Bölüm 6: Arkana Parçacığı V

avatar
260 3

Obelisk: Bir Canavarın Direnişi - Bölüm 6: Arkana Parçacığı V



Eren Leza-17’yi toprağa gömdükten sonra bıçaklarını çekti ve bir ağacın arkasına gizlendi. On metre ötede bir asker elindeki tüfekle yavaşça ona doğru yaklaşıyordu. Birden Eren’in nefesleri yavaşladı ve tüm vücudunu bir sakinlik kapladı.

 

Zaman kaybetmeden yerinden ayrıldı ve çıt bile çıkarmadan karanlığa karıştı.

 

On saniye kadar sonra asker temkinli adımlarla Eren’in bir süre önceye kadar durduğu ağacının yanından geçti. Elli tetikteydi ve siyah camların arkasındaki gözler titriyordu. Gece görüşü özelliği olsa dahi karanlık ve tedirginlik vücudunun titremesine neden oluyordu.

 

Çıt!

 

Sesi duyduğu gibi namluyu çevirdi ancak tam ateş edecekken bir bıçak boğazından bir santimetre uzaklıkta durdu. Her şey öyle ani olmuştu ki askerin tepki verecek şansı olmamıştı.

 

“Bir kasın dahi hareket ederse tereddüt etmeden seni öldüreceğim. Anladın mı beni?”

 

Bir el kaskının kavradı ve yavaşça çıkardı. Önceden her şeyi açıkça gören gözleri birden karanlıkla karşılaşınca askerin kalbi korku tarafından istila edildi.

 

“Güzel.”

 

Eren gencin boğazını tuttu ve bir hareketle genci yere serdi. Genç acıyla inlese de yüksek sesle bağırmaya cüret edemedi. Konuşmaya bile cesareti yoktu. Biliyordu ki Eren’i dinlemezse ertesi anı görecek zamanı olmayacaktı.

 

Eren genci yere yatırdıktan sonra giydiği savaş yeleğini inceledi.

 

‘Yeni nesil demek. Sinyal vermek için buraya tıklamak gerekiyordu sanırım.’

 

Eliyle askerin kalbinin üstüne birkaç kez tıklattı. Tıklattığı anda küçük bir kırmızı ışık yandı ve hemen ardından söndü.

 

İşini halleden Eren bıçağını kaldırdı.

 

‘Şimdi etkisiz hale getirmekte. Bunu yapacağım için üzgünüm.’

 

---

 

Akşam karanlığı çökerken tüm takım birden bir bildirim aldı.

 

“Çavuş, Er Vernon düşmanı tespit etti. Diğerleri çoktan yola çıktı.”

 

Çavuş siniri bozuk bir şekilde kasayla uğraşmaktaydı. Ivan’ın söylediklerini duyunca yüzünde güller açtı.

 

“Harika! O orospu çocuğunu elime geçirdiğim anda lime lime edeceğim ve köpeklere yem edeceğim.”

 

“Desteğe gitmemiz gerekmez mi?”

 

“Onları kim sanıyorsun? Vali’nin altındaki en iyi askeri birliğe mensuplar. Saint’lere karşı koyamasalar da insanlar arasındaki savaşta kimseye kaybetmezler. Bir teröristin onları alt etmesi mümkün değil.”

 

“Öyle diyorsanız…”

 

Kaptanının üzerine laf söylemek Ivan’a düşmezdi. Her ne kadar düşünceleri farklı yönde olsa da hiçbir şey söylemedi. Bir yandan Çavuşa katılıyordu. Buradaki her asker özel eğitim almış becerikli katillerdi. Sadece bir teröristle başa çıkabilmeleri gerekiyordu.

 

‘Ama neden bu kadar kötü hissediyorum?’

 

Şüpheler kalbine dolarken birkaç dakika geride kaldı. Bu sürenin her bir saniyesi ikisi için bir yıl gibiydi. En sonun da beş dakika geçti ve herhangi bir haber gelmedi.

 

“İmha mı edildiler?”

 

Çavuş kaşlarını çattı.

 

“Öyle olsaydı kalplerinin durduğuna dair sinyal alırdık. Üstelik tehlikede olurlarsa rahatlıkla haber verebilirler.”

 

Ivan gözlerini ormandan bir an bile ayırmamaya karar verdi. Silahını ormana doğru kaldırdı ve her an savaşacak duruma geçmişti.

 

“Bu kadar tedirgin olmana gerek yok.”

 

Çavuş böyle dese de eli tetikteydi.

 

Bam!

 

Bam!

 

Bir anda ormanın derinliklerinden iki büyük ses yükseldi. Aniden ortaya çıkan bir fırtına misali sesleri her yerde yankılandı.

 

Çavuş ve Ivan panikle kamyonu siper aldı ve tüm odaklarını ormandan gelebilecek herhangi bir saldırıya odakladı. Öyle odaklanmışlardı ki ormandan yükselen herhangi bir kuşu bile netlikle görebiliyorlardı.

 

Ormandan çıkan sesin kaynağı, kendilerinin de kullandıkları tüfekti. Bu tüfeklerin kendilerine özgün bir sesleri vardı. Deneyimli askerler bunu anlayabilirlerdi.

 

“Fazla mı panik yapıyoruz?”

 

“İşi riske atamayız.”

 

“Ancak herhangi bir sinyal almadık.”

 

“Destek kuvvetler gelene kadar burada bekleyeceğiz. Birkaç dakika içinde bir takım bize destek olmaya geliyor. Hemen ardından ise lojistik subaylarından birisi bir kamyon getirecek. Kasayı ona bağlayacağız. O yüzden, sakın ama sakın dikkatini dağıtma.”

 

Çavuşun kararlılıkla dolu sesini duyunca Ivan tekrardan kafasını çevirdi. Dikkatlerini oraya odaklamak zihinlerini yoruyordu. Düşman tahminlerine göre bir kişiydi ancak daha fazla da olabilirlerdi. Çavuş bunu görmezden gelmişti çünkü panik halindeydi.

 

Ivan hiç çekti ve kafasını yukarıya kaldırdı.

 

Gördüğü karşısında gözleri büyürken tepki vermeye çalıştı.

 

“Sikt-“

 

Ancak çok geç kalmıştı. Kasanın üzerinden aşağıya zıplayan Eren elindeki bıçağı tereddüt etmeden Ivan’ın boğazına sapladı. Hemen ardından arkasını döndü ve Çavuşa saldırdı.

 

Çavuşun gözleri havaya sıçrayan kanları gördüğü anda büyüdü ancak zamanında tepki vermeyi başardı. Silahıyla Eren’in saldırısını bloke etti ve sert bir tekmeyle karşılık verdi.

 

Eren tekmeyi rahatlıkla atlattıktan sonra diğer bıçağıyla çavuşun kolunda derin bir yara açtı. Çavuş zihnine vuran acı yüzünden inledi ve hızla mesafeyi açtı. Ancak Eren buna izin vermedi. Bıçağı tekrardan havaya kalktı ve acımasızca çavuşun yüzünü hedefledi.

 

Çavuş savunmaya çalışsa da Eren bıçak konusunda bir uzmandı. Savunmak için silahını kaldırdığı anda bıçağın yörüngesi değişti ve omzuna saplandı. Çavuşun gözleri acıdan dolayı yaşardı ancak bu acı, ölüm korkusunun yanında bir hiçti. Bunu fırsat bilip kendini geriye attı ve silahını ateşledi.

 

Ama nafileydi. Eren bunu çok önceden planlamış gibiydi. Tereddüt etmeden kaçınmış ve yaralı omzundan tarafa zıplamıştı.

 

Mermi boş havayı yardıktan sonra bıçak çavuşun boğazında parladı. Bıçak peynir kesiyormuş gibi rahatlıkla boğazını deldi ve diğer taraftan çıktı. Dengesini kaybeden Eren çavuşun üzerine düştü ve bıçak yere saplandı.

 

Çavuş ölmeden önce birkaç kez debelendi.

 

“Sikeyim!”

 

On dakikadır kendini zorlayan Eren’in üzerine bir yorgunluk çöktü.

 

Düşman tahmin ettiğinden daha uyanık ve fazla çıkmıştı. Sadece altı kişi olduklarını sanıyordu ancak orman da beş kişi vardı. İkisi ise geride kalmıştı. Bu da onun istediği gibi hareket etmesini zorlaştırmıştı.

 

Üstelik hiçbirisini öldürmemeliydi ki düşman tetiğe geçmesin. Ancak bir asker kendini zorlayarak iki el ateş etmişti. Bu da suikastini erkene çekmişti.

 

Bu küçük sapma yüzünden az kalsın tahtalı köye bir bilet alıyordu.

 

“Hahaha-“

Eren derin nefesler alarak delicesine atan kalbini sakinleştirdi ve kasanın girişine yürüdü. Şifre düşündüğünden çok daha basitti. Böyle bir şifre koyabilecek kadar aptal olduklarını düşünmüyordu.

 

Click- Click- Click-

 

Sekiz haneli şifreyi girdikten sonra kilit yere düştü ve kasanın kapısı açılmaya başladı. Eren kapıyı açtıktan sonra içeriye daldı ve büyük bir çantayla dışarı çıktı.

 

“Sonunda!”

 

Tereddüt etmeden çantayı açtı. Büyük çantayı açtıktan sonra üzerinde kimyasal uyarı işareti bulunan kırmızı renkli ve daire şeklinde bir radyoaktif sızıntı çantasıyla karşılaştı.

 

Çanta yerine kapsül demek daha mantıklıydı.

 

Dump- Dump- Dump-

 

Kalbi gittikçe daha hızlı atmaya başlamıştı. Kapsülü açmasa dahi içindeki cismin varlığını iliklerine kadar hissedebiliyordu.

 

Sadece onun için yaratılmış gibi birbirlerine yakındılar.

 

‘İçeride en azından bir parmak boyutunda Arkana Parçacığı olmalı. Bununla birlikte 0ZM-HR5’in ömrü beş yıl daha uzayacak. O kadar zamandan sonra ilk defa bu kadar güzel bir senfoni duyabiliyorum…’

 

Her Arkana Parçacığı’nın özel bir melodisi vardı. Bunu açıklamak zordu ancak her Zemherir Özel Seviye deneği bunu duyabilirdi. Bunun sebebi, hepsinin vücuduna yerleştirilmiş bir Arkana Parçacığı’nın bulunmasıydı.

 

Bunun nedenini Eren bilmiyordu ancak dostlarının haline bakılırsa bu hiçte iyi bir durum değildi. Çünkü bu Arkana Parçacıkları çok hızlı bir şekilde tükeniyor ve yenilerinin konulması gerekiyordu. Eğer konulmazsa beş ve altı numara dışındakilere olduğu gibi ölüm gerçekleşiyordu.

 

0ZM-HR5, denekler arasında Eren’den önce gelmiş son kişiydi. Britanya birlikleri araştırma üssüne saldırmadan bir hafta önce Arkana Parçacığı vücuduna yerleştirilmişti. Bu yüzden ömrü diğerlerine kıyasla daha uzun sürmüştü.

 

‘Bunu ASC’ye yerleştirirsem ömrüne beş yıl daha katacağım. Oldukça büyük duruyor. Belki de yataktan kalkmasını bile sağlayabilirim.’

 

Bir yandan sevinirken bir yanda da kilidi kırmanın yolunu arıyordu.

 

‘Pek zamanımın olmaması ne kötü. Hızlıca buradan ayrılmazsam işler sarpa saracak. Britanya şu anda şehri kuşatmış durumda.’

 

Bir süre uğraşmasına rağmen kilidi kıramadığını fark edince dilini tıklattı ve vaz geçti. Çantayı yanında götürdüğü sürece kilidi kırmak zor bir şey değildi.

 

‘Buradan çıkmak için onları ikna etmek zorundayım. Benim için yolu açabildikleri sürece buradan çıkabilirim. Hm… Asi olsalar da güçsüz değiller. Coğrafi avantajı kullanırsak Britanya birliklerini bozguna uğratabiliriz.’

 

Ama bunlardan da önce yapması gereken bir şey vardı.

 

‘Tüm izleri silmeliyim.’

 

Çantayı sırtladıktan sonra tüm aletlerini topladı ve çavuşun cesedini Ivan’ınki ile birlikte kamyonun altına götürdü. Etraftaki kanı ise yakarak temizlemeyi düşündü. Ancak o kadar zamanı yoktu. Bu yüzden çavuşun ve Ivan’ın kanını boşalttı ve kendi kanıyla karıştırdı.

 

Ayrıca Demirel’in göğsünü delen mermiyi buldu ve çıkardı. Leza-17 serisi çok özeldi, eğer birisi bunu tespit ederse kimliğinin açığa çıkması oldukça muhtemeldi. Bu da dikkatleri gereksiz yere üzerine çekmek demekti.

 

Tüm kanıtları yanına aldıktan sonra tekrardan yola koyuldu.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44791 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr