Hayatı, kılıcın keskin ve yüzeysel bir şekilde girdiği teninden akıp gidiyordu.
Fışkıran taze kanlar yeşil çimleri lekelerken, Subaru’nun bedeni kendisini izleyen mor saçlı gencin önünde refleks olarak kasılmaktaydı.
Gözlerinin beyazları meydana çıkıyor, ağzından köpükler sızıyor, yoğun oranda kan boynundan ve dudaklarının arasından dökülüyordu. Kanın yoğunluğu yavaş yavaş azalırken çıkan havanın sesleri işitiliyordu.
{――――}
Subaru, geçmişteki benliğinin ölmüş olduğunu anlamıştı.
Sebebi şimdiki ve geçmişteki benliklerinin aynı hisleri paylaşışı değildi. Ama yine de bilinçsiz ve ruhsuz bedenindeki boynun kesilişinin yarattığı canlı hissin yankıları bitmek bilmiyordu.
[Julius: Emilia-sama, rica etsem…… Subaru’nun yüzünü silebilir misin…]
[Emilia: ――――]
[Julius: Bunu benden ziyade senin yapmanı isterdi. Bunun senin ellerinle olmasını dilerdi.]
Kanlanan Şövalye Kılıcını silerek kınına yerleştiren Julius, aptallaşmış haldeki Emilia’ya bu sözleri mırıldandı.
Subaru’nun ayaklarının dibinde, yüzü yere bakar halde diz çöken gümüş saçlı bir kız vardı. Menekşe gözleri duygudan yoksun olan kız, gerçekliği kabul etmeyi reddediyor, ışığın altında parıldayan gözyaşı izlerini dahi silmiyordu.
Emilia’nın bu halini görmek, Subaru’nun var olmayan göğsüne keskin bir acı saplamıştı. Onun yas tutuşu, görmeyi reddettiği cezayı çekmesine, dişlerini sıkmasına ve şu ana kadarki düşüncesiz yaklaşımlarını sorgulamasına yol açıyordu.
[Emilia: suba…..ru]
Eli yavaşça Subaru’nun yüzüne gitti ve kan ile parçacıkları avcuyla temizlemeye başladı. Çıplak eline bulaşan pislikleri umursamıyor, Subaru’nun ıstırapla çarpılan yüzünü düzgün bir görünüme kavuşturmak için elinden geleni yapıyordu. En sonunda kanı temizlemeyi bitirdiğinde,
[Emilia: Neden……? Neden, Subaru… neden yaptın……]
Bir soru. Emilia, asla cevaplayamayacak birine anlamsız bir soru soruyordu.
Ne duyacak kulakları vardı ne de cevap verecek bir ağzı.
Emilia’nın cansız Subaru’ya ulaşabilecek hiçbir sözcüğü olamazdı.
{――――}
Bu manzarayı yukarıdan izlemekte olan Subaru, sonrasında ne olabileceğini bulmak için anılarını yokladı.
―― Petelgeuse ile ikinci mücadelesiydi, bedeninin ele geçirilişine karşı koyamamış, bedeninin o deli adamla birlikte öldürülmesini istemişti.
Ferris’in büyüsü bedenindeki mana akışını çılgına döndürdüğü, organlarına ve damarlarına aşırı yükleme yaptığı için ölümüne pek hoş denemezdi. Görünür teni kabarık döküntülerle kaplıydı ve damarlarının çatlayışı yarı açık gözlerini kırmızıya boyamıştı.
Silinmeden önceki suratının alt kısmı burnundan akan kanlar tarafından kırmızıya çevrilmişti ve Julius’un acısına son veren darbesi olmasaydı ölümü daha da tüyler ürpertici olabilirdi.
Ama ölüm şekli veya temizlenişi geride kalanlar için bir teselli sağlamıyordu. Özellikle de Beyaz Balina ile yapılan savaşta sağ kalan ve Tembellikle yapılacak son mücadeleden sonra Başkente muzaffer bir dönüş yapmayı planlayanların―― yüzlerindeki elem ve pişmanlık insanın kalbine dokunuyordu.
[Wilhelm: Subaru-dono…… Affını diliyorum……]
Dizlerinin üzerine çöken Wilhelm, cansız Subaru’nun önünde başını eğmişti.
Petelgeuse’in komutasındaki Cadı Tarikatı üyelerini öldüren Wilhelm’in ifadesi savaşın sonucuyla tatsızlaşmıştı. Seferin eski Şövalyelerinin bir kısmı Wilhelm’in yasına katılmış, bir kısmı ise yerleri yumruklamıştı. Hatta duygulanarak gözyaşlarını tutamayanlar da mevcuttu.
Kendisi için tutulan yas, Subaru’nun nutkunun tutulmasına yol açmıştı.
Bu manzara, ölümünden sonra gördüğü olaylardan çok daha etkileyici ve boğucuydu.
[Emilia: Neden…… neden bana yardım etmek için bu kadar ileri gittin? …… Söyle, Subaru… neden yaptın?]
Elini sessiz Subaru’nun yanaklarına yerleştiren Emilia, ona asla ulaşmayacak bu sözleri sarf ediyordu.
Ve onun yasına şahit olan Subaru sonunda farkına varmıştı:
Bu dünyadaki Subaru, Emilia’nın sorusuna asla cevap vermemişti.
Başkentteyken kendisine “Neden bana yardım etmek istiyorsun?” dediğinde ona dürüst bir cevap vermemişti.
Ve Emilia, Subaru’nun bu özverili sadakatinin sebebini bilmiyordu.
――Bir önceki ölüm sahnesinden tamamen farklı olmasına rağmen ikisi de tamir edilemez sonuçlar doğuran günahlardı.
[Julius: Dünya çok uzun zamandır Cadı Tarikatından çekiyordu ve biz de bir öncüsünü, Tembelliği katlettik. Dünya için muazzam bir başarıydı. ――Ama-]
Subaru’nun cesedine bakan Julius, parmaklarını kılıcının kınına vurmaya başladı. Defalarca vurdu ve sesler belli bir ritme kavuşarak azaldı.
[Julius: Yapılan fedakarlıklar olmasaydı bu başarıya erişemezdik. ――Seninle daha çok konuşabilmiş olmayı dilerdim, Natsuki Subaru.]
Acılı bir şekilde mırıldanan Julius, bakışlarını Subaru’nun cansız yüzünden çevirdi ve göğe döndürdü. Şövalyenin gözleri, kasvetli ve kederliydi.
[Julius: Sana arkadaşım diyebilmek isterdim.]
Julius’un bitkin fısıltısı süregelirken çimenlikli dünya da sona erdi.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Sahne tekrar karardı ve geri dönen Subaru, sarsılmış bir şekilde kendine geldi.
[Subaru: ――Dgh, hwa! ……ah, aaah, hah, haaa!?]
Soğuk, sert bir zeminde yatmaktaydı.
Burun deliklerini dolduran küf kokusu eşliğinde yuvarlanmaya ve bu anlamsız eylemle, içinde bir fırtına koparma tehdidi saçan duygulardan kaçmaya çalışmaya başladı.
“Neler oluyor?” Aklındaki soru bu değildi.
Taklalar atıyor, yuvarlanıyor, iç kulağı acıyor, nefes darlığı çeken ciğerlerine işkence ediyor, bilincini birazcık da olsa azaltabilmeye, hiç değilse ufacık bir parçasını bilinçsizliğe sürüklemeye çalışıyordu.
[Subaru: ――ug, guh!]
Ama dikkatini dağıtmak için gerçekleştirdiği bu küçük düşürücü ve çirkin girişimler bile bir duvara çarpıp sekişiyle başarısız olmuştu.
Çarpmanın etkisiyle omurgası acımış, soyulan alnından akan kanı hissedebilmişti. Yüzünü zemine dayayarak kesik kesik soluk alıp verdi ve farkında olmasa da gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
――Acınası. Aptal. Ümitsiz vaka.
Natsuki Subaru daha kaç kez ve kaç şekilde kendi zayıflığının altında ezilecekti?
Kalbini çelikleştirerek sarsılmadan devam edebilmek, başına ne gelirse, ne çeşit bir acı çekerse çeksin katlanabilmek için ne yapması gerekiyordu?
Çok zayıftı, çok kırılgandı ve bu yüzden daima――
[Subaru: Görmezden geliyor ve bakışlarımı çeviriyordum…… cezam bu mu olacak……?]
Bunu hiç düşünmemiş olma olasılığı yoktu.
Bu olasılık, Subaru’nun bilincinin bir köşesinde birden fazla kez belirmiş olmalıydı.
Ama buna rağmen bu düşünceyi hiç yüzeye taşımamış, onu görmeyi ve gerçeği netleştirmeyi reddetmişti.
Eğer Ölümden Dönebilen Subaru, ölümünden sonraki dünyaları düşünmeye başlarsa ―― tüm stratejisini çiğnemiş olurdu.
Kurtarmayı düşündüğü her şey Natsuki Subaru’yu bırakıyordu.
Belki de onları ardında bırakan kişi Natsuki Subaru idi. Acınası ve bencil bir şekilde ölümü kucaklamayı seçen Subaru, o dünyaları terk edip bir yenisine kaçıyordu.
Eğer Natsuki Subaru’nun düşüncesiz kararlarıyla ardında bıraktığı dünyalar devam ediyorsa, Subaru’ya gösterilen de tam olarak bunlar olmalıydı.
Subaru, Ölüm aracılığıyla Cehennemden kaçmaya çalışmıştı ama o sahneler kendisini takip ediyordu.
[Subaru: ――Yok… artık.]
Bilinci yeniden uzaklaşmaya başlamıştı.
Bu uyumak gibi değildi, bilinci bir anda beyazlaşarak gerçeklikten zorla koparılıyordu.
{Erişilemez bir zamana şahit ol}
Tanıyamadığı ses, bir kez daha kulaklarına ulaşmıştı.
“Kimin sesi bu?” Silinen bilinciyle çaresizce bu sorunun cevabını bulmaya çalıştı―― ve sonunda fark etti.
――Hiç şüphe yoktu, bu bizzat kendi sesiydi.
#Duygusal bir ölüm sonrası daha okuduk. En sonundaki mesajın kendi sesi olduğunu keşfedişi ilginçti.
Ben de her ölümünde bıraktığı dünyaların devam edip etmediğini merak ediyordum. Gerçekten zor bir durum. Subaru kendisini güçsüz olduğu için çok eleştiriyor ama yaşadıkları hiç kimsenin güçlü durabileceği şeyler değil.
O zaman bakalım bu kez hangi ölüme gitmişiz, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..