Bölüm 2: Koma

avatar
53 0

Ötediyar'ın Efendisi - Bölüm 2: Koma


Dağlarda, gün geceye döndü mü ortalığa birden bir sessizlik çöker. Diller birden susar, yüzler solar. Bu durum hiç kimse tarafından, hiçbir sahne yaratılmadan, sessizce kendi kendine olur. Canlı cansız her şey korkunç bir sessizliğin içine gömülür. Özellikle loş gecelerde, bu yüksek dağlarda, bu karanlık zemininde, insan sanki yalnız değildir. Sanki bulunduğunuz yere birtakım ruhlar sızmaktadır. Bu ruhlar sessiz kanatlarını dalgalandırarak havada uçuşmaktadır. İnsan bu kanat dalgalanmalarının sessiz çırpınışını, ölü rüzgarını, başının üzerinde, hatta yüzünde hisseder. Evet, ölü rüzgarlar, ölü ruhlar... Ama hayata doymamış, buruk ve şikayetçi ruhlar... Şahlanmış dağlar ve asi iklim ruhu bambaşka bir yaşama sürükler. Levent, evladım; bu dünya da anlam veremeyeceğin çok şey olacak.

 

Yüzbaşı Levent birkaç sene önce komutanının dağlar hakkında söylediği bu sözleri anımsayınca önündeki manzara daha da korkunç bir hal aldı. Çaresizce mermi yağdırırken arkadaşlarının ve astlarının birbiri ardına ölüşüne şahit oldu. Her çığlık, her feryat ve yere akan her kan damlası zihnine bir balyoz misali iniyordu.

 

Görüşü bulanıklaşmıştı. Kovanlar birbiri ardına beyaz zeminde iz bırakıyor, kanlar bir çiçek gibi açıyordu.

 

“GEBER! GEBER!”

 

Bang, bang, bang!

 

Çocuğun vücudu bir arı kovanı gibi delik deşik olmuştu ancak hareketlerinde hiçbir yavaşlama yoktu. Sahipkıran kolunu saniyeler içerisinde yok ettikten sonra duraklamadan Buzkıran koluna saldırmış ve dakikalar içerisinde onları da ortadan kaldırmıştı.

 

Geri çekilmeye çalışsalar da başarılı olamadılar. Bu çocuk görünümlü gudubet o kadar hızlıydı ki profesyonel askerler bile onun hızına tepki veremiyordu. Garipti. Yalnızca tek bir adımda onlarca metreyi aşabiliyordu. Ufak bir hamleyle namluları bükebiliyor, bir karpuz patlatır gibi kafalarını patlatabiliyordu. 

 

Yüzbaşı Levent ayakta kalan son insan olduğunu anladığında silahını indirip süngüsünü çıkardı.

 

“SEN DE BENİMLE GELİYORSUN!”

 

Çocuk olduğu yerde durup ona baktı. Aralarındaki mesafe on metre kadardı. Siyah gözleri bir uçurum kadar derin gözüküyordu. Kan akan dişlerini gösterip şeytani bir gülümseme gösterdi. Bir kedinin fareyle oynaması gibi oynuyordu onunla.

 

Yüzbaşı Levent çıldırmış bir boğa gibi çocuğa atıldı ve süngüsünü savururken diğer eliyle de yeleğindeki el bombalarından birini çıkardı.

 

Hehehehe…

 

Çocuğun kanlı dudakları kulaklarına doğru kıvrıldı.

 

BOOOM!

 

---

 

İri yağmur damlalarının pencereye çarpıp çıkardığı ses hastanenin kasvetine kasvet katıyordu. Hava kasvetli, dışarıda sağanak gürlüyordu. Çıt çıt yere düşen yağmur damlalarının etrafına sis üşüşmüştü ve hastanenin hemen dışında, yer yer küçük su birikintiler oluşmuştu.

 

“Ne yağıyor ama,” diye mırıldandı genç hemşire. Odanın kasvet dolu huzurunu iliklerinde hissedince ürperdi.

 

“Kuzey Irak Operasyonu’nda şehit düşen askerlerimiz için tüm ülke genelinde üç günlük yas ilan edildi. Savunma Bakanı Kocatürk taziyelerini iletmek için şehit ailelerini ziyaret de bulundu…”

 

Televizyondaki haberlere göz ucuyla bakan hemşire hasta yatağında yatan adama baktı. Vücudu baştan aşağıya sargı bezleriyle sarılıydı. Elektrokardiyogramdaki hareketlenmeler olmasa canlı olduğuna inanmazdı.

 

“Hm?”

 

Bir şeyin kıpırdadığını görmüştü sanki.

 

Hastaya dikkatlice baktığında heyecandan birkaç saniye konuşamadı.

 

“Doktor!”

 

---

 

Rahat ancak kasvetli hastane odasındaki yatağın başında iki kişi vardı. Birisi nazik görünümlü orta yaşlı bir adamdı. Beyaz önlüğüyle saçlarına yeni yeni düşen aklar ile sıcak bir his yayıyordu. Okyanus mavisi gözlerini yataktaki sargılı adama dikti ve sol elini cebinden çıkarıp gözlerinin tepkisini ölçtü.

 

“Levent Bey beni duyabiliyor musunuz?”

 

Yataktaki sargılı adam olumlu anlamında kafasını salladı.

 

Doktor gülümseyerek yanındaki adama döndü.

 

“Şu anlık görme ve duyma duyularında bir sıkıntı bulunmuyor. Konuşması için biraz zaman gerekiyor. Testlere devam edeceğiz… Lütfen hastayı çok zorlamayın.”

 

“Anladım.” dedi adam soğuk bir şekilde.

 

Doktor odadan ayrılınca adam elindeki evrak çantasını sandalyenin üzerine bırakıp içinden garip şekilli birkaç muska çıkardı. Onları odanın etrafında yerleştirdikten sonra yatağın yanına geldi ve ona dik dik bakan Levent’in gözlerine baktı.

 

“Önce kendimi tanıtayım.”

 

Ceketinin iç cebinden bir kimlik çıkarttı.

 

“Savunma, Diyanet İşleri ve İç İşleri Bakanlığı ortaklığıyla kurulmuş bir gizli kurum olan ‘Mistik’in Teşhis ve Yetenek Belirleme Birimi’nden Yüzbaşı Kaan Acar. Yaklaşık bir yıldır komadasınız ve yeni uyandınız. Çok az zamanımız olduğunu söyleyebilirim. Bu yüzden beni dikkatlice dinleyin.”

 

Kimliğinin üzerinde bir logo vardı. Kanatlı bir gülün içerisinde hilal ve kuzey yıldızı vardı. Estetik ve garip hissettiren bir logoydu.

 

Yüzbaşı Kaan kimliğini tekrardan ceketine koyduktan sonra devam etti. “Bir yıl önce Kuzey Irak’ta yürütülen bir gizli operasyonda saldırıya uğradınız. Sizin dışınızda kimse canlı kurtulamadı. Vatan sağ olsun.”

 

Yüzbaşı Kaan cümlesinin devamını getirmeden önce dikkatlice Levent’in gözlerine baktı. Gözlerini hafifçe ıslandığını görünce iç çekti. Kalbindeki duyguları bastırıp dik durmaya çalıştı.

 

“Yürütülen bir operasyon nedeniyle şehit haberleri halka duyurulmadı. Bunun sebebini size daha sonra açıklayacağım. Acınız büyük ancak güçlü olmaya çalışın. Çünkü size ihtiyacımız var…”

 

Yüzbaşı Kaan bir süre durakladıktan sonra iç çekip gözlerini boşluğa dikti. Ardından dilini tıklatıp tekrardan Levent’e döndü.

 

“Size bir muska vereceğim. Bunu kesinlikle yanınızdan ayırmayın… Tedavi sürecinde yardımcı olacak ve sizi ‘onlardan’ koruyacak.”

 

Levent hiçbir tepki vermeden boş boş Kaan’a bakıyordu. Neler olduğunu idrak edememişe benziyordu. Anlaşılabilirdi, daha yeni uyanmıştı ve en son hatırladığı şey emrindeki askerlerin birer birer küçük bir çocuk tarafından katledilişiydi.

 

Yüzbaşı Kaan çantasından bir muska çıkartıp nazikçe Levent’in sargılı boynuna taktı.

 

“Eğer gaipten sesler duyarsanız doktorunuza haber verin. Bir saat içerisinde sizi ziyarete geleceğim.”

 

 Ceketini ilikleyip yatağın etrafına yerleştirdiği tılsımları topladı. Tılsımları çantasına yerleştirdikten sonra saygıyla Levent’e doğru eğildi.

 

“Tekrardan başınız sağ olsun.”

 

Yüzbaşı Kaan odadan çıktıktan sonra Levent tek başına kaldı.

 

Işığını kaybetmiş boş gözlerle tavana bakarken aklına bilincini kaybetmeden önceki yaşadıkları aklına geldi. Hasan’ın ölümünün hemen ardından içgüdülerini dinlemiş ve tüm müfrezeye geri çekilme emir vermişti.

 

Koruma ateşi açarak geri çekilmeye çalışsalar da yüz metre dahi ilerleyemeden çocuk görünümlü yaratık kurşunları umursamamaya başlamıştı. Önce Sağlık Çavuşu Ali’yi ardındansa diğer tüm dostlarını kaybetmişti.

 

Orada kendini feda etmeliydi!

 

En ufak bir şans bile çok fazla şeyi değiştirebilirdi!

 

Levent kalbinde biriken suçluluk, nefret ve öfkeyi daha fazla kaldıramadı.

 

İstihbarat hatalıydı. Teröristlerin sayısından tut içlerindeki o garip, aklın almayacağı ucubenin varlığına dair de bir şey yoktu. Yüzbaşı Kaan’ın söylediklerini anımsadı.

 

Yürütülen gizli bir operasyon…

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44790 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr