Bölüm 02- Akşama görüşürüz

NON yazan art
avatar
545 4

NON - Bölüm 02- Akşama görüşürüz


-Akay Akay!

Polisin son sözünü duyar duymaz uyandı. Gözlerini açar açmaz karşısında Reno’yu gördü.

-On dakika içinde uyuya kalmayı nasıl başarabiliyorsun?

Akay esneyerek:

— Bir tür yetenek diyelim.

Reno sırıtarak daha yeni ayağa kalkmış olan Akay’ın sırtına sertçe vurdu.

-Hazırlan gidiyoruz.

Akay saate baktı.

— Ah demek zamanı geldi ha?

Reno başını sallayarak Akay’ın söylediklerini onayladı. Akay onayı alınca içinde bulunduğu yıkık döküp evdeki lavabonun yolunu tuttu. Tek odalı bu evin tam ortasında eski püskü kırmızı bir koltuk, koltuğun tam karşısında ise en az koltuk kadar eski tüplü bir televizyon vardı. Odada bulunan tek camın önünde kare şeklinde bir masa ve yanında birisi devrik olmak üzere iki sandalye vardı. Duvarların arasında gezinen böceklerse odaya ayrı bir hava katıyordu.

— Tıpkı eski günlerdeki gibi ha?

Yüzündeki hafif tebessüm lavaboya girince birden bozuldu. Karşısındaki klozetten tamamen boklu su taşıyordu.

— LAN RENO NE PİS ADAMSIN LAN SEN!

Reno ilk başta ne olduğunu anlayamadı. Ama Akay’ın yanına gelince onunda yüzü buruştu.

Akay eliyle klozeti göstererek:

— İyi çalışma tebrikler.

-Hadi ama bunu ben yapmadım!

— Biliyorum biliyorum. Bir insandan bu kadar çıkması mümkün değil zaten.

-Ahh… Her neyse. Zaten Asia ile buluşmaya gidiyoruz. Orada yaparsın.

Reno odadaki masadan telefonunu daha sonra ise kapının arkasında duran iki spor çantasını aldı.

-Daha ne kadar orayı inceleyeceksin?

— Bu gizemi çözene kadar.

-Dalga geçmeyi bırak. Kız bizi bekliyor.

— Reno doğrusu… O kızdan nefret ediyorum.

-Onunda seni pek sevdiği söylenemez.

Reno dış kapıyı açtı:

-Arabanın anahtarlarını almayı unutma!

Kapı kapandı.

Akay, Reno dışarı çıktıktan sonra kapıda asılı olan montunun alarak ceplerini karıştırdı. En sonunda Aradığı şeyi montun iç cebinde buldu. Küçük silindir bir ilaç kutusunu çıkardı. Kapağını açıp eline birkaç tane alıp yuttu. Gene aynı rüyayı görmüştü. Bu onun tadını fazlasıyla kaçırmıştı çünkü bu rüyaların ilerisinde daha acı verici şeylerle yüzleşmesi gerekiyordu. Bu ilaçlar onun kaçış yöntemiydi. İlaçları aldıktan sonra yatarken cebinden koltuğa düşen araba anahtarlarını aldı ve dışarıya çıktı.

Reno, eski bir 323 model arabanın yanında bekliyordu.

-Akay çabuk ol! Donmak üzereyim.

Dışarısı gerçekten buz kesiyordu. Rüzgar her an adamı alıp götürecekmiş gibi esiyordu.

Akay arabanın kapılarını açtı. Daha sonra kendisi şoför koltuğuna geçerken Reno’da çantaları arka koltuğun üzerine koydu.

En sonunda Reno’da arabaya binince Akay bir şeyi doğrulamak istedi.

-Reno…

-Hm? Ne oldu?

-Gerçekten o şıllıkla buluşmak zorunda mıyız?

Reno eline telefonunu aldı ve rehbere girdi. Daha sonra ise “p” Harfine tıkladı. Reno’nun ne yaptığını anlayan Akay:

­ — TAMAM TAMAM GİDELİM!

Reno telefonu kapattı ve Akaya doğru bakarak gülümsedi.

-Patrondan bu kadar korkmana şaşırıyorum doğrusu.

Akay arabayı çalıştırdı ve aynaları kontrol etti. Daha sonra ise konuşmaya başladı:

—O yaşlı bunağın bana neler yaptığını bilemezsin.

Reno kıkırdayarak:

-Sanki seni Antarktika’da buzlu suya atmış gibi konuşuyorsun.

Reno bunu espri olması için söylemişti ama ortam aniden sessizleşmişti.

-Hadi be… Gerçekten yapmış olamaz.

.

.

.

En sonunda az önce bulundukları evden daha eski olan bir hangara ulaştılar. Akay arabayı hangar girişinin yanına gelişi güzel park etti. Daha sonra ise çantaları da alıp hangara girdiler.

Reno elini kaldırarak masa başında bir şeylerle uğraşan kıza selam verdi:

-Selam, nasıl gidiyor?

Kız kafasını kaldırıp Reno’nun selamına karşılık verdi:

-Oh gelmişsiniz!

Akay elindeki çantayı sertçe kızın olduğu masaya bıraktı. Çıkan ses kızı rahatsız etmişti.

-Günlük dayağını yemeye mi geldin?

—Kes sesini.

Kız ayağa kalkıp Akay’ın omzuna elini koydu.

.

.

.

Akay bir süredir yerde yatıyordu. Yediği son yumruk ona daha çok mental olarak hasar vermişti. En sonunda Reno sırıtarak onun yanına gidip elini yerden kalkması için uzattı:

-Gene kaybettin.

—Sırıtma. Yoksa benim kaybetmem hoşuna mı gidiyor?

-Gitmiyor değil aslında.

Akay Reno’nun elini tutup ayağa kalktı.

Asia elindeki kağıdı buruşturup Akay’ın kafasına fırlattı. Kağıt Akay’ın kafasından yere doğru sekti.

-Küçüklükten beri bana karşı bir defa bile kazanamadı.

—O bunağın kızı olmasaydın seni çoktan öldürmüştüm.

-Tabi canım tabii.

Asia, şu anda Akay’ın çalıştığı şirketin sahibinin kızıydı. Bu ikili çok küçükken birbirleriyle tanışmış ama hiç anlaşamamışlardı. Akay’ı en çok sinirlendiren şey ise onu bir kavgada hiçbir zaman yenememiş olmasıydı. Yıllarını zorlu eğitime adamış Akay ona her nasılsa sürekli kaybediyordu ama bu durum ilginç bir şekilde dostluklarının gelişmesine yol açmıştı. Birbirilerini diğer herkesten daha iyi anlıyorlardı.

Akay yerdeki kağıdı tekmeleyerek:

—İstediğin parçalar çantaların içinde. Ne yapmak istiyorsan hızlı olmalısın.

Kız çantaları açıp kontrol ettikten sonra Akay’a baktı:

-Geçin oturun işim biraz uzun sürecek.

Şu anda bulundukları hangar çok büyük bir yer değildi. Burayı genellikle bu üçlü zaman geçirmek ya da onlara verilen göreve hazırlanmak için kullanırlardı. Hangarın içerisinde iki adet koltuk tam ortalarında ise küçük bir masa bulunuyordu. Masanın üstünde yüzükoyun yatan birkaç kitap vardı. Asia’nın bulunduğu masanın üstü ise alet edevat doluydu. Elektronik tamiri için olanalar özellikle göze batıyordu. Aynı masanın biraz ucunda bir çaycı ve kahve makinesi vardı.

Akay koltuğa yayılıp ayaklarını masaya uzattı. Reno ise kitaplardan birini alıp okumaya başladı.

—Çay yok mu çay?

Akay alnının ortasına bir buruşturulmuş kağıt daha yedi.

-Kalk kendin al!

 

Bir süre geçmişti. Akay horlayarak uyuyor Reno ise hala kitap okuyordu. Sessizliği Asia’nın sevinç çığlığı bozdu.

-SONUNDA!

Akay homurdanarak yüzünü ovuşturdu. Reno ise okuduğu kitabı tekrardan masanın üzerine koydu. Daha sonra Asia’ya bakarak:

-Bitirdin mi?

-Aynen öyle! Muhtemelen bu bebeklerin bir çifti Akay’dan daha pahalı.

Akay ayağa kalkıp hangarın çıkışına doğru yöneldi. Asia yaptığı aletleri tekrardan çantanın içine koydu ve birini Reno’ya verdi. Daha sonra onlarda Akay’ın peşinden gittiler.

.

.

.

-Ciddiyim şu külüstürü sat artık.

Asia bulunduğu yerde rahat edemediği için bir süredir kıvranıyordu.

—Ah üzgünüm benim arabamın koltukları sizin gibi bir asil için fazla kalitesiz.

Reno her an çıkabilecek bir kavgayı engellemek için onların arasına girdi:

-Peki plan nedir?

Asia gülümseyerek:

-Oldukça basit.

.

.

.

Asia onlara planın her bir detayını yolda anlattı. En sonunda bir gökdelenin yanına geldiklerinde durdular. Ardından Asia arabadan indi ve arabada oturan Akay’a dönerek:

-Akşama görüşürüz.

—Hayır. Lütfen görüşmeyelim.

Asia gülümseyerek Akay’a baktı. O sırada eli belindeki kemerde asılı olan silaha gidiyordu. Bunu fark eden Akay gazı kökleyerek hızlıca oradan kaçtı.

.

.

.

Arabanın içinde ayaklarını direksiyonun yanından cama doğru uzatıp koltuğa yayılan Akay elinde tuttuğu paketteki mısır patlaklarını yiyordu. Arka koltukta oturan Reno ise ikide bir kol saatini kontrol ediyordu. Onu dikiz aynasından izleyen Akay:

—Biraz sakin olmalısın.

-Sakin mi olmalıyım? Ciddi misin? Az sonra ülkedeki en büyük barondan mal çalmak üzereyiz farkında mısın?

—Evet farkındayım.

-Farkında mısın? Bence biraz bile umurunda değilmiş gibi görünüyor. Bu görevi başaramazsak ne olur biliyorsun değil mi?

—Ahhh! Hadi ama Reno abartıyorsun!

-Abartıyor mu-

Reno’nun sözünü dijital kol saatinin alarmı kesti. Bunu duyan ikili bir profesyonel gibi konuşmayı yarıda kesip dışarıya çıktılar.

Asia’nın bagaja yerleştirdiği çantayı çıkardılar. Çantanın içinden bir çift maske ve ayakkabı çıkardılar.

Ancak bu ayakkabılar normal ayakkabılardan farklı bir özellik taşıyordu. Tamamen kırmızı metalden oluşan ayakkabının topuk kısmından aşağı doğru uzanan ters L şeklinde bir parça vardı. Arabaya yaslanıp ayakkabıları giymeye başladılar.

—Bu kız benim ayakkabı numaramı nereden biliyor? Cidden korkmaya başlıyorum artık.

Ayakkabıları giydikten sonra biraz ayakta durmayı denediler. Normal bir ayakkabıdan farklı olarak bu ayakkabılar insana daha hızlı koşma ve daha yükseğe zıplama gibi özellikler veriyordu. Ancak bunun karşılığında büyük miktarda güç tüketiyor ve birkaç defa kullanıldıktan sonra işe yaramaz hale geliyordu. Ayakkabılara bu özelliği veren en önemli parça ters L şeklindeki metal parçaydı. Üstüne her basışta gerilerek yüksek itiş gücü sağlıyordu.

Reno maskelerden birisini eline aldığında aniden kıkırdamaya daha sonra ise gülmeye başladı.

-Neye gülüyorsun?

Akay maskelerden birisinin oldukça kalıplı bir yarım yüz maskesi diğerinin ise kirli bir mavi cerrahi maske olduğunu gördü. Asia maskelerin üstüne bir de kağıtla not düşmüştü.

-Yarım yüz maskesi Reno için ve ateşli mavi maske’de senin için.

Akay kağıdı buruşturdu:

—Onu kesinlikle öldüreceğim.

Reno ise gülmekten ağlamaya başlamıştı. En sonunda Gülmeyi kesip Akay’a doğru baktı:

-Hadi gidelim.

Gittikleri yer oldukça ikonik bir yerdi. Eğer açıklamak gerekirse burası devasa bir artı işareti gibiydi. Artı işaretinin tam ortasında dev bir gökdelen bulunuyordu. Artı işaretinin diğer kolları ise ana sokakları oluşturuyordu. Ana sokakların içinden ara sokaklara girmesi oldukça kolaydı. Karşılarına gökdeleni alıp sokağın başına geldiler. İkisi de karşılarındaki gökdelenin en üst katına bakıyordu.

—Bu lanet maske deli gibi kaşındırıyor.

-Neden şikâyet ediyorsun ki? Onu senin için özel olarak hazırlamış.

-Bazen gerçekten de iğrenç birisi oluyorsun.

Bir süre birbirilerine baktıktan sonra tekrar gökdelene döndüler.

-Akay, hazır mısın?

—Maskenin kaşındırması dışında tamamen hazırım.

Reno kıkırdadı.

-O zaman gidiyoruz!

.

.

.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr