Etrafa dağılmış çöp poşetleri içerisinde hareketsizce yatan genç birden ayağa fırladı. Seoul’un ışıltılı günlerinden biriydi. Ancak buna rağmen odanın içerisi oldukça kasvetliydi. Genç donuk bir ifadeyle etrafa baktı.
‘Neredeyim?’
Tanıdık olmayan manzaraya rağmen soğukkanlılığını kaybetmedi.
‘Çok sesli.’
Kulağına anlam veremediği sesler geliyordu. Önündeki dikdörtgen şeklindeki alette insan benzeri resimler oynuyordu. Şaşkın bir şekilde değişen resimlere tıkladı.
‘Dikdörtgenin içerisinde insanlar var. Bu bir halüsinasyon mu?’
Küçüklüğünden beri pek çok güçlü kişi tarafından tuzağa düşürülmüştü. Bunlar arasında en çok da illüzyon tuzaklarıydı. Gerçeklik ile sahteyi birbirinden ayıramayacak duruma getiren türden illüzyonlardı.
Jared kendini bildi bileli savaşıyordu. İradesi bir insanın seviyesini aşalı uzun zaman olmuştu. Haliyle dikkatlice etrafı inceledi.
Etraftaki her şey bir hayli garipti.
Dikdörtgenin içine sıkışmış insanlardan tut, kendi kendine hareket eden eşyalar ve kendi fotoğrafının olduğu başka bir dikdörtgen daha…
“Bu da ne?”
Tam fotoğrafa dokunacaktı ki sanki iğneler batıyormuşçasına başı ağrımaya başladı. O kadar şiddetliydi ki dengesini kaybedip yığılıyordu az daha. Kime ait olduğunu bilmediği tonlarca anı beynine akın etti.
Beş dakika boyunca Jared soğuk terler döktü.
Beş dakikanın ardındansa kan donduran bir çığlık attı. Bir an bile kaybetmeden fotoğrafının bulunduğu dikdörtgene fırladı. Bunun adı monitördü. Önündeki garip şekillerin olduğu tuşlarsa klavyeydi.
Jared çaresizce klavyeye bir şeyler yazarken hiç istemediği şeyler ile karşılaştı.
[Kısa bir zaman önce çıkmasıyla birlikte tüm dünyayı değiştiren MMORPG oyunu ‘Kara Şövalye’ kısa bir süreliğine sunucularını kapatmaya karar verdi! ‘Kara Şövalye’ birkaç sene önce piyasaya sürülmesine rağmen Yapay Zeka Çağı’nı başlatarak insanlığa sınırsız bir gelecek vaat etmişti. Kısa süre içerisinde yüz milyonların kayıt olduğu ikinci bir dünya haline geldi… Oyunun baş düşmanı Kara Şövalye’yi alt etmek için…]
Haber devam ederken Jared’in elleri titremeye başladı. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Yüzü çarpıklaşmıştı, zihninde dönen anıların etkisi altında bilgisayardan kalktı ve boş boş odada dolaşmaya başladı.
“Park Minho… Güney Kore… Seoul… Gangnam Lisesi… Tek hobi… Kara Şövalye… Dünya… Tüm hayatım bir oyundu…”
Jared yatağa yattı ve çılgınca gülmeye başladı.
“AHAHAHAHAHA! ŞU ANA KADAR YAPTIĞIM HER ŞEY ÖNCEDEN YAZILMIŞ BİR SENARYONUN ESERİYDİ. Ben JARED HİÇBİR ZAMAN ÖZGÜR OLMADIM. Alexander, Michelle ve diğerleri… Yaptığınız fedakarlıklar, çektiğimiz acıların hepsi boşunaydı.”
Kıtayı Tanrılar’dan ve onların yardakçılarından korumak uğruna her şeylerini feda etmişlerdi. Halkı bilinçlendirmek ve düşmanlarla savaşmak için kendi hayatlarını görmezden gelmişlerdi. Kara Şövalye Tarikatı üyelerinin neredeyse tamamını yitirmişti.
“Hahahaha! Yazılan birkaç satır koddan ibaretim. Varlığımın bir amacı var mı? Daha doğrusu ben hiç var oldum mu? Kazanmak için çabaladığım onlarca becerim nereye kayboldu?! Biri cevap versin! Tanrılar! Neredesiniz!”
Bir süre boyunca kuru hıçkırıklarla ağlamaya devam ettikten sonra boş boş tavana baktı. Bomboş hissediyordu. Tüm hayatı bir yalandı. İnsanların eğlenmesi için yaratılmış bir karakterden ibaretti. Yaşamasının ne anlamı vardı ki?
Yataktan kalktı ve pencereye doğru yürüdü. Oldukça yüksekte bir dairede oturuyordu. Buradan atlasa ne olacağını anlamak için zeki olmaya gerek yoktu.
Jared olarak geçirdiği on sekiz yılı düşündü. Eline ilk kez bir silah aldığında iki yaşındaydı. İki yaşındaki bir çocuğun bir sopa tutması bile zorken o beş kiloluk bir kılıç ile birinin karnını deşmişti. Savaş alanında büyümüş, maceralara atılarak gerçeğin peşinde koşmuştu.
Kendilerini Tanrı diye adlandıran varlıklarla karşılaştığında on altı yaşındaydı. Çoktan kıtanın her yerine yayılmış bir organizasyon olan Kara Şövalye Tarikatı’nı kurmuştu. Tarikatın bir numaralı amacı, kıtayı kendilerine oyuncak etmeye çalışan Tanrıları ve onlar tarafından kutsanmış İstilacıları alt etmekti.
En başından beri sadece anavatanını korumak istemişti.
Halk tarafından şeytan olarak görülse de,
Yoldaşlarını bu uğurda kaybetse de,
Sevdiği kadını feda etmesi gerekse de…
Gerçeği bilenler sadece Kara Şövalye Tarikatı’ydı. Onlarsa kıtanın en büyük güçleri tarafından şeytan ilan edilmiş ve avlanmıştı.
Çektiği bunca zorluk…
Yaptığı bunca fedakarlık…
Eğer o sadece birileri tarafından yaratılmış bir Yapay Zeka ise. Bu hayatını anlamsız mı kılardı? Tüm duygu ve düşünceleri birkaç rakamla elektrik sinyalinden ibaretse, yaşadığını söyleyebilir miydi? Yaptığı son savaşta ne olmuştu? Neden buradaydı?
Jared hayatında ilk defa ölmek istedi.
Savaşmaktan vazgeçmek ve her şeyi sona erdirmek…
“Güçlerimi de kaybettim. Amacımı da. Yaşamak için bir sebep göremiyorum artık.”
Pencerenin kenarına geldi ve aşağıya baktı. Bir uçurumun kenarında gibiydi, ayaklarının altında binlerce insan ve metal yığını vardı. Buradan bakınca görülen tek şey ise göğe meydan okuyormuşçasına yükselen bir binaydı.
Şehrin göbeğinde olmasına rağmen büyük bir alana kurulmuştu. Üzerinde onlarca büyük ekran vardı. Gündüz olmasına rağmen ışıkları dikkat çekiyordu.
Jared’in dikkatini bir şey çekti.
[Kara Şövalye…]
“Kara Şövalye mi? Ben bir oyun karakteriyim…”
Dişlerini sıktı.
“Bir saniye… oyun mu?”
Kendini geriye attı, bilgisayarın başına geçti ve parmakları delicesine klavyeye vuruyordu.
[Kara Şövalye oyunun yapımcıları…]
[Kara Şövalye nedir?]
[Kara Şövalye oyununu detaylı inceleme…]
[18 Mart, Kara Şövalye açılış töreninde oyun yapımcısı Yan Seojun’un bulunmayışı hakkında…]
[Dahi Bilim İnsanı Yan Seojun’un ortadan kayboluşu…]
Jared sitelerde delicesine gezindiktan sonra dişlerini sıktı. Gözlerinde korkutucu bir bakış vardı. Beyaz dişlerini ortaya çıkartan ürkünç bir gülümseme belirdi suratında.
“Yapımcılar… Senaristler… Mühendisler… Hissedarlar… VS Şirketi…”
Bu kişiler bir oyun olarak Kara Şövalye’yi var eden kişilerdi.
Her biri bu dünyanın standartlarına göre en güçlüler arasındaydı. Özellikle VS Company biyoteknoloji ve Yapay Zeka sektörlerini tekelinde bulunduruyordu. Artırılmış Gerçeklik ve Sanal Gerçeklik açısından dünyayı yeni bir çağa sokmuştu.
Sadece bir şirket olmasına rağmen ülkelerin birçoğundan daha güçlüydü. Kendine özel alt şirketleri sayesinde bireysel ordusu bile bulunuyordu. Her türlü sektörde eli olan bir tiran olduğunu söylemek yanlış olmazdı.
Jared gülümsemesi daha da büyüdü.
‘Ah…’
Birkaç tuşa tıkladı.
Ekranda Kara Şövalye Jared’in bir afişi vardı.
Üzerinde [Kara Şövalye’yi yen ve kıtayı kötülükten arındır!] yazıyordu.
‘Daha ölemem…’
Sekmeyi değiştirdi ve oldukça popüler bir makalenin sayfasını açtı. Güney Kore içerisindeki önde gelen VS Company çalışanları hakkındaydı. Katkıları ve katkıları sonucunda kazandıkları paralarla ne yaptıkları hakkındaydı.
VS Company öyle bir devdi ki hisselerinin sadece %0,2’si bile birini ülkenin en zengini yapmak için yeterliydi. Sonuçta bu projeye katılanlar sadece şirketler değildi. Ülkeler, ordular, iş adamları, bilim adamları… hepsinin parmağı bu işteydi.
Bilhassa Güney Kore, Çin ve Amerika bu konu da başı çekmişti.
Haliyle çalışanların büyük kısmı bu ülkelerdendi.
Jared’in ise tek bir amacı vardı.
‘Kara Şövalye de emeği geçen herkesi öldüreceğim!’
Yumruklarını sıkarken oldukça karizmatik duran orta yaşlı bir adamın fotoğrafına baktı.
‘Onurum ve şerefim üzerine yemin ederim!’
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..