Garfiel: “O herif! Ve Ram! Onlar için uyku vakti! Ve sen de kendi payına düşeni alacaksın! Bahsettiğin o lanet olasıca ‘biz’ artık yok! Benim sonum da sizin sonunuz da geldi!”
Subaru: “Pes etmenin akıllıca olduğunu mu sanıyorsun? Öyle olmadığı o kadar belli ki! Her şeyden vazgeçip durduğunda senin için sonun geleceğini mi düşünüyorsun? Sadece biraz dinlenmeli ve yürümeye devam etmelisin! Bu fırsat seni lanet olasıca yıllar önce bulmuş!”
Dış dünyadan korkmasına sebep olan yargılama…
Garfiel o yargılamayı tecrübe etmiş ve Lewes ile Frederica onu ne olursa olsun sevmişti.
Frederica sığınak halkının günün birinde bariyer aşıldığında yaşayabileceği bir yer yaratmak adına dış dünyaya adım atmayı seçmişti.
Arkasına dönmüş ve Garfiel’e elini uzatmıştı.
Garfiel’in yerinde saydığını görünceyse ona yürümeye devam etmesini söylemişti.
Tabii ki. Sonuçta Frederica Garfiel'in ablasıydı.
Küçük kardeşlerin başı sıkıştığında onlara yardım eli uzatan kişi ablaları olurdu.
Subaru: “Frederica’nın dış dünyaya atılarak seni geride bıraktığını söyledin. Ama yanılıyorsun. Tamamıyla yanılıyorsun Garfiel. Sen bariyerle bağlı değilsin. Onu takip etmek isteseydin bunu ne zaman istersen yapabilirdin. Kardeşini ihmal eden esas kişi sensin!”
Garfiel: “...Ben-”
Subaru: “İlk uzaklaşan sensin Garfiel! Ama hepsinin ablanın hatası oluşu konusunda sıçtığımın sızlanmalarını bir türlü bitiremiyorsun! Bunun lanet olasıca bir acınasılıkta olduğunu fark etmiyor musun sahiden!?”
Göğüs boşluğu yanıyordu. Ne cehennemden bahsediyordu? Kendini kaybediyordu. Derinliklerinde karanlık bir şey kıvranıyordu.
Subaru’yu dış dünyaya bağlayan doğaüstü geçidi işlevini yitirmişti.
Peki o zaman şu anda bedeninin merkezinde varlığını duyumsadığı şey neyin nesiydi?
Başından, bedeninden ve gözlerinin önündeki adamdan bağımsız şekilde bağırmaya devam ediyordu.
Subaru: “Her an! Her dakika! Ne zaman harekete geçmek istersen! Ne zaman değişmek istersen! Düşündüğün an senin başlangıç noktan olurdu!!”
Başarısızlıklar tadışın, her şeyi yitirişin, boyun eğişlere ve duraksamalara boğuluşun, dizlerine sarılıp gizlenişin…
Kendine yönelik hayal kırıklığın, başkalarının duyduğu hayal kırıklığı, en kıymetlilerin tarafından terk edilmenin verdiği ıssızlık hissi… Her biri seni en derinlerinden etkiler ve değersiz olduğun düşüncesine kapılıp kalırsın.
Subaru: “Kafanı yeniden kaldır ve önündeki yolda yürü. Kim sana bundan vazgeçmeni söyleyebilir ki!”
Pes etmek! Vazgeçmek! Teslim olmak!
Aptallık. Her biri işe yaramaz, tatsız birer saçmalık.
Eğer kendi dizlerine sarılan biri varsa ve ona seslenme arzusu duyuyorsan onu desteklemek için elinden geleni yap.
En iyi çabanı sergile! Başarabilirsin! Neresi olduğunu bilemem ama ayağa kalkıp koşmayı sürdürürsen mutlaka bir yere ulaşırsın.
—Göğsü yanıyordu.
Subaru: “Haksız mıyım, Garfiel?!”
Önündeki adamın ismini söylüyor, gözleri kuvvetsizce titreşiyor, görüşü ufalıyordu.
—İçi alev alevdi.
Subaru: “Haksız mıyım, Emilia?!”
Arkasındaki kızın ismini söylüyordu. Kızın ona dönük bakışlarıysa zayıflık ve başka bir şey arasında gidip geliyordu.
Subaru: “Söyle—haksız mıyım, REM!!”
Kafası kalkmış, ağzı açılmış, gözleri irileşmiş ve ağzından ona ayakta durmayı öğreten kişinin ismi dökülmüştü.
Ona pes etmenin ve duraksamanın bir sona eriş olmadığı öğretilmişti.
Natsuki Subaru o gün kendisine verilen gücün herkese erişmesini arzuluyordu.
Subaru: “—”
Subaru’ya ait olmayan bir güç ta derinliklerinde dolaşıyor, kendi doğum çığlıklarını atıyor, dünyaya gelişini neşeyle karşılıyordu.
Natsuki Subaru aracılığıyla dünyaya yeniden bağlanıyordu.
Bir ısı yükseliyordu.
Subaru'nun bedeninin merkezinde büyük bir yangın çıkıyordu.
Garfiel: “Ben!”
Garfiel bu kelimeyle sıçradı. Pençelerini savurmak adına kaldırdı ve dişlerini sergiledi. Subaru’nun iddialarına kelimelerle değil eylemlerle yanıt verecekti.
Doğru kelimeleri seçememiş, hislerini dışa vuramamışken başvurabileceği tek yöntem buydu.
Başka bir şey bilmeyen Garfiel pençelerini Subaru’ya çevirmişti.
Kanayan Subaru’dan ısılar saçılıyor ama Garfiel fark etmiyordu.
Sıçramakta olduğu Subaru’nun tam önünde hava bükülüyor, dünyada akıl almaz bir çatlak doğuyor ama Garfiel fark etmiyordu.
—O çatlaktan doğan boğucu gücü de fark etmiyordu.
Ehh, bu gayet doğaldı. Onu göremezdi. Subaru dışında hiç kimse bunu yapamazdı.
Çünkü o şey yalnızca Subaru’nun görebileceği bir GÖRÜNMEZ ELDİ.
Subaru: “—”
Dünya ağır çekime geçmiş gibiydi.
Bu hissiyat Subaru için fazlasıyla tanıdıktı. Ölümün eşiğine geldiğinde, ciddi bir yara aldığında veya bir tabuyu ihlal edip cezalandırılması gerektiğinde daima bu acıyı tadardı.
Ama eskisinin aksine bu defa o sahte hissiyat Subaru’nun iyiliği içindi.
Yaklaşan Garfiel’i son derece net olarak görebiliyordu.
Düşmanlıkla doluydu— ama bir yandan da bir çocuğun öfke nöbetinden izler taşıyordu.
Subaru’nun bakışları Garfiel’in çenesinin ucuna odaklanmıştı.
Bir şekilde biliyordu. Daha yaşanmadan önce idrak etmişti.
Tek yapması gereken açısını düzeltmek ve gerginliğin azalmasına izin vermekti.
Yalnızca bu, başarı için yeterli olacaktı.
—Ve Subaru tam olarak isteneni yaptı.
Garfiel: “—!?”
Serbest kalan güç neşeyle ilerledi ve savunmasız Garfiel’e aşağıdan çullandı.
Uzanan o kuvvet kola bağlı bir yumruk şekli almış, o da sıçrayışının ortasındaki Garfiel’i yarı yolda yakalamış ve havalandırmıştı.
Garfiel: “—nn-nee!?”
Tamamen beklenmedik bir saldırıyla karşılaşan Garfiel kendisini toparlamayı başaramayarak sırtüstü yere yığıldı.
Ve o bir takla atarak yere kapaklanırken Subaru kendisini sonuca ulaştıracak bir darbe indirmiş olduğunu anladı.
Eşzamanlı olarak içerisinden inanılmaz bir yük çekildi.
Subaru: “Euhg, auh... au”
Dizlerinin üzerine çöktü ve bedeni iki büklüm olurken kusmaya başladı. Fakat tek bir damla kan veya safra dökmedi. İçinde bir damla olsun kan kırmızılığı veya salya kalmamıştı.
Onca çabanın sonunda son vuruşunu yapmıştı.
Garfiel’e ulaşan o güç patlaması anında dağılmıştı.
Muhtemelen Subaru’nun içinde kalmaya devam ediyordu fakat Subaru onu geri çağırabilecekmiş gibi hissetmiyordu. Hiç değilse şu anki haliyle daha fazlasını sunamayacaktı.
O kolu daha çok kullanmak için daha fazlasını feda etmesi gerekecekti.
Ama o an için mücadele sonlanırken gereken şey—
Subaru: “Hadi ama... şaka yapıyor olmalısın.”
Garfiel: “—Beni, hafife, alma...”
Bilincini yitirmenin eşiğine gelmiş, yıkılmıştı. Görüşü beyaz bir hatta bürünmüştü, öylesine bitkindi ki her göz kırpışı sonuncusu olabilirdi.
İnanılmaz çabalar sarf etmişti ve etmeye de devam etmekteydi.
Garfiel Tinzel, suratından akan akıl almaz miktarda kana rağmen ayakta duruyordu.
Subaru: “Bu nasıl bir dayanıklılık gerçekten...”
Garfiel: “Eğer, e-eğer yapmasaydım... so-sona sona ermezdi...”
Garfiel'in bilinci yarı yarıya kapanmıştı.
Odaklayamadığı bakışları Subaru’ya çevriliydi. Ayakta durmasını ve sonu reddetmesini sağlayan tek şey azmiydi.
Subaru’nun onu itip kakabileceği ve devirebileceği neredeyse kesindi.
Ama aynı kuvvet eksikliğinden Subaru da mustaripti. Bırakın Garfiel’i itip kakmayı, bilincini on saniye daha açık tutup tutamayacağı bile muammaydı.
İkisi de ellerinden geleni yapmış, sahip oldukları tüm gücü kullanarak bu noktaya erişmişti.
Garfiel’in durumu hep aynıydı ama artık Subaru da tüm stratejilerinin sonuna gelmişti.
Otto ve Ram Garfiel’i yormuş olmasaydı Subaru’nun bu raddeye gelmesi bile mümkün olmayabilirdi.
Mavi kristal kozuna sahip olarak bir şeyler başarabileceğini düşünmesi çok naif bir hareketti. Kristalin faydası bilincini yitirmemesi ve Garfiel’i elden ayaktan kesmesiyle sınırlı kalmıştı. Bunlara rağmen bir şey başarmış değildi.
Garfiel'in omzundaki mavi kristal titreşmekteydi.
Bu, başarısızlığın eşiğindeki Subaru için hem cesaret verici hem de paylayıcıydı ve Subaru ister istemez buruk bir gülümseme takınmaya yaklaşmıştı.
Subaru, kristal, Otto, Ram...
Tüm bu güçlerin birleşimi bile Garfiel’i yenmeye yetmemişti. Onun güçlü olduğuna en ufak bir şüphe yoktu. Subaru bunu çok iyi biliyordu. Ve bu yüzden-
Garfiel: “İşte şimdi senin...”
Subaru: “Kötü... düşünme, Garfiel. O engeli aşacağımızı söylemiştim.”
Garfiel: “Bunu yapacak hiç kimse kalmadı...”
Garfiel kararsız adımlarla Subaru’ya yaklaşıyordu.
Kolu havadaydı ve ucunda kanla lekelenen pençeleri yer alıyordu.
Ona ulaşması Subaru’nun sonuna kavuşması demek olurdu.
Garfiel tamamıyla bu saldırıya odaklanmıştı.
Ve bu yüzden fark etmiyordu. Titremeleri, sesleri, yaklaşan şeyi fark etmiyordu.
—Garfiel’i mağlubiyetine kavuşturacak son darbe geliyordu.
Garfiel: “B-bitti!”
???: “—ϡ!”
Bağırışı bir yer ejderinin asil kükreyişiyle boğuldu.
Hücumdaki siyah ejder kafasını savunmasız haldeki Garfiel’e geçirmiş ve onu doğruca havalandırmıştı.
Garfiel: “—Gaugh!?”
Adeta savurucu bir darbeyle sarsılan Garfiel kocaman açılan gözleriyle bir çakıl taşı gibi kolaylıkla uçuruldu.
Yerde bir, iki, üç kez sektikten ve toza toprağa bulandıktan sonraysa yere yüzükoyun yapıştı.
Kılı kıpırdamıyordu.
Bu acımasız son saldırının sahibi kafasını kaldırarak tekrar kükredi.
Subaru: “Ne düşünüyorsun, Garfiel...”
Galibiyetini ilan eden Patrasche’nin sevincine yerdeki Garfiel’e seslenen Subaru da katılmıştı. Bu kırılgan sesin işitip işitilmediğiyse muammaydı.
Bu mücadelenin kaderini belirleyen şey neydi?
Ehh, yanıt basitti.
Güçsüz Subaru, güçlü Garfiel ile tek başına dövüşmemişti.
Yani,
Subaru: “Bu—sayıların gücüydü.”
Garfiel: “Bunu sö-söylemenin... lanet olasıca başka yolları olmalı...”
Hareketsiz Garfiel Subaru'nun sözlerine acı bir cevap verdi.
Bunu işiten Subaru'nun yanaklarıysa hafifçe gevşedi.
Subaru: “Peki o zaman, herkesin hislerinin birleşimi, bağların galibiyeti diyelim.”
Garfiel: “Haah... lanet olasıca bi YALNIZ KRALİÇEDEN MÜCEVHER ÇIKMAZ durumu gibi...”
Garfiel bu sözlerin ardından sessizliğe boğuldu.
Bunu gören Subaru ise kesinleşen galibiyetleri karşısında bakışlarını göğe çevirdi.
Subaru: “Sonunda iş gören bir şey söyledi...”
Ve bu tatminkâr ifadeyle bilincinin yitmesine izin verdi.
#Bu serinin betimlemelerini ve ders veren cümlelerini çok seviyorum. Doğru duyguları yansıtmaya ve uyumlu bir şekilde çevirmeye çalışmak biraz zorlayıcı olsa da bu anlatım şekli re:zero'yu diğer serilerden ayırıyor ve güzel kılıyor bence. Burada övgüm yazara tabii, kendime değil
Bu arada bu bölümde bir 'görünmez el' detayı gerçekleşti. Ve bir de son anda kendini gösteren canım Patrasche var! Sonuç olarak pek çok gücün ve kişinin birleşimi ile Garfiel mağlup edilebildi. Garfiel'in deyişiyle yalnız kraliçeden mücevher çıkmadı...
O zaman bakalım sırada ne varmış, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..