――Bu sesi duymayalı ne kadar olmuştu?
Aslında Rem uyuyalı çok olmamıştı.
En fazla bir hafta. Yani birinin dostlarını veya ailesini görmeden geçirebileceği makul bir süre.
――Ama Subaru bu şekilde düşünemiyordu.
Zamanı ve hayatını defalarca başa saran Subaru için gerçek zaman akışı hiçbir şey ifade etmiyordu. Onun ruhundaki saate göre, bu sesin kulaklarına ve kalbine dokunuşunun üzerinden bir hayli vakit geçmişti.
[Rem: ――Uyan, Subaru-kun, Yüzünü görebilirsem daha mutlu olacağım.]
Kelimeler, yere yüz üstü yatmış olan Subaru’ya yağmur misali akıyordu.
Sesin içindeki hassas merhamet ve şefkat, Subaru’nun göğsünü bir sıcaklıkla dolduruyor ve o boş, kuru kalbin içine damla damla akıyordu.
Tüm bunlar o narin sesten çıkan iki cümleciğin eseriydi.
――Subaru'ya ne kadar güç veriyordu böyle?
[Subaru: ……Şaka yapıyor olmalısın.]
[Rem: Yo, bu bir şaka değil.]
[Subaru: Burada olamazsın.]
[Rem: Sen istediğin sürece, Subaru-kun, daima yanında olacağım.]
[Subaru: Ne zaman yapmam gereken önemli bir şey olsa… ne zaman böyle hissetsem…… her seferinde bana geliyorsun…… ama bu nasıl… böyle uygun bir şekilde nasıl……]
[Rem: Ehh, Subaru-kun için her daim uygun olan kız olarak yanında bulunmak isterim.]
Subaru, hüzünlü sesiyle acınası bir şekilde sızlanmıştı. Ancak ona cevap veren ses, kendisini küçük görmüş veya yanlış düşünmüş değildi.
O―― biliyordu.
Subaru’nun güçsüzlüğünü, çaresizliğini, tutunacak bir şey olmadan yaşayamayacak kırılgan olduğunu, daima özgüven eksikliğini çektiğini ve şüphe içerisinde yaşadığını biliyordu.
Yine de çaresiz ve güçsüz Subaru’ya onu sevdiğini söylemişti.
[Subaru: ――Rem]
[Rem: Evet. Subaru-kun’un Rem’i.]
Subaru başını kaldırdı.
Gözyaşlarının ardındaki mavi renk, gözlerine dolmaya başladı.
Kirli koluyla gözlerini sertçe sildi ve gözyaşlarını yok ederek gördü.
Önünde duran kızı gördü.
Biricik Rem’ini gördü.
[Subaru: Rem……]
[Rem: Evet, Rem. Subaru-kun’un elini her uzattığında erişebileceği hizmetçi.]
[Subaru: S, en……]
Başını hafifçe kaldıran Rem, şakacı bir tonla bu yanıtı vermişti.
Bu tavır hakkında bir şey söyleme fırsatı bulamayan Subaru ise havanın barışçıl bir şekilde ciğerinden çıktığını hissetti. Göğsündeki ağır yük bir anda kalkmıştı.
Nefes alışı toparlanıyor ve kafatasının içerisinde sızlanan minik benliği uzaklaşıyordu.
Bu kadar kolayca kurtarılmış olan Subaru, afallamış haldeydi.
Kendisini umutsuz ve tıkanmış hissetmesine rağmen tek bir kızı gördüğü anda kolayca rahatlayıvermişti.
[Subaru: İnanılmazsın, Rem……]
[Rem: Ah, teşekkür ederim. Subaru-kun da inanılmaz.]
Gülümseyerek gerçekleştirdikleri konuşma her zamanki uyumluluğunda değildi.
Buna rağmen mutlulukla dolan Subaru, şu ana kadar bastırmaya çalıştığı tüm hislerin sonucunda tekrar ağlama aşamasına gelmişti.
O pasaklı bir şekilde yerde oturmayı sürdürür ve gözlerini eğerken Rem de önünde diz çökmüştü.
[Rem: İyi misin? Bitkin mi hissediyorsun?]
[Subaru: Kim… bilir…… belki de… bitkinimdir…… ama henüz… hiçbir şey bitmedi.]
Subaru, bu sonu gelmeyen döngülerle dolu dünyalarda yıpranmış ve tek bir yanıta dahi ulaşamamıştı. Bitkin olduğunu söyleyecek pozisyonda değildi.
Herkes çile çekmeye devam ederken olmazdı. Herkes daha fazlasına katlanırken olmazdı. Neden herkes de onunla birlikte çile çekmek zorundaydı ki? ――Yanıt barizdi.
[Subaru: Ben çok güçsüz olduğum için.]
[Rem: ――――]
[Subaru: Ben yetersiz olduğum için.]
[Rem: ――――]
[Subaru: Keşke daha güçlü, daha akıllı, daha işe yarar biri olsaydım…… o zaman bu şekilde acı çekmezlerdi, yas tutmazlardı, canları yanmazdı…….]
Eğer Subaru her şeyi tek başına yapacak kadar güçlü olsaydı, Emilia’nın geçmişte kırılan kalbini tamir edebilir, Beatrice’in 400 yıllık ıssızlığının verdiği kederi silebilir, Petra ve Frederica’yı katilin bıçaklarından koruyabilir, Sığınak insanlarını Büyük Tavşan tehdidinden kurtarabilir ve yabancıları kovmak isteyen Garfiel’i anlayabilirdi―― Hepsini halledebilirdi.
Hepsi, her biri, her açıdan Subaru’nun suçuydu.
Ve kendi güçsüzlüğüyle aradaki dengeyi kurabilmek için ruhunu aşındırmalıydı, baştan başlamalıydı.
――Ya da hiç değilse öyle düşünmüştü ama-
[Subaru: Sonuç olarak…… hiç kimseyi kurtaramadım… değil mi?]
[Rem: Subaru-kun]
[Subaru: Eğer benim ölümümden sonraki dünyalar da devam diyorsa kaç… kaç kez… kaç insanı… ölüme terk ettim?]
[Rem: Subaru-kun]
[Subaru: Ölmene kaç kez izin verdim? Yeterli olmadan önce…… seni kaç kere daha öldürmek zorundayım?]
[Rem: ――Subaru-kun]
Vücudunun derinliklerinden gelen bir dehşetle titreyen Subaru, günahlarını itiraf ediyordu.
Bunları dudaklarından çıkartırken tek isteği suçlarının cezalandırılmasıydı. Kendi kalbini toza döndürmeden önce birinin, herhangi birinin cezasını vermesini istiyordu.
Birinin, tek bir hata daha yapmamaya söz verip ilk adımında tökezleyen, yanlış yola giren bu koca aptala bağırmasını, bu çaresiz gerizekalıya bir tokat atmasını istiyordu.
[Subaru: ――――]
――Ama Subaru’nun ceza talebi, narin bir kucaklamayla karşılanmıştı.
[Subaru: Re, m]
[Rem: Sorun değil. Her şey yolunda, Subaru-kun.]
[Subaru: Ama hiç…… hiçbir şey…… yolunda…… değil.]
Hiçbir şey. Subaru hiçbir şey başarmış değildi.
Subaru pes ederse hiç kimse kurtarılamazdı. Sayısız insan, sonuyla buluşurdu. Rem de Subaru’nun mutlaka kurtarması gereken kişilerden biriydi.
Çünkü yalnızca o, yetersiz, güçsüz, çaresiz Natsuki Subaru’yu cezalandırabilirdi.
[Subaru: Senin şu anda…… bana……!]
[Rem: ――Seni seviyorum.]
Alnını Subaru’nunkine bastırmış ve bu sevgi sözcüklerini fısıldamıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..