10. Bölüm

avatar
622 3

Ölümün Yolunda - 10. Bölüm


Kemerini taktı. Yavaşça karşısındaki aynaya baktı. Yüzü artık daha sert gözüküyordu. Sadece birkaç gün onu bu kadar değiştirmişti. Öldürmek ve ölüm tehlikesi insanı gerçekten olgunlaştırıyordu.

Eline yanda duran mızrağını alarak son kez aynaya baktı. Ardından arkasına döndü ve odadan dışarı çıktı.

Bugün otobüs terminaline gideceklerdi. Dün otobüslerinin çalınması dan sonra Bay Sung ile bir anlaşma yapmışlardı. 

Eğer otobüsleri bulurlarsa Bay Sung ve diğer herkes onlarla Kızıl Orkide semtine gelmeyi kabul etmişti. Bu onu asıl amacına daha da yaklaştırmıştı.

Annesini bulmak. 

Gülümseyerek odadan çıktığında diğer yedi kişinin olduğu yere geldi. Ardından sakince sordu.

" Hazır mısınız?"

Yedi kişinin arasındaki Gao Fei hızlıca öne çıktı. Elindeki kılıcı ışık vuruncu parlıyordu.

Heyecanla cevap verdi.
" Evet"

Li Feng birkez daha üstünden geçmek için tekrar etti.
" Planladığımız gibi 3 otobüs alıp geleceğiz."

Herkes başını " Tamam" dercesine salladı. Li Feng bunu duyunca bir kez daha anılarına daldı. Annesiyle küçükken karton kutulardan yaptığı kalede oynadığı oyunlar aklına gelmişti.

O anda Gao Fei Li Feng'in daldığını fark ederek konuştu.

" Li Feng herkes hazır."

Li Feng daldığı düşüncelerden uyanarak " Geldim." Dedi.

Herkes hızlıca dışarı çıkınca sakince ilerlemeye başladılar. Birkaç dakika yürüdükten sonra ise Li Feng herkesi durdurdu ve adın uyarısını yaptı.

" Olabildiğince sessiz olacağız. eğer biri Damnatorum görürse diğerlerine haber versin. Sakın gruptan uzaklaşmayın!"

O anda bir adam somurtkan bir şekilde homurdandı. Bu adam Li Feng Bay Sung ile konuşurken sorun çıkartıp odadan kovulan adamın ta kendisi idi.

" Niye onu dinlemek zorundayız ki?"

Bunu duyan yanındaki yirmili yaşlardaki bir genç yanına eğilerek fısıldadı.

" Patron Gu onlar yaratıklarla önceden karşılaşmış insanlar. Onlarla durmamız şansımızı daha da arttırır."

Bunu duyan Min Beyong Gu tatmin olmamış bir şekilde ofladı.
" Hıh..."

Onlar konuşmalarına devam ederken grup ilerlemeye devam etti. Ama ne kadar ilerlerlerse o kadar korktular. 

Sokaklar yer yer kırmızıya boyanmıştı. Bazı kısımlarda ise yarısı olmayan vücut parçaları göze çarpıyordu. Bunu gören alışveriş grubundan olanlar korkmaya şimdiden başlamışlardı. Ara sıra gelen çığlık sesleriyle işi iyice kötüleştiriyordu.

Ayrıca yola akşam olmak üzereyken çıkmışlardı. Güneşin ışıkları onlara son vedasını yapıyordu. Li Feng ejderhanın ona Damnatorumların kana ve sese duyarlı olsada görüş alanında baya kötü olduklarını söylediği için bunu yapmayı seçmişti.

Karanlık olduğu için hiç bir Damnatorum onları göremezdi. Ama işin kötü tarafı onlarda hiçbir şey göremiyorlardı. Buda onlara her köşeden bir canavarın fırlayacakmış gibi hissetmelerini neden oluyordu.

Karanlık sokaklarda ilerlerken bir anda Li Feng onları durdurdu. 

" Bekleyin..."

Herkes bir anda gelen bu emir yüzünden korkuyla oldukları yerde dona kaldılar. Li Feng onların durduğunu gördükten sonra yavaşça başını dönmek üzere oldukları sokak arasına çevirdi. Ardından başını geri çekerek konuştu.

" İleride 5 tane Damnatorum var!" 

Bunu duyan diğerleri kafalarını uzatarak Damnatorumlara baktılar. Aslında onların insan mi canavar mı oldukları belli değildi. Çünkü sadece öylece dikilen gölgeler gözüküyordu. Ama hangi insan gecenin bir vakti canavarlarla dolu olan bir şehirde öylece dururdu ki. Hemde böyle bir yerde. Bu lar kesin canavardı. Bunu gören bir adam mırıldandı.

" Demek cidden canavarlar varmış..."

Li Feng birazcık düşündü. Ve ardından etrafına baktı. Gidilecek başka yer yoktu. Sesini kısarak mırıldandı 

"Onları halletmemiz gerek."

Bunu duyan bir adam hızlıca kemerindeki silahını çekti ve Damnatorumlara doğrulttu. Bir aptal bile onun ateş etmek üzere olduğunu anlardı. Li Feng öfkeyle bağırdı.

"Sen ne yaptığını zannediyorsun!"

Adam bir anda gelen bağırıştan dolayı korkarak geri çekildi. Ardından korkmuş bir şekilde mırıldandı.

"Halletmemiz gerek dediniz..."

Li Feng öfkeyle "Damnatorumlar sese çok duyarlıdırlar. Ateş edip de bütün şehri buraya mı toplamaya çalışıyorsun! " Dedi.

Adam o anda yaptığı şeyin ne kadar büyük bir tehlikeye yol açacağını fark ederek özür diledi.

" Özür dilerim..." 

O anda Min Beyong Gu zaten hiç hazmetmediği bu adamın dostlarından birine kızdığını görünce öfkeyle mırıldandı.

"Kendini patron sanan pi*..."

O anda Li Feng'in aklında ejderha konuşmaya başladı.
" Li Feng sanırım şu eleman senden fazla hoşlanmıyor."

Li Feng göz ucuyla ona nefretle bakan Min Beyong Gu'ya baktı. Ardından oflayarak konuştu


"Fark ettim usta."

Sonra daha fazla o aptal adama dikkat etmeyerek diğerlerine döndü. Onları uyardı.


"Dmanatorumları sessizce halletmeliyiz. Ateşli silah kullanmaktan kaçının."

Bütün herkes başları ile onayladı. Bunu gören Li Feng gülümsedi. Ardından mızrağını kaldırarak Damnatorumlara doğru koşmaya başladı. Gao Fei de onu arkasından takip etti. Diğerleri de yüksek sesle naralar atarak Damnatorumlara saldırıya geçti.

Ama savaş beklenen kadar uzun sürmedi. Zaten Li Feng'in mızrağını yana kayarak sallaması ile ilk Damnatorum ölmüştü. Diğeriyse daha ne olduğunu anlamadan Gao Fei tarafından ikiye bölünmüştü. İlk kez Damnatorum ile karşılaşan diğer grupsa birazcık zorlansada sayı üstünlüğü sayesinde kazandılar.

Tam bunu kutlayacaklardı ki üç Damnatorum daha duydukları sesler yüzünden sokağa girdiler. Ama sonları da diğerleri gibi oldu.

Savaş bitince Li Feng etrafına baktı. Temiz işti. Birazcık dah etrafa baktıktan sonra Li Feng diğerlerine döndü ve sakince sordu.

" Lütfen cesetleri bana bırakabilir misiniz?"

Bunu duyan diğerleri birazcık tereddüt etsede Gao Fei hiç beklemeden kabul etti. Li Feng'e sadakati sonsuzdu.


"Olur"

Bunu gören market grubundan bir adam tereddütünü yenerek kabul etti.


"Buyur. zaten sen bizi uyarma saydın bu cesetlerden farkımız kalmazdı. "

Kendi saflarından başka birinin daha kabul ettiğini gören diğerleri teker teker teklifi kabul etti. Ama o anda öfke ve nefretle dolu bir ses ortfa yankılandı.

"Neden sana verelim? Bu cesetlerin seviye atlattığını herkes biliyor. Sana verip de elimizde kinden de mi olalım."

Bunu gören Li Feng sinirlense de öfkesini yenerek cevap verdi.

"Ben sizden zorla alacağım demedim. İstemiyorsanız vermeyebilir siniz. Ama eğer cesetlerden eşya çıkarsa o eşyaları veren kişilere geri vereceğim."

Bunu duyan Min Beyong Gu sanki Dünya'nın en komik şeyini duymuş gibi gülmeye başladı. Ardından dalga geçti.

"Hıh... Eşya düşme şansı çok az. Kim böyle bir kumar oynar ki? " 

Bunu duyan Li Feng arkasından edilen lafları hiç umursamadan elini bir cesede koydu ve onu özümsedi. O anda cesedin içinde gecenin karanlığını aydınlatan bir parlaklık belli oldu. Bunu gören diğer herkes şaşkın bir şekilde birbirlerine baktılar. Daha az önce patron Gu eşya düşme şansı az diye onla dalga geçmiyor muydu. Bu onun yüzüne atılmış bir tokattı. Biri daha fazla dayanamayarak şaşkınlığını dışa vurdu.

"Vay... cidden çıktı. "

Daha az önce söylemesine rağmen eşyanın çıktığını gören Min Beyong Gu öfkeyle "Acemi şansı" dedi.

Ama Li Feng onun dediklerini hiç umursamadan ikinci cesede geçti ve ardından onuda özümsedi. O anda bir ışığın daha patlamasıyla herkesin şaşkın sesleri tekrar yankılandı.

"Bundan da çıktı..."

Min Beyong Gu ise şaşkınlıktan donup kalmıştı. Sistem ona eşya düşme şansının baya bir düşük olduğunu söylemişti. Ama bu adam arka arkaya iki kez çıkarmıştı. İnanmaz bir şekilde mırıldandı.

"Bu nasıl olabilir ki?"

Ama ne kadar inanmasa da Li Feng arka arkaya cesetleri gezmeye devam etti. Ve en sonunda hepsini özümsedi. Tabi ki de hepsinden eşya çıktı. Min Beyong Gu ise neredeyse çıldıracaktı. Adam resmen şans tanrısı felan mıydı! Bu nasıl bir şanstı. Öfkeyle tısladı.

"Böyle bir şans nasıl mümkün olabilir ki? "

O anda o duyamasa da Li Feng'in kafasının içinde ona cevap geldi. Bu artık alışmış bir ifadeye sahip ejderhanın ta kendisiydi.

"Bir de bana sor..."

Li Feng çıkan farklı farklı eşyaları diğerlerine verdi. İçlerinde zırhlar, kılıçlar ve daha birçok farklı şey vardı.

"Buyurun hepinizin hakkı burada."

Eşyalarını alan herkes memnuniyetle gülümsedi. İçlerinden biri ise imalı bir şekilde Min Beyong Gu'ya bakarak konuştu.

" İyi ki de vermemezlik yapmamışız."

Bunu fark eden ve alay konusu olduğunu gören Min Beyong Gu hiddetle haykırdı.

"Ne var bende çıkarabilirim..."

Ardından ellerini kendi öldürdüğü Damnatorumun cesedinin üstüne koyarak onu özümsedi. O anda bir parlaklık özümsenen cesedin içinde belirdi. Bunu gören Min Beyong Gu memnun bir şekilde gülümseyerek konuştu.

" Ha işte bu. Kesin mükemmel bir şey çıkacak."

 O anda parlaklığa uzanarak onu kavradı. Ama kavrar kavramaz eşya gün yüzüne çıktı.


İsim = Yok

Sınıf = ( Ölçmeye Değmeyecek Kadar Düşük )

Seviye = Buna Seviye Vermeye Ne Gerek Var!

Bilgilendirme = 

Bildiğin poşet!


Bunu gören herkes kahkahayı bastı. Li Feng de buna dahildi. Hatta Li Feng'in içindeki Mahoa bile kahkaha atmaya başlamıştı. Herkesin gülmekten gözünden yaş gelirken Li Feng zar zor konuşarak dalga geçti.

" Bayağı önemli harbiden."

Bunu duyupta gülmeyi bırakmış olanlar tekrar gülmeye başladı.

"Hahaha..."

O anda bir adam dayanamayarak ciddi bir yüz ifadesiyle sordu.
"Patron Gu poşet mi satıyorsunuz?"

Bunu duyan diğerleri neredeyse gülmekten çatlayacaklardı. Bir daha asla yüzünü geri kazanamayacağını anlayan Min Beyong Gu utanç içinde gitmeleri gereken yere doğru hızla ilerlemeye başladı. Diğerleri de birkaç saniye daha güldükten sonra onu takip ettiler.

Yarım saat sonunda savaşa savaşa otobüs terminalinin önüne geldiler. Yol boyunca bütün cesetleri Li Feng aldığı için herkes baştan aşağı silah ve zirhla donanmıştı.

Terminalin önünde birkaç Damnatorum daha vardı. Li Feng bunu görünce diğerlerine " Saldırın! " Diye bağırdı.

Ardından herkes saldırırken olduğu yerde durarak ejderha'yla konuşmaya başladı.

"Usta, seviye atladım. Sence hangi statlarımı güçlendirmeliyim?"

Mahoa birazcık düşündükten sonra Li Feng'e cevap verdi.

"Hepsini güce ver. Şu anlık senin tek ihtiyacın olan güç."

Li Feng bunu duyunca hızlıca " Peki usta" dedi. Ardından sisteme seslenerek aklından " Bütün puanları güce ver." Dedi.

O anda Li Feng'in bedeni yenilendi ve sabahtan beridir üstünde oluşan yorgunluk bir anda geçti. 

Li Feng hızlıca durum penceresini açtı.



İsim = Li Feng

Sınıf = Yok

Meslek = Yok

Seviye = 3 (2/30)


Vücut Durumu =


Güç - 10            Hız - 5


Çeviklik - 4       Dayanıklılık - 5


Ruh - 2.              Mana - 0


Şans - ???           Karizma - 10


Mevcut Enerji Küresi = 0


Yetenekler = Yok


Bunu gören Mahoa heyecanlı bir şekilde statlarına bakan Li Feng seslendi.

" Yeni gücünü bir dene istersen."

Li Feng " Peki usta." Diyerek yakınındaki bir arabanın yanına geldi. Hzilica yumruğunu arabaya salladı. Yumruğu arabaya çarptığında acısada bu gördüğü şey yüzünden anında geçti. Arabanın üstünde elinin hafifte olsa izi oluşmuştu. Etkilenmiş bir şekilde " Waow..." Dedi.

Mahoa sakince konuştu.

" İyi. Şimdi açığını kapattın."

Li Feng içten bir şekilde teşekkür etti.

" Evet usta teşekkürler."

Mahoa bundan keyif alsada belli etmeyerek konuyu değiştirdi. 

" Neyse hadi otobüsleri alda bir an önce anneni bulmalısın."

Li Feng herkesten sakladığı sırrını ustasının söylediğini görünce şaşırdı.

" Amacımı biliyormuydun usta?"

Şansı ile Dünyaya diz çöktürebilecek bu çocuğun unutkanlığını gören ejderha öfkeyle bağırdı.

" Evet, ben senin kafanın içindeyim unuttun mu! Daha dün söyledim!"

Li Feng o anda hatırlayarak suçlu bir şekilde konuştu.

" Ah doğru..."

Sonra ustasından özür dileyerek hızlıca savaşını yeni bitirmiş olan grubun yanına vardı. Ardından hızlıca cesedleri özümseyerek çıkan eşyaları sahiplerine verdi.

Sonra yüksek bir sesle haykırdı.

" Üç tane otobüs alıp gidelim hadi!"

Herkes hızlıca otobüsleri aramaya başladı. Beş dakika kadar sonra ise Gao Fei'nin heyecanlı sesi etrafta yankılandı.

"Otobüsleri bulduk. Artık gidebiliriz!"

Li Feng bunu duyunca heyecanla otobüslerin olduğu yere koştu. Ve ardından otobüsleri incelemeye başladı. Hepsinin benzini vardı. Ayrıca hiçbir yerinde kusurda gözükmüyordu. Tam heyecanla diğerlerine seslenecekti ki bir ses onu böldü.

" Neden gidiyoruz? Burada ihtiyacımız olan birşeyler bulabiliriz."

Bu Min Beyong Gu idi. Bugün aldığı birçok yenilgi yüzünden Li Feng'e iyice bilenmiş ti. Li Feng sinirlense de kendini sakinleştirerek cevapladı.

" Görevimizi yaptık. Daha başka şeyler ile uğraşmamalıyız."

Ama Min Beyong Gu daha fazla beklemeyerek terminalin deposu olan binaya doğru ilerlemeye başladı. Giderken de öfkeyle bağırdı.

" Ehhh... Yeter Be! Seni niye dinliyoruz ki! Sen bir yabancısın. Bana emir veremezsin."

 O anda Li Feng'in içini tarif edilemez bir his sardı. Hissin ortaya çıkmasıyla aklında rabotik bir ses yankılandı.

" Ruh statı +1 "

Li Feng korkuyla bağırdı.

" Dur!"

Ama Min Beyong Gu onu dinlemeyerek karşı çıktı.

"Bana dur diyemezsin!"

Ardından deponun kapısını kırarak açtı ve arkasını dönerek övgü beklercesine diğerlerine baktı. Fakat herkes ona korkuyla bakıyordu. Şaşkın bir şekilde düşündü.

" Neden bana öyle bakıyorlar? O kadar da korkunç olamam demi?"

Fakat O anda herkesin ona değil de arkasındaki birşeye baktığını fark etti. Tarif edilemez bir ürperti onu sardı. Yavaşça arkasına dönerek kapının tamamını kaplayan gölgeye baktı ve sadece tek bir tepki verebildi.

"Ah lanet ols..."



__________________________________________________


Yazar Notu => 

\______________/


Merhabalar sevgili okuyucularım. Artık yazarken silinme sorununu halleden bir çözüm buldum. Bu yüzden daha şevkli ve daha hızlı bölüm atacağım. Keyifli okumalar.

( Niye yorummm yokkkkk!!!! )












Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44770 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr