KAÇMAM LAZIM!

avatar
262 0

PALADİN - KAÇMAM LAZIM!



"Hassiktir! N'oluyo, ya? Neden başıma ödül konmuş? Neden aranıyorum?”


Suryi, ara sokaklarda çöplerin yanına saklanarak şehrin doğu kapısına yaklaşmaya çalışıyordu. Fakat, her yerde devriye gezen askerler, ödül avcıları ve kendi loncasındaki üyeler yüzünden pek bir ilerleme kat edemiyor sadece görünmemek için Tanrı'ya dua ediyordu.


“Biran önce bu şehirden çıkmalıyım yoksa kesin yakalanırım. Ama, ne yapmalıyım?”


Suryi, yana döne bir kaçış yolu ararken uykusuz geçirdiği ilk gece yüzünden oldukça yorgun ve hâlsizdi. Son iki gündür başına gelen birçok şey yüzünden çorbaya dönen beynini toparlamak için biran durdu ve derin bir nefes aldı. Nefesini huzurla ağzından verdikten sonra iki eliyle yanaklarını tokatladı.


"Hadi, Suryi. Sen, bu işi yaparsın. Sanırım. Neyse, boş dursam zaten yakalanacağım. En iyisi bir şeyler yapmaya çalışmak.”


Ara sokağın diğer ucuna gitti ve etrafı süzerken dibindeki ahşap kasaların üzerinde yılan logolu bir cüppe fark etti. Dün gece öldürdüğü heriflerle aynı cübbedendi. Suryi, hızla cübbeyi kaptı ve üzerine geçirerek hemen dibinde olan şarap fıçıların üzerine örtülmüş şiltenin altına girdi. At arabası bir süre daha bekledikten sonra hareketlenerek ilerlemeye başladı ancak Suryi'nin aklına o an asla unutmaması gereken bir şey gelmişti. Hiçbir ticari araç doğu kapısından geçmezdi. Diğer şehirlere gitmek için sadece batı kapısı kullanılırdı. Kezâ; kuzey, güney ve doğu kapıları ticari fâaliyet yürütemeyecek kadar tehlikeli ve el verişsizdi. Lakin, Suryi'yi asıl korkutan planladığının dışında bir yere gitmek değildi. Asıl sorun her zaman giriş ve çıkışların en ince ayrıntısına kadar didik didik edildiğinden hiçbir sorunun saklanamamasıydı. Hele de, şehirde biri aranıyorsa.


Suryi, bulunduğu o ufak ve rahatsız edici yerde ne yapacağını düşünürken araba son sürat batı kapısına doğru ilerliyordu. Ancak, kalabalığa yakalanmamak için arabacı yolunu uzatmıştı.

Yani; şehrin daha ücra olan sur taraflarına.


Suryi, bunun kendisine verilmiş bir şans olduğunu düşündü ve üstündeki şilteyi aralayarak dışarıyı süzmeye başladı. Bir süre dışarıyı süzdükten sonra küfürler eşliğinde şilteyi üzerine örttü.


"Çıksam n'olacak? Her yerde aranıyorum. Şehrin dışına çıkamam. E, içerde de pek fazla kalabileceğim söylenemez. Üstelik oldukça açım neredeyse iki gündür ağzıma tek bir lokma sokmadım. Zaman aleyhime işliyor. En iyisi, burada beklemek ve fark edilmemek için dua etmek. Eğer, fark edilirsem bir karışıklık yaratır kuzeydeki Sisli Orman'a kaçarım.”


Azap gibi geçen dakikalardan sonra nihayet batı kapısının girişine varmıştı. Dışarıda neler olup bittiğini göremese de konuşmaları gayet net duyuyordu.


“Nereye?”


“X Şehri, için şarap götürüyorum.” 


"Hee... kaliteli yani. Bizi de bi görürsün artık.”


“Neyse, aç bakalım. Görelim şu şaraplarını.”


"Görmez olur muyum. Sayenizde az mı, kâr ettik.


Ayak adımları yavaş yavaş gürleşirken Suryi, konumunu aldı. Üstü açıldığı gibi karşısında duranın gırtlağını kesip hızla uzaklaşacaktı. Ayak sesleri iyice dibine geldiğinde Gardiyan'ın sesini çok net işitiyordu. Nede olsa aralarında sadece bir bilemedin iki adım vardı. Üzerindeki kilim buruşarak havaya doğru kalkmaya başladı. İşte. Beklediği o an gelmişti. Sadece birkaç salisede daha... ve!.. hışımla ileriye atılarak kısa kılıcını savurdu. Gardiyan can havliyle kendini kenara attı fakat çok geç kalmıştı. Kanı akciğerlerine dolmaya çoktan başlamıştı. Bu sırada, Suryi istediği fırsatı yakaladı ve hızla şehir kapısından çıkıp kuzeye doğru ilerlemeye başlamıştı.


"Oldu! Kurtuldum. Artık, sadece koşmam laz-”


Daha koşmaya başlayalı birkaç dakika olmuştu fakat çoktan önünde bir asker duruyordu. Suryi, askerin üzerindeki şaşalı zırhı incelerken kemikli yüzü olan, sarışın asker belindeki kılıcını çekti.


"Bir General'den kaçamazsın evlat. Teslim ol.”


Suryi, sudan çıkmış balığa dönmüştü. Hemen geriye dönmek istedi fakat etrafı çoktan sarılmıştı. Kaçacak bir yeri yoktu. Artık ya ölecek ya da teslim olacaktı. Ve, ellerini ensesinde birleştirip dizlerinin üzerlerine çökerek teslim oldu. Belki bir şekilde hayatta kalma umuduyla... 

Askerler Suryi'yi kelepçeledikten sonra kaçtığı batı kapısından tekrar içeri sokmak için hareketlendiler.


"Bir dakika.”


Askerler sesin General Loris'e ayit olduğunu arkalarını dönerek teyit ettikten sonra sabit kaldılar. General'de kaçağın yanına ağır adımlarla yaklaştı.


“Sen...”

öfkeyle yakasından kavrayıp havaya kaldırdı.

"Ne bok yediğinin farkında mısın? Az önce kraliyete savaş ilan ettin. Herhalde kendine baya güveniyorsun evlat. Ama, sana bir şey söyleyeyim mi? Keşke teslim olmasaydın. Çünki, ölümden beter bir hayat yaşayacaksın. Emin ol.”


General, gencin yakasını bıraktı ve elinin tersiyle gitmelerini işaret etti. Askerlerde genci mahkemeye kadar konaklayacağı zindana doğru yola koyuldular. Suryi, o an sadece her şeyi izliyor fakat herhangi bir şey hissetmiyordu. Az önce masum birini öldürmüştü. Ve, bunu neden yaptığını kendi de bilmiyordu. Belki teslim olsa suçsuz bulunurdu fakat artık kesinlikle kürek mahkumu olacaktı.

Zindana doğru askerler eşliğinde ilerlerken mecbur çarşının içinden geçtiler. Askerler gencin şerefsizliğini tüm şehre duyurmak için ellerinden geleni yaparlarken halkta ellerine ne geçerse gence fırlatıyordu. Taş, çürümüş meyveler ve diğer ıvır zıvırlar. Lakin; bunların hiçbiri Suryi'nin umrunda değildi. Kalbinde oluşan boşluk tüm benliğini ve zihnini kara bir çarşaf gibi çoktan örtmüştü. Şuan cansız bir et yığınından farksızdı. Suryi, kafasına aldığı yaralardan habersiz bir şekilde Kudret Dağı'nın içine yapılmış yeraltı zindanına götürüldü ve en ücra köşedeki hücreye tıkıldı. Fakat, gencin aklında hâlâ aynı soru vardı.


"Nasıl?.."








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr