Bölüm 3: Mistik Organizasyonu

avatar
49 0

Ötediyar'ın Efendisi - Bölüm 3: Mistik Organizasyonu


Bembeyaz badanalı duvarları güneş ışığıyla yıkanan hastane odasında, pencereden süzülen hafif bir meltem esiyordu. Odada, mis kokulu leylaklardan oluşan bir buket, pencerenin önündeki küçük sehpanın üzerinde zarif bir şekilde duruyordu. Bu ketlerin tatlı kokusu, odadaki steril havayı yumuşatarak hoş bir atmosfer yaratıyordu.

 

Pencerenin önünde oturan Levent, gözlerini pencereden dışarıya çevirmişti. Güneşli bir bahar günü olması, havada neşe ve umut dolu bir his uyandırıyordu. Levent, pencereden görünen yemyeşil ağaçların yapraklarının arasından süzülen güneş ışınlarını izlerken, yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Hastanenin bahçesinde cıvıldayan kuşların sesleri, adeta bir melodi gibiydi. Bu huzurlu ortamda, tüm endişelerini ve acılarını unutmuş gibi hissediyordu. Odadaki her şey sanki onu sakinleştirmek için konulmuş gibiydi. Bembeyaz yatak çarşafları, tertemiz zeminler ve sakinleştirici mavi renkte boyalı duvarlar umut ve güven veriyordu.

 

Neredeyse altı ay olmuştu ve rehabilitasyon aşaması sona ermişti. Bir yıl boyunca kullanım dışı kalan vücudu yavaştan eski haline dönüyordu. Travmaları, nefreti ve öfkesi artık eskisi kadar belli etmiyordu kendisini.

 

Uyandığı ilk gün onu ziyaret eden Yüzbaşı Kaan tekrar ziyaret etmemişti. Ancak onun yerine Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı Beşinci Komando Tugayı’nın Üçüncü Komando Taburu’ndan Yarbay Eren Ufuk ziyarete gelmişti. Geçmişi başarı ve şanla dolu bu adam aynı zamanda Levent’in yönettiği hayalet müfrezenin bağlı olduğu birimin lideriydi.

 

Yarbay nazik ve babacan bir tavırla olayları açıklamış, Levent’in kalbindeki yüklerden kurtulmasına yardımcı olmuştu. Şehit haberleri ve operasyon detayları medyadan gizli tutulmuştu. Ancak sadece medyadan gizli tutulmuştu. Şehit ailelerine haber edilmiş, onlara normalde yapılmayacak maddi yardımlar yapılmış ve gazi unvanı verilmişti.

 

Kendi ailesi bile şu anda hastane de olduğunu bilmiyordu.

 

Bu haber Levent’in rahatlamasına neden olmuştu. Her birinin geride bıraktığı kişiler, aileler vardı. Özellikle Üsteğmen Mustafa’nın iki aylık bir bebeği olmuştu. Daha bebeğini görme fırsatı bulamadan kara toprak almıştı onu.

 

İstihbarattaki hatayı sorduğundaysa Yarbay şöyle cevap vermişti: “Bunu araştıracağım. Sıradan bir insanın yapabileceği bir şey değil bu.

 

Olayın ardındaki her neyse peşini bırakmayacaklardı.

 

Levent mavi giysinin belindeki kayışı biraz gevşetip rahatlamaya çalıştı. Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı konmuştu. Fizik tedavi bir sıkıntı değildi. Altı ay sonrasında önceki kadar olmasa da ortalama bir insanın fiziksel güç ve yeteneğine erişmişti. Zaman geçtikçe vücudu zihnine yetişecek ve eski seviyesine ulaşabilecekti.

 

Melankolik bir şekilde camdan dışarıya baktı.

 

Hafif rüzgarlar yaprakların hoş bir ses çıkarmasına neden oluyordu.

 

Aniden, bu huzurlu ortamın tadını çıkarırken, başı dönmeye başladı. Gözlerinin karardı ve kendini bir anda karanlık bir vadi de buldu. Etrafı keskin ve soğuk bir hava ile sarılmıştı. Çürümüş et, kan kokusu midesini bulandırıyordu. Uzaktan gelen uğultulu bebek ağlama sesleri ve metalin sürtünme sesleri, Levent'in kalbinin yerinden fırlayacakmış gibi atmasına neden oldu.

 

Panik içinde etrafına bakındı, ama hiçbir şey göremedi. Elleri ve ayakları buz kesmişti. Nefes almakta zorlanıyordu. Birden, karanlığın içinden bir figür belirdi. Elinde yeni doğmuş kundaklı bir bebek vardı, durmadan ağlıyordu.

 

Bu figür Levent'e tanıdık geliyordu.

 

Yaklaştıkça, Levent'in vücudu birden titremeye başladı. Kanlarla kaplı bir surat öfkeyle büzüşmüş ve kindar bir şekilde ona bakıyordu. Dikkatli bakınca çatışmada hayatını kaybeden Üsteğmen Murat olduğunu gördü. Murat’ın yüzü kanla kaplıydı ve gözlerinde derin bir nefret vardı. Levent, korkudan donup kalmış bir şekilde Murat’a baktı.

 

Murat, ona sessizce yaklaştı ve kulağına fısıldadı:

 

Neden bizi kurtarmadın?"

 

Levent, bu fısıltıdan sonra irkilerek uyandı.

 

Hastane odasını bembeyaz duvarlarının ve pencereden süzülen güneş ışığını görünce rahatladı. Kalbi hala deli gibi atıyordu ve ter içinde kalmıştı.

 

Birkaç derin nefes aldı ve boynundaki muskayı okşarken sakinleşmeye çalıştı.

 

Tak, tak, tak!

 

Gözlerini kapıya çevirdiğinde vücudu gerilmişti. Hâlâ kabusun etkilerini hissediyordu, kalbi tüfek gibi atıyordu. Boğazı kurumuştu, yutkunmak bile zordu onun için.

 

“Girin.”

 

Nazik görünüşlü doktor odaya girdi. Geçen zaman boyunca Levent bu doktorla fazlasıyla muhabbet kurmuştu. Adı Ahmet’ti. Hastanenin bölüm başkanlarından biriydi.

 

“Merhabalar Levent Bey, bugün nasıl hissediyorsunuz?”

 

“Teşekkürler doktor bey, çok daha iyiyim.”

 

“Test sonuçlarınız da gayet iyi görünüyor. Bu nedenle bugün taburcu edeceğiz sizi. Tabii isterseniz?”

 

Levent bir cevap vermeden önce acı bir şekilde gülümsedi.


“Lütfen taburcu işlemleri için yardımcı olabilecek birini ayarlayın.”

 

“Ayşe Hanım size yardımcı olacak.”

 

“Teşekkür ederim, hocam.”  

 

Doktor Ahmet bir süre Levent’in yüzüne baktıktan sonra sırıtmaya başladı. Beyaz önlüğünün cebinden bir şey çıkardı ve Levent’e uzattı.

 

“Bu nedir?”

 

“Bir nazar boncuğu…”

 

Bir tırnak boyutunda nazar boncuklu kolyeydi. Levent gözünü Ahmet’in gözlerine dikti ve bir süre bir şey söylemedi.

 

“Teşekkür ederim.”

 

Hayatında ilk defa bu kadar koruyucu tılsım alıyordu. İlkini Yüzbaşı Kaan vermişti ve ne olursa olsun çıkarmaması gerektiğini söylemişti. Verdiği muska küçükken babaannesinin ona yaptıklarına benziyordu, nostalji olduğundan sözünü dinleyip çıkarmamıştı.

 

Şimdiyse bir nazar boncuğu alıyordu. Üstelik bunu veren kişi son altı ayda hayatını kurtaran ve ona yeniden yaşam umudu veren Doktor Ahmet’ti. İyi niyetini reddederse kabalık olurdu. Bu yüzden sorgulamadan onunkini de aldı.   

 

Doktor Ahmet iç ısıtan bir gülümsemeyle Levent’e baktı.

 

“Taburcu olduktan sonra herhangi bir rahatsızlık ya da ağrı hissederseniz beni rahatsız etmekten çekinmeyin.”

 

“Anladım, teşekkür ederim.”

 

“Ve ayrıca Yüzbaşı Kaan sizi lobi de bekliyor.”

 

Levent’in kaşları kalktı.

 

“Beni mi?”

 

---

 

Levent taburcu işlemlerini hallettikten sonra devlet tarafından daha öncesinde temin edilmiş temiz kıyafetlerin bulunduğu çantasıyla beraber lobiye geldi ve kapının dışında elinde sigarasıyla onu bekleyen Kaan’ı gördü.

 

Kaan da onu görmüştü.

 

“Uzun zaman oldu Yüzbaşı.”

 

“Lütfen sadece ismimle seslenin, görev başında değilim sonuçta.”

 

“Benden birkaç yaş daha küçüksün. O yüzden sadece ismini kullanacağım Levent. Sen de nasıl istersen öyle takılabilirsin. Beni takip et.”

 

Kaan elindeki sigarayı söndürüp çöpün üzerindeki küllüğe bıraktıktan sonra yürümeye başladı. Levent’te onu takip etti.

 

Kaan hastanenin otoparkına park edilmiş Mercedes CLS’in başına geçti.

 

“Kuzey-Irak’ta yaşadığın trajedinin arkasındaki olayları öğrenmek istiyor musun? Daha doğrusu şöyle söyleyeyim. Gerçekleri bilecek cesarete sahip misin?”

 

Levent derin bir nefes aldı.

 

Hazır mı?

 

“Umarım şaka yapmıyorsundur…”

 

Gözlerini kısarak Kaan’ın gözlerine baktı.

 

“Heh, atla. Seni merkeze götüreceğim…”

 

Kapıyı açıp direksiyona geçti.

 

---

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44788 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr