Cilt 4 Bölüm 128 [ Seni Kanına Ve Bağırsaklarına Dek Seviyorum ]

avatar
4267 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 128 [ Seni Kanına Ve Bağırsaklarına Dek Seviyorum ]


Çevirmen : Clumsy 

 

Dişlerini önünde sallanan yeşil kuyruğa geçirdi. Onu hiç düşünmeksizin parçalara ayırdı. Dört bir yana mor sıvılar sıçrıyor ve suratı kanlarla yıkanıyordu ama umurunda değildi. Sol gözü çoktan zehirli bir sıvıyla yıkanarak yıllarca kapanmaya mahkûm olmuştu.

 

Yakıcı acıyı örtbas etmek için kükreyerek iki başlı yılana kolunu geçirdi, canını aldı. Ardından cesedi tekmeledi, önündeki her şeyi kontrol ederek geriledi, omurgasında bir ürperme hissettiğindeyse—ansızın geri çekildi.

 

Ve tüyler ürpertici bıçak çığlıklar atarak çenesini sıyırıp geçti. Bıçağın yolundaki cadı yaratığıysa dişi andıran bıçağın avı oldu. Et parçalandı, öbek öbek kanlar sıçradı, önünde organlardan bir perde oluştu—bu perdeye doğru hücum edip faili hedefleyerek kollarıyla kadının gövdesine saldırdı.

 

Elsa: “—!”

 

Sağ kalkanını göğsüne, sol kalkanını yanına geçirdi, kadının her noktasında eti ezildi, kemikleri kırıldı. Kulaklarında, gözlerinin önünde, dört bir yanda yaratık bağırışlarının kakofonisi, tiz çığlıkları, kükremeleri, çarpışmaları, metalin metale değişi… Dünyaya doğru düzgün dahil olamayacağı kadar çok ses bir araya gelmişti.

 

Umurunda değildi. Esas olan önündekilerdi, yani sağ gözünün gördükleri.

 

Kadının kıvrımlı göğüsleri çökmüş, iç burkucu darbe kan kusmasına yol açmıştı. Kan kırmızı dudakları daha derin bir kırmızı tonuna geçse ve hayatını tehdit eden bir acıyla karşı karşıya olsa da mest olmuş ifadesi değişmemişti. Esas sıkıntı dövüş gücü veya dayanıklılığı değil de bu kafa yapısı olabilirdi.

 

Elsa: “—Hah!”

 

Garfiel: “Ghrrrrr!!”

 

Elsa’nın kısa nefes sesi. Garfiel’in yanıt olarak koyuverdiği kükreme… Elsa sol kolunu arkasından önüne savurarak Garfiel’in arkasında tiz bir ses doğurdu. Kesik duvardan yansıdı, tavandan sekti, zemine vurdu ve Garfiel’in başının arkasına baskısını yaptı.  

 

Garfiel: “—”

 

Garfiel ilgisini arkasına yönlendirerek aklındaki fikri bir kenara attı. Karşısındaki kadın sağ kolunu geri çekerek dişli siyah bıçağını ona geçirmeye hazırlanmaktaydı. Onu iki bıçağının arasına alabilirse bu darbe büyük ihtimalle kafasını yaracak ya da boğazını kesecekti.

 

Yana eğilerek kendisini, kafasının arkasına saplanmaya çalışan bıçağın rotasından çıkmaya zorladı. Sol omuz kemiği çevresinden bir pat sesi yükseldi. Seken bıçağın kemikleri arasında bir boşluk açışını hissederek dilini şaklattı—bıçağın eklemlerini kesişi sağ kolunu anlık olarak hareketsizleştirmişti.

 

Elsa: “Huaaah!”

 

Garfiel: “Shah!”

 

Elsa, tüm sesleri ortadan kaldıracak hiddetle hazırdaki bıçağını gevşetti. Bu aralıksız saldırı bir ‘kesikten’ ziyade ‘sivri bir sopanın vuruşu’ niyetineydi. Darbe hedefe ulaştığı takdirde Garfiel’in kafasını patlatacak, onu ilelebet hükümsüz kılacaktı. Garfiel hemen darbeyi karşılamak adına sol kolunu kaldırdı fakat kötü duruşundan ötürü sağ omzundaki tüm hasarı engellemesi mümkün olmadı.

 

Garfiel’in kolunun rahatlıkla manevra yapışından bir mikro saniye önce hayvan dişinin metale sürtüşünün sesi işitildi. Arkadaki bıçak, hızındaki yetersiz ,düşüşün ardından Garfiel’in kafasına olan hücumuna devam etmekteydi. Kafatasını yarmak için fazlasıyla yeterli bir güçteydi ve vurmasına ramak kalmıştı.  Vurduğu şeyse—

 

Elsa: “—!?”

 

—Garfiel’in tekmeleyerek kafasıyla bıçak arasına soktuğu cadı yaratığı cesedi oldu.

 

Sert bir sebzenin yanağına sürtüşü gibi nahoş bir his ve tenine dokunuşuyla yakan bunaltıcı sıcaklıkta bir zehir… Hayati tehlikelerden kaçınmanın hatırına bu iki şeye maruz kalmayı riske atmıştı.

 

Bıçak cadı yaratığının cesedini keserken darbenin kuvveti kadavra aracılığıyla Garfiel’in suratına olan ilerleyişini sürdürdü. Garfiel darbenin dövüşüyle soldan sağa döndü, çemberler çizdi—ve yere attığı iki inatçı adım sonrasında geriye doğru süzüldü.

 

Toprak Ruhunun Kutsayışı aktive olmuş, iradesine itaat ederek adımını attığı zemini patlatmıştı. Bu patlama sayesinde geriye süzülürken de arkasına aldığı kadına doğru ilerlemeye başlamıştı. —Kadının beyaz bıçağı hala omzuna saplı vaziyetteydi.

 

Kadın bıçağın kendisine dokunduğu saniyede kaçındı. Temas eden tarafın sadece topuz olduğunu bilse de bu durum ani kararlar vermesini engellemişti. Bu sırada sağ omzunu kadına yaslamış olan Garfiel ağırlık merkezini değiştirmek için duruşunu değiştirmekteydi. Elsa’nın geri çekilip mesafeyi açmayı düşündüğü saniyede de kolunu uzatarak kadının suratını mengeneye aldı.

 

Garfiel: “—Kısmi Dönüşüm!”

 

Bu bağırışın hemen ardından Elsa’nın suratını kavrayan kolda bir değişiklik gerçekleşti. Patlayıcı bir şekilde irileşen kol—ansızın edindiği altın tüylerle kütük kalınlığında bir yaratık koluna dönüştü. Ve doğal olarak ucu da kılıcımsı pençelerle sonlanan bir yaratık eli oldu.

 

Elsa: “Kyhaaaaah!”

 

Kalın pençeler kadının suratına saplanıyor, dört bir yana kanlar sıçrıyor ve kadının geri çekilmesine sebep oluyordu. Garfiel’in Elsa’nın kafasına saplanan beş parmağı bıçaklarla aynı acı ve yarayı sunuyordu. Elsa ellerini suratına götürerek geriliyor, tavana bakarak tiz çığlıklar atıyordu.  

 

Garfiel: “Rhm!!”

 

Garfiel kadının gövdesine bir tekme geçirerek yönünü değiştirdi. Göğsünü döven kuvvet, kırık kemiklerini ve parçalanmış iç organlarını daha da büyük bir kargaşaya sokmak için fazlasıyla yeterliydi. Yere yığılan kadın silahını düşürdü, kıpkırmızı bir tükürük eşliğinde bocalayarak bir kahkaha patlattı.

 

Bu kahkahayı dinlemek korkunçtu ve Garfiel de sonunu getirmeye son derece hazırdı fakat-

 

Garfiel: “S*çtıımın! Biri gidiyo biri geliyo!”

 

Tam Elsa’nın peşine düşecekken cadı yaratıklarının akını bu işe bir ara verdirtti. Siyah kanatlı fareler, öfkeleriyle doğru orantılı şekilde şişmiş olan keseli sıçanlar, bu noktadan köşk boyunca toplanan Benekli Rex ve onarılmış bir dev—Boulderpork— içeri dalmıştı.

 

Garfiel pençeleriyle fare sürüsünü dağıttı, ayağını yere geçirerek şişkin sıçanları ortadan kaldırdı, tekmesiyle kendisine atılan Rex’in boyunlarını kırdı ve Boulderpork’la kafa kafaya çarpışmak için hücuma geçti.

 

Mei: “Ezil bakalım!”

 

Garfiel: “Buna tahammül etceemi mi sanıyosun, seni mankafa!”

 

Tonlarca ağırlık patlayıcı bir güçle hücum ediyordu. Bu, bir hayvanın darbesinden ziyade binayı üzerine çöktürecek bir gülleye eşdeğerdi.

 

Garfiel bile böyle bir darbeyi doğrudan karşılayarak sağ salim altından kalkamazdı. Bir saniye olsun direnemez, ezilip dümdüz edilirdi. Fakat-

 

Garfiel: “İşin eğlenceli kısmı—!”

 

Bacaklarını destekleyerek Toprak Ruhunun Kutsayışını nihai limitine taşıdı. Ayaklarının altındaki toprağın kutsayışını, etinde dalgalanışını hissetti. Altın gözü ışıldayarak, dişlerini sıkıp çarpık bir gülümseme sunarak içindeki hareketsiz kanı canlandırdı.

 

Garfiel: “—σσσσσȠ!!”

 

Bu boğuk bağırış dışarıya değil, kendi içine yönelikti. Bedeninde akan şey -kabul etmek zor olsa da- kesinlikle tercihleri doğrultusunda elde ettiği bir şey değildi; soyuydu. Genellikle gizli tuttuğu soyuna seslenirken tüyleri diken diken oluyor, ruhu titriyordu.

 

Aynı kadının suratını parçalayan sol kolu gibi sağ kolu da patlayıcı bir şekilde irileşmeye başlamıştı. Kollardan başlayan iskelet şekli değişimi omuz, gövde, boyun ve kafa şeklinde devam ederken suratı bir insandan gaddar bir kedigile—devasa bir kaplana çevrildi.

 

Gövdesindeki iriliği de kalçaları ve bacakları takip etti, baskıya dayanamayan kıyafetler lime lime oldu. Kumaş parçaları bedeninden sarkarken kollarındaki iki kalkan minicik görünse de üzerinde kalmayı başarmıştı—işte fiziğiyle Boulderpork ile kıyaslanabilecek bir yaratık doğmuştu.

 

Garfiel: “——Ϡ!”

 

Altındaki zemin çatırdıyor ve oyuluyordu. Bu sağlam yapılı köşk bile iki devasa yaratığın yüzleşmesine direnemiyordu. Koridora sığamayacak irilikteki Garfiel duvarları çatırdatıyor, süslemeler yere dökülürken sırtı tavanı zorluyordu.

 

Mei: “—Wugpig!!”

 

Cadı yaratığının üzerindeki kız bu dönüşüme bir çığlıkla karşılık verdi. Cadı yaratığına seslenmiş olsa gerekti. Efendisinin çağrısına karşılık veren Boulderpork kayaları dağıtacak güçte bir kükreyişle ağzını tüm düz dişlerini sergileyecek kadar kocaman açarak Garfiel’e doğru koşmaya başladı.

 

Arka ayaklarının üzerinde yükselerek ön ayaklarıyla Garfiel’i ezmeyi planlıyordu. Altın gözleri alevlenen devasa kaplan, koca yaratığın ezici darbesini yemeden önce kendi bacaklarını ileri iterek Pork’un kalın, taşımsı derisine pençelerini geçirdi.

 

Bıçağın kayaya sürtüşünü andıran bir sesten sonra kaplanın pençeleri yerlerinden çıkmıştı. Pençeler kalın deriyi aşmayı başaramamıştı ve Pork’un kaldırdığı ön bacakları kaplana doğru inmeyi sürdürmekteydi. Bacakların kaplana inişiyle omuzlarına ezici bir baskı çöktü. Bu kuvvetle üst bedeni zemine çakılan kaplan, acımasız darbe yüzünden tiz bir çığlık attı.

 

Mei: “Durma Wugpig!!”

 

Kemikler kırılıyor, etler eziliyor ama sesler cadı yaratığı efendisini caydırmıyordu. Onun bağırışını işiten Pork kükreyip ön bacaklarını kaldırdı, kaplanın başını bir kez daha ezmeye hazırlanıyordu. Fakat-  

 

Garfiel: “——Ϡ!”

 

Pençeleri işe yaramıyorsa, kaplanın tek bir silahı kalmış demekti.

 

Omuzları ezilen kaplan, boynunu döndürdü ve omurgası aracılığıyla kendisini doğrulttu. Pork’un ön bacakları kalkık ve karnı ortadaydı—kaplan dişlerini sergiledi. Taş sertliğindeki bir cadı yaratığının teni bile her noktada aynı dayanıklılıkta olamazdı. Bacakları ve sırtına kıyasla hayati bölgeleri çok daha az korunaklı olmalıydı. Ve bu yüzden kaplan, dişlerini Pork’un açıktaki karnına geçirecekti.

 

Mei: “Boulderpork!?”

 

Garfiel: “—ℓℓℓℓ₰!!”

 

Kaplanın, bir adamı bütünüyle yutabilecek yoğunluktaki dişleri Pork’un koca göbeğinin hemen hemen yarısı kadardı. Pork’un derisi bir an için delici dişlere direnmeye yeltendi. Fakat bir bıçağın meyveye saplanışı gibi keskin dişler de ince deriyi anında ve çabasız şekilde parçaladı.

 

Pork’un çığlığı yükselirken kaplan zemini tekmeleyerek aldığı ivmeyle kenara yuvarlandı. Dişleri hala avına saplıydı ve yaratığı parçalama niyetindeydi—bu, nehir kenarındaki su ejderlerinin avlanma stiliydi. Natsuki Subaru bu manzaraya şahit olsaydı bunu bir timsahın -bu dünyada var olmayan bir yaratığın- cinayetine benzetirdi.

 

Kaplan arka ayaklarını yere vurup dönüş ve ilerleyiş gücü sağlayarak Pork’un karnını ezdi. O kalın derinin içerisinde gizli bolca kan ve bağırsak, ısırık yaralarından durmak bilmeden dökülüyor ve köşkün koridoruna yayılıyordu.

 

Pork: “—ζ”

 

Gözleri irileşen Boulderpork en nihayetinde güçsüz bir ölüm çığlığı atarak yere yığıldı. Kaplansa onun et parçalarını tükürdü ve arka ayağıyla devasa yaratığı tekmeleyerek yana devirdi. Darbe anında yaratığın üzerinden inmiş olan kız, yaratığın tüyler ürpertici ölümünü izlerken diyecek tek bir kelime dahi bulamamıştı.

 

Mei: “Yok artık... İnanmıyorum...”

 

Gerileyen kız, ardında kalan birlikleri görmek için arkasını döndü. Çağrısına uyarak gelen pek çok cadı yaratığı burada toplanmıştı. Fakat hepsi de ufak veya orta çaplı yaratıklardı, hiçbiri Boulderpork kadar iri değildi.

 

Mei: “Ugh! Bu da ne böyle!? Elsa! Elsa! Biiir şeeey yaaaap!”

 

Elsa: “... Oldukça amansız bir talepti.”

 

Dezavantajlı durumda olduğunu fark eden kız partnerinin ismini seslenirken anlamsız hakaretlerde bulunmuştu. Yanıt, karanlıktan çıkan gölgemsi bir kadından geldi. Bozulan suratı yenilenmişti. Kanlı örgüsüyle yorulmaksızın oynamaktaydı.

 

Elsa: “Bir kadının suratını hiç tereddütsüz parçaladın, sahiden fantastiksin, evet öylesin.”

 

Garfiel: “—σσϡ! σσϠ! σσϠ!”

 

Kadın kana bulanmış suratını ekşiterek kahkaha atmıştı. Omuzları kırık kaplansa acı dolu bir şekilde kükredi. Devasa cüssesi sarsıldı, koca kafasını yerdeki Pork’un üzerine getirerek kustu. Ve acı içerisinde kükrerken koca bedeni kütlesini adım adım yitirmeye başladı, iri formu yeniden insan şekline dönmekteydi. Birkaç saniye sonraysa ortaya altın rengi tüyleri savuran yarı çıplak bir oğlan çıktı.

 

Garfiel: “Auh... s*ktir, sırtım. Çok acıyo...”

 

Elsa: “Anlıyorum... demek yarı-yaratıksın. Gözlerinin bir insana göre oldukça çirkin olduğunu düşünmüştüm.”

 

Garfiel: “Bu mantıkla gidiceksen Kaptanımızın da insan olmaması lazım.”

 

Garfiel kafasını salladı, insan bedenine yönelik hissiyatını edinmeye çalıştı. İnsan formuna dönüşü sayesinde kırık omuzları kımıldayabilecek derecede kaynamıştı. Fakat yine de her hareketinde acıdan canı yanıyor, düşünceleri bulanıyordu.

 

Uzun bir müddet daha formunun zirvesinde kalamazdı. Ama aynı şey rakibi için de geçerli olmalıydı.

 

Garfiel: “Senin için cadı yaratığının bağırsaklarını döktüm. Şu kan okyanusunda mutlu mesut yüzebilirsin, umrumda olmaz.”

 

Elsa: “Reddetmek zorundayım. Hayvan bağırsakları sıra dışı bir açlık çekmediğim müddetçe işe yaramıyor. Bağırsakların güzelliği insanlardan çıkartılmasında.”

 

Garfiel: “Güzellik anlayışın bana hiçbi anlam ifade etmiyo.”

 

Garfiel serçe parmağını kulağına sokarak hararetli bir şekilde karıştırırken hayret dolu bir şekilde iç çekti. Büyük oranda dezavantajlı olmasına rağmen Elsa’nın tavrında hiçbir değişiklik olmamıştı.

 

—Garfiel Elsa’nın ölümsüzlüğünün sona ermesi için en fazla beş deneme gerekeceğini varsaymıştı.

 

Ve çoktan dört ölümcül darbeyi indirmiş durumdaydı. Suratını parçalayışı da sayılırsa beş oluyordu. Yani kadının yenilenme limitini düşürme vakti gelmiş olsa gerekti. Bu da Elsa’nın yedek canlarının tükendiği anlamına geliyordu. Garfiel de yaralıydı ama bu, onun dövüşte sarsaklık edeceği anlamına gelmiyordu. Peki Mei Lee’nin yaratıklarından bir destek gelmeyecekken, bıçak kemiğe dayanmışken—Elsa neden bu kadar sakindi ki?

 

Elsa: “Özel bir sebebi yok. Bu kadar korkman gereksiz.”

 

Garfiel'in kaşlarının kafa karışıklığı içerisinde çatıldığını gören Elsa bir çocuğu rahatlatır gibi konuştu. Garfiel ise suratını buruşturarak bir hayvan gibi kükredi. Amacı, kadının kalbindeki ufak karmaşayı görmüş olduğu gerçeğini örtbas etmekti.

 

Garfiel: “S*ktir git. Bi şey biliyomuş gibi konuşmayı kes.”

 

Elsa: “Ama apaçık ortada. Birinin bağırsaklarını çıkartmak için o kişiyle bağırsağı çıkartılmadan önce karşılaşmak gerekir. Surat ifaden bana tanıdık geliyor.”

 

Garfiel: “—”

 

Elsa: “Bir sapkınlığı anlayamayan birinin suratını taşıyorsun.”

 

Garfiel’in sesi kesilmiş, boğazında bir sıkışma hissetmişti. Elsa ise elini ağzına götürerek bir kahkaha attı. Sonra da hafif bir gülücükle başını kaldırdı.

 

Elsa: “Endişelenme, sorun değil. Herhangi biri tarafından anlaşılmayı arzulamıyorum. Benim mutluluğum bir başkasının canını hiçe saymaktan geliyor. Ölümü reddederek yaşamaktan bahsediyorum.”

 

Garfiel: “...Bunu ciddiye alırsam delircek gibiyim.”

 

Garfiel kollarını kaldırdı, Elsa’yı anlamaya çalışmaya tenezzül etmeyerek kalkanlarını birbirine vurdurdu. Kadının şartlarını düşünecek vakti yoktu. Ve son ifadesi de onun garip fikirlerine dikkat etmesi için herhangi bir sebep kalmamasını sağlamıştı.

 

Garfiel: “Ama sana şunu teklif edicem... Eğer bi daha asla kötü bi şey yapmicağına yemin edip kaçarsan peşini bırakmam imkânsız diil.”

 

Elsa: “Sahiden de kıymetli bir oğlansın.”

 

Son defa merhamet görmüş ve bir gülümsemeyle reddetmişti—bu, hücum sinyaliydi.

 

Garfiel sıçrayarak havaya doğru atıldı. Elsa beyaz bıçağını tavana savurup zemine vurdurarak ve sektirerek karşılık verdi, bıçağı Garfiel’e yaklaşmaktaydı. Geniş, beyaz bıçağı pek çok bıçağın birleşiminden oluşuyordu. Keskin uç bir o yana bir bu yana çevriliyor, bir yılanın kemikleri gibi dalgalanarak koridorda seke seke ilerliyordu.

 

Yukarı? Aşağı? Bıçak rahatlıkla gözden kayboluyor, beyaz bir ışık şeklinde süzülüyordu. Garfiel kalkanlarını başının üzerine kaldırdı, kaçınma fikrini bir kenara atmıştı. Bıçak sol kolunun üstüne saplanarak onu kırık kemiklerinin acısıyla ilerlemeye mahkûm kıldı.

 

Elsa: “Kuzeydeki Gusteco’da doğdum, çok ama çok soğuktu.”

 

Savaş alanında kısacık bir çarpışma gerçekleşmiş ama her nedense Elsa’nın sesi Garfiel’in kulaklarında yükselmişti. Duyulur gibi bile değildi. Garfiel’in ilgisi ölümcül saldırıların ani değiş tokuşlarındaydı. Bu sesin yükselmesine imkân olmamalıydı am kadının sesi Garfiel’in bilincine rahatlıkla sızıyordu işte…

 

Elsa: “Sınıf farkı çok acımasızdı ve düşük sınıflı çocukların terk edilmesi nadir görülen bir şey değildi. Ben de o çocuklardan biriydim, ebeveynlerimi hiç tanımadım, hayatta kalmak için kirli sular tükettim.”

 

Garfiel: “—Rghhhh!!”

 

Elsa: “Günlerimi hırsızlık yaparak, insanları tehdit ederek, bu tarz şeyler yaparak geçirdim ve etrafımdakiler durmaksızın değişti. Neden hayattayım? Mutluluk nedir? … O zamanlar bu soruları soracak vaktim yoktu.”

 

Garfiel’in yumruğu ileri atıldı, Elsa’nın suratını dağıtmasına ramak kalmıştı. Fakat kadın eğilerek saldırıdan kaçındı, siyah bıçağıyla Garfiel’in karnında sığ bir kesik açtı. Hayvani dişler Garfiel’in tenini aşırırken Elsa, parlak kanlarla yıkanan dudaklarını yaladı.

 

Elsa: “Dondurucu soğuklukta bir gündü.”

 

Garfiel: “Kapa çeneni! Senin lanet olasıca hikayeni dinliyo diilim!!”

 

Elsa: “Kudretli dağlardan esen rüzgâr öyle güçlü, öyle soğuktu ki o gün tüm şehri dondurmuştu. Nefesim o soğuklukta buz kesebilirdi ve ben de soyduğum dükkân sahibi tarafından yakalanmıştım.”

 

Elsa hararetli bir iç çekişin ardından kendini kaptırmış bir şekilde konuşmayı sürdürüyordu. Ölüm bıçakları da ivmesini arttırıyor, ayak uydurmayı başaramayan Garfiel’in bedeninde kesik üstüne kesik açıyordu.

 

Elsa: “Beni öldürseydi hiç kimse şikayetçi olmazdı ama bir kız olduğumu görünce… Suratındaki gülümsemeyi ve kıyafetlerimi soymak için hareketlenişini hala hatırlıyorum.”

 

Garfiel: “Gh, auh...”

 

Elsa: “O üzerimdekileri çıkarıp iç çamaşırıma uzanırken acı rüzgarlar esiyordu… ve tam lütfen o bana bir şey yapamadan önce soğuktan öleyim diye düşünürken elim bir cam parçasına değdi.”

 

Bacağı, Garfiel’i kafasının yanından yakalama denemesiyle savruldu fakat Garfiel bir kafa vuruşuyla karşılık verdi. Darbe beyninde yankılanıp geri çekilmesine yol açmıştı ama Elsa’nın ayağını kırdığı da kesindi. O da bacağını çekerek gerilemiş lakin suratındaki ifade heyecanını korumuştu.

 

Elsa: “Herhangi bir şey düşünmüyordum. Henüz camı yeni bulmuştum ve o bana doğru eğilirken camı karnına bastırdım, kımıldattım, karnını yardım.”

 

Garfiel: “—”

 

Elsa: “Ne attığı çığlıklardan ne de bir can almış olduğum gerçeğinden etkilendim. Ama o dondurucu rüzgarlar arasında bir şey düşündüm.”

 

Garfiel'in nefes alışı donmuştu. Elsa gülümsüyordu.

 

Elsa: “Kan ve bağırsaklar ne kadar da ılıktı.”

 

Elsa'nın bıçağı savruluyor, Garfiel’in kafatasını ayırma tehdidi sunuyordu. Garfiel kenara kaydı, duvara attığı tekmeyle Elsa’nın arkasına döndü, sırtına bir tekme geçirdi—ama kadın anında dönerek Garfiel’in kaval kemiğine bıçağının başını geçirdi, tekmeyi saptırdı. Garfiel’in bacağı duvarla buluştu ve toz öbekleri yayıldı. Garfiel dilini şaklatıp geriye doğru sıçrayarak uzaklaştı.

 

Elsa: “Bu dünyada bir mutluluk varsa o da ılıklıkta ve soğuğu unutmanın güzelliğindedir. Doğumumdan bu yana hiçbir şeyim olmamıştı ve artık ilk mutlak mutluluğumu bulmuştum. —Anlayamıyorsun, değil mi?”

 

Garfiel: “Anlamak istiyo da diilim.”

 

Elsa: “Olsun. Senden sempati beklemiyorum.”

 

Garfiel: “O zaman ne halt yemeye bu lanet olasıca hikayeni anlatıyosun, çok mide bulandırıcı!”

 

Elsa: “Neden acaba?”

 

Garfiel düşmanlık dolu gözlerle bakarken Elsa şaşkın bir şekilde kafasını kaldırdı. Ve gözlerini kısıp dudaklarını şehvetle yalayarak,

 

Elsa: “Çünkü seni sahiden çekici buluyorum.”

 

Garfiel: “... Üzgünüm ama benim hoşlandığım bi kız var. Çılgın kaltaklarla çıkacak zamanım yok.”

 

Elsa: “Çok soğuksun. Ama olsun. Ben de yalnızca iç organlarınla ilgileniyorum.”

 

Bir sohbet dönüyor gibi olsa da yaşananlar özünde bir sohbet değildi. Garfiel tüm bu etkileşim sonunda bunu anlayabilmişti.

 

Elsa’nın hayat hikayesine yönelik herhangi bir ilgi de sempati de beslememişti. Bu, kadının temeliydi, birtakım tecrübeler yaşayarak bu yaratığa dönüşmüştü. Hepsi bu.

 

Garfiel'in kalkanlarıysa kimi koruması gerektiğini iyi biliyordu.

 

Garfiel: “—Öldün sen, Elsa Granhiert.”

 

Elsa: “Seni öldürdüğümde çılgınca seveceğim, Garfiel Tinzel.”

 

Bir yarı-yaratık ve bir katil birbirlerinin isimlerini telaffuz ederek savaş ilan etmişti.

 

Beyaz bıçağın doğurduğu ışık huzmeleri koridorun karanlığını yarıyor, siyah bıçak Garfiel’i ikiye ayırmak adına ilerliyordu. Bir bıçak gözü alabildiğince her yerde sekiyordu. Garfiel bu saldırıya karşı kendini savunamaz veya saldırıdan kaçınamazdı. Ama darbeyi karşılamakta başarılı olamaz ve hücumda bulunamazsa da aynı aptalca hatayı tekrarlamış olurdu.

 

Garfiel: “—”

 

Bıçak, kesik sesleriyle koridorda dans etmekteydi. Bıçağın ucunu algılayamıyorsa fırlatıldığı noktayı hedef alabilirdi.

 

Garfiel sol kolunu itti, kalkanındaki bağı gevşetti—ve kalkanı havalandırdı. Kalkanları vurdururken bağlantıyı da gevşetmişti. Kalkanı fırlatışıyla Elsa’nın gözleri alabildiğince açıldı ve kalkan doğruca kadının sol eline vurdu—bir şeyler ezildi, kırık parmaklar beyaz bıçağı düşürdü.

 

Kendisini yönlendiren eli yitiren bıçak zemine saplanarak duraksadı. Yoğun, karanlık bir gülümseme ve yükselen bir kükreyiş… Ölümcül bir bıçak havayı katlederek ilerliyor—Garfiel ona doğru hücum ediyor—ve bıçakla buluşuyor…

 

Sağ kolunu başının üzerine kaldıran Garfiel siyah bıçaktan gelen darbeyi doğruca karşılamıştı. Şok dalgaları kalkanını aşarak kafatasını sarstı. Gözleri döndü ve sendelemenin eşiğine geldi fakat dik durmayı, kendisini tutmayı başardı. Bunu yaparken—kadının dizi kalkarak Garfiel’in burnuna ulaştı.

 

Elsa: “Dikkatsiz davranıp güvende olduğunu sanmamalısın.”

 

Gülerek bunu söyleyen kadın geri çekilmekte olan Garfiel’e bacağını savurmuştu. Bacağı yukarıdaydı ve ayakkabısının topuğundan bir bıçağın ışıltısı gelmekteydi—ucuysa Garfiel’in boynunu saplayacak şekilde hedeflenmişti—

 

Garfiel: “Asıl senin, benim harika silahımı hiçe saymaman lazım.”

 

Açık çenesiyle kadının topuğunu ve bıçağını bütünüyle yutarak narin ayağını çiğnedi. Kemikleri ve topuğundaki bıçağın çiğnenişini tecrübe eden Elsa’nın gözleri kocaman olmuştu.

 

Elsa: “Tanrım.”

 

Şaşkın bir ses çıkartan Elsa gerilese de dengesini yitirerek yere çökmüştü. Sağ bacağının bilekten aşağısını yitirmişti, kullanamıyordu ve kendi saldırılarının gücü yüzünden kolları da kırılmıştı. Kendisini sol bacağıyla destekleyerek Garfiel’e bakmaktaydı—

 

Elsa: “—Ahh,”

 

Aldığı nefesle aşık bir kız gibi kıpkırmızı kesilmişti. Nefesi renk verecek derecede sıcaktı. Islak gözleri tutku doluydu.

 

—Elsa’nın önündeki Garfiel ise devasa Boulderpork’u kavramış ve fırlatmıştı.

 

Elsa, o inanılmaz kütlenin altında ezileceğini bilse de o siluet tarafından yutulana dek bakışlarını Garfiel’den ayırmadı. Suratını ekşiten sarışın oğlana kesik nefesleri arasında, aşk dolu bakışlar atıyordu—

 

Elsa: “Heyecan doluyum.”

 

Boğucu ağırlık katili, vampiri, Bağırsak Avcısını eziyor, dokunulmadık hiçbir şey bırakmıyordu.

 

Pestili çıkmıştı. Cadı yaratığının sıvılarıyla taze kanlar karışmıştı. Ölüm kokusunu alan Garfiel uludu.

 

Uluyuşu, kükreyişi, yanan köşkte bir gök gürültüsü misali patlak verdi.

 

—Sığınağın Kalkanı Garfiel Tinzel ve Bağırsak Avcısı Elsa Granhiert arasındaki mücadele nihayete ermişti.

 

#Merhaba arkadaşlar, bayram rötarı yüzünden bu seferki bölümü parçalara ayırmadan, tek seferde uzunca atıverdim. Mücadele bölümlerini çevirmek biraz zorlu oluyor, bütün halde de bayağı uzundu ama hoşunuza gitmiştir diye düşünüyorum :) Dipnot: Bayrama uygun bir bölüm oldu demeden geçemeyeceğim, bu arada söylemeyi unuttuysam iyi bayramlar :)

Bu bölümle Elsa'nın hayat hikayesini, nasıl bu hale geldiğini öğrenmiş ve mest olmuş bir şekilde ölüşüne tanık olmuş olduk. -Tabii bu sefer gerçekten öldüyse-
Böylece Garfiel boşa çıktı, yanan köşk de en önemli tehditten kurtuldu. O zaman bizimkiler kazasız belasız kaçabilir mi dersiniz? Okuyup göreceğiz diyorum, iki gün sonra sıradaki bölümde görüşmek üzere! 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46402 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr