ŞİMDİ VE GEÇMİŞ

avatar
277 0

PALADİN - ŞİMDİ VE GEÇMİŞ



“Ağzın gerçekten iyi laf yapıyor, evlat. Senin gibi genç birinin ölmesi oldukça acınası.”


Suryi'nin yüzünde uzun zamandır görünmeyen bir sima belirdi. Alaycı bir gülümseme.

“Acaba gizli bir hayranım mı var? Yoksa, daha demin benden nefret eden senin ikizin miydi?”


Loris, eliyle gencin omzunu kavrayarak gencin karşısına dikildi.

“Sen, bir katilsin. Sen iki çocuğu yetim bıraktın. Ama, suçlu değilsin. Zaten, bahşiş alan bir hainin yaşamasının bir anlamı yok. Tecavüzcüler içinse söylenecek zaten bir şey yok. Ve, sen suçsuz yere hapis yatacaksın.”


Suryi, General'in yanından geçerek fıskiyenin yanına gitti. Ve, fıskiyenin etrafındaki çakıl taşlarından iki tane aldı. Yüzünü Loris'e dönerek çakıl taşlarını bir birine vurdu.


"Bak. İki çakıl taşını sürtünce kıvılcım çıkıyor. Peki ya, neden? Çünkü, yapıları gereği görevleri bu. İşte. İnsanlarında görevi bir düzen oluşturmak. Ve, bu düzene zarar veren kim olursa olsun öldürmek. Yoksa, bu çakıl taşları gibi o düzene de kıvılcım düşer. Ve, o küçük kıvılcımlar düzeni yok eder.”


General kollarını göğsünde birleştirerek, “Yani?” diye bir yanıt bekledi. “Yanisi, eğer birini öldürmezlerse bu şehirde huzursuzluk başlar. Kezâ halkın durumu zaten ortada. Bu şehirde kalmak için her şeyi yaparlar.”


“O, insanlar bu surların dışında hayatta kalamaz.”


Suryi, ellerini cebine sokarak General'in etrafında dönmeye başladı.

“Ama, biz köylüler hayatta kalıyoruz.”


“Palaxcus Şehri sayesinde,” diye ekledi Loris.


“Hıh! Sanki; bedavaya koruyorlar köyü. Karşılığında en güçlü erkeklerimizi ve en güzel kızlarımızı alıyorlar.”


“E, bu normal değil mi? O, köylüler bu şehir için çalışıyorlar.”


“Çalışmak?..” Suryi ellerini cebinden çıkardı ve kan çanağına dönmüş gözlerini General'in yüzünde gezdirirken burnundan soludu. “Çalışmak dediğin şey boş yere ölmek mi? Çalışmak dediğin şey hanlarda orospuluk yapmak mı? Çalışmak dediğin ne, General? Biz, bu şehre en çok yarar sağlayan insanlarız. Gıda ve şarap ihtiyaçlarınızın yüzde kırkını biz sağlıyoruz. Sadece, üç köy... Üç küçük köy. Sırf bunları yapmak için insanlar canla başla çalışıyorlar. Ama, şehirdekiler ne yapıyor? Sadece, kıçlarını devirip yatıyorlar.”


General eliyle genci hafifçe öteleyerek kendisinden uzaklaştırdı.

“Buraya geldiğin ilk zamanlarda böyle mi, düşünüyordun? Neden Palaxcus Şehri'ne geldin? Eğer, bizden nefret ediyorsan gelmeseydin.” bu sefer Loris gözlerini gencin yüzünde gezdirdi. “Çünki, rahat bir yaşam yaşamak istedin. Sen, köyündeki halkı önemsemiyorsun. Sadece kendini önemsiyorsun.”


Suryi, gözlerini General'den kaçırarak mahkeme salonuna yöneldi.


“Mahkeme birkaç dakikaya başlar.”


Herkes tekrar yerini aldığında bir uğultu oluştu. Hakim, iç çekerek bir şeyler mırıldandıktan sonra tokmağıyla masaya üç kez vurdu.


“Sessizlik. Yüce Mahkeme'ye saygı gösterin.”

Uğultu hakimin sözleriyle tekrar kesildi. “Sanık Suryi Blayn. Eklemek istediğiniz son bir şey var mı?”

 

Suryi başını sağa sola sallayarak, “Hayır,” dedi. “Peki; son bir şey eklemek isteyen biri var mı?” Her iki taraftan da geri dönüşü olumsuz alan hakim tokmağını son bir kez masaya vurarak, “Karar,” dedi. “Sanık Suryi Blayn devlet askerini ve iki sivili öldürdüğü için idamına, fakat ölümün kesin bir çözüm olamayacağına kanat getiren mahkeme heyetince yirmi yıl kürek hapsine ve kürek hapsi bitinceye kadar idamının erteleneceğine karar verilmişti.”


Hakim kararı açıkladı ve halk bayram kutlarmışçasına haykırarak eğlenirken Suryi'nin yüzündeki ifade değişmedi.


“Öyle olsun.”


Hakim yerinden kalkıp son bir kez Suryi'nin gözlerine baktıktan sonra mahkeme salonunu hızla terk etti....


Yüzlerce Yıl Önce...


“Dişlerinizi bileyin! Bu gün pençeleriniz o hasret olduğu kana doğacak. İnsanlar, bizim bu savaşı kazanmamızı bekliyor! Ve, onları yok etmeden ne geri döneceğiz ne de bir adım geri atacağız. Bu iş bu gece bitecek!”


Savaş naralarının kudreti göğü yarıp geçerken Tanrı'ları bile korkutuyordu. Ares bile böyle bir savaşı daha önce hiç tecrübe etmemişti. Askerler tek bir tempoda şehir surlarının önünde üzerlerine gelen çeşit çeşit silah ve büyü enerjilerine maruz kalıyorlardı. Fakat, saldırılardan etkilendikleri söylenemezdi. Ağır, kudretli ve emin adımlarla surlara yaklaşmaya devam ediyorlardı. Çünkü, bu ordunun askerleri Paladinlerdi. Ağır adımlarla surların dibine kadar yaklaşan Paladinleri sadece uzaktan saldırılarla durduramayacağını anlayan askerler surların bütün kapılarını sonuna kadar açtılar ve süvariler kapının açılmasıyla Paladinlerin üzerlerine doğru hücuma geçtiler. Paladinlerden birkaç tanesi havaya sıçrayarak ordunun düzenini bozmadan ordunun önüne geçti ve hışımla ileriye atılıp uzun saplı baltasını savurarak atı ortadan ikiye böldü. Bu sırada diğer Paladinlerde bir önceki saldırıya benzer saldırılar yaparak atların hepsini katlettiler. Atsız kalan süvari askerleriyse kendileriyle beraber en az bir düşmanı da kendi yanlarında götürmek istediler ancak Paladinlerin gazabı bedenlerini işe yaramaz bir kumaş parçası gibi harcadı. Süvari birlikler başarısız olsa da kapıdan bu seferde uzun mızraklı, kalkanlı birlikler kapının ağzına etten bir duvar ördü. Paladinler ağır adımlarla etten duvarın üzerine ilerlerken her iki taraftan da şehir ordusunun diğer birlikleri belirdi.


“Saldırın! Beyinsiz barbarları öldürün.”


Her iki koldan da askerler bu savaşlarının son savaşları olduklarını bile bile düşmanının üzerine koşarak ilerlediler. Ve, Paladin Ordusu'ndan yayılan ani bir sarı enerji halkalarıyla bedenleri inanılmaz bir basınçla ezilerek parçalara ayrıldı. Paladinlerin komutanı kudretli bir kahkaha atarak, “Hadi!” diye bağırdı. “Zirnia Şehri'ni ve Tanrı Dağı'nı ele geçirin. Burası artık bizim şehrimiz.” 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46904 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr