Mahkemeden hemen önce...
Altın işlemeli duvarları ve sütunları olan saray odasına açılan geniş ve uzun koridorda ağır adımlarla yürürken ayakkabısının beş santimlik ince topuğunu yere vurarak koridorda geldiğini haber veriyordu. Gece kadar siyah saçları ve kar kadar beyaz teni güzelliğini ve cazibesini arttırırken çapraz attığı adımlarla erkeklerin libidosunu tavan yaptırıyordu. Fakat; üzerindeki askeri üniformasına ve krallığına olan bağlılığı sebebiyle kimse yanına bile yaklaşamıyordu, askerler ağızlarına pek fazla hakim olamadığından Alexia tatlı yüzüne sert ve kararlı bir maske takınmak zorundaydı.
Taht odasına vardığında Gardiyanlara, “Mahkum hakkında lordumuza bilgi vermeliyim,” dedi.
Gardiyanlar sorgusuzca kapıyı açtılar ve Alexia kapıdan geçerken insanüstü refleksleriyle iki Gardiyan'ında kellesini aldı. Kafasız bedenler yalpalayarak yere yığılırken Alexia'nın üzerlerine kan yağmuru gibi yağdılar.
“Kimseyi sorgulamadan içeriye almayacağınızı daha kaç defa söylemem gerekiyor.”
Üzerindeki kanla taht odasına girdikten sonra kralın huzurunda saygıyla dizüstüne çökerek başını önüne eğdi. Tahtın solundaki koca göbekli başkan burnundan gelen iğrenç sesiyle, “Ayağa kalk Alexia,” dedi. Alexia, başkana cevap bile vermeye tenezzül etmeyerek, “Ben sadece Lordumdan emir alırım,” dedi.
Lord, kızın tavrını haklı bularak yüzünü başkana döndü.
“Başkan amca, Alexia sadece benden emir alır.”
“Evet, ama-”
“Sizin de, dediğiniz gibi Lord'un sözü ikiletilmez. Değil mi, Başkan Amca?”
Başkan, başıyla onaylayarak dokuz yaşındaki Lord'una boyun eğdi.
“Cahilliğimi, mazur görün Lord'um.”
“Alexia. Mahkum hakkında olanları biliyorum. Umarım yeni bir şey söylersin.”
Alexia, “Aslında bir ricam var,” dedi. “O, mahkumu götürecek kafilede bulunmak istiyorum.” Dokuz yaşındaki haşmetli Lord(!) biraz düşündükten sonra, “Tamam,” dedi. “Komuta sende. Binbaşı Alexia Flour.”
Başkan mahcup bir ifadeyle Lord'un kulağına eğilerek, “Aslında Alexia bir General,” dedi.
“A, öyle mi?” yüzündeki şaşkın ifadenin farkına varınca duygularını dizginledi ve boğazını temizleyerek, “General Alexia Flour. Mahkumu götürecek birliğe sen komuta edeceksin,” dedi. “Şimdi, başka bir şey yoksa çık. Bazı önemli toplantılarım var.”
Alexia, başıyla onaylayarak ayağa kalktı fakat başını yere doğru yakın tutarak Lord'una sırtını dönmeden kapıya vardı. Arından kapıyı kapatarak taht odasından ayrılmış oldu. Lord, iç çekerek gevşedi.
“Gerçekten de kalbim yerinden çıkacaktı.” bir anda mutlu bir ifadeyle başkanına dönerek, “Ama oldukça başarılıydım, değil mi?” diye sorarak onay bekledi. Ve, beklediği onay Başkan Vlayn'in gülümsemesiyle gelmiş oldu.
“Siz, bu şehri her zaman çok iyi yönettiniz Lord'um. Hem babanız hem de ağabeyiniz sizin kadar iyi olamazdı.” arka cebinden resmi bir belge çıkararak, “Ve; bunu imzaladığınızda her şey çok daha iyi olacak,” dedi.
“Hmm... Tamam. Kalem nerde?”
Vlayn, ceketinin iç cebinden dolma kalemini çıkartarak Lord'una uzattı.
“Buyrun.”
Lord II. Charlie, hiç okumadan başkanının dediği yere imzayı attı.
“İşte. Attım. Şimdi, bu işler bittiyse oyuncaklarımla oynayabilir miyim?”
Başkan Vlayn'in yüzündeki tatminkâr gülümseme koca burnuyla birleşerek ortaya tuhaf bir sima çıkardı.
“Tabi ki, de Lord'um. Artık, oyuncaklarınızla oynayabilirsiniz.”
Güneş ışığı, derisine değerken ki o hoş sıcaklık içini ısıtırken huzurla son bir kez nefesini içine çekti. Ve, ağır ağır verirken Muhafızların kollarından tutup yerde sürükleyerek mahkeme salonuna doğru ilerlemeye başladı.
“Durun!”
Suryi, yabancı sesin kimden geldiğini oldukça merak etti. Ve, arkasına bakmaya çalışırken sadece göz ucuyla uzun, siyah bir saç gördü. Suryi, saçın sahibinin oldukça güzel olduğuna yüzde yüz emindi fakat aynısı Muhafızlar için söylenemezdi.
“Titriyolar,” dedi içinden.
Hayretle neler olduğunu anlamaya çalışırken.
“İki dakika bizi yalnız bırakın. Onunla bir şey konuşmam gerek.”
Muhafızlar, Suryi'yi bir anda bırakınca oğlan kalçasının üzerine düştü. Suryi, acıyla inleyerek ayağa kalkarken, “Ne kadar bar-” bir anda siyah saçlı kadının elleri yakasına yapıştı. Ve, Suryi o güzel yüzü yakından görme şerefine nail oldu.
Alexia, dişlerini sıkarak, “Bana bak şerefsiz,” dedi. “Senin o kadar kolay ölmene izin vermeyeceğim. O yüzden, kafana göre yalanlar uydurma çünkü cezan çoktan belirlendi.”
“Ya? Demek, sizin adalet dediğiniz şey bu.”
“N'oldu? Şüphen mi, var?”
Suryi, yüzünü ekşiterek acıklı bir ses tonuyla, “Yoo,” dedi. “Sadece, Lordunuzun hâlâ geceleri altına ıslattığını duydum da... O yüz-”
Alexia, öfkeyle kafasını Suryi'nin burnuna savurdu ve General Loris'in eli kadının kafasını durdurdu.
“Kanunlar açık. Mahkuma dokunamazsın.”
Alexia, gencin yakasını bırakıp bu seferde Loris'e diklendi. Fakat, boyu Loris'den altı-yedi santim daha kısa olduğundan kafasını yukarıya kaldırmak zorunda kaldı.
“Lord'a hakaret etti. Ne yapmamı bekliyordun?”
Loris, her zamanki mahkeme suratını takınarak, “Kanun ne derse o,” dedi. “Şimdi, onu mahkeme salonuna ben götüreceğim. Karara göre gereken yapılır. Şimdi yerine geç.”
“Sen... bana emir verebileceğini mi, sanıyorsun?”
Loris, kadının üstelemesini görmezden gelerek Suryi'nin kolundan tutarak ayağa kalkmasına yardımcı oldu. Ardından mahkeme salonuna doğru ilerlemeye başladı. Alexia'ysa sadece arkalarından bakmakla yetindi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..