Cilt 4 Bölüm 99 [ Sınırlı Bir Alanda Bir Başına ] (3/4)

avatar
4019 2

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 99 [ Sınırlı Bir Alanda Bir Başına ] (3/4)


Çevirmen : Clumsy 

 

[???: ――Emilia. Herkes önemli bir konuşma için toplanmak üzere. Bu yüzden uslu bir kız ol ve her zamanki yerinde bekle, tamam mı?]

 

Genç Emilia bu cümlelerle birlikte ormanın derinliklerindeki büyük ağacın oyuğuna―― namıdiğer “Prenses Odasına” sokulmuştu―― ki bu hayatında pek de memnun olmadığı şeylerden biriydi.

 

Emilia, Elflerin gizlice yaşadığı ormandaki köyde herkes tarafından sevilerek büyümekteydi.

 

Tüm yetişkinler onu delicesine sever, minik nazlarına en ufak bir şikâyet etmeksizin teslim olurdu. Emilia diğer çocuklarla oynama fırsatını çok nadiren bulduğu için biraz yalnız hissetse de talimatlara uymak zorundaydı. Kurallar sıkı sıkıya takip edilmeliydi: Üvey annesi Fortuna böyle söylemişti.

 

Fortuna, Elf köyünde Emilia’ya bakma işini üstlenen kişiydi ve onun için bir anne gibiydi.

 

Aynı Emilia gibi gümüş saçları ve menekşe rengi gözleri vardı ancak uzun saçla uğraşmayı zor bulduğu için saçlarını kısacık keserdi ve gözlerinin keskinliği de onları birbirinden farklı kılıyordu.

 

Emilia Fortuna ile yaşamaya başladığı ilk günü artık anımsayamıyordu. Bildiği tek şey Fortuna’nın öz annesi olmadığı ama bir kan bağları bulunduğuydu.

 

{Fortuna: Ben babanın küçük kardeşiyim, biliyorsun. Benim abim…… yani senin baban ve annen şu anda meşgul ve senin yanında olamayacaklar…… o yüzden benim seninle ilgilenmemi istediler.}

 

Fortuna’nın bu açıklaması Emilia için büyük bir şok olmuştu. Ancak bu kötü bir şok değildi. Fortuna ne kadar gerçek annesi olmadığı konusunda ısrarcı olsa da Emilia’nın onun anneliği konusunda hiçbir şüphesi yoktu.

 

Hem Fortuna Annenin yanı sıra gerçek bir babası ve annesi de vardı. Normalde insanların iki ebeveyni olurken Emilia’nın bir babası ve iki annesi vardı. Ne kadar da şanslıyım diye düşünürdü.

 

{Fortuna: Gümüş saçlarını abimden almışsın. Ve gözlerinin rengi de ailemizden geliyor…… Ama tatlı yüzün annenden gelmiş. Bizim tarafımızda herkesin korkutucu görünümlü gözleri olur.}

 

{Emilia: ……Ama ben senin gözlerini seviyorum Fortuna Anne?}

 

Fortuna’nın gözleri genellikle keskin ve sert olurdu. Ve bazen Emilia’ya sinirlendiğinde bu keskinlik iyice yoğunlaşır, Emilia’nın tir tir titremesine yol açardı.

 

Ama öfkelendiği zamanlar dışında Emilia için ideal bir anne olurdu ve Emilia da o keskin gözleri sevgi dolu hislerle karşılardı.

 

Fortuna, bir anne olarak katı ama nazikti.

 

Genç Emilia bazen Fortuna’nın katı disiplininin biraz aşırı olduğunu düşünür ama o yaşta bile bunun kendi iyiliği için yapıldığını algılayabilirdi.

 

Fortuna asla şiddetle disipline etme yoluna gitmez ve Emilia’yı mantıksız bir şey için azarlamazdı. Nadiren azarlarıyla Emilia’yı ağlattığındaysa aynı gece gönlünü alırdı ve birbirlerinin kollarında uyuyakalırlardı.

 

{Fortuna: Eğer geeerçekten pişman olduğum bir şey varsa o da insanlara daha nazik olamayışımdır. Bunu daha erken fark etmiş olsaydım abim bana güvenmek için son ana dek beklemezdi.}

 

Ne zaman “Geeerçekten” dese yüzüne bir yalnızlık çökerdi. Bu da Emilia’nın zihninde sağlam bir izlenim bırakmış ve taklit etmek istemesine yol açmıştı. Ancak kendisi bunu Fortuna gibi üzgün olduğunda değil mutluyken ve gülerken kullanıyordu.

 

Belki de bu, annesinin yalnızlık ve mutsuzluğuna dair anılarını neşeli bir şeye çevirmek şeklinde sığ, çocukça bir arzunun ürünüydü.

 

[Emilia: Mmuuu…… çok sıkıcı.]

 

Hikayemize geri dönersek, Emilia bir başına Prenses Odasına yerleştirilmişti.

 

Kendisine “Prenses” denilmesinden pek hoşlanmıyordu ama köydeki herkes bu şekilde seslendiği için buna alışarak büyümüştü. Kendisiyle dalga geçme amacı taşımadıklarını, bunu yalnızca sevgiden söylediklerini bildiği için de durmalarını talep etmemişti. Ancak kapatıldığı yere de o lakabın yapışıp kalması genç Emilia’nın hayattaki mutsuzluklarından biri halini almıştı.

 

[Emilia: Herkes ne yapıyor olabilir……]

 

Emilia Prenses Odasına tıkıldıysa köy dışından birileri gelmiş olmalıydı. Kalabalık yabancı grupları arada bir gizli Elf toplumunu ziyaret etmek adına ormana girerdi. Ve hiç kimse Emilia’ya bundan bahsetmemiş olsa da Emilia daima hissederdi.

 

Aslında bu altıncı his Emilia’nın ormandaki mikro-ruhlarla bilinçsizce iletişim kurmasından kaynaklanıyordu. Gelenlerin varlığını onlardan öğreniyordu ama henüz bu durumdan haberi yoktu.

 

Sınırlı alanında dizlerini sarıp oturan Emilia zamanını genellikle kendisine verilen bir kitabın sayfalarını çevirerek veya Fortuna’nın kendisi için yapmış olduğu pespaye oyuncakla oynayarak geçirirdi.

 

Yalnızca yetişkinlerin anlayabileceği gizli bir konuşma döneceğinin söylenmesine rağmen orada bolca çocuğun da olduğunu hissetmek Emilia’nın tatminsizliğine tatminsizlik ekliyordu.

 

Yalan söylememeli veya sır saklamamalıydı, Fortuna Anne ona böyle söylemişti. Ama Fortuna Annenin ve yetişkinlerin Emilia’ya yalan söylemesi de yanlış değil miydi?

 

Emilia hemen hemen her on günde bir Prenses Odasına tıkılırdı. Bundan mutsuz olsa da yüzüne yansıtacak kadar edepsiz değildi.

 

Ancak artık buraya tıkıldığı zamanların sayısını aklında tutamaz olmuştu, bir de dün gece Fortuna ile ettiği kavga vardı. Her şeyden önemlisi, Fortuna’nın kendisi için yaptığı oyuncağı yatak odasında bırakmış, yanında getirmeyi unutmuştu ki bu da nihai darbeydi.

 

[Emilia: Dışarı çıkmak istiyorum…]

 

Bu hiç kimsenin duymaması gereken bir mırıldanmaydı. Ama bunu tanıdığı herhangi birine söylememişken onu tanıyan “o şeyler” bunu gayet net bir şekilde işitmişti.

 

[Emilia: ――?]

 

Oyuğun içerisinde, cevherlerin beyaz ışıltısıyla aydınlanan odada soluk mavi fosforumsu ışıltılar ortaya çıkmıştı. Ani ışıkla dikkati çekilen Emilia gözlerini kırpıştırmaya başladı.

 

Gözlerinin önünde dans eden ışıklar önce genç kızın merakını kabartmış, sonra da Prenses Odasının köşesine göç etmiş ve duvara çekilmişçesine ortadan kaybolmuştu.

 

[Emilia: ――――]

 

Ayağa kalkan Emilia ışıkların yittiği noktaya doğru ilerledi. Biraz korkmuş olsa da göğsündeki merak alev alevdi.

 

Işıkların çekildiği noktanın önüne ulaşıp ahşabı hissetmek adına elini uzattı ve orada küçük kolunu sığdırabileceği kadar büyük bir açıklık olduğunu fark etti.

 

Soluk mavi ışıklar işte o açıklıktan kaçmıştı.

 

Prenses Odasının ön kapısı dışarıdan kapanıyor, içeriden açılamıyordu. Emilia dilediğince kaçamasın diye bu şekilde dizayn edilmişti.

 

Şimdi düşününce bu muamele normal denilemeyecek kadar abartılı geliyordu ama Emilia o zamanlar bunu kabullenmiş ve hiç sorgulamamıştı.

 

Ancak kaçmanın imkansız olması gereken o yerden kaçma olasılığını fark ettiğinde kalbi merakıyla annesinin talimatları arasında gidip gelmeye başlamıştı.

 

Köydekilerin onun yokluğunda ne yaptığını bilmek istiyordu.

 

Fortuna Anne talimatlarına sıkı sıkıya uymasını söylemişti ve Emilia’nın o gelene dek Prenses Odasında kalması gerekiyordu.

 

Ama ya bu kaçış rotasını test edip herkesin ne yaptığına azıcık göz attıktan sonra gizlice geri dönerse?

 

Hem ilk başta yalan söylememe kuralını ihlal eden de yetişkinlerdi.

 

Onlar bir kural ihlal ettiyse ve Emilia da bir tane ihlal ederse ödeşmiş olmazlar mıydı?

 

[Emilia: ――――]

 

Küçük kız tüm kudretiyle bu küçük mazerette karar kılmıştı.

 

Kolunu sokmuş olduğu açıklığa yakından baktığındaysa bunun ağacın köklerinin arasındaki bir boşluk olduğunu fark etti. Eğer tüm gücünü uygularsa açıklığı azıcık da olsa büyütebilirmiş gibiydi.

 

Bu hisse tutunan genç Emilia kökleri iterek sığabileceği bir alan yaratmaya çalıştı. Kaşlarının arasından terler dökülüyor, kıyafetleri çamurlanıyordu. Artık Fortuna’ya “Hiçbir şey yapmadım ki.” deme şansı kalmamıştı ama yine de köklerin arasındaki boşluğu büyütmeyi sürdürdü ve en sonunda emekleyerek dışarı çıktı.

 

[Emilia: ――――a]

 

Dışarının rüzgârıyla yıkanan Emilia’nın göğsünde tuhaf bir başarı hissi kabarmıştı.

 

Uğruna azar yiyeceği bir şey yapmış olsa da Fortuna’ya koşturup “Ahhem, yaptım iştee.” deme arzusuyla doluyordu.

 

Tabii ki bu durumda Fortuna’nın tepesinin atacağı kesindi, o yüzden çabucak kendisini dizginledi ve koşmaya başlamadı. Whew, kriz engellendi.

 

Şimdiyse aklında şu düşünce vardı:

――Eğer o zamanlar aptalca mantığını takip edip Fortuna’dan övgü almaya gitse, fena halde azarlansa, ağlasa sızlasa, pişman olsa ve sonunda ağaç kökündeki boşluğu tamamen unutsa her şey çok daha iyi olurdu.

 

Çünkü bunu yapsaydı bekleyen trajediyi tetiklemiş olmazdı.

 

――Ama o trajedi de neyin nesiydi?

 

Bu soru Prenses Odasından yeni kaçmış olan genç Emilia’ya erişmemişti ve şu anda herkesin olması gereken alana doğru muzaffer bir havayla ilerlemekteydi.

 

Tabii kötü bir şey yaptığının farkında olmak gizlene gizlene ilerlemek zorunda kalmasına yol açmıştı ve mikro-ruhlar sayesinde insanların nerede olduğunu da aşağı yukarı kestirebiliyordu.

 

Çok geçmeden herkesin toplandığı meydanı bulmuştu. Ve köy halkının yanındaki siyah kostümlü grubu da fark etmişti.

 

[Emilia: ――――]

 

Kendisini bir ağacın ardına sakladı ve sonra da dallarına tırmanmaya başladı. Bazen afacanlaştığında küçük bir hayvan gibi ağaçtan ağaca sıçrar ve yetişkinlerin kendisini yakalamak için oradan oraya zıplamasına yol açardı.

 

O aktivitelerden edindiği akrobasi şu anda dönen konuşmayı fark edilmeden izlemesine olanak tanıyordu.

 

Elf köyünün toplam nüfusu kırk idi. Ve Emilia hariç yetişkininden çocuğuna hepsi buradaydı. Siyah cüppelilerse yaklaşık yirmi kişiydi.

 

Birkaçı konuşmaya katılırken kalanlar yük boşaltmakla meşguldü. Siyah cüppeliler buraya vagonlarla gelmişti ve kargolarını teslim ettikleri köylüler yüzleri aydınlanırken başlarını eğiyordu.

 

[???: ――Bize gösterdiğiniz özen adına ne kadar teşekkür etsek az.]

 

Ne yapıyordu onlar? Neden bahsediyorlardı?

 

Bunu merak eden Emilia görebilmek adına eğilmek istemiş ve kulağının ardında fısıldanmışçasına yakın hissettiren bir ses işitmişti.

 

Şaşkınlıkla kendisini geri çekmiş olsa da sesin kaynağı olabilecek kadar yakınında kimse yoktu. Ve sesin Fortuna’ya ait olduğu da şüphesizdi.

 

Aslında Fortuna doğruca Emilia’nın altındaydı―― grubun lideri gibi görünen siyah cüppeli biriyle konuşmaktaydı.

 

[Fortuna: Ormana gelmek böylesine zorken bize bu tedariki sağladığınız için teşekkürler, yardımlarınız için minnettarız.]

 

[Cüppeli Adam: Çok kibarsınız. Bunun size olan borcumuzu ödeyebilmemizin tek yolu olması bizleri üzüyor. Size daima yük oluyoruz, Fortuna-sama.]

 

[Fortuna: Biz de aynısını söyleyebiliriz.]

 

Emilia bu konuşmaları da yüzlerdeki buruk gülümsemeleri de açıkça çıkartabiliyordu.

 

Fortuna’nın hareketleri konuşan kişinin o olduğuna dair bir şüphe bırakmıyordu. Ama her nasılsa Emilia’nın duyma yetisi kat kat güçlenmiş gibiydi.

 

Aslında bu Emilia’nın iradesine itaat eden mikro-ruhların işiydi ancak genç Emilia onların gayretlerini fark edebilmiş değildi.

 

Fortuna’nın önündeki siyahlı adam kaslı ve iri bedeniyle çoğunlukla cılız olan Elflerin arasında göze batıyordu. Ve bu görünümüne rağmen Fortuna ile konuşurken olabildiğince eğilmesi neredeyse akıl almaz bir manzara sağlıyordu.

 

Böylesine etkileyici bir adamın Fortuna’ya gösterdiği saygının boyutu Emilia’nın içini gururla doldurmuştu.

 

Düşünsenize, bu koca adamı yerlere eğen o harika insan annesiydi!

 

[Cüppeli Adam: Şimdi… Bunu her defasında soruyorum ama…… mühür nasıl?]

 

Yersiz bir gururla göğsünü kabartmış olan Emilia’nın böbürlenişi adamın konuyu değiştirişiyle sona ermişti.

 

Adamın sözlerinde karmaşık duyguların ağırlığı işliydi.

 

[Fortuna: Sanırım bu kadar endişelendiğiniz için gülüp geçemem. İçiniz rahat olsun, her zamanki kadar sağlam. Bozulma şansı milyonda bir bile değil. ――Aksi takdirde abimin ve yengemin yüzüne asla bakamazdım.]

 

[Cüppeli Adam: Abine ve karısına yazık olmuş sahiden.]

 

[Fortuna:……Abim buna mutlaka hazırlanmış olmalı. Yengem konusundaysa hala emin değilim. Ama bana verdikleri sorumluluğun ağırlığını anlıyorum. Bunu reddetmeye veya yarım yamalak gerçekleştirmeye de niyetim yok. Eminim siz de aynı fikirdesinizdir?]

 

[Cüppeli Adam: Ben…… Benim bu konuda seçim şansım yok. Korkarım ki bu senin üstlendiğin sorumluluk ve görev bilincinden farklı, Fortuna-sama. Takıntı, bağlılık…… buna benzer bir şey.]

 

Adam hırıltılı bir kahkaha atarken Fortuna acılı bir ifadeyle izlemekteydi.

 

Ve bu ufak sohbet, o günden beri Emilia’nın aklına hiç gelmemişti.

 

 #Öncelikle 'geeerçekten' kelimesi ufak bir detaydı ama okumak beni mutlu etti. Emilia'nın geçmişine dair yeni şeyler okumaksa zaten harika. 
Peki Emilia'nın ailesine ne oldu, bu siyahlı adamlar kim, bahsi geçen mühür neyin nesi, neden Emilia bu konuşmalardan uzak tutuluyor vb sorular sorular... 
Bir sonraki bölüm yine aynı noktadan devam edeceğiz, orada görüşmek üzere!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44223 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr