[Garfiel: Burnum işlevini yitirmiş olabilir ama kulaklarım hala çalışıyo! Ne bok yiyosan o lanet olasıca böcekler senin peşinde bağırıp duruyo…… ama buraya kadarmış, di mi?]
[Otto: Ben… diyorum ki…… bana yetişmiş olman kazandığın anlamına gelmez…]
[Garfiel: Bu kadar ukala olma. Güzel mücadele ettin…… ama burda daha fazla zaman harcayacak diilim.]
Garfiel ayağını Otto’nun karnına bastırarak eğilmişti.
Garfiel’in ufak tefek bedeninin çok daha ötesinde bir ağırlıkla ezilen Otto’nun kaburgaları çatırdıyor, çaresizce kasılırken acı dolu çığlıklar atmadan edemiyordu.
[Garfiel: Tüm gücümü uygularsam ufalanır gidersin. Az önce toprağı söküp havalandırdığımı görmüştün, di mi? Aynı şey senin bedenine de olabilir. Denemek ister misin?]
[Otto: ――Üzgünüm ama denememeyi tercih ederim.]
Otto’nun bu tehdidi cüretkâr bir gülümsemeyle karşıladığını görmek Garfiel’i biraz afallatmıştı lakin-
[Garfiel: Bakıyorum da biraz cesaretin varmış, ha? Bu bokları yemeden önce bunu bilseydim şu lanet olasıca koşuşturmaya gerek kalmazdı.]
[Otto: …………]
Garfiel’in sözleri kulağa neredeyse iltifat gibi gelmişti.
Bunu işiten Otto kafasını devirip hafifçe iç çekti. Otto’nun silikleşen nefes alış verişini fark eden Garfiel ise gözlerini kıstı.
[Garfiel: Lanet olasıca bi çoklukta olmasaydılar muhtemelen üzerlerine düşünmezdim…]
[Otto: ――――]
[Garfiel: Ama seni kovalamaya başlar başlamaz tüm orman bana düşman kesildi. En başta o yaprakları üzerime attığında altındaki böcekler de üstüme uçtu. Sonra ejder vagonundaki böcekler, üstüme bok atan sincaplar, kırkayaklar, kuru ağaçlarda toplanan yılanlar, beni zehirli çiçeklere çeken kuşlar… Bunların bi açıklaması olmalı.]
Garfiel ormanda rastladığı tuzakları tek tek sıralamış, onu dinleyen Otto ise ağır ağır nefes almaktan öteye gitmemişti.
Bu tuzakların her biri Otto’nun orman gezintileri sırasında ve Garfiel’i oyalayıp zaman kazanmak adına hazırlanmıştı.
Ve hiçbiri hedefi ıskalamamış, hepsi de başarıyla Garfiel’i oyalamıştı.
Haddinden fazla anomali doğmasa Garfiel bunları bir tesadüf olarak görebilir ve Otto’dan şüphelenmeyebilirdi.
[Garfiel: Düşünmek benim güçlü yanım diil ama hayatta kalmak için düşünmem de lazım. Bu yüzden düşündüm. Düşündüm, düşündüm ve bunu buldum. Dünyada açıklanamayan şeyler oluyosa arkasından genelde İlahi Korumalar çıkar. ――Senin de bi İlahi Koruman var, di mi?!]
[Otto: …………uf]
[Garfiel: Orman İlahi Koruması, Toprak İlahi Koruması ya da ne her ne bok diyosan, her türlüsü bu durumu açıklar. Cidden sıkı mücadele verdin di mi……]
Sessizliğini koruyan Otto’nun titreyen bedenini bu sözlerin ardından tekmeleyen Garfiel, arkasına doğru baktı. Ve keskin gözleri acımayla kısıldı.
[Garfiel: O inatçı gözlerin arkasında ne planladığını fark etmedim sanma!]
[Otto: ――――]
Garfiel’in gözleri beyaz bir ışık kitlesinin toparlandığı açıklığa çevrilmişti.
Bu ışığın kaynağı ağaçların arasından sızan günışığı değildi―― çıplak gözle görülebilecek yoğunlukta bir mana kitlesiydi.
İnsanı delirtebilecek güçteki kitleye gözlerini diken Garfiel homurdanmış ve yeniden Otto’ya dönmüştü.
[Garfiel: Kozun buydu, di mi? Bu zamana kadarki boş tehditlerin gibi diil. Beni haklayabilirdin…… Yere düşen ben olsaydım beni düştüğüm yere bile gömebilirdin.]
[Otto: ……a, ugh]
Yere eğilen Garfiel homurdanan Otto’yu yakasından kavradı. Fazla zorladığı beyni yüzünden burun deliklerinden dökülen kanlar, Otto’nun yüzünün yarısını tüyler ürpertici bir kırmızılığa sokmuştu. Bunu gören Garfiel başını salladı.
[Garfiel: Denedin ama liginin fazlasıyla dışında bi rakibin vardı. Yerini bilip uslu durmalıydın.]
[Otto: Yerimi… bilemedim diyorsun……]
[Garfiel: Evet. Bana karşı şansın yok. ――O tuzak neyin nesi olursa olsun onu yiyecek olan sensin.]
Garfiel bu cümlelerle birlikte Otto’nun bedenini kibarca fırlattı.
Havalanmanın verdiği ağırlıksızlık hissiyle sarılan Otto’nun bedeni ise yere çarptı ve bahsi geçen yoğun, beyaz mana kitlesinin içerisine yuvarlandı.
Yoğun bulutun içerisindeki mana, Otto’nun çoktan silikleşen bilincini etkilemeye başlamıştı.
Gözleri dönüyor, dili uyuşuyor, burnunun kanayışı mütemadiyen sürüyordu.
Tuzak. Son Tuzak. Ve şimdi o tuzağa fırlatılan kendisi olmuştu――
[Garfiel: Bu işin sonlanmasını bekliycem.]
Kollarını çaprazlayan Garfiel, Otto’nun sonunu görmek adına bekliyordu.
Neredeyim ben? Burada ne yapıyorum? Karnının üzerinde yatıp göz ucuyla Garfiel’i izleyen Otto ise dağınık düşüncelerini toplamaya çalışıyordu. Ve sonunda anladı.
――Son tuzak hazırdı.
[Otto: …… Bir şey sormamda sakınca var mı?]
[Garfiel: Hah?]
Otto, elini yere bastırarak zorlu bir çabayla dikelmeye çalıştı. Onun hala hareket edebiliyor olmasını hiç beklemeyen Garfiel’in gözleriyse şaşkınlıkla irileşti. Bunu görmek Otto’da ufak bir tatmin yaratmıştı ve evet, Subaru haklıydı.
Hiç kimsenin yapabileceğine inanmadığı bir şeyi yapmak gerçekten eğlenceliydi. Bu bir gerçekti. Kulağa biraz kaba gelebilirdi ama harika hissettirdiği kesindi.
[Otto: Buraya gelirken, Garfiel-san…… kaç ağaç devirdin ve toprakta kaç yarık açtın?]
[Garfiel: Ne boktan bahsediyon?]
[Otto: Etrafımda süzülen tüm bu mana…… ormanın sana olan öfkesi.]
Başarı hissi Otto’ya neredeyse tüm bitkinliğini ve acısını unutturmuştu.
Yerde oturur pozisyona geçip güçsüz sesini canlandırarak Garfiel’e bakmaya başladı.
Otto’nun ne beklediğini anlayan Garfiel, önünde birleştirdiği kollarını çözerek hemen harekete geçmeye çalıştı――
Ama çok geç kalmıştı.
[Otto: ――Al, Dona]
Otto’nun tüm bedenini çevreleyen yoğun mana, bu komutla şekillenmeye başladı.
――Boğucu bir hız ve ivmeyle fırlayan toprak kütlesi, kaçınmaya çalışan Garfiel’e tosladı ve onu ormanın öteki köşesine dek uçurdu.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
[Otto: Haa…… haa…… haa……a]
Uzattığı kolları titremekte olan Otto, yoğun bir bitkinlik ve bolca kan yüzünden kesik kesik nefes alıyordu.
Tüm manayı gerçekleştirdiği büyüde kullanmıştı. Mana sarhoşluğu hissiyatı silindiğindeyse yerini bir bitkinlik ve çile almıştı.
――Otto’nun son tuzağı, önceki tüm tuzaklarının özüydü.
Otto, böceklerin ve orman canlılarının yardımını alabilmek adına onlara, ağaçlarını katleden şeytani varlığı cezalandırmayı teklif etmişti.
Garfiel’in günlük yürüyüşlerinin doğurduğu yıkım, ormanın öfkesini bir hayli kabartmış olmalıydı.
Pençelerini keskinleştirmek ve bedenini geliştirmek için ağaçları kesiyor, köy için odun topluyordu. Tüm bunlar da ormanda yaşayan canlılar açısından bir sabotaj olarak görünüyordu.
Gerçekleştirdiği bu çirkin eylemler giderek göze batmaya başlamış ve Garfiel, en nihayetinde orman canlılarının baş düşmanı halini almıştı.
Bu canlılarla pazarlık yapan Otto da yardımları karşılığında Garfiel’i cezalandırmalarını teklif etmişti. Kurduğu tuzaklar Garfiel’in ormana daha çok zarar vermesine yol açınca da―― orman sakinlerinin manaları bir alanda birikmiş ve Otto’nun nihai desteğine dönüşmüştü.
Devasa mana kitlesi öyle aşikârdı ki “Yalnızca bir tuzak olabilirdi”.
Haliyle yol boyunca bir sürü tuzakla karşılaşan Garfiel de bu tuzaktan kaçınmış, mana kitlesine kendisi yerine Otto’yu fırlatmıştı.
Orman yaratıklarının yardımını alan Otto da başka türlü hiçbir şekilde gerçekleştiremeyeceği bir büyü gerçekleştirmişti.
Toprağın ve molozların birleşimiyle buluşan Garfiel ise şu ana dek tek bir çizik dahi almamış olduğu bedenine sağlam bir darbe yemişti.
Otto’nun kendisine karşı çıkacak kuvveti barındırmadığına inanmış, dikkatli davranmamış ve kendi tuzağına düşmüştü.
Her şey Otto’nun planladığı gibi gitmişti. Yani-
[Otto: Bu defa……]
[???: ――Son hamlendi.]
Otto ümitsiz bir şekilde iç çekerken Garfiel’in bedeni dik bakışlar eşliğinde ağaçların çevresinde belirmişti.
Kıyafetleri delik deşikti ve açılan teninde kayaların yol açtığı kesikler görünmekteydi. Ancak başı ve hayati alanları zarar görmemişti, hareketlerinde de bariz bir değişim yoktu.
Kuvvetleri arasındaki saf uçurum Otto’nun hayal gücünü fazlasıyla aşıyordu.
[Garfiel: Açıkçası bayaa şaşırdım.]
[Otto:…… Öyle mi?]
[Garfiel: Cidden senden beklemezdim. Vay be, seni aşağıladım, pes ettin sandım. ――Beni bağışla. Karşımda gerçek bi adam varmış ama ben aptalca işler çevirmişim.]
Garfiel bu sözleri mütevazı bir ifadeyle söylemiş, Otto ise başını sallayıp özre gerek olmadığını ifade etmişti.
Otto'nun duymak istediği tek şey “Pes ediyorum” cümlesiydi. Ama her şeyini vermesine ve rolünü mükemmel bir şekilde yerine getirmesine rağmen Garfiel’i yenmekte başarılı olamamıştı. Sonunda Otto’nun direncinin sonuna gelinmişti.
Bu noktada Garfiel keskin pençelerini ortaya çıkardı. Bu defa merhamet etmeyecekti.
Keskin uçlar içtenliğinin yansıması gibiydi. Doğruca vuracak, Otto’nun etini delecek ve canını alacaktı.
――Elimden gelen her şeyi yaptım, değil mi?
Otto sahip olduğu her kozu kullanmıştı. İlahi Koruması, arkadaşlığı… hepsi kullanılmıştı.
Yine de yeterli gelmemişti, artık yapabileceği bir şey yoktu.
Otto’nun kapasitesi buraya kadardı.
Ve bu yüzden――
[Garfiel: Görüşürüz. ――Uyandığında her şeye baştan başlayacaksın.]
[Otto: Benim görevim burada sona eriyor sanırım……]
[Garfiel: ――――]
Kendi kendine mırıldanan Otto bitkin bir şekilde gözlerini kapattı. Ancak tavrı hiç de ölüme teslim olur gibi değildi――
[Garfiel: Yok artık……]
Dahası da mı var? Bedenindeki tüm tüyler ürperen Garfiel temkinli bir şekilde etrafını taramaya başladı.
Hiçbir yerde bir belirti yoktu. Bir şey olsaydı, belirtisi de olurdu――
[Garfiel: ――――hk!]
Dişlerini sıkan Garfiel pençelerini havaya kaldırdı.
Derin bir nefes aldı, kükremek adına ciğerlerini genişletti. Ancak son anda tereddüt etti. Gözleri irileşmiş, dudaklarından hiçbir ses dökülmemişti.
Kana susamışlığı yitmemişti, öfkesi de. Ancak ortaya çıkan biri söz konusuydu.
[???: Garf――!!]
Ağacın üzerinden sıçrayan bir gölge, üzerine alçalmaktaydı. Kısa bir etek havada uçuşuyor, bir asanın ucu doğruca Garfiel’in kafasına doğrultuluyordu.
Asanın ucunda ışıldayan manayı gören Garfiel uzunca bir çığlık koyuverdi.
[Garfiel: Ne bok yemeye…… RaaaaaaaaaaAAAAAAAMMMMMM!!]
Bir an sonra ise rüzgâr bıçakları doğdu ve Sığınak ormanına yayılmaya başladı.
#Güzel bir bölümdü. Son tuzak da gerçekten iyiymiş ama Otto varını yoğunu ortaya koysa da yeterli gelmedi. Ancak son anda Ram belirdi!
Acaba bu da önceden ayarlanmış mıydı, yoksa bir tesadüften mi ibaret?
Bunu ve gerçekleşecek mücadeleyi görmek için bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..