[Subaru: ――――]
Hiçbir kelime çıkartamıyordu.
Söyleyebileceği hiçbir şey yoktu.
Doğruca gözlerine bakan açık mavi gözler çok yakınındaydı.
O gözlerdeki merhametin derinliklerinde boğulabilirdi.
[Rem: Seni seviyorum, Subaru-kun. ――Ve bu yüzden her şey yolunda.]
[Subaru: B, u…… bir yanıt değil……]
[Rem: Evet öyle. Bu yüzden buradayım. Bu yüzden Subaru-kun’u affettim. Bu yüzden sana tutunuyorum―― Hepsi bu yüzden.]
Birbirlerinin nefeslerini hissedecek kadar yakın olan Rem’in gülümseyişi, Subaru’nun kalbini görünmez bir el misali hafifçe kavramıştı.
Kıpırdayamıyordu. Azıcık bile. Sırtına uzanan narin eller kıyafetlerini tutmuştu. Kendisini sıkı, sımsıkı, bir bütün olacak kadar sıkı kucaklıyordu.
[Rem: Zor olmuş olmalı, Subaru-kun.]
[Subaru: ――――]
[Rem: Bir başına onca acıyı üstlenmen…… zor olmalı Subaru-kun.]
[Subaru: ――――hg]
[Rem: Artık tüm o mutsuzluğa katlanmana gerek yok, sorun yok.]
Rem’in tatlı sözleri devam ediyordu. Ona söyleyecek hiçbir şey bulamayan Subaru’nun kalbi ise itaatkâr bir şekilde eriyip gidiyordu.
[Rem: Subaru-kun’un tüm acısını, kederini ve güçsüzlüğünü, hepsini yükleneceğim.]
[Subaru: …………]
[Rem: Korumak, uğruna savaşmak, başarmak istediğin her şeyi…… bana bırak.]
[Subaru: …………]
[Rem: Her bir yükü sırtlanmana gerek yok. ――Hepsini bana bırakabilirsin. Şimdilik yalnızca dinlen ve uyu.]
[Subaru: ……Ben, ben…]
[Rem: Ve lütfen sevdiğim Subaru-kun’u görmeme izin ver.]
Rem elini Subaru’nun yanaklarına yerleştirdi ve yüzünü kaldırarak doğruca gözlerine baktı.
Dudakları tereddütle durakladı ve yüzünü yaklaştırdı.
Ne yapıyordu? Ne olacaktı? Subaru’nun ağır işleyen zihni bile anlayabilmişti.
Çok yakındı. Nefesini hissedebileceği kadar yakın olan sevimli kızın dudakları yaklaşıyordu.
Razı olsa, dudakları buluşsa, birbirine dolansalar, boğulsalar ve kaynaşsalar olmaz mıydı?
――Rem doğru veya yanlışlığından bağımsız olarak kendisini affetmemiş miydi?
Rem’in narin sözleri Subaru’nun kalbini ne kadar derinden etkiliyordu?
Aşınmış duyguları, bir yardım eli için ıstırap dolu çığlıklar atan ruhu ve Subaru’nun varlığı bir kez daha kendisi hakkında her şeyi anlayan kız tarafından kurtarılmıştı.
Rem, bu güçsüz Subaru’ya elini uzatmıştı.
Rem, bu kırılgan Subaru’ya destek olmuştu.
Rem, bu aptal Subaru’ya doğru yolda eşlik etmeyi teklif etmişti.
Ona utanmaz bir şekilde tamamen tutunmak ve bel bağlamak―― Subaru’yu doğru yanıta kavuşturacaksa…
Tek başına mücadele etmenin ne anlamı vardı ki?
Tamamen yıpranmıştı, nerede olduğunu, adımlarının nereye gideceğini bilmiyordu. Belki de her şeyi bırakmalı, teslim olmalı, pes etmeli ve――
{Pes etmek kolaydır}
[Subaru: ――――]
{Ama}
[Subaru: ――――]
{――Bu sana uymuyor, Subaru-kun.}
Bunu söyleyen bir ses işitti.
[Rem: ――Subaru-kun?]
Kafası karışan Rem’in sesi gelmişti.
Bu çok doğaldı, çünkü dudakları buluşmadan önce araya bir el girmişti.
Birbirlerine dolanan dillerinin tatlı hissiyatıyla dolmuş olması gereken Rem’in gözlerinde yaralı bir ışık titreşmişti.
Parmaklarının arasından bu titreşimi izleyen Subaru ise şöyle dedi:
[Subaru: ――Kimsin sen?]
[Rem: Huh――?]
[Subaru: Sana soruyorum. Kimsin sen?]
[Rem: Subaru-kun, neden …… kim olduğumu……]
Subaru’nun sessiz sorusuyla karşılaşan Rem’in boğazı kurumuş gibiydi, cevap veremiyordu.
Gözleri silik bir acıyla derinleşmiş, ifadesi ıstırap izleriyle lekelenmişti. Bunu görmek ne olursa olsun Subaru’nun kalbini parçalıyordu.
Kendisini bu hislerden kurtarmaya çalışan Subaru, elini göğsüne bastırdı ve dişlerini sıktı.
[Subaru: Ben ne zaman…… çaresizliğe boğulsam ve ipin ucuna gelsem, birinin, herhangi birinin bir şeyler yapmasını istesem… imkansız olduğunu hissetsem ve vazgeçmek üzere olsam…… bana gelirdin.]
[Rem: ――――]
[Subaru: Burada olsaydın, ben bir köşede düşünceler içerisinde dizlerime sarılırken beni teselli eder, rahatlatırdın… Buna inanıyorum.]
[Rem: ――――]
[Subaru: Aynı bu şekilde benim sızlanmalarımı dinler, içimi dökmeme izin verir, gözyaşlarım kuruyana dek ağlamamı izlerdin.……]
[Rem: ――――]
[Subaru: ――Ve sonra ayağa kalk derdin.]
Natsuki Subaru, Rem’in parmaklarının narin dokunuşunu, teninin ılıklığını, aşkının yoğunluğunu tüm bedeni ve ruhuyla hatırlıyordu.
Ve şu anda hiç şüphesi olmadan söyleyebilirdi―― gözlerinin önündeki Rem, bir sahtekârdı.
[Subaru: O asla “Şimdilik dinlen” demezdi.]
[Rem ――――]
[Subaru: Asla “Pes et ve hepsini bana bırak” demezdi.]
[Rem: ――――]
[Subaru: Bu dünyada beni seven, benim tarafımdan sevilen, bana karşı nazik olan―― ve bana herkesten daha katı, daha tavizsiz davranabilen O KİŞİ Rem!]
Ayağa kalkan Subaru, gerileyerek Rem’le arasındaki mesafeyi açıyordu.
Hala dizlerinin üzerine çökmüş olan Rem ise hiçbir söz sarf etmeden Subaru’ya bakıyordu. Subaru, şu anda bile kızın yüzündeki reddediliş dolu ifade yüzünden mutsuzluğa boğulduğunu hissedebiliyordu.
[Rem: Yo, yanılıyorsun Subaru-kun, beni dinle! Ben… kast ettiğim bu değildi. Sadece Subaru-kun’un bu kadar çile çektiğini görmeye içim el vermedi…… bu yüzden… Yalnızca acını unutmanı ve biraz dinlenmeni istemiştim!]
[Subaru: Güçsüzlüğümü görmene izin verdim. Kırılganlığımı görmene izin verdim. Ne kadar umutsuz, değersiz bir piç olduğumu görmene izin verdim. ――Ama pes ettiğimi görmene asla izin vermeyeceğim. ]
“Subaru bir kahraman”, Rem ona böyle söylemişti.
Ve Natsuki Subaru, Rem’in kahramanı olmaya karar vermişti.
Subaru bu sözü verdiğinden beri kararlıydı――
――Natsuki Subaru’nun bu hayatta, bu dünyada güçsüzlüğünü gösterebileceği tek yer Rem’in yanıydı.
Subaru kırılganlığını yalnızca, güçsüz olduğunu bilmesine rağmen güçlü olacağına inanan Rem’in yanında belli edecekti.
Bunu Emilia’ya da Beatrice’e de, Rem dışında hiç kimseye göstermeyecekti.
[Subaru: Benim güçsüzlüğüm Rem’e ait. O beni güçsüzlüğümle kabul ediyor ve zayıflıklarımı gizliyor. Ve ben de karşılığında, sıkı sıkıya tutunmam gerekse bile hiçbir pes etme düşüncesinin dışarı sızmasına izin vermeyeceğim!]
[Rem: ――――]
[Subaru: O yüzden s*ktir git seni sahtekâr. ――Ve sakın Rem’imin yüzü ve sesiyle bana yaklaşmaya çalışma!]
Ciddi bir şekilde bu sözleri sarf eden Subaru, yumruğunu Rem’e―― yani sahtekâra uzattı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..