Bölüm 11 : Açlık Sınavı
Yerde armodillo gibi kıvrılmış olan Levi , darbelerin etkisiyle öksürüyor ve adeta kan kusuyordu. Kollarıyla kafasını kapatmışken artık tekmelenmediğini fark etti ve yerde ağır bir şekilde dönerek neler olduğuna baktı.
Big J’nin adamları dört kişiyle ufak bir tartışma yaşamaya başlamıştı. En önde uzun siyah saçları kafasının arkasından toplanmış , bütün vücudu dövmelerle kaplı hafif esmer bir adam Big J’nin arkadaşlarının üstüne yürüyor ve tehditkar bir şekilde işaret parmağıyla onları gösteriyordu.
Kulakları çınlayan ve gözleri kararan Levi , neler olduğunu anlayamadan gözlerini kapattı ve bir daha hiç uyanamayacağını düşündüğü derin bir uykuya daldı.
...
Gözlerini açtığında Big J dedikleri adamın kendisini sürüklemeye başladığı yerde olduğunu fark etti. Üstünde mahkum kıyafetleri vardı ve sırtını tıpkı o anki gibi duvara vermişti. Tüm bunların birer kabus olduğunu düşünüp sevindi fakat sevinci ayağa kalkamadığını fark ettiğinde ortadan kayboldu. Bacakları hareket etmek istiyor, kemikleriyse dişli çarkların arasına sıkılmış metal parçalar gibi onları engelliyordu.
Bacaklarının birkaç noktasına ağrılar saplanınca Levi , donunu hafifçe sıyırıp vücuduna bakmadan edemedi. Bacakları tamamen morarmıştı , ayrıca her nefes alışında kemikleri göğsüne batıyor ve çocuğa inanılmaz bir acı çektiriyordu. Oysaki Levi bu ağrının sırtını saatlerce duvara dayamış olmasından kaynaklandığı düşünmüştü sadece.
...
Kafasını duvara dayadı ve sessizce etrafı izlemeye başladı. Buraya girdiğinde gözüne çok küçük gözüken bu alanın aslında oldukça geniş olduğu ve ileriye baktıkça daha da büyüdüğünü fark etti. Belki de özgürlüğünü kaybetmiş olmasının etkisiyle burası ona fazlasıyla küçük gelmişti.
Gözleri , en son gördüğü siyah saçlı adamı arıyordu. Alanın her yerinde etrafa yayılmış birkaç kişilik insan grupları vardı. Aralarında şakalaşan , güreşen , şınav-mekik çekerek antrenman yapan bu gruplar başkalarına nefretle bakıyor ve ilk fırsatta onları öldürmek için can atıyorlardı.
Karnından gelen sesler kafese hapsedilmiş bir aslanın kükremelerini andırıyor ve Levi’nin dikkatini dağıtıyordu. Kendisi gibi duvarın kenarına dayanmış insanlar ellerinde tuttukları metal bir kabın içinden nefes almadan yemek yerken kendisinin neden bu kaba sahip olmadığını merak etti.
En yakınındaki mahkuma doğru sürünmeye başladı. Sırtına bir parça sünger koyup duvara dayanmış 50 yaşlarındaki adamın beyaz saçları tel tel alnına düşmüş ve Karl Marx’ınkini andıran sakalları yemek bulaşığı olmuştu. Kurumuş kanla kaplı yüzünde acı bir ifade vardı ve sürünmek için dirseklerini her ileri attığında aldığı nefes ciğerlerini parçalıyordu.
Kaburgalarından gelen ufak çıtırtılar ve açlıktan büzüşmüş midesi Levi’nin çaresizliğinin bir kanıtı olmasına rağmen adam elinde tuttuğu kabı kucağına yaklaştırarak elleriyle üstünü kapattı. Çocuğa karşı sinirli bir bakışı vardı. Oysaki Levi ondan yemeğini istemeyecek , sadece kendi kabını nereden alabileceğini soracaktı.
-O yemeği nereden buldun ? Ben nasıl yemek yiyeceğim. SİKEYM CEVAP VER BANA !
-Buraya gelen herkes için bir metal kap bırakılır çocuk , sonra herkes sıraya girip yemeğini alır. Sen sıraya girmedin ama.
-NE SIRASI ? NEREDE BU SIRA ?
-Sıra şu anda yok , yemek geldiği zaman olur.
-Ne, ne zaman yemek geliyor ?
-Bilmiyorum , gardiyanlar kafalarına göre getiriyor.
-Gardiyanlar mı ? Nasıl getiriyorlar ?
-Kapının önüne bırakıyorlar , yemek dağıtan birkaç grup da kazanları alıp sırayla dağıtıyor, herkes bir kap yemek alabiliyor. Kabın olmazsa yemeğin de olmaz.
-Benim kabım , benim kabım nerede?
-Hiçbir fikrim yok , şimdi siktir git buradan. Bir daha yanıma gelirsen sana acımam.
...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..