Çevirmen: Limon
Üçü hızlıca Yang Chen’in arabasına bindi. Hastaneye doğru hızlıca giderken, Yang Chen Wang Ma’ya herkesin sağ salim olduğunu haber vermek üzere bir arama yaptı. Wang Ma mutluluktan ağladı ve hanımefendiye baktırmak için hızlıca hastaneye geri dönmelerini istedi.
Mo Qianni Yang Chen’i neler olduğuna dair rahatsız edip duruyordu. Soğuk Lin Ruoxi önemsemiyormuş gibi görünse de, o da önemsiyordu, ara sıra Yang Chen’ bakış atıyordu, belli ki o da çok merak ediyordu.
Doğrusu, kocasının gözündeki değeri iğrenme seviyesinden umursamama seviyesine indi. Yavaş yavaş ona karşı bir ilgi beslemeye başladı, özellikle şu son bir kaç gündeki mucizevi icraatlarından sonra. Lin Ruoxi’de ilk defa bir insanı anlayabilmek için bir istek vardı, fakat söz bahis ondan hoşlanmaksa, konu halen ondan çok uzaktaydı.
Yang Chen Mo Qianni’nin soru yağmuruna daha fazla dayanamadı, ve sıradan bir yalan uydurdu. O adamlara Zhong Hai Özel Kuvvetleri’ni çağırdığını, eğer hemen orayı terketmezlerse etraflarının kuşatılacağını ve Lin Kun’un onlara bu bölgede Özel Kuvvetler yok derken yalan söylediğini, asıl şerefsizin o olduğunu söyledi, ve sonunda da akıllıca Lin Kun’dan aldığı paralarla kaçmayı tercih ettiklerini söyledi.
Böyle bir yalan muhtemelen 3 yaşındaki bir çocuğu bile ikna etmezdi, fakat Yang Chen bu hikayeyi anlatırken ölümüne ciddi olduğu için, Mo Qianni Yang Chen’i daha fazla rahatsız etmeyi bırakıp usul usul koltuğuna oturdu.
Lin Ruoxi bu konu hakkında değil de çok başka bir soru sordu, ‘’O adamla hangi dilde konuşuyordun?’’
‘’Ah, Vietnamca.’’ Yang Chen bunu örtbas edemeyeceğini biliyordu.
Mo Qianni Yang Chen’e deli gözüyle bakmamak için kendini tutamadı, ‘’İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Almanca ve Japonca konuşabiliyorsun, şimdi de Vietnamcamı çıktı?’’
‘’Gerçekten bu kadar tuhaf mı? Aslında, Taylandça’da biliyorum, o iki dil birbirine benziyor.’’ Yang Chen arsızca Mo Qianni’nin şaşkınlığını referans alarak hafifçe böbürlendi.
Lin Ruoxi biraz etkilenmişti, iş dillere geldiği zaman bu adam belki de dehaydı. Fakat üzerinde biraz düşününce bir soru işareti olduğunu farketti, ‘’Neden Vietnamca öğrendin ki?’’
Yang Chen pis pis sırıttı ve cevap verdi, ‘’Karıcığım, bunu daha önce duymuş olman lazım. O yıl, Vietnam’ın ‘Bin tane bakireyi edin, Vietnam ekonomisine can verin.’ Diye bir reklam sloganı vardı. Vietnamlı kızlar da baya iyiydi, kaliteli ve ucuzdu. Dili de bir kaç bakire bozmak için Vietnam’a gittiğimde öğrenmiştim.’’
‘’........’’
Lin Ruoxi’yi hastanede bıraktıktan sonra, Yang Chen çok kalmadı ve geriye kalan işleri Mo Qianni ve Wang Ma’ya devretti. Şans eseri, daha kimse polisi aramamıştı, bu sayede bir çok sıkıntıdan kurtuldular.
Yang Chen hastaneden çıktıktan sonra, bir arama yaptı. Telefon bağlantı kurunca, hattın diğer ucundan tanıdık kaba bir ses geldi...
‘’Bay Yang, yakalamamızı istediğiniz kişi buraya getirildi, kişisel olarak ilgilenmenizi bekliyor.’’
‘’Chen Resi’de....... Ah hayır, artık Zhang Rezidansları deniyor değil mi?’’ Yang Chen sorarken güldü.
Telefonda, Zhang Hu da ardından güldü, ‘’Hepsi Bay Yang ve Bayan Rose’un gizlice yardım etmesi sayesinde, diğer türlü ben, Zhang Hu bugün burda olmazdım.’’
Yang Chen daha fazla nazik nazik konuşmadı ve, ‘’Zhang Hu, geliyorum şimdi. Gelmeden önce şu arkadaşa biraz eziyet etmeye başlayabilirsin, fakat unutma, öldürmeye iznin yok, geri kalan herşey mübah.... Bir daha kimseye geçirecek pençelerinin olmamasını istiyorum.’’
‘’Evet Bay Yang, lütfen rahat olun ve bu tarz işleri bana bırakın.’’ Zhang Hu’nun sesi bir parça zalimlik taşıyordu.
Yang Chen telefonunu kapatıp, yavaşça arabasına bindi ve Zhang Rezidanslarına doğru sürdü, yavaş gitmesi Zhang Hu’nun Lin Kun’a eziyet etmek için daha fazla zaman verecekti. Yang Chen’e kalsaydı, kesinlikle Lin Kun’u öldürmeyi seçerdi. Fakat toplum statüsü söz konusu olduğu için, kayın babasını öldürmek yanlış birşey olurdu. Dahası, Lin Ruoxi her ne kadar babasından nefret etse de, eğer babasını öldürdüğünü öğrenirse bu asla affedemeyeceği birşey olabilirdi.
İnsanlar arasındaki olan ilişkiyi anlamak çok zordu. Tıpkı Yang Chen ve Lin Ruoxi gibi, oysa ki bir kaç gün önce birbirlerine yabancı iki insanlardı. Fakat şimdi, onun duygularını önemsemeden edemiyor olmaya başlamıştı.
Yang Chen arabasına park yeri bulduktan sonra, yarım saat civarı Zhang Rezidanslarına doğru yürüdü. Korumalar Yang Chen’i gördüğünde aynı anda kafalarını eğdiler.
Yang Chen gözlerindeki korkuyu gördü, görünüşe göre o gece yaşanan olaylar hafızalarında hala tazeydi.
‘’Bay Yang!’’ Zhang Hu’nun tanıdık sesi kapının ordan duyuldu, yanında 5 tane iri yarı adamı vardı ve Yang Chen’e doğru yürüdüler. Beyaz bir gömlek giymiş ve altın Rolex saat takmıştı, bu da kaba adama patron havası katıyordu.
‘’Görünüşe göre köşeyi dönmüşsün, daha bi patron gibi duruyorsun.’’ Yang Chen neşeyle konuştu.
Zhang Hu’nun yaşlı suratı kızardı, ‘’Hahayt, bunların hepsi Bayan Rose’un mükemmel liderliği sayesinde. Ben kaba saba adamın biriyim, bütün adamlarımda yeminli kardeşler, bu işlerden anlamam ben.’’
Yang Chen sordu, ‘’Rose seninle yakın kontakta mıydı?’’
Zhang Hu boş boş bakakaldı ve rahatlamış bir şekilde güldü, ‘’Bay Yang’ın neden endişelendiğini biliyorum, endişelenmeyin Bay Yang. Batı Birleşmiş Cemiyeti’nde çevreme toplanan insanları dışladım. Bayan Rose ile olan bağlantımı da ört bas ettim. Hatta Batı Birleşmiş Toplumu’nun başkanı Situ ile beraber dün gece bir kaç kadeh bişeyler içtik. Yaşlı kurt Chen Dehai’nin işini bitirerek iyi birşey yaptığımı düşünüyordu.’’
‘’Aa? Situ Mingze bişeyden şüphelenmedi mi?’’ Yang Chen batı bölgesi yer altı dünyası reisinin aptal olabileceğine inanmak istemedi.
Zhang Hu heyecanla, ‘’Bayan Rose bir kaç gün önce güzel bir oyun hazırladı, onun Kırmızı Dikenli Cemiyeti ve benim emrimdekiler bir parça toprak için çarpıştılar, bir kaç insan öldü, sonunda ise bölge benim tarafımdan ele geçirildi. Açıkçası, bu benle Bayan Rose’un birşeyler tartışmak için gözlerden uzak bir sığınaktı, bir yerdi. Ancak, bir kaç eziği kurban ettikten sonra, Situ Mingze Batu Birliği Cemiyeti’nin bilginleri arasına girmeme izin verdi.’’
‘’Dikkatsiz olamazsın, son noktadan önce kimse sonucun ne olacağını bilemez.’’ Yang Chen işlerin bu kadar kolay yürüyemeceğini hissediyordu, bu sebepten bu tavsiyeyi verdi.
Zhang Hu ciddiyetle kafasını salladı, fakat yine de Yang Chen’e içinde büyük bir özgüvenle bakmaya devam etti. Situ Mingze gerçekten bana güvenmiyorsa ne olmuş? Burdaki bu adamla, en kötü senaryoda, her zaman Yaşlı Kurt’un sığınağına girip onu katledebiliriz, bu da Chen Dehai’yi tek eliyle halletmesi gibi bir şey olmaz mıydı ki?
Yang Chen Zhang Hu’nun aklında ne olduğunu aşağı yukarı tahmin etti, fakat daha fazla konuşmaya çok üşendi. Her hangi bir hamle yapmaya korkmamasına karşın, kişisel olarak bir hamle yapması onu şu an içinde bulunduğu sakin yaşamdan dışarı sürükleyebilirdi. Bu da Yang Chen’in kolay kolay kişisel olarak hamle yapmayaşının sebebiydi.
‘’Nerede bu Lin Kun?’’ Yang Chen sorguladı.
Zhang Hu bu adamın isminin Lin Kun olduğunu şimdi öğreniyordu, uzaktaki bir garajı işaret ederek, ‘’İçeride, kız kardeşim Zhang Ying Yang Chen’inne yapmak istediğini duydu ve gönüllü oldu.’’
‘’Kız kardeşin mi?’’ Yang Chen o gün ona ‘’Neden koşmuyorsun?’’ diye saçma bir soru soran o suça eğilimli kızı aklından geçirdi. Görünüşe göre abisi bu mekanın patronu olduktan sonra hayat onun için daha kolaylaşmıştı.
Zhang Hu tuhafça gülümsedi ve, ‘’Bay Yang bunu bilmeyebilir ama kız kardeşimin benden daha çok numarası vardır. Bay Yang Lin Kun için ölmediği sürece herşey mübah dediğinde, kardeşim hemen gönülllü oldu.’’
Yang Chen Zhang Hu’nun dediğine inandı, çünkü Zhang Ying’in o gün Chen Feng tarafından işkence gördüğünü hatırladı. İnsanlık dışı muamele görmenin sonucunda psikolojik olarak çökmemesi kaçınılmazdı. Doğal olarak, o da başkalarına o tarz şeyler yapmayı istiyordu.
Zhang Hu yolu gösterirken, Yang Chen küçük garaja doğru yürüdü. Daha kapılara ulaşmadan, içerideki bağırış seslerini duydu, bu bağırışlar Lin Kun’dan geliyordu ve acılar içinde gibiydi.
Garajın içinde pek gün ışığı yoktu, içerisi bir kaç adet küçük ampül ışığıyla aydınlatılmıştı.
İçeriye girdiklerinde, manzara Yang Chen’le beraber Zhang Hu ve diğer iri yarı adamların bile tüylerini diken diken etmişti!
Boş bir alanda, Lin Kun’un elbiseleri sağa sola dağılmıştı, hatta iç çamaşırı bile bir köşeye atılmıştı. Yıllar süren ayyaşlığın ardından soluk vücudu hantal ve gevşek bir hale gelmişti.
Elleri bir iple tavana doğru bağlanmıştı, bacakları da bağlı olduğu için bir santim bile hareket edemiyordu.
Hepsi bu kadar olsaydı, kimse bu kadar şaşırmazdı, fakat Lin Kun’un arkasında çelimsiz bir erkek duruyordu. O da çıplaktı ve Lin Kun’un arkasından bir erkeğin bir erkeğe yapmaması gereken şeyler yapıyordu.
Lin Kun’a başka bir adam tarafından tecavüz ediliyordu! Neden o kadar bağırdığı şimdi ortadaydı. Hep o diğer insanlarla oynamıştı, şimdi de başkası onunla oynayınca muhtemelen ağlayacak gücü bile yoktu!
Yurtdışındayken Yang Chen’de böyle manzaralar görmüştü, fakat bu içlerinde ki en rahatsız edici olanıydı. Dahası, bu adamın yüzünde ki her detayı ayrıntısına kadar görüyordu.
‘’Bay Yang, nasıl ama? Bu yöntemim çok iyi, dimi?’’ O anda, odanın bir köşesinde duran Zhang Ying odaya giren insanları gördü ve sanki övgü beklermiş gibi yüzünde bir gülüşle onlara doğru yürüdü.
‘’Ying, bu yöntem çok acımasızca değil mi!’’ Zhang Yu titredi.
Zhan Ying homurdandı, ‘’Bay Yang’ı sinirlendirmeye cüret eden birisi için az bile sayılır. Canını alamasam bile yine de çektiririm!’’ dedi Zhang Ying, Yang Chen’e bakarken.
Yang Chen bu tuhaf kadınla daha fazla iletişim kurmak istemese de, ne onayladı ne de onaylamadı ve gülümsedi, ve tekrar bir adamın kanını dondurabilecek o manzaraya baktı. Bu sefer, o gencin Lin Kun’a tecavüz etmesiyle ilgili birşey farketti.
Neden bu kadar tanıdık geliyordu?
(ÇN: Serinin ismini ‘Tecavüzün elli tonu’ yapalım bence :D Keyifli okumalar..)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..