa saçlı kardeş öfkelenir gibi oldu ve ''Hmmm burada senden küçük olan kız kardeşlerin arasında seni büyük kardeş olarak görüyorum… Yüz verdik astarını isteme.''
(DN: Ne yüzü bildiğin öpücük verdin tabii devamını isteyecek çünkü o Yang Chen yani çakma Yun Che :D)
''Haha sadece şakaydı.'' diyen Yang Chen o esnada 23 yaşında olduğunu düşündü. Huaxia'da büyük oranda öğrenciler 24 yaşında mezun olurlardı. Ona göre belki küçük kardeş olabilirdi ama büyük kardeş, kesinlikle hayır!
Küçük bir kadın mangası halinde herkes hoşuna giden yiyeceklerden aldıktan sonra etraflarına neşe saçaraktan masalarına döndüler ve damaklarında yiyeceklerin lezzetiyle çalışmaya başladılar, zaman zaman cilveli kız kardeşler elektrik hissettiren bakışlarını Yang Chen'e doğrultuyorlardı ve bu anlarda Yang Chen'in tükürük bezlerinin salya üretimi fazlalaştı.
Ağzını kızlardan kalan artıklarla doldurmaktan başka pek bir alternatif yoktu. Kahvaltılıkların içinde biraz eşelendi.
Tam o sırada aklına bir şey geldi başını ofisin köşesine çevirdi ve ofiste tek erkek çalışan olan meslektaşına baktı. Beyaz ve hassas bir aurası olan erkek kardeş Chen Bo karşıda oturuyordu ve klavyesinin tuşlarına basmakla meşguldü. Onun kahvaltıya katılmadığını hatırladı, eline iki tane buğulama çörek aldı ve yanına gitti.
''Chen Bo, kahvaltı yapmış mıydın?''
Chen Bo, agresifçe döndü ve: ''Hayır… Daha değil.'' dedi.
''O zaman neden kahvaltıya gelmedin? Bugünden itibaren kahvaltı işinin bende olduğunu duymadın mı?''
Yang Chen gülümsedi ve elindeki plastik tabağı Chen Bo'ya uzatarak ''Eğer kahvaltımızı yapmazsak çalışmak için yeterli enerjiyi elde edemeyiz, demem o ki, yeterli olmazsa daha fazlası için masama gel, çok fazlası kaldı.'' dedi.
Chen Bo şükranla yemeği kabul etti, tabaktaki iki çörekten bir tanesine uzandı ve Yang Chen'e dönüp sümsükçe bir üslupla mırıldandı: ''Benim... Benim iştahım bu kadar işte, bir tanesi bana yeter de artar.''
Yang Chen bir an daralır gibi oldu. Yang Chen'in karşısında oturan bir adam cılız bir ses tonuyla zayıf iştahlı olduğunu söylüyordu ve iki tanecik çöreği dahi yiyemedi. Gülse mi ağlasa mı bilemedi şaştı kaldı.
Masasına dönüp bilgisayarına bakmaya başladığında, açık tonda mor renkli elbisesinin içinde zarif adımlarla Liu Mingyu'nun kendisine doğru yaklaştığını fark etti. Bugün güzel saçları mor renge boyalıydı ve saçının tepesinde kırmızı bir toka vardı. Zarafetin ve şıklığın üzerine bir de şımarıklık eklenmişti. Yaklaştıkça kendisiyle birlikte orkide ve lavanta kokuları yayılıyordu etrafa.
Kendi tecrübesinin de dâhil olmasıyla Yang Chen bu kadının yatakta her türlü zorlu manevraları yapabileceğini kestiriyordu.
Liu Mingyu'nun aklında Yang Chen'deki gibi böylesi pislik düşünceler yoktu elbette, dikkatlice Chen Bo'ya yüzünü çevirdi ve: ''Küçük Yang, boş olduğun zamanlarda lütfen küçük Chen ile daha fazla ilgilen, çok az konuşuyor ve oldukça yalnız. Hepimiz onun adına endişelenmekteyiz, en nihayetinde bizler kadınız ve onunla olması gerektiği gibi ilgilenemeyiz." dedi.
Öyle görünüyor ki Liu Mingyu iyi kalpli biriydi ve iş arkadaşlarıyla her zaman ilgileniyordu. Yang Chen doğal olarak bu şekilde bir ayak işçiliğini aklına getirmemişti ve: ''Neyse ki şimdilik kahvaltı getiriyorum, ufak tefek getir götür işleri, iş arkadaşlarımla ilgilenmek gibi gibi…’’ diye orta bir ses tonuyla konuşmaya katıldı.
Liu Mingyu'nun parıltılı dudaklarında gülümseme belirdi, ''Diğerlerinin senin ne kadar yetenekli olduğunu konuştuklarını duydum ve pürüzsüz, akıcı bir dilin var.'' dedi.
Hemen yanda oturan Zhao Hongyan döndü ve Liu Mingyu'ya manalı bir bakışla gülümsedi, ''Büyük kardeş Mingyu, niçin Yang Chen'e bir kız arkadaşı olup olmadığını sormuyorsunuz? Bence ikiniz oldukça uyumlusunuz.''
Yang Chen o esnada gözlerini kırpmaksızın Mingyu'nun titrer gibi kımıldayan göğüs uçlarına dikkat kesildi. Bu sözleri duymak, ahh… Pişmanlık içinde: ''Şey... Daha önce bahsetmiş miydim, ben evliyim…''
''Ne, evli misin?!?!'' Zhao Hongyan şok oldu ve inanmamışçasına: ''Bu zampara ve sınır tanımayan bakışların… Gerçekten bir kızın seninle evlenmek istediğine ihtimal veremiyorum.'' diye söylendi.
Yang Chen'e bir anda mutsuzluk çöktü, dürüst ve heybetli bir yüz ifadesiyle: ''Ne demek zamparayım? Gayet namuslu biriyim, büyük kardeş Hongyan böyle asılsız ithamlarda bulunmamalısın.''
''Daha ilk anda büyük kardeş Mingyu'nun göğüslerini göz hapsine aldığında bunu fark etmedik mi sanıyorsun?" diyen Zhao Hongyan bakışlarını başka yöne çevirdi.
Liu Mingyu da bu durumu garipsemedi, ağzını kapattı ve kıkırdadı. ''Hongyan, tamam daha fazla üstüne gitme, eğer bu durum karısına kadar giderse, bir çamaşır leğeninin önünde hatalarını affettirmek için diz çökmesi gerekecek.'' dedi. Bu cümlesinden sonra asil bir havayla oradan ayrıldı.
Yang Chen iç sesiyle konuştu, sonuçta bunların hepsi cadı çetesiydi ve hiçbir şeyi kaçırmıyorlardı. Bir sessizlik kapladı herkesi. Madem yakalanmıştı bir kere, daha fazla sinsi olmasına gerek yoktu. Liu Mingyu çıkarken poposuna gözlerini dikti. Zarif bir ritimle sallanan bu kalçalar onu birkaç kez yutkunmak zorunda bıraktı.
Zhao Hongyan'ın, Yang Chen'in açık sözlülüğü karşısında dili tutulmuştu, ardından küçük bir kahkaha attı ve: ''Yang Chen, sana bir sır vermek istiyorum.'' dedi.
''Ne sırrı?'' Yang Chen bu sözlerin içinde bir bit yeniği olduğunu düşündü ve sormak için biraz yakınlaştı.
''Aslında büyük kardeş Mingyu'nun kalçaları elbette cezbedici ancak Zhang Cai'nin poposu en yumuşaklarından, ele avuca gelen türden, eğer şansın varsa denemelisin.''
Zhao Hongyan'ın fingirdek gözleri oynamaya başladı ve ''Daha önce hepsinin kalçalarını avuçladığımı biliyor musun?" dedi.
Yang Chen müthiş bir kıskançlık içine düştü. Bu kadın tamamen açık sözlü ve cesurdu, belki de bu yerde Yu Lei İnternational'da erkeklerin olmayışı onları bu konulara bu denli açgözlü hale getiriyordu.
Şehvetli gülüşünü saklamaya gerek duymadan: ''Peki senin kalçalarını Zhang Cai'nin kalçalarıyla kıyaslarsak?'' diye sordu.
Zhao Hongyan aslında Yang Chen'i tahrik etme peşindeydi (Gösterip vermeme…) ama birden böyle bir soruyla karşılaşınca kem küm etti ve sustu. Eğer Zhang Cai'nin daha iyi olduğunu söylerse kendine güveni olan bir kadın olarak memnuniyetsiz hissedecekti ya da Zhang Cai'den üstün olduğunu söylerse bu kez de kendini beğenmiş kibirli biri olacaktı.
Bir çift parlak göz Yang Chen'e dikkat kesildi: ''Çok mu meraklısın? Zhang Cai'nin kalçalarını avuçladıktan sonra, benimkileri avuçlamana müsaade edeceğim kıyaslamayı kendin yaparsın olur mu?" dedi.
''Bu bir anlaşma.'' Yang Chen sinsice güldü.
DN: "sinsice" kelimesini ben ekledim ama cuk diye oturdu:D
Zavallı Zhang Cai kıçının bu kalpsiz kadın ve adamdan dolayı kumar masasına düştüğünden habersizdi.
Zhao Hongyan tüm bunlardan zerre utanmıyordu, kaşlarını kaldırdı ve fingirdek bir gülüş attı, ''Eğer bütün kardeşleri bir defa ellemeyi becerebilirsen, bu, Halkla İlişkiler Departmanımızda bulunan az sayıda erkek meslektaşlarımızın refahı anlamına gelir.''
Bu sözler Yang Chen'i fantastik bir ruh haline soktu ve geçen birkaç yılda birkaç kadınla ilişkisi olmuşsa da hepsi geride kalmıştı. Şimdi bunları düşündüğünde hepsi sadece fiziksel bir ihtiyaçtı. Bu defakinde sadece bir ofiste kadınlara birkaç söz söylemişti ve bu ona mükemmel bir heyecan katmıştı.
DN: Rose'u bu kadar çabuk unuttu be daha 1 bölüm oldu -_-
Sabah boyunca, iş yerinde vizyonda Yang Chen vardı. Kimse ona ters davranmadı. Altın avcısı, pokemon gibi birkaç oyun oynamak için bilgisayarına odaklandı. Çok eğlenmişti. Ara ara bir kaç tatlı kız yabancı dilde sorular sormak için yanına geldi ve hiç zorlanmadan onlara yardım etti.
Saat neredeyse 12 olmak üzereyken, Zhang Cai ve Liu Mingyu dolaşıyordu. Zhao Hongyan onları fark ettiğinde toparlandı ve masasından kalktı.
Zhang Cai monitörde tanıdık bir oyun ''Konsantrasyon'' oyununu gördü, kıkırdadı ve ''Yang Chen, büyük kardeş Hongyan senin buraya boş boş oturmak için geldiğini söyledi, öyle görünüyor ki isabetli bir görüşte bulunmuş.''
Yang Chen kurmuş dudaklarını ıslatmak için diliyle bir kez üstünden geçti karnını ovaladı ve başını kaldırarak anonsta bulundu: ''Evet öğle yemeğine gidiyor muyuz?''
"Evet, şirketin yemek salonunda, bizimle geliyor musun?" diye sordu Liu Mingyu.
Yang Chen 7-8 tane çörek, beş kadar börek ve diğer abur cuburlardan gömmüştü midesine, ancak oyun oynamak gibi yorucu işlerle meşgul olduğundan acıktığını hissediyordu. Kalktı ve zerre utanmaksızın ''Elbette, sizinle gelmem gerekiyor malum iş epey yorucuydu, kendimi iyi ödüllendirmeliyim.'' dedi.
3 kadın aynı anda gözlerini ona çevirdi. (Kim bilir ne düşündüler kafalarında)
DN: Ne bakıyorsunuz adam haklı çok acıktırıcı bir eylem oyun oynarken sadece yemek arası verilir :D birnovelsever hepinize iyi okumalar diler…
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..