Bölüm 5: Hayranlar

avatar
113 0

Ötediyar'ın Efendisi - Bölüm 5: Hayranlar


 

Kulaklarında silah patlama sesleri yankılanıyordu. Astsubayların ve korumakla mükellef olduğu acemilerin korkusunu hissediyordu. Kendileri için korkmuyorlardı. Arkalarında bıraktıkları masumlar, aileleri için korkuyorlardı. Böyle bir canavarın Türkiye topraklarında dolaşmasından korkuyorlardı.

 

Levent ellerinin titremesini durduramadı. Nefes alamıyordu. Kalbi yerinden fırlayacakmışçasına atıyordu.

 

Gülümsemeleri geldi gözünün önüne. Bahadır Başçavuş’un sert ancak yerinde laf sokmaları, Komando Er Göktuğ’un yakınmaları, yaşça büyük olmasına rağmen ona saygı da kusur etmeyen Teğmen Murat, Uzman Çavuş Hasan’ın sinir bozucu abi tavırları… Hepsi bir canavar tarafından paramparça edilmişti.

 

“Sakin ol.”

 

Birden elinde sıcak bir hissiyat oluştu.

 

Tıpkı annesinin sarılması gibiydi.

 

Kaan nazikçe titreyen elini tutmuştu. “Ne kadar zor olduğunu biliyorum. Dostlarının gözlerinin önünde ölmesinin nasıl hissettirdiğini, gece kabuslarında seni boğmaya çalıştıklarını biliyorum… Ancak biz zayıf olamayız. Sen, ben ve bu toprakları korumakla görevli olanlar korkamaz. Korksa dahi etkisi altında kalamaz.”

 

Düşün, bizden önce gelenler korkularının esiri olsaydı şu anda bulunduğumuz yerde olabilir miydik?”

 

Sıcak hissiyat avuç içinden tüm vücuduna yayıldı. Çığlıklar, silah sesleri ve titreme bu sıcak hisse karşı koyamayıp yaz günü güneşe bırakılmış dondurma misali eridiler. Levent kalbindeki o boşluk hissinin kaybolduğunu hissetti.

 

“O Karga denilen mahlukatı avlamak için elimizden geleni yapacağız. Bunun için lazımsın bize… Ancak bundan önce dünyanın gerçeklerini öğrenmen lazım. Tüm bunları göğüslemeye cesaretin var mı?”

 

Levent kendini sakinleştirmeye çalışırken Kaan anlatmaya devam etti.

 

“Saldırıya uğramadan önce böyle varlıklara dair bir şey duymuş muydun?”

 

“H, hayır.”

 

Levent kafasını iki yana salladı. Üstsubay olmasa da pek çok sırdan haberdardı. Tüm dünyadaki gelişmeleri takip ediyordu. Eğer böyle bir varlık daha önce ortaya çıksaydı kesinlikle bundan haberi olurdu.

 

“Şimdi sana söyleyeceklerimi dikkatlice dinle.”

 

Kaan derin bir nefes alıp düşüncelerini topladı.

 

“Bu dünya senin bildiğin dünyadan farklı. O gün gördüğün yaratık, biz ona Karga adını verdik, bu dünyanın sıradanlarından biri haline gelmiş kötücül bir ırkın üyesi. Biz onlara Şeytani Ruh desek de sıradan halk tarafından İblis olarak biliniyorlar. Tarihleri çok eski zamanlara dayanıyor… Paleozoik dönemde bile onlara rastlanıldığına dair bulgular var. Tüm mitolojilerde onların bir yansımasına rastlamak mümkün… “

 

Kaan anlatmaya devam ettikçe Levent’in yüzündeki ifade giderek değişti. En başında dediği gibi bu dünya kendi bildiği dünyadan çok farklıydı. Bu dünya da halk tarafından İblis diye adlandırılan Şeytani Ruh’lar vardı.

 

Ölmeden önce genellikle kötü bir şey yaşamış kişiler öldüklerinde dünyadan ayrılmak istemiyorlardı. Başıboş dolaşıp yüzlerce ve hatta binlerce yıl dünya da kalıyorlar, en sonundaysa evrim geçirip Şeytani Ruh oluyorlardı.

 

Tarihleri bayağı eskiydi. Bazı araştırmalar insan-Şeytani Ruh etkileşimlerinin en azından Dinlerin ilk ortaya çıktığı zaman olan Kaba Taş Devri’nin son yirmi otuz bin yılında başladığını gösteriyordu.

 

“Peki Mistik nedir?”

 

Kaan onun bu bilgilerin sakin bir şekilde sindirdiğinden emin olduktan sonra devam etti. Garip bir şekilde Kaan’ın elini avcunda hissetmek Levent’in kalbindeki karmaşanın dindiğini hissetmesine neden oldu.

 

“Mistik öteki alem ile dünya arasında sıkışıp kalmış üst düzey Şeytani Ruhları ortadan kaldırıp ülke refahını ve güvenliğini sağlamayı amaçlayan bir organizasyon. Altmış sene önce Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Diyanet İşleri Bakanlığı ortaklığıyla kuruldu.”

 

‘Geçmişten Geleceğe Işık Tutan Güç.’

 

Levent tüm bu bilgileri sindirmeye çalıştı. Mantalitesi nedeniyle büyük sırlar ve şoklar onu şaşırtmıyordu. Fakat böylesine büyük bir olay mantalitesini kırılmanın eşiğine getirmişti.

 

“Peki…” dedi boğuk bir ses tonuyla, gergin bir şekilde Kaan’a bakıyordu. “Benim öyle olaylar yaşadığımı ve dünyamın farklılaştığını nereden biliyorsun?”

 

İki dünya arasında gidip geldiğini bilmesi gereken oydu. Ancak Kaan onun durumundan daha önce haberdarmış gibiydi. Karga diye adlandırılan İblis tarafından saldırıya uğradığında kaçamayacağına anlamış ve ölümü hiçe sayarak Karga’ya saldırmıştı.

 

Bir saniye…

 

HG84 kullanıyorlardı. O yaratıkla savaşırken sağ elinde süngü, sol elinde ise saldırı yeleğinden çıkardığı el bombası vardı. Bıraktığında bombayla arasındaki mesafe en fazla yarım metreydi. Karga kurşunların bile işlevsiz olduğu bir yaratık olduğundan saldırıdan bir şekilde sağ çıkmış olabilirdi.

 

Peki ya o?

 

Sıradan bir insandı yalnızca.

 

Aniden korkunç bir ihtimal geldi aklına.

 

“Düşündüğün doğru.”

 

Kaan ona baktı ve acı bir şekilde söyledi.

 

“Sen çoktan öldün.”

 

 ---

 

Sakinleşmesi biraz zaman aldı. Levent, kendini toparladığında Kaan’dan şu anki durumunu açıklamasını istedi.

 

“Endişelenmene gerek yok. Bir gizli deney de değilsin. Bunların hepsi gerçek, sana yemin edebilirim. Bundan altı sene önce ben de veya diğer Mistik çalışanları da aynı duyguları hissettik. Her şeye rağmen sıradan ve güzel olan dünyamızı geride bırakıp bu şeytani varlıklarla savaşmak… O korkunç şeyler yüzleşmek. Beni anlamak için biraz deneyim kazanman gerekecek.”

 

Bu durumu yaşayan tek kişi olmamak Levent’i bir nebze de olsa sakinleştirdi. Aklında çok fazla soru vardı. Ancak bunların cevaplarını kendisinin bulması gerekiyordu. Yalnızca böyle tatmin olabilirdi.

 

“Sana bizim dünyamızı öğretecek kişi ben değilim. Altı sene içerisinde çok fazla olaydan sağ çıkmış olsam da burada benden daha deneyimli birisi var.”

 

“Sizinle çalışacağımı söylediğimi hatırlamıyorum?”

 

Böyle olaylar ile ilişiğinin olmasını istemiyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden Emniyet’e atanması onun için şaşırtıcı olsa da şu anda öğrendiklerinin yanında şaşırtıcı bile sayılmıyordu. Emniyet neyse de Levent doğaüstü varlıklar ile uğraşmak istemiyordu.

 

Kaan onun bu halini görünce acı gülümsemesini tekrardan takındı suratına.

 

“Ne yazık ki bu sana kalmış bir şey değil.”

 

“Ne demek istiyorsun?”

 

Levent’in kasları gerilmişti.

 

“Hm…”

 

Kaan çenesini ovdu, kafasını yana yatırarak Levent’in gözlerine baktı.

 

“Bunu göstermek daha iyi olacaktır.”

 

Bir anda ileri uzandı ve Levent’in boynundaki muskayı koparttı. Genç adam kaçınmaya çalışsa da Kaan o kadar hızlıydı ki tepki verme fırsatı bile bulamamıştı. Bir profesyonel olarak vücudu insan sınırlarına ulaşacak kadar eğitilmişti. Geçen bir buçuk sene de hamlanmış olsa da birinin onu bu kadar bastırması imkansızdı.

 

Göstermese de sırtından soğuk terler akıyordu.

 

“Ne yapmaya çalışıyorsu-“

 

Cümlesini tam bitirememişti ki gözlerinin önündeki dünya tamamıyla değişti. Güneş ışığı sönükleşti, renkler soldu ve etrafı kaplayan tek şey soğuk, metalik griye boyanmış bir dünya oldu.

 

Levent vücudunu kıpırdatmaya çalıştı ancak çok ağır hissediyordu. Uğultu dolu, kasvetli bir ses kulağının dibinde bir şeyler fısıldıyordu. Etraf tamamen değişmişti. Değişmeyen tek şey hemen önünde oturan Kaan’dı.

 

Onun da kaşları havaya kalkmıştı.

 

‘Bana mı bakıyor?’

 

Kaan’ın sakinliği Levent’i korkutmuştu.

 

Sonra bir şey fark etti.

 

Kaan ona bakmıyordu.

 

‘Nereye bakıyor?’

 

Üzerindeki ağırlığa rağmen kafasını çevirmeye çalıştı. Onun bu hareketlerini gören Kaan’ın yüzündeki ifade değişti.

 

“Dur!”

 

Ne var ki çok geç kalmıştı.

 

Arkasındaki bölge önündeki yerden de çok daha beterdi. Yeşil ışıkla kaplı, karanlık bir sokak gibi görünüyordu. Görüş alanının her bir köşesi siyah, gölgemsi varlıklarla doluydu. Ağızları ya da başka herhangi bir uzuvları yoktu ancak onlardan yayılan kini hissedebiliyordu. Yalnızca sonuna kadar açılmış, kanla kaplı beyaz gözlerini görebiliyordu. Ve bu gözlerin hepsi ne Kaan’a ne de başka bir şeye dönüktü.

 

Hepsi doğrudan ona bakıyordu!

 

Levent kalbinin soğuduğunu hissetti.

 

Bedeni sanki oturduğu koltuğa çivilenmişti. Ne hareket edebiliyordu ne de kafası dışında herhangi bir uzvunu kıpırdatabiliyordu. Üzerinde ağır, gerçekten çok ağır bir şey vardı. Omuzlarına öyle bir baskı uyguluyordu ki sanki bir buz dağını sırtlamıştı!

 

Levent nefes almakta zorlandığını hissetti. Kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi atıyor, korku tüm benliğini sarıyordu. Dili tutulmuş, konuşamıyordu. Ona bakan gözler bir kafes gibi olduğu yere kilitlemişti sanki.

 

Birden kulağının dibinde bir fısıltı daha duydu. Buz gibi bir hava tüm vücudunu sardı. Gözlerini biraz çevirdiğinde karanlıktan çıkan bir figür gördü. Parmakları bir iğne gibi incecikti, beyaz gözlerinde en ufak bir duygu yoktu ancak Levent onun güldüğünü hissediyordu.

 

Boom!

 

Birden dibinde ses patlaması oldu. Sert rüzgar her şeyi silip süpürdü, buna o korkunç dünya da dahildi.

 

Levent titredi, “Bunlar neydi?”

 

Kaan bir süre ona bakıp gülümsedi.

 

“Hayranların...”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46895 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr