Düşen Gökyüzü Şehri.
Şehir lordu konağında panik havası hakimdi. Klan liderinin özel konutu kimliği belirsiz bir hırsız tarafından soyulmuştu. Bundan dolayı tüm şehir suçluyu aramak için harekete geçmişti.
Tang klanı malikanesinde.
Yeşim Ejder Otları bahçeye nizamla dikilmişlerdi ve tüm güzellikleriyle sabah güneşini selamlıyordu. Sadakat Konağı olarak da geçen konağın bahçesi, Tang Klanı’nın hazinesi olan Ejder Otları’nın doğum yeriydi.
Dünya’nın enerjisiyle beslenen doğal bir formasyonun içine kurulmuş, son derece değerli bir bahçeydi. En güçlü zehirlerden birisi olarak bilinen, aynı zamanda Tang Klanı’nın imza zehri Tang Ejderi’nin ana malzemesi Yeşim Ejder Otu burada yetiştiriliyordu.
Burası öyle gizli tutuluyordu ki buraya girmek imkansızdı.
Ancak beş yaşlarında, siyah saçlı bir çocuk elini kolunu sallayarak formasyonların arasından geçti ve elindeki yumurtayla bahçenin ortasına kurulmuş tavanın yanına oturdu.
Tavanın altında bir ateş yanmaktaydı. Tavaya ustaca sürülmüş bitkisel yağ çoktan kızışmaya başlamıştı. Tüm canlılığıyla bir köşede doğranmayı bekleyen kırmızı domatesler, doğal yeşilliğiyle ağızlarının sularını akıtacak Cehennem Biberi bir köşede hazırdı. Doğrama tahtası ve demir bıçak, ateşin yanında duruyordu.
Her şey hazırdı.
Tatlı çocuk avuçlarını ovuştururken ağzının suyunun akmasına engel olamadı. Dışarıdaki panik dolu ortamı hissetmiş olacak ki zaman kaybetmeden doğrama tahtasını aldı ve domatesleri doğramaya başladı.
“Haydi gel içelim…”
Hafif mırıldanmasıyla ateşi daha da harladı ve biberleri doğramaya geçti. İnce doğranmış sulu domatesler tavaya atılmaya hazırdı. Çabucak biberleri doğradıktan sonra bir şeyin eksik olduğunu fark etti ve kaşlarını çattı. Ağzından çıkan güzel ezgi bir anda kesildi ve yerini bir çocuğun ağzına yakışmayan küfürlere bıraktı.
“Soğansız menemen mi olur?”
Şimdiye kadar bunu unuttuğuna inanamıyordu. Fakat neyse ki Ejder Otlarının soğanları bulunuyordu. Her ne kadar çok küçük olsa da birkaç tanesi işini görmek için yeterliydi.
“Büyükbabam onların çok zehirli olduğunu söylemiş olsa da…”
-Dinle beni evlat! Yeşim Ejder Otları çok tehlikelidir. O kadar tehlikelidir ki sadece birkaç bitkiyle tüm şehri katledebilirsin.
“Soğan bitki olarak sayılmıyor ki?”
Çocuk omuz silktikten sonra yakınlarda ki olgunlaşmamış Yeşim Ejder Otları’na uzandı. Ejder otlarını tuttuğunda ejder otları bunu hissetmiş olacak ki kaçışmaya çalıştılar ancak çocuk onları rahatlıkla yerlerinde söktü ve doğrama tahtasına yerleştirdi.
Yıkamadan yiyeceğinden yüzünü buruşturmuştu fakat dışarıya çıkamazdı.
“Bununla tatmin olmak zorundayım.”
Normal soğandan farkı olacak mıydı merak ediyordu. Daha önce hiç böyle bir soğan yememişti, bu yüzden oldukça heyecanlıydı.
Soğanı doğrarken gözyaşlarına engel olamadı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Gözleri ateşelrin içindeymiş gibi yanıyordu.
Ağlaya ağlaya soğan doğrayan tatlı bir çocuk…
Çok garip bir görüntüydü.
“Ühü… ühü… çok yanıyor.”
Soğanları doğradıktan sonra domates ve biberlerle birlikte tavaya attı ve sularının çıkmasına izin verdi. Bir süre sonra tava alev aldı ancak çocuk gözyaşları yüzünden ona odaklanmadı. Öyle ki çıkan ateşlerin bir kuru kafa oluşturduğunu bile görmemişti.
Kuru kafa gözüktüğü gibi yok oldu ve sebzelerin sakin bir şekilde ölüşü devam etti.
Çocuk bir kepçe aracılığıyla sebzeleri karıştırdı ve kül olmalarına engel oldu. Bir süre sonra yağ iyice kızmış, sebzeler mükemmel bir şekilde pişmişti. Zamanın geldiğini hisseden çocuk, tavuk yumurtası büyüklüğündeki yumurtayı eline aldı ve kırdı.
Bu yumurtayı büyükbabasının odasından almıştı. Üzerinde garip yazılar vardı ancak onları bir peçete ile silince kaybolmuştu.
“Bir yumurta aldım diye kızacak kadar cimri değil.”
Yumurta kırıldıktan sonra kepçeyle karıştırdı ve iyice yedirdi. Bir süre sonra hoş koku tüm bahçeyi doldurdu.
Gurrr~
Çocuk karnını tuttu ve açgözlülükle tavaya baktı.
“Bitmek üzere!”
Derken zamanı geldi ve çocuk hızla ateşi söndürüp tavayı indirdi. Elini salladı ve bir ekmek belirdi. Ekmeği böldü ve tereddüt etmeden menemene daldırdı. Ekmek menemenle temas ettiğinde anında eridi.
“Hm… Altın Buğday’dan yapılma ekmeği eritemez herhalde!”
Tekrar elini salladı ve bu sefer altın sarısı bir ekmek belirdi. Yayılan tatlı koku insanın iştahını kabartacak kadar hoş ve güçlüydü.
Ekmekten bir parça kopardı ve menemene bandırdı. Bu sefer önceki gibi erimeden kolaylıkla aldı. Sıcaktan tüten dumanları görünce dudağını buruşturdu ve hafifçe üfledi. Ağzından büyük bir memnuniyetle yedi.
Buzz!
Yeşim Ejder Otu ve Soğanı, Cehennem Biberi, Jeong Domatesi ve büyükbabasının köy yumurtasının birleşiminden doğan harika bir tat.
Vücudu bu lezzet altında yumuşarken elinde büyük bir irmik belirdi ve tereddüt etmeden onu kafasına dikti. Büyük bir klanın prenslerinden birisi olunca her yanı zenginlikle doluydu. İçtiği süt Yang Köprüsü’nde beslenmiş ineklerden elde edilmiş çok nadir bir süttü. Büyükbabasının odasına girince bundan bulmuştu ve hediye olarak almıştı.
Sütü içtikten sonra vücudu soğudu ve tat katlanarak arttı. Tereddüt etmeden gömüldü. Her aldığı parçada vücudu alevler içinde kaldı ancak Yang İneği Sütü sayesinde vücudunu serinletti.
“Aylardır uğraşmama değdi!”
Menemen yapmak için bu kadar uğraşacağını düşünmemişti.
Sonuçta maharet işiydi.
Aylardır doğru malzemeleri bulmak için uğraşmıştı. Sırf bunun için uğramadığı klan, hediye almadığı mağaza kalmamıştı. Öyle ki birçok insandan bağış almış ve amaçları uğruna kullanmıştı. Dakikalar hızla geçerken önündeki tava boşaldı ve geriye hiçbir şey kalmadı.
“Çok lezzetliydi.”
Parmaklarını yaladıktan sonra dağınıklığa baktı ve iç çekti.
“Bu küçük yaşımda iş tutuyorum.”
Dese de son derece hızlı bir şekilde etrafı eski haline getirdi. Burada olduğuna dair bir iz kalmadığına emin olduktan sonra bahçeden çıktı ve formasyonda açtığı gediği hızlıca restore etti.
Bu küçük yaşında olmasına rağmen formasyonlara karşı olan anlayışı, eski canavarları delirtmeye yetecek kadar iyiydi.
Tang Klanı’nın 13. Prensi Tang Jin, 5 yaşındaydı ve eski hayatında dünyaca ünlü hırsız Deniz’di. Tang zehir anlamına geliyorken, Jin ejderha anlamındaydı. Zehir Ejderhası kendisine en uygun isimdi.
Deniz yıllar sonra güzel bir yemek yedikten sonra mutluydu ve hızlıca 5. Dalın konağına ilerledi. Bu garip dünyada kendisi gibi makyavelist bir piçin arzuladığı çok şey vardı. Dövüş sanatları adındaki garip güçler eski dünyasındaki dövüş sanatlarının mistik hallerinden farksızdı.
Ayrıca anladığı kadarıyla Tang Klanı’nın çok fazla parası vardı ve devasa bir şehirden sorumluydular. Bu klanın başına geçerse istediği her şeyi ele geçirecekti; güç, para, şöhret ve para! Para ve tekrar para!
Konağa girdiğinde avludan yükselen bağırışları işitti ve oraya yöneldi. Güzel ablası, Tang Klanı’nın gizli sanatlarından birisi olan Zehir Kılıcı’nı çalışıyordu. Onun figürünü izlemek oldukça zevkliydi.
Bir anka kuşunu andıran zarif gözleri ve küçük yüzü, tam kıvamında bir vücudu vardı. Saf beyaz kılıcını bir oyana bir buyana sallarken ki her erkeğin kalbini hızlandıracak cinstendi. Tang Jin onun hareketlerini izlerken hayran olmadan edemedi.
Bu kadın onun biyolojik ablası olmasa da annesinin öğrencisiydi ve bu yüzden ablası olarak görmesi; aynı derece de saygı göstermesi gerekiyordu. Henüz on altı yaşında olmasına rağmen birçok ustadan daha iyi zehir kullanıyor olması, ona Zehir Ankası lakabının verilmesine neden olmuştu.
Yedi Ejder ve Yedi Anka’dan birisiydi.
“Genç Efendi Jin, bir hanımefendiyi böyle izlemenin yanlış bir şey olduğunu düşünmüyor musunuz?”
O esnada tam arkasından yaşlı bir ses geldi. Bu sesin kime ait olduğu belliydi. Açık gri saçları ve yaşlı yüzü, bir yılanı andıran gözleri vardı ve oldukça mert bir duruşu bulunuyordu. Güçlü figürüyle bir dadı olduğuna inanmak güçtü.
“Dadı!”
Tang Jin onu görünce yüzündeki ahlaksız gülümsemeyi yok etti ve hayran olmuş bir ifadeyle zarif bir kuğuyu andıran Zehir Ankası’nı işaret etti.
“Hee Nuna’nın hareketlerini görmüyor musun? Zehir Kılıcını kullanan birisinin bu kadar güzel olacağını düşünmüyordum.” Ellerini ovuşturdu ve hayran olmuş bir şekilde dadısına baktı. “Tabii annem ve sen hariç!”
Utanmaz sözleri devam ettikçe devam etti ve ciddi ifadesini koruyan kadın, yavaşça domatese dönmeye başlamıştı.
Boğazını temizledikten sonra Tang Jin’e baktı.
“Genç efendi, Patrik sizi konağına çağırdı.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..